II. NEFS’İN MERTEBELERİ
A. Nefs-i Emmmare
Kötülüğü emreden nefistir.439 Münker ve günah olan şeyleri teşvik ve emreder.440 Allah Teala, Kuran-ı Kerimde Yusuf (a.s.)’ ın dilinden nefsin kötülükleri işlemeyi, heva ve hevesi doğrultusunda Allah’ın emirlerine muhalefet etmeyi arzuladığını ve sahibini buna yöneltmek için zorladığını bildirmektedir.441 “(Yusuf), nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin acıdığı hariç, nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder.442
Nefs-i Emmare’nin Yusuf (as) tarafından kullanılış tarzı, iyi ve kötü bütün insanların nefislerinin kötü şeylere yönelme istidadında olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü bir peygamber olan ve bu sebeple günahlardan temizlenmiş bulunan Yusuf (as), “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum, Çünkü nefis kötülüğü emreder.” diyor. Dolayısıyla kötülüğü şiddetli arzulama, nefsin tabiatındandır. Ancak, Allah’ın emirlerine yönelen ve böylece ilahi rahmetin gölgesi altına sığınan kimseler, nefsin arzuladığı şeyleri işlemekten sakınırlar. İyiliğe yönelen kimselerin üzerinde nefsin yaptırım gücü azalır. Belirli bir aşamadan sonra ise, kalbe yönlendirici hiçbir tesiri bulunmayan gelip geçici düşüncelerden ibaret kalır.
Allah Teala, “Nefse ve onu şekillendirene andolsun.”443 ayetinde nefsi genel zikrettiği gibi, “Nefs daima kötülüğü emreder.”444 ayetinde kötülük emredici sıfatı ile zikretmektedir. “Kınayan nefse andolsun.”445 ayetinde kınama sıfatı ile, “Ey huzura ermiş nefs.”446 ayetinde ise huzura erme sıfatı ile sıfatlamaktadır.
B. Nefs-i Levvame
Nedamet gösteren, pişman olan nefstir.447 Yatığı kötülükten hemen pişman olup, sahibini yaptığı kötülüklerden dolayı ayıplar ve tevbeye temayül gösterir.448 Adını Kur’an’daki “Kınayan nefse yemin ederim.”449 ayetinden alır.
Nefs bu haldeyken dini, gerçeği öğrenir, dinin emirleriyle bezenip onları yerine getirmeye çalışır, hak ile batılı tanır, kendini kontrol eder, hayra yönelir, şerden kaçar, tam bir pişmanlık içinde Rabbine doğru yol alır, ona kavuşmak için bir takım vesileler arar.450
Nefs-i Levvame’den neyin kastedildiği konusunda müfessirler farklı görüşler ireri sürmüşlerdir. Aralarında Said b. Cübeyr, İkrime ve Abdullah b. Abbas’ın da bulunduğu bazı müfessirler, nefs-i levvamenin iyilikte de kötülükte de kınayan nefis olduğunu kabul etmişlerdir.451 İbn Abbas, kınamayı mutlak anlamda almış ve nefs-i levvameye kınayıcı nefs demiştir.452 Buna göre Levvame tabiri, nefsin bütün yönlerini kapsamaktadır. Yani o nefis, kıyamet günü kendini her konuda kınayacaktır.453 Mücahid’e göre ise nefs-i levvame takva sahibi insanların nefsidir. Bu insanlar yapma fırsatını kaybettikleri iyilikler için pişmanlık duyar ve kendilerini kınarlar. Katade’nin de içinde bulunduğu diğer bir gurup ise levvameden facir kimselerin kastedildiği görüşündedirler. Bunlar kıyamet gününde işlediklerine pişman olurlar. Bundan kendi nefsini cennetten çıkarılmayı gerektiren bir amel işlediği için sürekli kınayan Adem’in (as) kastedildiğini ileri sürenler de olmuştur.454
Bunlar “levvame” kelimesinin azarlamak, paylamak anlamına gelen “levm” kelimesinden türediğini söyleyen bazı alimlerin görüşleridir.
İstikrarsız ve dönek anlamına gelen “televvüm” kökünden türediğini söyleyenlere gelince; bunun levm kelimesinden türetildiği daha açıktır. Şayet, bununla “televvüm” anlamı kast edilmeseydi, “nefs-i levvame” değil, “nefs-i mütellevime” denirdi. Fakat televvümde “levm” kelimesinin anlam çerçevesi içindedir. Zira bu nefis, istikrar ve kararsızlığından dolayı bir şeyi yapar ve pişman olup kendini paylar.455
Allah, kul nefse yemin etmek suretiyle, onun büyük bir değer taşıdığına işaret etmiştir.456
C. Nefs-i Mülhime
İlham ve keşfe mahzar olan nefistir. İyiyi kötüden ayıran iradeye nefs-i mülhime denir.457 Bu nefiste fani şehvetlere eğilim ortadan kalkmış, şehvani nefse aykırı hareket edip, kendi alemine fazlaca eğilim gösterip ilhamlara istidat kazanmıştır.458
Mülhime nefs, Allah Tealanın kendisine iyiliği kötülüğü ilham ettiği nefistir. Bu haldeki nefis, her şeyi Allah’tan bilir.459 Ayrıca ilham ve keşfe mahzar olmaya başlayan, neyin hayır neyin şer olduğunu idrak edebilme melekesine sahip olan, şehvetin isteklerine karşı direnme gücü olan nefistir.460 “Andolsun nefse isyanını ve itaatini ilham edene.”461 ayetinden adını alır.
D. Nefs-i Mutmainne
Kalp aydınlığıyla aydınlanmasını tamamlamış, kötü sıfatlardan arınmış, övülmüş ahlakla ahlaklanmış nefistir.462 Doygun ve mutlu nefistir. Bu nefis sadece hak ve hayırla huzur bulur, hoşnut ve razı olur. Bunun için Kur’an-ı kerim’de “Ey huzura ermiş nefis! Razı olmuş ve razı olunmuş olarak dön rabbine.”463 buyurulmuştur. Bu şekilde tam huzur ve sükun içinde olan nefisten Allah razıdır, hoşnuttur. Arzu edilen nefs hali de bu haldir.464 Şayet şehvani nefsin hükmünden tamamen çıkıp kulluk makamına varmış ve ızdırabı dinip, şehvaniliği büsbütün unutmuşsa böyle bir nefs, mutmainnedir.465
Nefs-i Mutmainne’de kötü ve çirkin sıfatlar bulunmayıp, güzel ahlakla hemhal olan nefs vardır. Bu nefs, Allah’ın tevfik ve inayetiyle sekinet ve yakine kavuşup ızdıraplardan kurtulmuştur.466
Nefs-i Levvame’de günah işlenip bu günahtan sonra pişmanlık duyulur, daha sonra iman kuvvetlenirse mutmainne olur.467
Nefs-i Mutmainne’de nefsin bütün üzüntüleri hitapla son bulmuş, kalp her şeyden emin olmuştur. Allah’a doğru giden bu nefis sahibinin kalbi, tam ve gerçek bir inanışa sahiptir. Şeriatın bazı sırlarını elde etmiş, cömertlik, doğruluk, yumuşak gönüllülük, güler yüzlülük, tatlı dillilik gibi güzel sıfatlar kazanmıştır. Bu mertebedeki nefs sahibi, Hz. Peygamber’in güzel ahlakını en iyi bir şekilde yaşamaya çalışır ve bundan zevk alır.468
E. Nefs-i Radiye ve Marziye
Bütün hallerde kemal derecesini kazandığı için kendisine “Raziye” ismi verilen nefs, bütün yerilmiş beşeri sıfatlardan adeta sıyrılır, fena haline ulaşır. Emir ve yasakları bütünüyle tatbik eder. Güzel huylar bütünüyle kendisinde ortaya çıkmıştır. Herkesten sevgi ve saygı görür. Allah’ın fiillerinin, isimlerinin ve sıfatlarının tecellisi zaman onda tezahür eder. Kusurları affeden, güzel düşünen, şefkatli, eli açık, insanları sırf Allah için seven, hassas, ince düşünceli, nefs muhasebesini en iyi yapan meziyetlere sahiptir.469
Nefs-i Radiye makamına “rıza makamı” da denir. Nefs-i Radiye, Allah için ibadet, zikir ve taat ile meşgul olarak dünyaya hiç gönül vermeyen, nefs-i hayvanînin arzu ve isteklerinden tamamen vazgeçen, Allah’ın sevgi ve rızası dışında bütün arzu ve istekleri terk eden kâmil kimsenin ruhudur. Bu makama gelen ruhta kazaya rıza esastır. Bu mertebedeki insan ruhuna bütün hallerde kemal-ı rıza esastır. Bu mertebedeki insan ruhuna bütün hallerde kemal-ı rıza ile muttasıf olduğu için nefs-i radiye denilmiştir.470 Kur’an’daki “Rabbin de senden razı olarak dön ona.”471 ayeti bu makama işaret etmektedir.472
Nefs-i Radiye ve Mardiyye makamı, Allah ile kul arasında rızanın müşterek bir vasıf olduğu, kulun Allah’tan, Allah’ın da kuldan razı olduğu makamdır.473
F. Nefs-i Kamile
Bütün kemal sıfatlarla sıfatlanmış olup Allah’ın kullarının irşadı için vazifelendirilmişse bu nefse de kamile nefs denir.474 Bu makamdaki nefs, bütün marifet sıfatlarını kazanarak irşad makamına ulaşır. Bu makam Allah vergisi (vehbî)’dir.475 Buradaki nefs, en yüksek mertebe olan kemal derecesine ulaşıp ve manevi basamağın son basamağına vardığı için “kâmile” vasfını alır. Bu nefs, çoklukta birliği, birlikte de çokluğu idrak eder. En güzel sıfatlar onundur. En yüksek ve en üstün makamda bulunur. Bütün hareketleri iyilik ve ibadettir. Konuşmalarında ilim ve hikmet, lezzet ve tatlılık, huzur ve sevinç vardır. Veliler makamına ulaştığı için her an her şeyi ile ibadet halindedir.476 Nefsin gelişiminin en üst basamağındaki nefstir ki, bu, ilahi hayat projesine göre kendini gerçekleştirmiş olan benlik ve kişiliktir.477
Kısa çizgilerle belirttiğimiz nefsin halleri ve sıfatları göstermektedir ki nefs, tasavvufî hayata başladığı andan itibaren daima iyiye ve güzele giden bir yükselişe sahne olmaktadır. Bu iyileşme ve güzelleşme, katılınan manevî hayatın sonucudur.
SONUÇ
İnsan, beden ve ruhu ile varlık aleminde çok özel bir konumdadır. Varlığının özü olarak ruh, temel ise de, bu cevherin olgunluğu bakımından bedene muhtaç olduğu da kaçınılmazdır. Bu ilginç beraberliğin hikmet ve sırları, alemin yaratılış sırları ile aynı paraleldedir. Dolayısıyla insanın, alemi ve kendini tanıma çabaları, yaratanını tanıma kapısını aralamaktadır.
Emir aleminde olması noktasında hemfikir olunmakla birlikte, İslam filozoflarından Sudur nazariyesini kabul edenler, ancak faal akıl ile tam bir birliktelik sonucu, insan ruhunun idrak edilebileceğini savunurken, Mutasavvıflar da bu birliktelik, Ruhların ruhu olan Hz. Muhammedin hakikatine yönelik ifade edilmiştir.
İslam Kelamında ve felsefesinde nefs ve ruh kavramları, insanın dünyada ilk yaratılışının ve ahirette yeniden diriltilişinin açıklanmasında etkin rol oynamışlardır. Kur’an’da ruh kelimesi, ilahi mesajın kendisi, bu mesajı getiren melek (Cebrail), Allah’ın varlıklara ilişkin emri, nefs ise; bir şeyin hakikati ve özü, birey için kullanılır. Bu iki kavram, felsefe ve kelam alanlarında olduğu gibi hiçbir şekilde, düşüncenin merkezi ve insanın kişisel kimliğinin taşıyıcısı olan, bedende ve ondan ayrı bir cevher veya cisim ya da insanın düşünen parçası anlamında kullanılmaz, fakat müslüman kelamcılar bu kavramları kullanmışlardır.
İnsan, bir başlangıcı olan ve mekanda bir yer işgal eden bir varlıktır. Bu varlık, bir takım eylemleri yapabilecek organların birleşiminden oluşmuştur. Bununla beraber insan ölümlü bir varlıktır. İnsanın ölümünün manası, organizmanın dışarıdan veya içeriden bir sebepten dolayı bütünlüğünün bozulmasıdır. Ölüm ise, insan bedeninin yok oluşu demektir. Fakat kelem ve felsefe alanındaki insan anlayışlarında insan ölümsüzdür. Çünkü insan, sonuçta bedeniyle değil, ruhuyla insandır ve ruh da ebedilik üzere yaratılmış bir varlıktır. Bu durumda ölüm, insan ruhunun ilişkide bulunduğu madde alemine ait bedenle olan ilişkisinin kesilmesidir.
Müslüman kelamcılar felsefe alanında geliştirilen ruhların ölmezliği teorilerini ve ruhların ebedilik üzere yaratıldıklarını kanıtlamak için kendi ilim anlayışlarına uygun olarak pek çok nakli delil kullanmışlardır.onları ruhların ebediliğine ilişkin kullandıkları bu delillerin çoğu, kabir azabını ispat için de kullandıkları delillerdir.
İnsanın beden ve ruh olarak var oluşu, ölüm olgusuyla bozulmaktadır. İlk yaratılışıyla yokluk aleminden varlık sahasına geçen insanı tekrar yokluk beklemektedir. Buradaki yokluk aslında, bedensel bir yokluktur, ruhsal anlamda bir yokluk değildir. Çünkü ruhlar, sonradan yaratılmış olmalarıyla birlikte bedenin ölümü ile yok olan varlıklar değillerdir. Allah2ın emri ve izni ile ölümden sonra semaya kaldırılmakta, yeniden diriliş gününde tekrar bedene iade edilip diriltilecektir. Ruhlar bu esnada ya azab içerisinde ya da nimetler içerisinde Berzah alemini geçireceklerdir.
Ruhlar, bedeni hareket ettiren ve onu yöneten varlıklardır. Bedenin yaratılışından önce vardı bedenin ölümünde sonra da var olacaktır. Yani ruhlar hadistir ve bakidirler.
Ruhlar için bedende belli bir mekan belirlenememektedir. Ne içinde ne de dışındadır. Gül suyunun gülde, kanın da insanın bedeninde dolaşması gibi vücuda yayılmıştır. Vücudun her zerresinde ruh mevcuttur. Bedendeki ruh, maddi hislerle idrak edilmesi mümkün olmayıp, göz ile görülemez, bir şekli ve sureti de yoktur.
Ruh bedenin efendisidir, dilediği gibi orada hareket eder ve tasarrufta bulunur. Kendisi hayat sahibi olmakla birlikte bedene de hayat veren iksirdir. Bedende yaptığı etki ve işlerden ruhun mevcudiyeti bilinir.
Ruhun birtakım sıfatları vardır. Ruh alim, işitici, görücü gibi sıfatlarla muttasıftır.
Nefs kelimesi; kişinin ruhu, kendisi anlamındadır. Bu manada ruh ve nefs aynı anlama gelen iki kelimedir. Kur’an’da bu konuda delil, En’am Suresinin 93. ayetinde geçen “…can verin.” cümlesidir. Bu ayette geçen “nefs” kelimesi, ruh anlamında kullanılmıştır. Bununla birlikte ruh ve nefs kelimeleri birbirinden ayrı anlamlarda da kullanılmıştır.
Nefsin birtakım mertebeleri- vardır: Nefs-i Emare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Radiye ve Mardiyye, Nefs-i Kamile olarak adlandırılan bu mertebeler, tasavvufi hayata başlayan kişinin, kötüden iyiye ve güzele giden bir yükseliş aşamalarıdır. Bu iyileşme ve güzelleşme, girilen manevi hayatın sonucudur.
KAYNAKÇA
ABDİ’L MEN’AM, Mahmud Abdurrahman, Mu’cemu’l Mustalahi’l Elfazı’l- Fıkhıyye, Kahire, Daru’l-Fazilet
ALİYYÜ’L –KARİ, el-Fikhu’l Ekber Li İmam Ebi Hanife, Beyrut, Daru’l Kutübi’l İlmiye, 1979
_____________Şerhu’l Emali, İst, Fazilet Neşriyat, 1404, s.45
ALTINTAŞ, Hayrani, İbn-i Sina Metafiziği, 2.bs., Ankara, AÜİF Yayınları, 1992
___________Tasavvuf Tarihi, 2.bs, Ank, AÜİF Yayınları, 1991
ATEŞ, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, İst, Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı, 1997
AYDIN, Mehmet Said, Din Felsefesi, 8.bs, İzmir, İİFV Yayınları, 1999
BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İst., Bayraklı Yayınları, 2002
BEHİY, Muhammed, İnanç ve Amelde Kur’ani Kavramlar, Çev: Ali Turgut, 5. bs., İst, Yöneliş Yayınları, 2003
BEYAZIZADE, Usulû’l- Münife li İmam-ı Ebi Hanife, İst., MÜİF Yayınları, 2000
BİLMEN, Ömer Nasuhi, Kur’an-ı Kerimin Türkçe Meali Alisi Ve Tefsiri, İst, Bilmen Kitabevi
_________ Muvazzah İlm-i Kelam, Sadeleştiren: K. İsmail Paçacı, İst., Fatih-Enes Kitabevi, 2000
BUHARİ, Muhammed b. İsmail, el-Camiu’s Sahih, İst., (Tarihsiz), Salat, 56
CÜRCANİ, Şerif Ali b. Muhammed, Tarifat, Beyrut, Daru’l İlmiyye,1995
CEVZİYYE, Şemseddin Ebi Abdillah İbn Kayyim, Ter: Şaban Haklı, Kitabu’r-Ruh, 2.bs, İst, İz Yayıncılık, 2003
DEHLEVİ, Şah Veliyyullah, Huccetullahi’l-Baliğa, Terc: Mehmet Erdoğan, İst, 2003
DIMEŞKI, İmamu’ Kadı Ali b. Muhammed b. Ebi’l İzz, Şerh-u Akideti’t Tahaviyye, 11.bs, Beyrut, Risale, 1997
DIMEŞKİ, İmam Celil Hafız İmadiddin ebi’l Fida İsmail İbn Kesir, Tefsir-i İbn Kesir, Beyrut, Daru’l Fikr, 1996
HANNİS, Muhammed b. Abdirrahman, Usulu’d- Din, 1. bs, Riyad, Daru’s Sami, 1996
FEYYUMİ, Ahmed b. Muhammed, Misbahu’l Munir, Beyrut, Mektebetu Lubnan Naşirun, 2001
FAHRİ, Macit, İslam Felsefesi Kelam ve Tasavvufuna Giriş, Çev: Şahin Filiz, İst., İnsan Yayınları, 1998
HÖKELEKLİ, Hayati, Nefis maddesi, İslamda İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ans, İst, MÜİF Vakfı Yayınları, 1997
GAZZALİ, Hüccetu’l İslam Ebi Hamid Muhammed Tûsi, İhya-ı Ulumi’d Din, 1. bs., Beyrut, Daru’l Erkam, 1998
GÖLCÜK, Şerafettin, İslam Akaidi, İstanbul, Esra Yayınları, 1994
GÜNDÜZ, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları
İBN HAZM ez-ZAHİRİ, İmam Ebi Muhammed Ali b. Ahmed, el-Fasl Fi Milel ve’l Ehvai ven-Nihal, Beyrut, Daru’l Cil (tarihsiz)
İSFAHANİ, Allame Ragıp, Mufredat-ı Elfazı’l Kur’an, 2. bs, Daru’ş -Şemsiyye
SABUNİ, Nureddin, Maturidiyye Akaidi, Terc: Bekir Topaloğlu, 7.bs, Ank, DİB Yayınları, 2000
ŞAFİ, Hasan, Amidi ve Erauhu’l Kelamiye, 1.bs, Kahire, Daru’s Selam, 1998
KILAVUZ, A.Saim, Ana Hatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş, Ensar Neşriyat, (Tarih ve yer yok)
__________ “Ruh” Maddesi, İslamda İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İstanbul, İFAV, c. 4
KOMİSYON, Yazanlar: Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İ. Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, Ankara, DİB Yayınları, 2003
KOMİSYON, Neş: İbrahim Mustafa, Hamid Abdulkadir, Muhammed Ali Neccar, Ahmed Hasan Ziyad, Mu’cemu’l-Vasit, İst, Çağ Yayınları, 1996
KOMİSYON, Yazanlar: Ahmed Ayid, Davud Abduh, Ahmed Muhtar Ömer, Salih Cevad, Nedim Maraşlı, Mu’cemu’l- Arabi’l- Esasi, Durûs Yayınları
KOMİSYON (40 kişilik heyet yazmıştır), el- Müncid Fi’l- Lugat ve’l İ’lam, 36. bs, Beyrut, Daru’l Meşrik, 1997
KOTKU, Mehmed Zahid, Ehl-i Sünnet Akaidi, 8. bs. İst., Seha Neşriyat, 1991
KUZAT, Şeref, Cenine Ruh Ne zaman Üflenir? Trc: Ekrem Keleş, Diyanet İlmi Dergi, c. 38, sayı. 2, (Nisan- Mayıs- Haziran)
MUKATİL B. SÜLEYMAN, Kur’an Terimleri Sözlüğü, 1. bs., İst,., İşaret Yayınları, 2004
MÜSLİM, İbn Haccac el-Kuşeyri, el-Camiu’ Sahih, İst., 1998,
ÖZALP, Ahmet, “Nefs” Maddesi, Şamil İslam Ans., İst, 1992
PEZDEVİ, Sadru’l İslam İmam Ebu Yusr Muhammed, Ehl-i Sünnet Akaidi, Ter: Ş. Gölcük, 2.bs., İst, Kayıhan Yayınları
RAZİ, İmam Fahrettin, Tefsiu’l Kebir, 3. bs., Beyrut, Daru’l İhya, 1999
SARI, Mevlüt, el- Mevarid, İst, Bahar Yayınları, 1982
SABUNİ, Nureddin, Maturidiyye Akaidi, Terc: Bekir Topaloğlu, 7.bs, Ank, DİB Yayınları, 2000
ŞAFİ, Hasan, Amidi ve Erauhu’l Kelamiye, 1.bs, Kahire, Daru’s Selam, 1998
ŞATİBİ, Ebu İshak İbrahim b. Musa, İ’tisam, 2. bs, Beyrut, Daru’l- Marife, 2000
ŞEHRİSTANİ, Ebi’l Feth Muhammed b. Abdilkerim b. Ebi Bekr Ahmed, el-Milel ven-Nihal, Neş: Emir Ali Menha ve Ali Hasan Faur, 7. bs., Beyrut, Daru’l Marifet, 1997
TAFTAZANİ, Şerhu’l- Mekasıd, 2. bs., Beyrut, 1998
TELLİOĞLU, Ömer, “Ruh” Maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1992
TOPRAK, Süleyman, “Kabir” Maddesi, DİA, İst, 2001
_____________Ölümden Sonraki Hayat, Konya, Sebat Yayıncılık, 1990
YAR, Erkan, Ruh ve Beden İlişkisi Açısından İnsanın Bütünlüğü Sorunu, 5.bs, Ank, Ankara Okulu Yayınları, 2000
YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İst, Feza Gazetecilik, 1979
YILDIRIM, Ahmet, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, Ank, TDV Yayınları, 2000
ZAVİ, Tahir Ahmed, Muhtaru’l Kamus, Libya, 1975
ZAMAHŞERİ, İmam Ebi’l Kasım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed, Keşşaf, Nşr: Muhammed Abdusselam Şahin, 3. bs., Beyrut, Daru’l Kütübi’l İlmiyye, 2003
Dostları ilə paylaş: |