Hz. Peygamber, içinde yaşadığı cemiyetin şartlarını göz önüne alarak İslam’ı tebliğ etmede bazı metotlar kullanmıştır. Davet’e önce en yakın çevresinden başlayan Hz. Peygamber, bu işe ilk önceleri gizli olarak başlamıştır. Şartlar değiştikçe, O da tebliğin usulünde değişiklikler yapmıştır. Biz, sosyal çevreye tebliğde kullandığı metotları iki başlık altında inceleyeceğiz.
3.2.1. YAKIN ÇEVREDEN UZAK ÇEVREYE
Yakın çevreden uzak çevreye doğru tedrici olarak sıralanan davet halkaları şunlardır:
3.2.1.1. Rasulullah’ın Kendisi
Cenab-ı Allah, İslamiyet’i kabule öncelikle Hz. Peygamberi hazırlamıştır. “Kur’an-ı Kerim’de bir kısım ayetler, başlangıçta Hz. Muhammed (sav)’in peygamberlik, vahiy, Kitap gibi hususlarda bir şey bilmediğini Allah’tan herhangi bir vahyin gelmesini beklemediğini,345 hatta ilk vahiyle karşılaşınca biraz şaşırıp, tereddüt ve korku geçirdiğini ifade eder. Bir ayet şöyle: “Ey Resulüm! Eğer, sana indirdiğimizden ( faraza) şüphe edecek olursan, senden evvel kitap okuyanlara sor. Yemin olsun ki, onlar hak ve doğru olarak Rabbin tarafından sana geldi.346 Siyer kitapları Rasulullah’ın ilk vahiyler sırasında hissettiği bir korkudan bahseder.347 Bir çok vahiy Rasulullah’ı bu safhada takviye etmiş, risaleti hususunda ikna etmiştir.348
Bu ilk safhanın ne kadar sürdüğü açık olarak belli değilse de, kelime-i tevhid’i inanarak ilk telaffuz edenin Hz. Muhammed (sav) olduğu rivayetlerde belirtilir.349 Ancak, bu tasdik, kemalini Miraç hadisesinde bulacak bir başlangıçtır. Zira rivayetler, Rasulullah’ın müşriklerin yalanlama, inkar, alaya alma gibi İslam’ı kabul etmede inat edici davranışları karşısında, takviye edici mucize talebinde bulunduğunu bile göstermektedir.350
Hz. Muhammed (sav)’in kendi peygamberliğinden şüpheye düşmesi gibi, ilk nazarda garipsenecek olan bu hal normaldir. Çünkü bu durum; beşeri şahsiyetten, ilahi hitaba mazhar olup vahye tahammül edebilecek nübüvvet şahsiyetinin kazanılmasında ilahi bir terbiye safhasıdır.351 Allah Resulü, bir müddet sonra bunu atlatacak ve “yakin”e erecektir.352
3.2.1.2. Aile Fertleri
Hz. Peygamberin davetinin ikinci halkası kendi aile fertleriydi. Her şeyden evvel O’na aile fertleri inanmalı ve desteklemeliydiler. Aile, cemiyetin çekirdeğini teşkil ediyordu. Ailenin sadece ferdin, erkeğin inandığı esaslara göre hareket etmesi kafi değildi. Kadının cemiyette ve ailede muhakkak ki müstesna bir yeri vardı; bu sebeple de Allah Resulü, her şeyden evvel davetini ailesine yöneltmeli, aile fertlerini eğitmeli ve davete hazırlamalıydı.
Tebliğ ettiği esaslara ailesini inandırıp desteğini almadan diğer geniş halkalara gitmesi mümkün değildi. “Hz. Peygamber bunu çok iyi biliyordu. Zevcesi Hz. Hatice’ye kendisine vahyin ilk gelişini anlatırken, henüz ‘inzar’ emri verilmemişken bile sadık eşinden kendisini tasdik etmesini bekliyordu. Ve Hz. Hatice, zerre kadar tereddüt göstermeden derhal O’na iman etti; üstelik teskin ve tesellide bulundu.
Hz. Hatice’den başka Hz. Muhammed (sav)’in ailesinde küçük Ali ve azatlı köle ve oğulluk Zeyd b. Harise vardı. Bunlar da Hz. Hatice’den sonra ilk iman edenlerdi.353 Hz. Peygamber’in kızları; Zeynep, Rukıyye ve Ümmü Gülsüm’ün de ilk iman edenlerden olduğuna dair kanaatler vardır. Hz. Fatıma ise, o zaman henüz beş yaşındaydı.354
Hz. Peygamber’in davetinin, ilk halkayı teşkil eden aile fertleri tarafından tasdik ve kabul edilmesi, onlar tarafından desteklenmesi, sırasıyla diğer davet halkalarına açılma imkanı ve gayreti vermiştir.
3.2.1.3. Yakın Güvenilir Dostları
Dostluk ve arkadaşlığın İslam’ın ilk tebliğ devrinde önemli bir yeri vardır. “Dostun dostu, dosttur” kaidesiyle de ifade edildiği gibi, dost ve arkadaş vasıtasıyla, bu ilk devrede İslam’ı kabul edenleri görüyoruz.
Hz. Hatice, Hz. Ali ve Hz. Zeyd’den sonra İslam’ı kabul eden dördüncü şahıs; Muhammed (sav)’in dostu Ebu Bekir idi. Hz. Ebu Bekir, peygamber olmazdan önce de Rasulullah’ın dostu idi. Evine gelip giderdi. Rasulullah’ı samimi bir dost ve yüce şahsiyet olarak görürdü. Hira mağarasında inzivaya çekilince, Ebu Bekir’in O’na bağlılığı ve O
’nun temizliğine inancı daha da artmıştı. Rasulullah’a vahiy gelip Alak ve Müddessir surelerinin ilk ayetleri indikten sonra karşılaşırlar, Hz. Ebu Bekir’e durumunu anlatır. Hz. Ebu Bekir de O’nu hemen tasdik eder.355
Hz. Ebu Bekir, kendisi İslam’a girdikten sonra Osman b. Affan, Zübeyr b. Avvam, Sa’d b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah, ve Ebu Ubeyde b. Cerrah gibi Kureyş’in ileri gelenlerini İslam’a kazandırdı. Bunlarla beraber köle ve fakirlerden bir grup kimse de İslamiyet’e girdi.356 Böylece Allah Resulü etrafında, dar da olsa, sağlam bir halka teşkil ediyordu.
3.2.1.4. Yakın Akraba Çevresi
Rasulullah’ın peygamberlik hayatında mühim bir dönemecine şu ayet işaret eder: “Sen (önce) en yakın akrabalarını inzar et (uyar)!”357 Bu ayetin nüzulü üzerine Rasulullah, Mekke’de Safa tepesine çıkarak, cemiyetin örfüne uygun olarak nida edip, Kureyş’ten yakın akrabalarını toplayıp ilk tebliği yapmıştır.
“Bu daveti yaptıktan sonra Abdulmuttalip oğullarının bir kısmı 0’na inandı, bir kısmı da inanmadı. İnanmayanların başında amcası Ebu Leheb ve karısı vardı.
Abdulmuttalip oğullarının İslam’a çağrılması, umumi davete zemin hazırladı. Çünkü Hz. Peygamber’in daveti, o zamana kadar sadece yakınları tarafından duyuluyordu. Bundan sonra düşmanlık edenler de bu davetin genişlemesini sağlayacaktı.358
Ailesi ve yakın dostlarının yanında, akrabalarından bir kısmının da O’na inanması ve destek vermesi tebliğ açısından önemli bir safhayı teşkil ediyordu. Çünkü artık bundan sonra Allah Resulü’ne akrabalarının da içinde bulunduğu önemli bir kesim destek verecekti. Akrabaları içinde bazı fertler ise, kendisine inanmasalar bile, aralarındaki kan bağının hislerinde meydan getirdiği bir gayretle O’na karşı yapılan düşmanlığa, zulüm ve işkenceye karşı çıkacaklar, tavır koyacaklardı. Elde edilen bu güçten sonra davetin halkasına birisinin daha eklenmesi zamanı gelmişti.
3.2.1.5. Mekke ve Çevresi
Davet’in artık her kesimindeki insanlara ulaştırılması için uygun şartlar teşekkül edince, Rasulullah’a: “Ey Peygamber! İnsanlara emrolunduğunu açıkça tebliğ et, müşriklere aldırış etme”!359 ilahi emri geldi. Bundan sonra Allah Resulü, efendi, köle, uzak, yakın her grup insanı açıkça İslam’a davet etmeye başladı. Artık çeşitli yerlerden Mekke’ye ziyarete gelenleri de İslam’a çağırıyordu. Bu dönemde Velid b. Muğıre, Ebu Cehil’in kardeşi Seleme b. Hişam, Ebu Huzeyfe, Utbe b. Rebia ve Allah’ın hidayetlerini dilediği diğer kimseler Müslüman oldular ve İslam’a güç kattılar.
3.2.1.6. Bütün İnsanlık Tedrici olarak genişleyen davet halkalarının sonuncusunu, Mekke ve Medine sınırları dışında kalan uzak yakın, her belde ve ülkedeki insanlar teşkil ediyordu. “Hz. Peygamber, komşu diyarları İslam’a çağırma işini sistemli olarak ele almayı, Hudeybiye Sulhuna kadar tehir etti. Hicretin altıncı yılında Mekkelilerle sulh antlaşması yapıp siyasi varlığını fiilen ve resmen kabul ettirdikten sonra Hudeybiye’den döner dönmez civar hükümdarlara elçiler göndererek onları İslam’a davet etti. Bir günde altı elçi yola çıkarmıştı. Biri Mısır’a, biri Gassan Şefine, biri Bizans Kayseri’ne, biri İran Kisrası’na, biri Yemame’ye, biri de Bahreyn’e idi.360 Böylece herkes İslam’ın davetine muhatap oluyordu.
Allah Resulü İslam’ı insanlara ulaştırmada, bir tedric metodu olan yakın çevreden uzak çevreye, diğer bir ifadeyle; merkezden muhite prensibine uygun hareket etmiştir. İlahi terbiyenin kendisiyle başlattığı bu faaliyeti, kendisi tatminkar olduktan sonra ailesine götürmüştür. Daha sonra bunun sınırları tedricen genişlemiş, güvenilir dostlar, akrabalar tebliğ halkasına eklenmiş, Mekke ve çevresine yapılan davet Hicret ve Medine’de siyasi bir varlık haline geldikten sonra bütün insanlığa ulaşmıştır.
Dostları ilə paylaş: |