2.2. Peygamberin şahsı ve Tebliğinin Başarıya Ulaşması Açısından Kur’an’ın Tedricen İndirilmesindeki Hikmetler
Peygamber, hayatının önemli bir bölümünü insanlara ulaştırılması gereken ilahi mesajı ulaştırmakla geçirmiş, bunun için yapması gereken her şeyi yapmıştır. Gelen her bir vahiy, bir taraftan ümmi peygamberi eğitiyor; Peygamber de her gelen vahyi, okuyup-ezberlemek suretiyle zihnine nakşediyordu.209 Ona bizzat vahyin sahibi okutuyor, okuttuğunu bir daha da unutturmuyordu.210 Bu sayede o, peygamberliği süresince atacağı her adımı ilahi vahye endekslemiş oluyordu. Artık o, tebliğ edeceği dini ve kuracağı yeni toplumu vahiy temeline oturtacak, vahiy nasıl hareket etmesini isterse o, öyle hareket edecekti.211 Bir süre tebliğini gizliden gizliye yürütecek, bir sır olarak aile fertleri ve çok samimi olduğu bir kaç arkadaşının dışında kimse bilmeyecekti. Daha sonra o, gizli davetten aleni davete geçiş aşamasında, ilk önce en yakın akrabasını uyarmakla emredilecek, O’da bu emri yerine getirecekti.212 Sonra davetini bir adım daha öteye taşıyacak, kavmini ve Mekke halkını uyarma görevini üslenecekti.213 Onlar ilk sıralarda bunu basit bir fikir ayrılığı olarak görüp, ses çıkarmasalar da sonradan durumun hiçte tasavvur ettikleri gibi olmadığını anlayacaklar214 ve bir dizi tedbirler ve engellemelerle bu hareketi durdurmaya çalışacaklar; belki bunda bir an için başarılı oldukları vehmine kapıldıkları bir sırada başarısız oldukları ortaya çıkacaktı. Çünkü onlar aldıkları boykot kararlarıyla,215 kurdukları ölüm tuzaklarıyla ve haksız olarak inananları yurtlarından çıkmaya zorlamalarıyla216 bir mesafe aldıklarına inandıkları bir sırada hicret, ormana düşen bir kıvılcım gibi davet ufuklarını genişletecek, Peygamberin evrensel mesajı, çeşitli kabileleri de aşarak dünya devletlerinin gündemine gelecek bir hal alacaktı. İşte bu noktaya adım adım gidilmiş, zorluklar aşılarak varılmış, ilahi vahyin rehberliğinde hazırlık, yönlendirme ve uygulama planları tedricen yürürlüğe konularak sabır, sebat ve azmin zaferi elde edilmiştir.
Bu arka plan göz önünde tutularak Peygamberin şahsı ve tebliğinin başarıya ulaşması açısından Kur’an’ın tedriciliğinin hikmetlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Peygamber’in şahsı açısından Kur’an’ın peyder pey indirilmesindeki hikmetler:
a- Peygamberimizin okuma yazma bilmeyen, ümmi bir insan olduğuna yukarıda işaret etmiştik.217 Kendisine ağır bir sözün vahyedileceğinin bildirilmesi,218 gelecek olan ağır emirlerin icrasına kabiliyet ve istidat kazanmak üzere, mücahede kuvvetlerinin terakki ve inkişafı için bir takım ön hazırlıkların olmasını zorunlu kılmaktadır.219 Dolayısıyla okuma-yazma bilmeyen bir insanın ağır bir sözü birden bire değil de, parça parça telakki etmesi, sözün o kişi tarafından kusursuz bir şekilde muhafaza edilmesinin teminine yönelik bir tedbir anlamını taşıyacağı muhakkaktır. Çünkü o, indirilen her bir vahyi ezberlemek, ezberlediğini iyice anlamak, anladığını eksiksiz olarak anlatmak zorundaydı. Bu da tebliğ, tebyin ve temsil görevinin bir gereği idi.220 Bunun için ona, vahyin sahibi tarafından, vahiy sırasında iki şeyin teminatı verilmişti. Birisi, okutma ve okutulanı ezberletme (cem’); diğeri de, okutulup ezberletilenlerin açıklanması (beyan)’ dır.221 Ayrıca okutmak ve okutulanı unutturmamak222 ta bir diğer teminat olarak kendisine verilen ayrı bir özelliktir. Bütün bunlar, büyük sorumluluğun (risalet görevi) yerine getirilmesi maksadıyla vahye tabi olmak223 ve gelen vahyi insanlara aynen okumakla emredilen kişinin,224 onu bu sorumluluğa uygun gören otorite tarafından225 bilgi ile donatma faaliyeti226 olsa gerektir. İlahi kaynaktan gelen bu bilgi akışının sürekliliğinin sağlanması, ancak tedricen vahyin gelmesi ile izah edilebilir.
b- Vahiy yoluyla sürekli bilgi akışı gibi üstün bin meziyete kavuşturulan Peygamber’in, ağır bir sözü her defasında telakki edebilmesi227 için kalbinin o yönde kuvvetlendirilmesi228 gerekli idi. Bu sebeple ayetlerin peyder pey gelmesi, hem peygamberin zihninde daha iyi yer ediyor, hem de her bir olayın ardından inen ayetlerin mahiyeti daha iyi kavranabiliyordu. Bu sayede her inen vahiy ile birlikte Peygamber’in risaleti de adeta yenilenmiş oluyordu. Bu durum, Peygamber’in psikolojik açıdan devamlı surette yenilenmesi ve kalbinin manevi olarak güç kazanması demek olduğundan,229 ona ifade edilmesi güç bir sevinç ve mutluluk veriyordu. Ayrıca yukarıda teminat altına alındığını söylediğimiz, inen vahiylerin ezberlettirilmesinin (cem' (Kıyame, 75/17), burada (Furkan, 25/32) “li nüsebbite bihi füadeke” lafzıyla ifade edilerek, “hıfz” diye manalandırılması),230 devamlı olarak yavaş yavaş, tane tane okumasının istenmesi (tertil)231 yoluyla da kalıcılığı sağlanmış oluyordu. Diğer taraftan vahiy getiren melekle Peygamber’in sürekli ilişki içerisinde bulunması, Peygamber için “en güzel tefsire”232 her halükarda ulaşabilme fırsat ve imkanını temin edebiliyordu. Bu da Peygamber açısından “tebyin” görevinin ifasını kolaylaştıran bir sebep olarak düşünülebilir. Dolayısıyla Peygamber’in, peygamberlik görevi sırasında en büyük güç kaynağının (vahiy sayesinde) Allah ile sürekli ilişki halinde olması ve bu ilişkinin sürekli ve canlı tutulması olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu sayede o, inkarı mümkün olmayan bir davranış bütünlüğüne ulaşmış oluyordu233 ki ibadet hayatından, ahlaki yaşantısına ve çevresi ile olan sosyal münasebetlerinden, idari, askeri ve siyasi kararlarına varıncaya kadar bunun örneklerini onda görebiliyoruz. Belki de bu sebeple o, inananlar için “örnek alınabilecek en güzel kişi (üsve-i hasene)”234 olarak sunuluyor; verdiklerinin alınması (emrettiklerinin yerine getirilmesi), yasakladıklarından sakınılması”235 bizzat Allah tarafından isteniyor ve o, Kur’an ahlakı ile ahlaklanmış, “en yüce ahlak sahibi” diye Kur’an’ın pratikteki yaşayan canlı modeli şeklindeki tanımlamaya müstahak görülüyordu.236 Bütün bunlar ancak peyder pey inen vahiy sayesinde olmuştur. İlahi hikmet, peygamberini hem bu üstünlüklerle donatmak, hem de onu bir model olarak insanlara sunmak istemiş, bunun için ona, eğitilmesinin, yetiştirilip davranış bütünlüğüne kavuşturulmasının aracı durumundaki Kur’an’ı tedricen indirmiş, bu üstünlüklere mazhar kılınan Peygamberin de bu zirveye ulaşması, inen vahye uygun olarak tedricen olmuştur.
2- Peygamberin davet ve tebliği açısından Kur’an’ın peyder pey indirilmesinin hikmetleri:
a- Öncelikle Peygamberin, gelen vahiyler doğrultusunda insanları dine davet etmesinin aşamalarını zikretmemiz gerekir. Konuyu incelediğimizde görüyoruz ki, önce Peygamber (sav) en yakın akrabalarını uyarmakla görevlendirilmiştir.237 Bu sayede inanmayanlar muhalefet cephesini kurmadan ve sindirme faaliyetlerine girişmeden önce bir çekirdek kadro oluşturulmuştur. Daha sonraki tepki ortamında bir taraftan mücadele edilirken, bir taraftan da oluşturulan bu çekirdek kadronun eğitimi sağlanmıştır.238 Bu arada davet, Mekke sınırlarını da aşarak çevre kabilelerde duyulacak bir yankı meydana getirmiştir. Bunun sebebi de “artık sana bildirileni açıktan anlat ve bildir”239 emrini ihtiva eden ayetlerin inmesidir. Bu dönem Peygamber’in ve onunla beraber diğer inananların azim, sabır ve çile yılları olmuştur. Nihayet davete, bütün insanlığı kuşatacak genişlikte evrensel bir boyut kazandırılmıştır. Bu evrensel davetle artık ulaşılabilen her yerde müşrikler, ehl-i kitap ve tüm inanç sahipleri davete muhatap kabul edilmişlerdir.240 Bu tedricen olmuştur. Diğer taraftan, akraba ve çevre ile başlayan davet çemberi, daha Mekke yıllarında çevre kabilelere ve Taif gibi yakın komşu illere, Habeşistan’a hicretle de komşu devletlere kadar genişletilmiştir. Bir taraftan da Medine gibi komşu illerin heyetleriyle dirsek temasları sürdürülmüş, İslam’ın ön gördüğü kuralların daha hür bir ortamda yaşanması ve Müslümanların baskı ve zulümlerden kurtarılması için yeni bir üs aranmıştır.241 Bütün bunlar tedricen, adım adım gerçekleşen faaliyetlerdir ki, her bir aşaması ilahi vahiy ile yönlendirilmiştir. Diğer taraftan davet alanı genişledikçe farklı inanç ve düşüncede insanlarla karşılaşılmış, onların farklı talep, tehdit ve karşı çıkmaları istikametinde yeni durum tespitlerinin yapılması zorunlu olmuştur. Dolayısıyla Peygamber (sav), gelen vahiyler doğrultusunda bir taraftan davet, bir taraftan da karşı hareket stratejilerini belirlemiştir. Bu söylenenler, Mekke müşrikleriyle başlayıp, Habeşistan Kralıyla diplomatik ilişkiler bazında gelişen; Taifliler’in tepkisiyle bir an için her şeyin bittiğinin sanıldığı bir sırada, Akabe görüşmeleriyle yeni bir boyut kazanan hicret öncesi durumun bir ifadesidir. Bir de hicret sonrası Medine’de Ehl-i Kitab’ın tuzakları, farklı talep ve stratejileri; münafıkların hareketleri, değişik bir mizaç ve karakter örneği oluşturmaları, bunlar karşısında yeni tavırların belirlenmesini ve davranışlarının tahlil edilerek yeni birtakım tedbirlerin alınmasını zorunlu kılıyordu.242 Bütün bunları ayrı ayrı zamanlarda, ayrı ayrı inen vahiylerle, kendi ortam ve şartları içerisinde ele alarak, savaş, barış ve uluslar arası bir çok faaliyetleri de içine alan çeşitli ilişkilerin, kendi doğal ortamları içerisinde değerlendirilmesini ifade eden bir, mücadele aksiyonunu, Peygamberin davet ve tebliğ mücadelesi olarak adlandıracak olursak, bu mücadelenin başarıya ulaşmasını da doğal olarak bir sebebe bağlamak gerekecektir. İşte bu başarının doğal sebebi Peygamber’in tedricen inen vahye uygun olarak atmış olduğu adımlardır.
b- Peygamber de bir insandır. Dolayısıyla onun da diğer insanlar gibi, düşmanları tarafından aleyhinde söylenen sözlerden etkilenmemesi, elbette düşünülemez. Muhalifleri tarafından kendisi hakkında yakıştırılan “şair”,243 “yalancı”,244 “iftiracı”,245 “büyülenmiş”,246 “büyücü”247, “cinlenmiş”248 gibi daha çok hasta ruhlu insanlara mahsus hallerle nitelendirilmiş olması ve kendisinin böyle olmadığını çok iyi bilen insanlar tarafından bunun yapılması,249 elbette Peygamberi son derece üzmüştür.250 Halbuki Peygamberin, davet sırasında, düşmanları tarafından alaya alındığı için üzülmemesi,251 kendisine yapılan eziyetlere karşı tahammül göstermesi, sıkıntılara göğüs germesi, hakkındaki iftiralarla sarsılmaması gerekirdi. Bu sarsıntının olmaması için de onun korku ve endişelerinin bertaraf edilmesi,252 Allah tarafından korunduğunun hissettirilmesi,253 mutlaka bir gün başarıya ulaşacağına inancının pekiştirilmesi şarttı.254 Bu sebeple ona, öncelikle sabretmesi,255 bir kısım insanların inanmamasından dolayı kendi kendini suçlamaması256 ve kendi peygamberliği hakkında - kim ne söylerse söylesin - hiç bir tereddüde düşmemesi öğütlenmiştir.257 Böylece Allah, tedricen indirdiği vahiylerle Peygamberine, yerinde ve zamanında, durum ve şartların gerektirdiği biçimde yardımını göndermiş ve onu bu gibi durumlar karşısında da hiç bir zaman yalnız, yardımsız ve çaresiz bırakmamıştır. Bu da ancak tedricen inen bir vahiy ile mümkün olabilirdi ki, ilahi hikmet de vahyin böyle gelmesini murad etmiştir. Bu bağlamda diğer peygamberlerin tebliğ metotlarının,258 çektikleri sıkıntıların ve toplumlarıyla giriştikleri tevhid mücadelelerinin,259 parça parça gelen vahiylerle, zaman zaman ve yeri geldikçe, alınması gereken ibret dersleriyle birlikte peygambere anlatılması da,260 ayrıca onu teselli etmenin, azim ve iradesini güçlendirmenin bir başka sebebi olarak zikredilebilir.261
Dostları ilə paylaş: |