HACI İLBEY
(ö. 766/1365'ten sonra) Osmanlılar'in Rumeli fetihlerinde büyük hizmeti geçen Türk kumandanı.
Asıl adı bilinmemekte. Hacı İlbey'in ise (bazı kaynaklarda Hacı İlbeyi) unvanı olduğu sanılmaktadır. Hakkındaki bilgiler XV ve XVI. yüzyıl kaynaklarına dayanmaktadır. Karesioğullan'nın nüfuzlu emirlerinden ve Dursun Bey'in veziri iken475 Orhan Gazi zamanında bu beyliğin kısmen Osmanlı topraklarına katılması sırasında Osmanlı hizmetine girdi. Karesi sancak beyliğine getirilen Şehzade Süleyman Paşa'yı Rumeli yakasına geçmeye teşvik ettiği gibi Gelibolu ve Trakya'daki fetihlerde önemli hizmetlerde bulundu. Birkaç koldan yapılan fetih harekâtında bu kollardan birinin kumandanlığını üstlendi. Gelibolu'nun kuzeydoğusunda ve Tekirdağ ilinin Şarköy kaza merkezi civarında eski bir kale olan Konurhi-sar'ın zaptından sonra buranın muhafızı oldu.
Konurhisar bölgesini kendine üs yapan Hacı İlbey Malkara ve İpsala'nın fethinde önemli rol oynadı. Dimetoka, Hayrabolu ve Çorlu taraflarına sürekli akınlar düzenledi. Süleyman Paşa'nın ölümünün (ö 758/1357)ardından Orhan Bey'in Bizans İmparatorluğu ile barış yapmasından sonra başlayan gevşeme sırasında Lala Şahin Paşa ve Evrenos Bey ile birlikte gerilemeyi önleyen beylerden biri de Hacı İlbey'dir. Edirne'nin muhasarası sırasında Meriç nehri üzerinde çok ileri bir noktada bulunan Pythİon'u (Bu rgos veya İlbey Burgosu) fethetti. Dimetoka ve Edirne'yi sıkıştırmaya devam etti; 1359 yılında Dimetoka'yı alarak Edirne'ye güneyden, deniz yoluyla Enez üzerinden gelebilecek yardımı kesti. Daha sonra Mu-rad Hüdâvendigâr, Lala Şahin Paşa ve Evrenos Bey'le birlikte Edirne'yi sıkıştırmayı sürdürdü. Osmanlı kuvvetlerinin sol koluna kumanda eden Hacı İlbey, emrindeki öncü kuvvetlerle Edirne üzerine yürüyerek şehrin teslim olmasını sağladı.
Osmanlı kroniklerine göre Hacı İlbey. müttefik Haçlı kuvvetlerini Sırp Sındığı adı verilen savaşta mağlûp etmişti. Söz konusu kaynaklarda 765 (1364) veya 766 (1365) yılında Macar Kralı 1. Layoş'un kumandasındaki müttefik Haçlı kuvvetlerinin Edirne'yi geri almak üzere harekete geçtikleri, Edirne'de beylerbeyi olan Lala Şahin Paşa'nın bu durum karşısında telâşa kapılarak bir yandan Bursa'daki Osmanlı padişahını durumdan haberdar ederken bir yandan da Hacı İlbey'i 8-10.000 kişiden oluşan bir kuvvetle düşman üzerine gönderdiği; Hacı İlbey'in çok hızlı hareket eden Haçlı kuvvetlerine Çir-men civarında Meriç nehrini geçmelerinden sonra yetişebildiği ve bir gece karanlıktan da faydalanarak Haçlı kuvvetlerine saldırdığı, büyük bir paniğe kapılan Haçlılar'ın bozguna uğradığı ve çoğunun öldürüldüğü kaydedilir. Ancak Osmanlı tarihlerinde "Sırplar'ın mağlûp edildiği yer" anlamına Sırp Sındığı denilen savaşla ilgili olarak Batı kaynaklarında herhangi bir bilgi bulunmamakta, sadece 1371 "deki Çirmen Savaşı'ndan bahsedilmektedir. Muhtemelen Osmanlı kaynaklarında bu iki savaş birbiriyle karıştırılmıştır. Dolayısıyla Hacı İlbey'in bu savaşta oynadığı rol şüpheli görünmekte, 1371'deki Çirmen Savaşı'na katılıp katılmadığı da bilinmemektedir. Fakat her şeye rağmen Hacı İlbey, efsanevî kimliğiyle Osmanlı tarih geleneğinde Rumeli'yi fetheden Osmanlı uç beyleri arasında önemli bir yere sahip olmuştur.
Bibliyografya :
Âşıkpaşazâde, Târih, s. 50, 53, 55; İbn Kemal, Teuârih-i Âli Osman, II, 110, 162, 176, 198; Oruç b. Âdil. Tevârih-i Âl-i Osman, s. 22-23; Neşri, Ghannümâ (Ünal). I, 165, 185, 193-195, 199; Lutfi Paşa, Târih (nşr. Âlî Bey), İstanbul 1341, s. 28, 30, 32, 34-35; Hoca Sâdeddin. Tâcü't-teuârîh, I, 57, 70-72, 78-80; Hüseyin, Bedâyiu'l-uekâyi' (nşr. A. S Tveritinovoy), Moskova 1961, vr. 47b-48b, 51b, 53b, 62a-63a, 64"; Solakzâde. Târih, s. 22, 24-25, 29-32; Hammer (Atâ Bey). I, 191, 195, 212-214; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 124, 157, 159, 167-168, 568-570; a.mlf,, "Karasi-ogullan", İA, VI, 333-334; Danişmend, Kronoloji, I, 27, 39, 42-43; Halil İnalcık, "Hacı İlbeyi", TA, XVIII, 279.
HACI İLYAS CAMİÎ
Ankara'da XVII. yüzyıl sonlarında yapıldığı tahmin edilen cami.
Altındağ ilçesi Kırgız mahallesinde. Güner sokağı ile Yeniay sokağının kesiştiği köşede bulunmaktadır. Üzerinde yapırn tarihini belirtecek bir kitabesi olmadığı için ne zaman inşa edildiği kesin olarak bilinmemektedir. İbrahim Hakkı Konyalı, Mübarek Galib'e dayanarak caminin vakıf Kaydının Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde bulunduğunu bildirir. Cami karşısındaki çeşmenin kitabesinde 1116 (1704-1705) tarihinin yer almasından hareketle mabedin de aynı yıllarda yapılmış olabileceği ileri sürülmüştür. Caminin girişi üstündeki Kütahya çinisiyle üzerinde besmele yazılı çini pano XVIII. yüzyıl başlarına ait kabul edilirse de bunlar yeteri kadar inandırıcı sayılmadığından yapının daha eski bir tarihte inşa edilmiş olması ihtimal dışı değildir.
Dış mimarisi bakımından son derece mütevazi olan cami taş temeller üzerine kerpiçten yapılmıştır. Üstünü kiremit kaplı ahşap bir çatı Örter. Uzunlamasına dikdörtgen planlı yapının ahşap tavan kaplaması küçük karelere bölünmüş olup her karenin köşelerinde, üzerlerinde birer çiçek motifi bulunan daha küçük dört-köşe parçalar yer alır. Tavanın ortasında İse altıgen biçimindeki bir çerçevenin içi klasik Türk sanatında çok kullanılan girift yuvarlak motiflerle doldurulmuştur. Bu tavan göbeğinin üç sıra halindeki çerçevesi de çiçeklerle bezenmiştir.
Gerek zemindekiierin gerekse üstte kadınlar için yapılmış ahşap direkler üzerine oturan mahfillerinin korkulukları sanat bakımından dikkate değer bir özellik taşımaz. Ancak harimin girişi üstünde mavi zeminli, sarı kûfî yazılı bir çini pano dikkat çekicidir. Caminin mimarisinin sadeliğiyle kıyaslanamayacak derecede büyük ve zengin tezyinatlı bir mihrabı vardır. Mihrap nişinin üstünde üç sıra halinde sûreler yazılmıştır. Bir dizi tomurcukla taçlanan mihrabın bütününü yine üç sıra halinde bir şerit çerçevelemiştir. Bunlardan en dıştaki ile içteki şeritler arasında güzel bir hatla yazılmış âyetler yerleştirilmiş, bu iki yazı şeridi arasında bulunan kordon ise birbirine bağlanan girift bir kıvrım motifıyle doldurulmuştur. Bütün bu yazılar ve süslemeler kalıplama tekniğiyle alçıdan meydana getirilmiştir. Mihrap ve tavan bezemesinin itinalı bir işçiliğe sahip oluşu. Hacı İlyas Camii"nin mimarisinin bütün gösterişsizliğine rağmen ilk yapıldığında şimdikinden daha zengin bir görünüşü olduğuna işaret sayılabilir. Caminin sade minberi gibi minaresi de ahşaptandır.
Bibliyografya :
Mübarek Calib. Ankara Mescidleri ue Camileri, İstanbul 1341, s. 42; Gönül Öney, Ankara'da Türk Devri Dini ue Sosyal Yapılan, Ankara 1971, s. 69-70, 276-278 (res. 143-147], 364-365 (plan 35aB]; Türkiye'de Vakıf Abideler ue Eski Eserler, Ankara 1972, I, 419; İbrahim Hakkı Konyalı. Ankara Camileri, Ankara 1978, s. 44-46.
Dostları ilə paylaş: |