Diyanet iŞleri başkanliği trabzon-akçaabat- darica eğİTİm merkezi MÜDÜRLÜĞÜ kuran’da tahrif kavrami IV. DÖnem biTİrme tezi Mustafa er trabzon–2007


II- KURAN'DA TAHRİF OLAYININ TETKİKİ



Yüklə 328,03 Kb.
səhifə5/7
tarix24.10.2017
ölçüsü328,03 Kb.
#12292
1   2   3   4   5   6   7

II- KURAN'DA TAHRİF OLAYININ TETKİKİ

A- TAHRİF OLAYININ TARAFLARI AÇISINDAN

l- Tahrif Edenler


Kurân-ı Kerîm'de tahrif ayetleri iyice tetkik edildiğinde bu ayetlerin medeni olduğu ve Yahudilere hitap ettiği anlaşılır.116

Aynı şekilde özelde Hıristiyanlara da hitap eden ayetler mevcuttur.

"Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsinler, kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıklardır.117

Hıristiyanların da Kitaba karşı olumsuz bir tavır içerisinde bulundular; "Biz Hıristiyanlarız" diyenlerden de kesin sözlerini almıştık ama onlar da kendilerine zikredilen önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara yaptıklarını haber verecektir."118 şeklindeki ayet dile getiriyor.

Kurân'da mantıki olarak Yahudilere yapılan tahrif ithamı, aynı şekilde mukaddes kitaplardaki, Peygamberin risâletinin gerçekliğine şehadet eden parçaları gizledikleri için Hıristiyanlara da teşmil edilmiştir. Krş.III, 64-65'deki "Ey Kitap Ehli olanlar" hitabı ile İbn Hişam, s.3887'de Peygamberin risâletinin önceden bildirilmesi bahsi, aynı şekilde kendisi tarafından reddedilmiş olmasına rağmen İsa'nın Tanrı olarak tesmiyesi ve teslis akidesi de mukaddes kitabın tahrif edilmiş olmasına atfolunmaktadır.(V.l 16)119

Yahudi ve Hıristiyanları içine alacak şekilde genel bir tarzı da bulunmaktadır: "De ki Ey Ehl-i Kitab Tevrat'ı, İncili ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz"120


2- Tahrife Karşı Duranlar

a- Ulûhiyyet Boyutu

Kurân-ı Kerim’de kitaplarım tahrif etmeleri, kitabı uygulamamaları, inkar etmeleri ve tebliğ olayını gerçekleştirmek bir yana kitaplarında bir kısım hilelere başvuran mîsâklarını yerine getirmeyen Ehl-i Kitaba karşı çok sert bir üslup kullanılmaktadır. Bu tehditlerin en başında manevi bir vaîd olarak lanete uğramaları gelmektedir. Bunu elim bir azaba, cehennem ateşine maruz kalmaları, kalplerinin mühürlenmesi, dünyada iken zillete yoksulluğa mahkum olmaları, suretlerinin maymun ve domuza çevrilmesi gibi çeşitli tehdit ve azap ayetleri takip etmektedir.

Ehl-i Kitabın kitaplarını tahrif etmelerine karşılık Ulûhiyyet boyutu çerçevesinde bir karşı duruş ve üslup olarak maddi ve manevi vaid ayetleri sonuç bölümünde ele alınacaktır. Fakat birkaç ayet örnek vermek gerekirse;

"Allah'ın kitap'tan indirdiklerini gizleyen ve onu az bir bedel karşılığında satanlara gelince, işte onların yedikleri, karınlarında ancak bir ateş olur. Kıyamet günü Allah onlarla ne konuşur, ne de onları temize çıkarır. Can yakıcı azap onlaradır." "İşte bunlar, doğru yola karşılık sapıklığı ve bağışlanma yerine azabı satın alanlardır. Ateşe ne kadar da dayanıklıymışlar!"121

"Allah’ın ayetlerini inkar edenlere, haksız yere peygamberleri öldürenlere ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere can yakıcı bir azap vardır."122

" İsrailoğullarına bir sor: onlara apaçık nice belgeler verdik, Allah'ın nimetini, kendisine geldikten sonra kim değiştirirse, şüphesiz Allah'ın onu cezalandırması çetin olur"123

b-İnsan Boyutu

Kuran ayetlerini tahrif eden gereğini yerine getirmeyen ve ihtilaf eden Ehl-i Kitabın aksine, vahyin gereğini yerine getiren Ehl-i Kitap içerisinde inanan gruplar ve Müslümanlar tahrif olayına karşı duran kesim içinde değerlendirilebilir.

Allah'ın ayetleri inkar eden topluluğun yaptığının zıddına olarak: "Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı yapışın, parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın…..”124 şeklindeki ayet kitaplarında ihtilafa düşen, paramparça olan Ehl-i Kitaptan farklı olması gereken inanan kesime hitap etmektedir.

Tahrif ayetlerinde ön plana çıkan muhataptır. Muhatabın, yani ehl-i kitabın, kendi ilâhî kitaplarına karşı tavır ve davranışlarıdır. Ayrıca tüm Ehl-i Kitap değil, onlardan bir gruptur.

"Hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde gece saatlerinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk vardır..."125

"Ehl-i Kitap'tan öyleleri vardır ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın ayetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır."126

Ehl-i Kitap'tan vahye karşı olumlu tavır içinde olduğunu dile getiren başka ayetler de mevcuttur.127


B-TAHRİF OLAYININ MAHİYETİ AÇISINDAN

l- Tahrif Olayının Karakteristik Özellikleri

a- Telaffuzda Yapılan Tahrif

Yahudilerin kelimelerin söyleniş tarzlarını değiştirdiklerini örnekleriyle çok açık bir şekilde ifade eden ayet Nisa sûresi 46. Ayettir.

"Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) "İşittik ve karşı geldik" dinle, dinlemez olası", "ra’ina" derler. Eğer onlar "İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı, fakat küfürleri sebebiyle Allah onları lanetlemiştir. Artık pek az inanırlar."

Dili eğip bükmek: Bu ayette geçen (yelûne) "eğerler" kelimesinin mastarı olan (leyy) kelimesi, bir şeyi büküp onu dümdüz ve dosdoğru olmaktan çıkararak eğriltmektir. Nitekim (leveytü yedehu) "elini büktüm", bir şey sapıp eğrildiğinde inhiraf ettiğinde (ilteva es-şeyü); bir kimse dilini sözünü eğip büktüğü zaman (leva lisanühü en keza) "sözünü şu şeye karşı eğdi büktü" denilir.128

Ayetten anlaşıldığı gibi Yahudilerin bazıları Hz.Peygamber ve Müslümanlarla konuşurken kullandıkları bazı kelimeleri, dillerini eğip bükerek, kendi dillerinde kötü anlama gelecek biçimde söyleyip böylece görünüşte güya iltifat, gerçekte ise hakaret etmek istemişlerdir.

Yapılan tahkir ifadelerini şöyle sıralayabiliriz;

"Semi'na ve ‘Asayna": Hz.Peygamber onlara bir şey emredince, onlar zahiren dinledik" diyorlar kendi kendilerine kaldıklarında ise " isyan ettik" diyorlardı. Veya onlar Hz. Peygambere muhalefetlerini açıktan yapmak ve onun emirlerini küçümsemek için "işittik ve isyan ettik" şeklindeki sözlerini açıktan söylüyorlardı. Arapça'da "isyan ettik" anlamındaki bu kelime İbrani'ce de ise " yaptık" demektir.

Vesma’ gayra müsme’in: Dinle diyecek yerde ; "işit, işitmez olası "demişlerdir Bu iki manaya gelen bir ifade olup, hem medih manasına hem de horlama ve kınama manasına muhtemeldir. Medih manasında olursa: "Dinle, ey nahoş bir söz dinletilmeyecek insan" anlamına gelir.

Zem ve Kınama ifade ettiğinde çeşitli anlamlara gelir.

l- “Dinle, ey dinlemez olası” 2- “Dinle, ey söz dinlemez” 3- “Dinle ey haber duymayası!” gibi hakaret anlamlarını ifade eder.

Râinâ: Onların sapıklıklarının dördüncü çeşidini de: "Onlar dillerini eğerek, bükerek ve dine de saldırarak "Râinâ" derler ifadesi belirtmiştir. Bununla ilgili şu vecihler vardır.

a) Bu Yahudilerin kendi aralarında, alay ve istihza için çokça kullandıkları bir kelimedir. İşte bundan ötürü Bakara suresi 104. Ayetten de anlaşıldığı gibi, Hz.Peygamber (s.a.v.)'e bu kelimeyle hitap etmekten nehyolundular.


  1. Bu kelime, " Sözümüze kulak ver, bizi dinle ve anla" manasınadır. Bu ise kendilerinin peygambere hitap ederken kullanmaması gereken cümlelerdendir. Aksine peygamberlere, tazim ve saygı ifade eden cümlelerle hitap olunur.

  2. Onlar bu kelimeyi kullanıyor ve zahiren Hz.Peygamberin, sözlerine kulak vermesini istiyorlarmış zannını uyandırıyor, ama bununla kendi dillerindeki bir sövme ifadesini kastediyorlardı.

  3. Onlar dillerini eğip büküyorlar ve böylece "Râ’inâ" (bize bak) ifadesi "Râ’inâ" (bizim çobanımızsın) şekline dönüşüyordu. Onlar, bununla "Sen bizim koyunlarımızı güden bir çobansın" demek istiyorlardı.129

Cenabı Hak, onların dine saldırıp, onu tenkit etmek için bu gibi şeyleri yaptıklarını beyan buyurmuştur. Çünkü onlar, arkadaşlarına "Biz ona sövüyoruz, ama anlamıyor. Eğer o bir peygamber olsaydı bunu mutlaka anlardı." diyorlardı. Bundan dolayı Allah’u Teala, onların bu durumunu ortaya çıkarmış ve peygamberine, onların kalplerinde yatan o pisliği haber vermiştir.130

Dillerini eğip bükmekten maksat, "Onlar kelimeye yöneliyorlar, o kelimenin irabını, manayı değiştirecek bir biçimde tahrif ediyorlardı. Bu durum, Arapların lisanında çokça görülen bir durumdur. Aynı şeyin İbranice'de de yapılmış olması uzak bir ihtimal değildir.131

"Allah'ın kelamını dinlerlerdi ve akılları yattıktan sonra bile bile bunu değiştirirlerdi" ayeti konusunda şöyle denilmiştir. Bunlar Yahudilerdir. Onlar Allah'ın kelamını tahrif ediyor ve maksadından çeviriyorlardı.132

Cenab-ı Hakkın “akılları yattıktan sonra” ifadesi; onların uydurdukları şeyin bozukluğunu bildikleri halde, bu hususa inat ederek, kasıtlı olarak yönelmeleridir. İşte bu sebepten ötürü sözün onlardan alim olanlara hasredilmesi gerekir.133

Kâdi şöyle demiştir: “tahrif ya lafızda ya manada olur. Tahrifi, lafzı değiştirme manasına hamletmek manayı değiştirme manasına hamletmekten evladır. Çünkü Allah’ ın kelamı olduğu gibi kaldığı halde onlar onun manasını değiştirdikleri zaman kelamın bizzat kendisini değil, manasını tahrif etmiş olurlar”. İbn Abbas (r.a.)’ dan Yahudilerin dinledikleri ilahi kelama ilaveler ve çıkarmalar yaptıkları rivayet edilmiştir.134

Ayetlerde kastedilen tahriflerden murat, eğer Tevrat’ ın lafızlarını ve bu lafızların icablarını değiştirmek olursa, buna cüret edenlerin yalan üzerinde ittifak etmeleri mümkün olabilecek küçük bir grup olması gerekir.135

Lafızda yapılan tahrife örnek olarak Nisa 46’ daki “semi’na ve asayna” ifadesini örnek olarak gösterebiliriz. “Ata’na” ifadesinin yerine getirilen bu kelime harf değişikliği olmuştur. Yani lafzın kendisinde bir değişiklik söz konusu olmuştur.

Lafızda yapılan tahrife diğer bir örnek de Yahudi bilginlerinin kendi kitaplarında Allah’ ın indirdiği şekilde Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in sıfatlarını görmeleri ve onun yerini değiştirmeleridir.136

Mesela onlar Tevrat’taki “reb’a” kelimesini kaldırıp onun yerine “ademü tavil” uzun boylu adem ifadesini koymuşlardır.137

b- Yorumda Yapılan Tahrif

Hükümlerin değiştirilmesi yoluyla yapılan tahrif yorumda yapılan tahrif olarak kabul edilmiştir. Hükümlerde yapılan tahrife Mâide suresi 41. ayeti örnek gösterilmiştir. Ayetteki: “onlar kelimeleri (Allah tarafından) konuldukları yerlerinden değiştirir (bozarlar)” ifadesi, yani, “Allah onu yerlerine yerleştirdikten sonra” demektir. Daha açıkçası: “Allah, farzlarını farz, helali helal, haramı da haram kıldıktan sonra…” demektir.138

Mâide suresi 41. ayetin sebebi nüzulü tefsirlerde şöyle rivayet edilir. Medinelilerden evli bir erkek evli bir kadın ile zina etmişti. Dediler ki biz bu davayı Muhammed’e soralım. Eğer yüz sopa ve tazir ile hüküm verirse bu kral olan bize bir zararı olmaz; eğer recm ile hüküm verirse o halde Nebi'nin elimizdekini bizden almasından korkalım. O'na geldiler. Peygamber onlardan Tevrat'ı en iyi bilen kişiyi sordu. Abdullah b. Surya olduğunu ona söylediler. Resulullah Abdullah b. Surya ile yalnız kaldı. O'na yemin verdirerek Tevrat'taki zina hükmünün recm olup olmadığım sordu. Abdullah b. Surya evet diyerek cevapladı.

Rasulullah'ın bu konuda Tevrat'ın hükmü nedir diye yemin ettirdiği Yahudi alimi Peygambere cevaben: Tevrat'ta bunun cezası recm idi fakat zina Yahudiler arasında çoğaldı. Ve onlar cezayı kuvvetli ve soyluya değil, zayıf olanlara uygular oldular. Sonra Tevrat'taki recm hükmünü sopa ve yüz karalamaya çevirmek için fikir birliğine vardılar.139

Ayetin sebebi nüzulünden anlaşılacağı üzere Yahudiler recm hükmünün cezasını sopa (celd) ve tahmin (yüzü karartma cezası ile değiştirmişlerdir).140

Mâide suresi 41. Ayeti müteakip ayetlerde de Yahudilerin aşırılıklarından, kitaba uymamalarından bahsedilmektedir. Bu da hükümlerde yapılan tahrifin açık bir kanıtıdır. Mâide Suresi 5/87. Ve Cuma Suresi 62/5. Ayetlerde Yahudilerin Kitabı uygulamadıklarının veya yanlış uyguladıklarının bir delilidir.

Ayetin sebebi nüzulü olarak gösterilen başka bir rivayette, Yahudiler içinden seçilen yetmiş kişi (Ehl-i Mîkat)Tur dağında Hz.Musa (a.s.) ile konuştuğu zaman Allah'ın sözünü, emirlerini ve yasaklarını duydular. Sonra: Allah'ın sözünün sonunda " Eğer bu işleri yapabilirseniz yapınız. Ama yapamazsanız bunda bir beis yoktur dediğini duyduk " dediler ve böylece inkarda ve tahrifte bulundular. İsrail oğullarının selefleri bu hal üzerine idiler.141

Ehli Kitabın dini yapısı içinde yaptıkları yorumların tefsirlerin ilâhî kitabın yerine geçtiği Kurân-ı Kerîm tarafından dile getirilmektedir. Kurân-ı Kerîm'e göre insanların elleriyle yazdıkları kitaba kutsallık atfetmek en kötü işlerden bir iştir. "Yazıklar olsun, elleriyle kitap yazıp sonra bu Allah katındandır diyenlere" ayetinin tefsirinde Makrîzî, Muhammed Abdullah ve Süleyman Ateş'in dediği gibi Ehl-i Kitap, kendilerine gönderilen kitaplar yerine bu kitapların tefsirlerine ve alimlerin yazdığı kitaplara iltifat etmiş, bunları yüceltmişlerdir, bunların yorumlarını daha önemli görmüşlerdir. Hatta kitabın yerine bunların hükümlerini uygulamışlardır. Mesela, Tevrat'ta İsrail oğulları için cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak karşılığında kısasın farz kılındığım hatırlatan Mâide 45. Ayette Yahudileri, Tevrat'ta açıkça yazılı olan bu hükmü değiştirmekle itham etmektedir. Mevcut, Tevrat'ta hala mevcut olsa bu hüküm aslında Talmud Rabbileri tarafından diyete çevrilmiştir. Talmud Rabbilerinin yaralamaların cezasını diyete çevirdiği hüküm Yahudi Şeriatı Halakhah'da yürürlüğe girmiştir.

Tevrat'ın kısas hükmü ise Tevrat'ta yazılı kalmıştır. Bunun dışında zina, katl vb. ölüm cezası gerektiren suçların cezası Tevrat'ta ölüm olarak tespit edilmişken Talmud rabbileri bunu da değiştirmiş, suçun çeşidine gire ceza tespit etmişlerdir.Hz.Peygamber döneminde zina eden iki Yahudi'nin katranlanarak eşeğe ters bindirilip halk arasında gezdirilmesi muhtemelen buna dayanmaktadır.

Görüldüğü gibi Yahudilikte yorumda ve tefsirler, ilâhî kitabın önüne geçmektedir. Bu kitaplara daha çok önem verilmektedir. Bu nedenle Kurân-ı Kerîm ilâhî kitaplara gereken önemin verilmesi için Ehl-i Kitaba ilâhî kitaplar karşısındaki yükümlülüklerini de bildirmektedir.142

Kısacası;

Tevrat doğuda batıda, bütün insanlara ulaşmış ve pek çok ilim sahibi tarafından da öğrenilip ezberlenmiş bir kitap olduğu halde Yahudiler bu tahrifi nasıl yapabilmişlerdir? Böylesi (yaygın) bir kitaba ilavelerde bulunmak veya ondan bazı şeyleri çıkarmak (gizlemek) mümkün değildir. Zamanımızda bir kimse, Kurân-ı Kerîm'e bazı ilaveler yapmak veya ondan bir şeyler çıkarmak istese bunu yapamaz. Yani ayetlerde Yahudilerin Tevrat'ı tahrif etmelerinden muradın, günümüzde de batıldan yana olanların Kuran ayetlerine yaptığı gibi Tevrat'ın ayetlerini yanlış ve batıl şekillerde tefsir etmeleridir.143

Kelamcılara göre de tahrif lafızda değildir. Onlar Tevrat ve İncil'in gerçek tefsir ve tevilini gizliyorlardı. Hz.Peygamberin nübüvvetine delalet eden ayetleri yanlış bir şekilde tevil edip doğru manalarından saptırıyorlardı.144

Tefsirde tahrif kısaca, ortaya şüphe atma ve yanlış yorumlarla bir kelimeyi öteye beriye çekerek manasını haktan batıla çevirmektir ki, bu da tefsir ve açıklamada yapılan bir manevi tahriftir, bozmadır. Fahrettin Râzî "Nitekim zamanımızdaki bidat ehli de görüşlerine aykırı olan ayetlerde böyle yapıyorlar" demiş ve tahrifin tefsirinde bu ikinci şeklin asıl olduğunu da kaydetmiştir.145

2-Tahrif Olayının Muhteva ve Form Özellikleri


Tahrif ayetleri incelendiğinde tahrifin lafızda, telaffuzda, hükümlerde yapılmış olduğu sonucuna varılır. Şekil itibariyle tahrifin ne şekilde olduğu oldukça muğlaktır. Fakat ayetler bütünlük içinde okunduğunda ve anlaşılmaya çalışıldığında tahrifin bir bozma, değiştirme, anlamından uzaklaştırma şeklinde ilâhî kitaba karşı bir olumsuz tavır olduğu, kitaptaki hükümleri heva ve hevese göre yorumlama, değiştirme veya gizleme şeklinde kitabın gereğini yerine getirmemek olduğu anlaşılır.

Kitap Ehl-i bilhassa adı geçen Yahudiler kitabı uygulamamakla hükümlerin zıddına hüküm koymakla suçlanmıştır. Kitabı gizlemeleri muhtemelen Peygamberin nübüvvetini gizlemeleri, işlerine gelmeyen yerleri beyan etmemeleridir. Hıristiyanlar da bazen Yahudilerin ayrı bir grup olarak bazen de Ehl-i Kitap içinde zikredilerek, kitabın gereğini yerine getirmemekle itham edilmiştir.

Ehl-i Kitabın yaptıkları bu tahrif, bile bile kasıtlıdır. Bakara 2/75'de akıllan iyice yattıktan sonra ifadesi kullanılmıştır. Tahrifin niye kasıtlı olduğu Tahrif olayının illeti bölümünde açıklanmıştı.

Ehl-i Kitabın kitabı gizlediklerini belirten ayetlerde de yine gerçeği bile bile gizlemek ifadesi vardır. Burada da yine bir kasıt vardır.

Tahrif ayetlerinde ve tahrif kavramının müteradif yakın anlamlı ayetlerinde Yahudilerin genel anlamda Ehl-i Kitabın bu kötü tutumları acı ve azap dolu ayetlerle kınanmaktadır.

C-TAHRİF OLAYININ İLLETİ AÇISINDAN

1- Psikolojik Sebepler

a- İstikbâr

Yahudi hiçbir zaman ulaşamayacağı bir üstünlük duygusuna sahiptir. Bunun sonucu olarak Allah'a peygamberlere ve diğer insanlara karşı büyüklük taslayarak aşırı gitmiştir. Bu aşırılık o dereceye varmıştır ki: " Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü and olsun ki Allah işitmiştir. Onların (bu) dediklerini,haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve diyeceğiz ki: "Tadın o yakıcı azabı"146 ayetinde görüldüğü üzere Allah'a fakir, kendilerini ise zengin görmeye kadar varmıştır.

Kendilerini üstün ve ayrıcalıklı görmenin bir ifadesi olarak Biz Allah'ın oğullan ve sevgilileriyiz” 147 iddiasında bulunmuşlardır.

Vahyi reddetmelerinin temelinde, üstünlük duygusu vardır. “Kendilerine gelmiş bir kesin delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki, onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevasından başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın, kuşkusuz o, işiten ve görendir.”148

Kibirden bahseden başka ayetler de mevcuttur.149


b- Hased

Yahudiler daha önce bilgi sahibi olmakla Araplara karşı üstünlük taslıyor, övünüyorlardı. Ama hak olduğunu ve Tevrat'la uyuştuğunu kesin olarak bildikleri Kuran gelince onu inkar ettiler, kabule yanaşmadılar. Bu tavırlarının temelinde kıskançlık ve kin yatıyordu. Yüce Allah'ın lütfunu kendi soydaşlarından olmayan bir kuluna bahşetmiş olmasını (son peygamber olarak Hz.Muhammed'i seçmesini) çekemiyorlardı.150

Aşağıdaki ayetler Yahudilerin bu kin ve kıskançlıklarını çok güzel işlemektedir.

"Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.151

Ehl-i Kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir "152

"Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab-ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik".

"Onlardan bir kısmı İbrahim'e inandı, kimi de ondan yüz çevirdi, onlara kavurucu bir ateş olarak cehennem yeter "153


c- Hırs (Dünya Hayatına Düşkünlük)

"Onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz bir daha da diriltilecek değiliz, demişlerdi154

"Onların ardından da (ayetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp nasıl olsa bağışlanacağız, diyerek Kitab'a varis olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki kitapta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamışmıydı ve onlar Kitap'takini okumamışlar mıydı? Ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınız ermiyor mu? 155

" Yoksa onların mülkten (hükümranlıktan) bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi (kadar bir şey bile) vermezlerdi."156

Mâide suresi 41. Ayette Yahudiler için "Alabildiğine yalan dinleyen ve haram yiyenlerdir onlar” buyurulmuştur.


d- Hıyanet ve Nifak

Yahudilerin ilâhî vahyi kabul etmemeleri ve değiştirmelerinde belki de en büyük etkenlerden biri hain ve ikiyüzlü olmalarıdır.

"Müminlerle karşılaştıkları zaman, inandık derlerdi, birbirleriyle baş başa kaldıklarında Rabbinizin katında, aleyhinde delil göstersinler diye mi Allah'ın size açıkladığını onlara anlatıyorsunuz, buna aklınız ermiyor mu? diye birbirlerini uyarırlardı."157

Bu ayet herhangi bir zorlama olmamakla birlikte , içinde gizlediklerinin tam aksini izhar etmenin, kendi aralarında diğer insanlara söylenen şeyin tersini söylemenin bir Yahudi tabiatı olduğuna delalet etmektedir. Aynı şekilde, bu tür konumlarının asıl sebebinin Allah'ı gereği gibi tanımamak olduğuna da delildir.158

"Yanınızda inkarla girip inkarla çıktıkları halde size geldiklerinde "inandık" derler Allah gizlediklerini daha iyi bilmektedir.159


e-Döneklik (Tevellî ve I'rad)

Yahudilerin inkarlarının temelinde hain ve iki yüzlü tabiatlarına yakın bir özellik olarak dönek bir millet olmaları verdikleri sözde durmamalarının da etkisi çok büyüktür. Hz.Musa yanlarından ayrılır ayrılmaz buzağıyı tanrı edinmeleri, anlaşmalara sadık kalmamaları, Allah'la bile yapılan ahitlerinde durmamaları onların dönek olma özellikleriyle açıklanabilir.

Mâide 63-64. ayetlerde İsrail oğullarının döneklikleri sözlerinde durmamaları ifade edilmiştir. Sizden sağlam bir söz almıştık, Tur dağının altında, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki korunursunuz." "Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz. Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti olmasaydı muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz"160

Hz. Musa (Tur dağından elinde Tevrat levhalarıyla döndüğünde Yahudiler oradaki ağır yükümlükleri görerek bunları yerine getirmeyi gözlerinde büyüttüler ve onları kabul etmek istemediler.161

Yahudilerin dönekliğinden bahseden ayetler: Allah'a verdiği ahitlerinde durmamaları, hükümlere uymayı kabul etmekle beraber daha sonra bunlardan yüz çevirmelerinden bahsetmektedir.162


2- Sosyolojik Sebepler

a- İmtiyazlı Olmak İstemeleri

"Yemin olsun ki (habibim!) sen Ehl-i Kitaba her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun."163

Yahudiler ve Hıristiyanlar "Bize Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun yarattığı insanlarsınız.164

"De ki: Ey Yahudiler: Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimi iseniz, haydi ölümü temenni edin."165 Ayrıcalıkları olmadıklarını belirten ayetler mevcuttur.166

b- Statü Kaybetme Korkusu:

İslâm'a davette Yahudiler, insanların kendilerine sırt çevirdiklerini ve Hz. Peygamber’i en büyük mercii ve yol gösterici, itaat edilmesi gereken bir komutan olarak görmeye başladıklarını fark edince, haklı yada haksız oluşuna bakmadan bunu otoritelerine yönelik büyük bir tehlike olarak algıladılar. Ayrıcalıklarının ve çıkarlarının tehdit altında olduğunu düşündüler. Bu yüzden yeni bir strateji belirlemeye koyuldular. İslâm çağrısını etkisiz hale getirmek için münafıklarla, ardından müşrik Araplarla ittifak kurdular.167

Kısacası onların Hz. Muhammed nübüvvetini itiraf etmiş olmaları başkanlıklarının, mevkilerinin elden gitmesi demekti. Bunun için tasdikten kaçındılar ve inkârda ısrar ettiler.168

Yahudi ve Hıristiyan din adanılan şayet kitabı ortaya koyup açıklamakla makamlarının ve mevkilerinin sarsılacağından korkmasalardı, Kitabı ne tahrif ederlerdi ne de gizlerlerdi. Ancak davranışlarıyla kitaba ters düştüklerinden statükolarının sarsılmasını önlemek maksadıyla, yaptıklarını halktan gizlemişlerdi. Kitabı tefsir etmek suretiyle tahrif etmişlerdir. Kitabı tam manasıyla tahrif edemeyince onu gizleme yolunu tutmuşlardır.

İsrailoğullarının alimleri, Yahudi milletinin başı idiler, belli makam çıkarları vardı. Zaman zaman hediyeler alırlardı. Eğer Rasulullah'a iman ederlerse bütün bu çıkarlarından mahrum kalacaklarından inkar ettiler. Bu yüzden dünyayı ahirete tercih ettiler. Rüşvet alıp Hakkı tahrif ettikleri de tespit edilen anormal hareketlerinin meyanında kaldı.169


c- Cehalet

"Onlardan bir kısmı ümmidirler, kitabı anlamazlar. Onlar, sadece birtakım batıl şeyleri zan eder dururlar."170

Ümmi doğru dürüst okuma yazması olmayandır. Burada kitaptan kasıt Tevrat'tır.

"Emaniyy": Batıl şeyleri zannedip durmak. Amel ile birlikte bulunmayan temenni anlamına geldiği gibi, yalan söylemek ve derinliğine kavramaksızın okumak anlamına da gelir. Burada anlatılmak istenenin birinci anlam olduğu tercih edilmiştir. Buna göre ayetin anlamı şu olur: Yahudilerden kimisi doğru dürüst okuyup yazamamaktadır. Bu bakımdan onlar Tevrat'ı mütalaa edip onun anlamlarını tahkik edemiyorlar. Bu sebeple onlar, hiçbir amel işlemeksizin Allah'ın kendilerini sevdiği, kendilerini bağışlayacağı ve ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine acıyacağı kuruntusuna kapılırlar, fakat onlar bunu yaparken sadece zannediyorlar, herhangi bir yakin ve kesin bilgiden yoksundurlar.

Bu ayette mukallit avam, ondan öncekine ise Tevrat'ı tahrif eden alimler, münafıklar ve saptırıcılar zikredilmiştir. İşte bir önder bulunur, onu izleyen kimseler de belirli bir hidayete tabi olmaksızın peşinden giderlerse, bu yerilen ve kabul edilmeyen bir taklit olur. Allah'ın kitabının naslarının kaldıramayacağı şekilde tevil edilmesi de en kötü sapıklık şekillerindedir. Avam, çoğunlukla Allah'ın kitabının değiştiren yahut nevalarına göre tevil eden ya da Yüce Allah'a buyurmadığı ve hükmetmediği şeyleri nispet eden kötü önderler sebebiyle saparlar, işte Yahudi alimleri bunların hepsini yapmıştır.171



Yüklə 328,03 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin