1905 Devrimi ve Rus marksistlerinde devrimin sorunları
Marx ve Engels’in, Rus burjuva demokratik devrimini hep başlangıcı olabileceği bir Avrupa proleter devrimiyle birlikte ele almak şeklindeki ısrarlı tutumu, Rus marksistlerine belirgin biçimde bir miras olarak kaldı. O kadar ki, Bolşeviklerde ve Trotski’de yeterince açık olan bu etki, Rus devrimini asıl olarak Rus burjuvazisinin sorunu olarak gören kuyrukçu konumlarıyla Menşeviklerde bile bir parça yankı bulur. Bununla birlikte, görünürdeki benzerliğe rağmen, iki devrimin ilişkisini ele alışta Marx-Engels ile devrimci Rus marksistleri arasında yine de temelli bir farklılık vardır. Bu farklılığın kaynağı teorik değil fakat tarihseldir.
Marx ve Engels’in Rus devrimini hep bir Avrupa devrimiyle ilişki içinde(56)ele almalarının nedeni, her seferinde ve son olarak Engels’in Sonsöz’ünde açıkça ifade edildiği gibi, komünal Rus topluluğunun tarihsel akibeti, daha doğrusu, kapitalist gelişmeyle bir çözülme yaşamaksızın doğrudan doğruya daha üst bir toplumsal ilişkiler sisteminin, komünist ortak mülkiyetin başlangıcı olup olamayacağı sorunuydu. Marx-Engels bir yandan narodnik hayallerle mücadele ediyorlar, fakat öte yandan onların taşıdıkları hayallerin tek olanaklı yolunu gösteriyorlardı. Engels’in 1875’deki alaylı deyişiyle, dünyası Mir’i aşamayan (Mir Rusça’da hem “köy topluluğu” hem de “dünya” anlamına gelir) Rus köylüsünde, kendi başına alındığında doğal olarak bir sosyalist gelişme etkeni göremezdi Marx-Engels. Dolayısıyla onun bu olanağı ancak zafere ulaşmış bir Avrupa proletaryasının önderliği ve aktif yardımıyla bulabileceğini düşünüyorlardı. 1894’de bu olanağın artık iyiden iyiye kaçırıldığına olan inancını biraz örtülü bir biçimde ifade eden Engels, “yine de bu topluluktan bir şey kalması isteniyorsa, bunun ilk koşulu” diyerek sözü bir kez daha getirip Rus devrimine ve bu devrimin Avrupa devrimiyle ilişkisine bağlıyordu. Bu hala kaynağı 1870’lerin narodnikleri olan problemin çerçevesinden soruna bakmak demekti.
Rus marksistleri ise, bu tür bir probleme ilgi duymak bir yana, ortaya çıktıkları andan itibaren buna ilişkin tüm narodnik görüşlerle kıyasıya bir mücadele içinde oldular. Onlar Engels’in sözlerini noktaladığı sıralarda (1894), yalnızca teoride değil fakat artık pratikte de, tüm dikkatlerini genç işçi sınıfına yöneltmişlerdi bile. Lenin, aynı yıl içinde kaleme aldığı kitabını, Rus işçi sınıfının “tüm demokratik öğelerin başını çekerek” mutlakiyeti devireceği ve “bütün ülkelerin proletaryasıyla yanyana” komünist devrime yürüyeceği formülasyonu ile noktalıyordu. Demek ki eski tartışma eski biçimiyle artık tümüyle tarihsel geçmişin malıydı. Bundan böyle sorun yalnızca ve yalnızca Rus proleteryasının Rus devrimine ilişkin perspektifleri içinde bir anlam ifade edebilirdi. Rus devriminin sorunları bundan böyle ancak proletarya ekseninde ele alınabilirdi. Aslında, Rusya’da kapitalizmin zaferini ve bununla bağlantılı olarak köy komününün kaçınılmaz çöküşünü zaten ilan etmiş olan ve bunu Rus burjuvazisinin çarlığa yamandığı ve kendi devrimci rolünü oynayamayacağı tarihsel tespitiyle birleştirmiş bulunan Engels’in Sonsöz'ünden çıkan biricik mantıksal sonuç da, ancak bu olabilirdi.
Rus marksistleri arasında ve özellikle Lenin’in şahsında buna ilişkin teorik-politik perspektifler oldukça erken bir tarihte oluştu. Rus burjuvazisinin siyasal yönden zayıf, “aşağılık ve korkak” kimliğine işaret eden Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi Kuruluş Manifestosu’nda (1898), "siyasal özgürlüğün elde edilmesinin yükünü Rus işçi sınıfı güçlü omuzlarında taşımak zorundadır ve taşıyacaktır da” deniliyordu. Bu, işçi sınıfının muazzam tarihi görevi olan sosyalizm uğruna mücadele yolunda "atılacak önemli bir adım, ama yalnızca bir ilk adım” olacaktır, diye de ekliyordu.
Gelgelelim, o günedek, beklenmekte olan Rus devriminin toplumsal karakteri ve dolaysız ilk görevleri üzerine anlaşmış bulunan Rus marksistleri, 1905 başında devrimin ilk olayları patlak verdiği andan itibaren, gelişmekte olan devrimin(57)temel sınıf dinamikleri ve önderliği ile bununla bağıntılı tüm öteki konularda, derin bir ayrılık içinde buldular kendilerini. Parti içinde oluşmuş bulunan devrimci ve oportünist kanatlar, Bolşevikler ve Menşevikler, Rus devriminin bu canalıcı sorunları temeli üzerinde daha kesin bir kimlik kazandılar ve aralarındaki bölünme de dönülmez niteliğini asıl bu aşamada kazandı. Yine konumuz bakımından önemli olan tarihsel ve teorik konumuyla Trotski de, kendine özgü ara eğilimine, bu sorunlara ilişkin görüşlerini oluştururken ulaştı.
1905 Devrimi'nin seyrine paralel olarak şekillenen teorik-politik perspektifler, taşıyıcılarının bütün bir geleceğine damgasını vurdu. Gelişmekte olan devrimde başlıca sınıfların (proletarya, köylülük ve liberal burjuvazi) yeri, rolü ve birbirleriyle ilişkileri, devrime ilişkin perspektiflerin oluştuğu esas alandı. Bu sorunlara verilecek yanıt yalnızca devrimin bu aşamadaki akibeti için değil, aynı zamanda sonraki seyri, uluslararası etkisi bakımından da hayati önemdeydi. 1905 Devrimi'nin (bu “ilk prova”nın) seyrine paralel olarak şekillenen teorik-politik perspektifler, taşıyıcılarının devrimin gelecekteki olayları karşısında takınacakları tutum ve davranışları aşağı yukarı daha o günden belirlemiş bulunmaktaydı.
Doğal olarak kendimizi burada yalnızca yazımızın konusuna uzantıları olan sorunlarla sınırlamak zorundayız.
1905 Devrimi patlak verir vermez, burjuva demokratik devrim ile sosyalist devrim arasındaki yerinde teorik ayrımı, pratikte ancak onyıllarla aşılabilecek bir Çin Seddi’ne dönüştüren Menşeviklerle başlayalım. Menşeviklere göre, burjuva demokratik devrim, proletarya için kuşkusuz önemli bazı yan sonuçlar yaratsa bile, tam da burjuva toplumsal karakteri nedeniyle, esas olarak ancak burjuvazinin işi olabilirdi. Proletarya ve bu arada bir değer taşıdığı ölçüde (zira onu tutarsız ve güvenilmez buluyorlardı!) köylülük ise, tüm gücüyle burjuvaziyi desteklemeliydi. 1905’de böyle düşünenler, 1917’de de buna uygun davrandılar. Şubat Devrimi’nden sonra, tüm güçleriyle iktidarı ele geçiren burjuvaziyi desteklediler. Ekim Devrimi’nden sonra, burjuvazinin safında iktidardaki proletaryaya karşı savaştılar. 1905’te, Rusya gibi geri bir ülkede sosyalizme geçilemeyeceğini; sosyalizme geçmek için gelişmiş bir kapitalizme ve ileri bir kültüre ihtiyaç olduğunu; belirsiz bir gelecekte bu sosyalizmi kurmak göreviyle karşı karşıya kalacak güçlü ve eğitimli bir proletaryanın ise, ancak bunların bir yan ürünü olarak oluşabileceğini; tüm bu tarihsel önkoşulların ise, ancak burjuva devrimiyle iktidarı alacak olan burjuvazi tarafından ve onyıllarla ölçülen uzun bir tarihsel dönem içinde yaratılabileceğini düşünüyorlardı. 1917’de, tarihi sürecin gerçek seyri bu bilgiççe şemaya uymayınca, onu II. Enternasyonal’in doktriner kardinalleriyle birlikte afaroz etmekte bir an bile tereddüt etmediler.
Menşeviklerle ilgili bu kadarı yeterli. Zira onlar tam da tek ülkede sosyalizm sorununun bir zorunluluk olarak belirdiği, ya da daha doğrusu, bu zorunluluğun olgunlaştığı tarihte, ki bu yaklaşık olarak içsavaşın bitimine denk gelir, tarihin dışına atılmışlardı bile. Dolayısıyla, konusu tek ülkede sosyalizm sorunu ve tartışmaları olan bir yazıda, onlar, yalnızca düşüncelerinin sonraya kalan etkileri ölçüsünde bir ilgi konusu olabilirler.(58)Rus devriminin gelecekteki tüm seyrinin baş siyasal aktörü olma onurunu kazanacak olan Bolşeviklere geçiyoruz. Kuşkusuz onlar da, geleceklerini belirleyen, onları bu geleceğe başarıyla ve muzaffer bir biçimde taşıyan perspektiflere, muhakkakki her yönüyle ve öğesiyle değil fakat en önemli ve kritik temel öğeleriyle, temel düşünce ve formülasyonlarının biçimsel yönleriyle değil fakat dinamik özüyle, aslında daha 1905 Devrimi’nin sorunlarını ele alırken ulaşmış bulunmaktaydılar.
Bu kendini somut olarak Lenin’in çalışmalarında gösterir.
Burjuva devriminin sorunlarının devrimci çözüm yolunu savunmak, dolayısıyla patlak vermiş bulunan. 1905 Devrimi karşısında Rus liberal burjuvazisinin karşı-devrimci konumunu açıklıkla tespit etmek, başlıbaşına Bolşevizmi Menşevizmden ayıran bir uçurumdu. Fakat bu kadarı, kökleri Engels’in Sonsöz’üne uzatılabilecek kadar eski bir düşünceydi. Lenin için yeni olmasa da, devrimin sıcak olayları içinde çok daha kuvvetli, kapsamlı ve derinlikli bir anlam kazanmış olan asıl düşünce ise, Rus proletaryasının yalnızca muazzam devrimci enerjisine değil, fakat büyük önderlik kapasitesine olan inançtı. Burjuva demokratik devrime ancak proletarya önderlik edebilir, toprak ve özgürlüğe susamış geniş köylü yığınlarını ancak o ardından sürükleyebilir, demokratik devrimi olanaklı tüm sonuçlarına ancak o vardırabilirdi. Devrimin sınıf önderliğine ve devrimci sınıf dinamiklerine bu bakış, beraberinde yalnızca iktidar sorununun da bu çerçevede ele alınışını değil, fakat aynı zamanda, devrimin ilk aşamasından ikinci aşamasına, demokratik devrimden sosyalist devrime geçişin dinamik bir kavranışını da getirmekteydi.
Lenin’in konuya ilişkin temel eseri olan İki 'taktik, hala muzaffer bir demokratik devrimin sonuçları üzerine geriye dönük, o güne kadarki geleneksel bakışın izlerini taşıyan bazı düşünceler ve pasajlar içeriyordu kuşkusuz. Fakat bu temel eserin bütününe egemen olan demokratik devrime ve onun bir sonraki devrim aşamasıyla ilişkilerine sınıflar mevzilenmesinin ve mücadelesinin dinamizminden bakma üstünlüğü, iki devrim arasındaki yerinde teorik ayrımın tarihsel pratik içinde bir Çin Seddi’ne dönüştürülmesi olanağını dinamitliyordu.
Dostları ilə paylaş: |