****************************************************
Barikat
Kompleks Değil Görev Bilinci
‘80’lerin ortasından sonra kendini doğrudan silahlı savaş tarzında ortaya koyan Kürt dinamiği kuşkusuz bir çok şeyden daha az etkilenmiştir. İstim üzerinde bir mekanizma olarak olumsuz dalgaya karşı bağışık olabilmiş, ulusal boyutun -çok abartılmaması gereken- avantajlarını da hissetmiştir.
Sonuçta, büyük ölçüde kendi günahlarının kefaretini ödeyerek daralan Türkiye Devrimci Hareketi’yle, yükselen Kürt dinamiği arasında çok net bir fark oluşmuştur.
Şüphesiz bu farktan rahatsız olmak son derece saçmadır. Bu, gerçeğin kendisinden rahatsız olmaktır.
Ve doğaldır, bu durum Türkiye boyutundaki birçok devrimci insana da “gıpta etme” sözcüğüyle ifade edilebilecek olan ve kendi durumuna yönelik bir hoşnutsuzluğa denk düşen duygular yaratmıştır. Son derece sağlıklıdır: olumsuz bir durumdan ötürü hoşnutsuzluk duymak hem doğaldır, hem de ilerleyebilmek için gereklidir.
Ama sağlıksız bir yanı da var, daha doğrusu sağlıksız noktaya varan bir ucu var; onu yakalamak gerekiyor. Devrimci insanın garip şekilde kendi devrim sürecine yabancılaşması, kendi görevlerinin bilincinden uzaklaşması ve giderek -iktidar perspektifi anlamında- devrimcilikten uzaklaşıp "dayanışmacı" bir konuma kayması bu durumun özet bir anlatımı olabilir.
(...) Gerçekte, ezen-sömürgeci ülkenin nüfus kağıdını taşımak ayrıdır, ezen ulus savunucusu ve bu anlamda “teba”sı olmak ayrıdır. Siz, devrimci mücadelenin içinde yer alıyor ve kendinizi fiilen resmi kalıpların, daha doğrusu bütün sistem-içi kalıpların dışında konumlandırıyorsanız, ve bunu söylem düzeyinin ötesinde pratik olarak gerçekleştiriyorsanız, sömürgeci mekanizmayla ilişkiniz salt bir kimlik kartından ibarettir.
(...) Eğer bir “ezilme” yaşanacaksa, bu kendi görevlerini yapamayan bir devrimcinin ezilmesi olabilir ve böylesi sağlıklıdır. Oysa çoğu kez, devrimci insanda gözlenen Türkiye devrimci hareketinin mevcut zayıflığının yoğun etkisiyle bir savrulmadır. Kendi devrimci'perspektifini zayıflatarak, bir "dayanışmacı" konumuna inen, ezen ulus üyesi olarak Kürdistan’a karşı görevlerini fazlasıyla hatırlarken, yeni-sömürge Türkiye’nin görevlerinden kısmen uzaklaşan, bütün bunların bir bütün olduğunu kavrayamayan insan tipi bugün mevcuttur. Ve işin kötüsü durum her zaman bu kadar da saf değildir, kimi zaman devrimci görevlerden kaçış eğilimi kendisini böyle bir boyutta ifade edebilmektedir.
Bu, gerçekte Türkiye’de yaşadığını unutmak anlamına geliyor. Çünkü, Türkiye’de Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesine destek, (eğer salt “destekçi” olmak istemiyorsanız) bir devrimi örgütlemek yoluyla mümkündür.
Bizler, Türkiyeli devrimcileriz. UKM’ne her güncel durumda destek sunmak, oligarşinin Kürdistan’a yönelik her saldırısına "içerden” de karşı çıkmak,(250)enternasyonalist görevimizdir. Bu ayrı bir konu. Ama gerçek bir desteğin Türkiye devrimini yükseltmek anlamına geldiğini de unutmamak zorundayız.
Çünkü bizler küçük-burjuva aydınları gibi Kürdistan’a karşı salt ahlaki bir sorumluluk taşımıyoruz. Yani bizim açımızdan sözkonusu olan şey, Vietnam-Amerika olayında olduğu gibi değildir. Türkiyeli devrimci, herhangi bir iktidar perspektifi olmayan, ülkesinin Vietnam’daki canavarlıklarına karşı salt vicdani protestosunu haykıran Amerikalı öğrenciden farklı bir olgudur. Türkiyeli devrimci açısından sözkonusu olan salt protesto ve dayanışma değildir; ya da daha doğrusu Türkiyeli devrimci için "dayanışma" esas olarak oligarşiyi yıkmak gibi bir noktaya denk düşüyor.
Bugün, batıdaki devrimci hareketin kendine özgü güçlüklerle yürüdüğü, büyük bir toplumsal deformasyonu aşmaya çalıştığı ve zorlandığı açıktır. Bütün bunlar bizim gerçekliğimizdir. Hiçbirini yadsımıyoruz.
Ama bu yalnızca işimizin zor olduğu anlamına gelir, bu zor işi terkedip daha geri konumlara düşmemiz gerektiği anlamına değil.
Kürdistan her yönüyle TC işgali altındadır. Türkiye de, ekonomisinden politikasına, sanatından kültürüne emperyalist işgal altındadır. Bu işgali bir devrimle kırmak, ama bu süreçte de her gün darbeler vurmak görevimizdir. Türk halkının ve işçi sınıfının yeni kültürünü inşa etmek görevimizdir. Bu gerçekten yeni bir kültür, devrimci-sosyalist bir kültür olacaktır ve ezen ulus kültürü ancak böyle çöplüğe atılacaktır.
Bu görev ise, sağlıksız-kompleksli bir hayranlıkla değil, gerçekten doğru temellere oturtulmuş bir devrimci mücadeleyle, bu mücadelenin yaşamın her düzeyinde organize edilmesiyle mümkündür.
(Türkiye’de Devrimci Olmak: Kompleks Değil, Görev Bilinci..., Sayı: 12, Temmuz-Ağustos ’93)
Dostları ilə paylaş: |