Doğal sistemler doğadaki ekstrem olaylar



Yüklə 205,24 Kb.
səhifə3/4
tarix04.01.2018
ölçüsü205,24 Kb.
#36994
1   2   3   4

Yat Turizmi: İzmir, Kuşadası, Datça, Bozburun, Marmaris, Göcek, Fethiye, Kalkan, Kaş, Finike Kemer ve Antalya Türkiye'nin en donanımlı marinalarının bulunduğu yerlerdir.

  • Botanik Turizmi: Anadolu yarımadası Endemik bitkiler açısından benzerine az rastlanan bir bitki çeşitliliğine sahiptir. Endemik bitkiler açısından dünyanın önemli merkezlerindendir. Avrupa'nın endemik bitki sayısı toplam 2750 adet iken bu sayı Türkiye'de 3000 adettir.

  • İnanç Turizmi: Kutsal yerlerin bu dinlere mensup turistlerce ziyaret edilme eğilimlerinin, turizm olgusu içerisine değerlendirilmesi İnanç Turizmi olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’de İnanç Turizmi adı altında bazı faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalar, 1995 yılında başlamıştır. Anadolu’da, İnanç Turizmi kapsamında; Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudiliğe ait önemli ziyaret merkezleri bulunmaktadır.

  • Kültür Turizmi: Kültür Turizmi doğal ve tarihsel kültür varlıklarını, kültürel etkinlikleri turistik bir ürün biçiminde gezginlerin hizmetine sunan bir turizm anlayışıdır. Arkeolojik, tarihsel kültür varlıkları, müzeler, ören yerleri, anıtsal yapılar, sivil mimari örnekleri, etnografya bu tanımın içindedir.

  • Golf Turizmi: Son yıllarda hizmete giren uluslararası nitelikteki golf tesisleriyle Türkiye’de yeni bir turizm alanı oluşmaktadır. Ülkemizde golf tesisleri çoğunlukla sahile yakın, yüksek kapasiteli, zengin yeme-içme, alışveriş, eğlence olanaklarının sunulduğu konaklama tesislerinin yakınındadır. Bu tesisler doğa ile iç içe düzenlenen golf sahaları ile ziyaretçilerine doğaya dönük bir ortamda tatil geçirebilmek için fırsatlar sunmaktadır.Antalya, İstanbul, Ankara, Muğla uluslararası standartlara sahip yerlerdir.

  • Kuş Gözlemciliği: Kuş gözlemciliği doğayı kuşların dünyasından tanımayı sağlayan bir gözlem sporudur. Kuş göç yolları üzerinde yer alan sulak alanlar kuşlar açısından çok önemli potansiyel içerdiğinden Türkiye’de kuş gözlemciliği son yıllarda hızla yayılmaktadır. Ülkemizin önemli sulak alanlarından Manyas, İzmir, Göksu Deltası’nda kuş gözlem istasyonları ve gözlem kuleleri kurularak ornitoturizm yatırımları yapılmıştır. Ülkemizde özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında görülen kuş göçlerinin önemli geçiş noktaları İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Doğu Akdeniz (Adana, Hatay, Gaziantep) ve Kuzeydoğu Anadolu’dur (Artvin, Rize, Kars). Kuzeydoğu Anadolu bölgesi özellikle yırtıcı kuşlar açısından önemli bir potansiyel arz etmektedir. Kuzeydoğu Anadolu’da, sadece Gürcistan ve bu yöreye has bir tür olan Kafkas horozuna dünyanın başka hiçbir yöresinde rastlanamaz. Çevre koşullarına oldukça duyarlı olan kuşlar, orman kaybının, sulak alan tahribatının ya da fazla tarım ilacı kullanmanın etkileri gibi konuların önceden habercisi olabilirler. Bu anlamda kuş gözlemciliği, sağlıklı ve kapsamlı bir çevre koruma stratejisinin unsurları arasındadır.

  • Dağcılık Turizmi: Dağların temiz ve güzel havasından yararlanmak üzere insanların dağlara yönelik olarak gerçekleştirdikleri turizm türüdür. Giderek kirlenen kentlerin yaşanılmaz hâle gelmeye başlaması, insan ile doğayı yakınlaştıran dağ turizmi gibi turizm türlerinin gelişmesine yol açmaktadır. Bugün Türkiye’de 100.000 dolayında insan kış ve dağ turizmiyle ilgi- lenmektedir. Türkiye, farklı yüksekliklerde, flora ve faunası olan ormanlara sahip, zengin av ve yaban hayatı olan dağlarıyla hem kış turizmi hem de dağ yürüyüşü ve tırmanışları için dağcılık sporunu sevenlere farklı imkânlar sunar. Türkiye'yi her yıl dünyanın çeşitli yerlerinden çok sayıda turist, dağ tırmanışı ve yürüyüşü için ziyaret etmektedir.

  • Su Altı Dalış Turizmi: Türkiye’de turizm amaçlı yapılan sualtı dalma sporuna ancak yasaklı olmayan alanlarda ve uygun donanımla müsaade edilmektedir. Yabancı dalıcılar ise özel koşulları hakkında resmi belgelere sahip olmaları halinde belgeli bir Türk rehber ile dalış yapmak zorundadırlar. Uygun donanımla dalma sınırı, 30 metredir. Eğitsel amaçla bu sınır 42 metreye çıkarılmıştır. 30 metreyi geçen dalışlar uygun dalış ve tıp donanımıyla yapılmalıdır. Türk arkeoloji ve kültür değerlerini korumak üzere, Türk eski eserlerini ve doğal numuneleri sınır dışına taşımak kesin şekilde yasaktır. Antalya, Balıkesir, Muğla, Çanakkale, Mersin ve Kocaeli gibi illerde su altı dalış turizmi için uygun yerler vardır.

    DÜNYA TURİZMİNDE TÜRKİYE'NİN YERİ

    Turizm bir çok ekonomik gelişmeye katkı sağlamaktadır. Türkiye sahip olduğu turizm potansiyelini değerlendirerek uluslar arası turizm gelirinden daha fazla pay almaya çalışmaktadır. 1980'lerde başladığı turizmi geliştirme çalışmaları sonucunda dünyada söz sahibi olan ülkeler arasına girmeye başardı. 2002'de turist sayısı bakımından 17. sırada olan Türkiye 2009'da 7. sıraya yükseldi.



    Ülkeler

    Fransa


    ABD

    İspanya


    Çin

    İtalya


    İngiltere

    Türkiye


    Almanya

    Malezya


    Avustralya

    Turist Sayıları (milyon)

    77.8


    60.8

    53.0


    55.9

    43.2


    27.2

    28.6


    28.4

    24.3


    5.6

    Turizm Gelirleri (milyon $)

    49.1


    101.3

    54.2


    46.5

    43.0


    31.2

    20.8


    35.4

    15.9


    25.7

    SORULAR

    1. Yukarıdaki tabloda dünya turizminde önde gelen ülkeler yer almaktadır. Turizmin bu ülkelerde yoğunlaşmasının nedenleri neler olabilir?

    2. Gelen turist sayısı ile turizm gelirleri arasında nasıl bir orantı vardır?

    3. Türkiye’ye gelen turist sayısı Almanya ve İngiltere gibi ülkelerden fazla olduğu hâlde elde edilen gelirin bu ülkelerden düşük olmasının nedeni ne olabilir ?

    4. Türkiye’nin turizmde önde gelen ülkelerden biri olmasında hangi özellikleri etkilidir?

    5. Türkiye’nin turizm potansiyeli göz önüne alındığında dünya turizmindeki payı yeterli midir? Neden?



    TÜRKİYE'NİN TURİZM POLİTİKALARI

    Türkiye'de turizmin ekonomik, sosyal, kültürel ve çevresel etkileri 1940'lardan sonra fark edilmiş, 1963-1980 gelişme eğilimi göstermiştir. Bu yıllarda çağdaş turizm yapılanmasına doğru gidilmiştir. Yine bu dönemde turizm çeşitliliğinin yaşatılabilmesi için doğal kaynaklar uygun yatırım projeleri ile değerlendirilmiştir. Teşvikler sağlanarak özel işletmelere imkânlar tanınmıştır. 1982 yılında ''Turizmi Teşvik Kanunu'' çıkarılmış, 1985 yılında ise turizm, ''Kalkınmada Özel Önem Taşıyan Sektör'' kapsamına alınmıştır. Böylece turizmde büyük bir yatırım talebi oluşmuştur.

    Turizm 1980'li yıllardan sonra ekonomik, sosyal ve çevresel yönleri ile birlikte ele alınmaya başlanmıştır. Çünkü Türkiye'nin sahip olduğu doğal ve tarihi zenginliklerin turizme yansımadığı görülmüştür. Bu nedenle yasal düzenlemeler yapılarak turizm teşvik kanunları çıkartılmış büyük gelişmeler sağlanmıştır.

    Turizm 1980'li yıllardan sonra ekonomik, sosyal ve çevresel yönleri ile birlikte ele alınmaya başlanmıştır. Çünkü Türkiye'nin sahip olduğu doğal ve tarihi zenginliklerin turizme yansımadığı görülmüştür. Bu nedenle yasal düzenlemeler yapılarak turizm teşvik kanunları çıkartılmış büyük gelişmeler sağlanmıştır.



    TURİZMİN EKONOMİYE ETKİLERİ

    Turizm sektörü; uçak şirketleri, deniz ulaşım araçları, tren, kiralık araba şirketleri, pansiyonlar, restoranlar ve toplantı merkezleri gibi büyük, küçük iş kollarından oluşan alt sektörlerle bağlantılıdır.Ayrıca turizm, günümüzde telekomünikasyon ve enformasyondan sonra 21. yüzyıla damgasını vuran dünyanın üç temel sektöründen biridir.

    Türkiye ekonomisinde turizm önemli bir yer tutar. Özellikle 1980 yılından bu yana dış turizm alanın- da yaşanan gelişmeler, ülkemiz ekonomisine büyük bir katkı sağlamaya başlamıştır. Bu dönemde Türkiye, diğer ülkelerdeki insanlar için önemli bir çekim merkezi hâline gelmiştir. 1983-1989 yılları arasında turist sayıları ve turizm gelirleri bakımından ülkemiz, bir önceki yılla karşılaştırıldığında % 127 ile rekor düzeye çıkmıştır.

    TURİZMİN KÜLTÜREL İLİŞKİLERE ETKİLERİ

    Turizm kültürel etkileşime neden olan bir faaliyettir. Turist olarak başka ülkelere seyahat eden insanlar, o ülke insanlarını çeşitli açılardan etkilediği gibi onlardan da önemli ölçüde etkilenmektedir.



    TURİZMİN ÇEVREYE ETKİLERİ

    Çevre, turizmin temel kaynağıdır. Bu sebeple korunması ve kalitesinin artırılması gerekmektedir. Bir ülkedeki sosyal,tarihi, doğal ve kültürel değerler o ülkenin turizm potansiyelini oluşturur. Dolayısıyla turizm etkinliklerinin sürekliliği için bu değerlerin korunması, fiziksel durumlarının iyileştirilmesi gerekir.

    Türkiye'de turizm sektörü, deniz kıyılarında yoğundur. Bu sebeple deniz suyunun, plajların temizliği, çevre kalitesinin en önemli göstergesidir.

    Gürültü, trafikten kaynaklanan hava kirliliği, çarpık kentleşme, tarım topraklarının betonarme yapılarla doldurulması ve orman yangınları gibi nedenlerle ekosistemlerdeki bozulmaktadır. Dolayısıyla turizm potansiyelini oluşturan değerler yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır.



    TÜRKİYE'NİN TURİZM STRATEJİSİ

    Türkiye, turizm sektörünü geliştirmeye stratejiler geliştirmektedir. ''Türkiye Turizm Stratejisi (2023)''ile turizm sektöründe gerçekleştirilmek istenen hedefler belirlenmiştir. Buna göre:

    1. Sürdürülebilir turizm yaklaşımı benimsenerek, istihdamın artırılmasında ve bölgesel gelişmede turizmin öncü bir sektör konumuna ulaştırılması

    2. Türkiye'nin 2023 yılına kadar, uluslar arası pazarda turist sayısı ve turizm geliri bakımından ilk beş ülke arasında uluslar arası bir marka haline getirilmesi.

    3. Ekonomik gelişimi destekleyen; fiziksel düzeyde uygulanabilir, toplum yönelimli ve sürdürülebilir turizm ilkesini içeren bir planlama yaklaşımının ortaya konması.

    4. Ulusal, bölgesel ve yerel ölçekte markalaşmanın hedeflenmesi, ulusal tanıtım ve pazarlamaya ek olarak varış noktası bazında tanıtım ve pazarlama faaliyetine başlanması,

    5. zengin, kültürel ve doğal değerlere sahip kentlerimizin markalaştırılarak turist için bir çekim noktası haline getirilmesi,

    6. Alternatif turizm türlerinden öncelikli olarak sağlık turizmi, termal turizm, kış turizmi, golf turizmi, deniz turizmi, eko turizm, yayla turizmi, kongre ve fuar turizminin geliştirilmesi hedeflenmiştir.



    TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİĞİ

    Siyasi coğrafya, ülkelerin coğrafi özelliklerini dikkate alarak onların siyasi açıdan dünya üzerinde bulundukları yeri ve etkileri araştırır.

    Jeopolitik ise; ekonomik ve siyasal coğrafya verilerine göre dış siyasetin oluşturulması ve yönlendirilmesidir. Daha geniş anlamıyla jeopolitik devletlerin coğrafi özellikleriyle siyasetleri arasındaki ilişkileri inceleyen bilimdir

    TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİK GEÇMİŞİ

    Türkiye, bulunduğu coğrafi konumu nedeniyle siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan dünyanın en önemli ülkelerinden biridir. Bu özelliğini ilk çağlardan beri korumakta ve artırarak devam ettirmektedir.

    Türkiye MÖ 2. yy ortalarından MÖ 395''e kadar Roma, 395-1453 yılları arasında Doğu Roma İmparatorluğu, 1453-1922 arası Osmanlı Devleti'nin, 1923'ten sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenlik sahası olmuştur.

    JEOPOLİTİK KONUMDA ETKİLİ OLAN UNSURLAR

    1- Değişmeyen Unsurlar 2- Zaman 3-Değişen Unsurlar

    a- Ülkelerin coğrafi şekli a- Sosyo Kültürel Değerler

    b- Stratejik Kaynaklar b- Politik Değerler

    c- Coğrafi Bütünlük c- Bilimsel ve teknolojik Değerler

    d- Jeolojik ve Jeomorfolojik f- Askerî Değerler

    özellikler

    e- Su

    f- Coğrafi Konum



    g- İklim

    Anadolu'nun Asya ile Avrupa arasında köprü durumunda olması, Avrupa'ya yakın bir yarımada oluşu ve Boğazlara sahip bulunması Anadolu'yu Orta Doğu'da, hatta dünyada ticarî ve stratejik bakımdan çok önemli bir coğrafya haline getirmiştir. Özellikle de pek çok devlet boğazlar üzerinde egemenlik kurmaya çalışmıştır.



    BOĞAZLARIN STRATEJİK KONUMU

    Karadeniz'i Akdeniz'e, Avrupa'yı Asya kıtasına bağlayan Boğazların, iktisadi, askeri ve siyasi bakımdan büyük önemi vardır. Boğazların hukuki durumu, Boğazlar meselesi deyimleri daima kullanılmış ve 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne kadar uluslar arası gündemde kalmıştır.

    Cumhuriyet döneminde Türkiye'nin jeopolitik önemi daha da artmıştır. Sovyetler Birliği'nin ve Varşova Paktı'nın dağılması Türkiye'nin bulunduğu jeopolitik alanda ve koşullarda önemli değişikliklere neden olmuştur. Bu değişikliklerin başlıcaları:

    1- Küresel ve bölgesel boyutlarda yeni kuvvet dengeleri oluşmuştur.

    2- Avrupa'da yeni siyasal oluşumlar meydana gelmiştir.

    3- Orta Asya ve Kafkaslarda, etnik ve kültürel bağları bulunan ülkeler bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır.

    4- Balkanlar'da ve Orta Doğu'da yeni ve çok önemli değişimler olmuştur.

    GÜNÜMÜZDE TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİK KONUMU

    1- Önemli rezervlere sahip olan Orta Doğu ve Hazar Havzası ile deniz ulaştırma yollarının kavşağında bulunmaktadır.

    2- Kafkasya ve Orta Asya petrol ve doğal gazının batıya ulaştırılması için belirlenen güzergâhların en önemlisi üzerindedir.

    3- Bulunduğu bölgede güçlü bir orduya sahiptir.



    TÜRKİYE'NİN ÇEVRESİNDEKİ BÖLGESEL SORUNLAR

    1- Irak sorunu

    2- Ege Denizi ve Kıta Sahanlığı Sorunu

    3- Fırat ile Dicle sularından kaynaklanan sorunlar

    4- Batı Trakya Sorunu

    5- Kıbrıs Sorunu

    6. Suriye Sorunu

    A) Batı Trakya Sorunu:

    1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması'na göre İstanbul'da yaşayan Rumlar ve Batı Trakya'da yaşayan Türkler tüm azınlık haklarından eşit şekilde faydalanacaklardır. Ancak; antlaşma sürekli olarak Yunanistan lehine işletilmiştir. Yunanistan; Türk azınlığın sayısını tam olarak göstermemekte Lozan Antlaşması'nın bu maddelerini görmezlikten gelmektedir. Yunanistan Batı Trakya'daki Türk azınlığı, Müslüman azınlık olarak göstermekte dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin bu azınlık için girişimde bulunamayacağını çeşitli konuşmalar ve belgelerle kabul ettirmeye çalışmaktadır.

    1930'lu yıllarda başlayan ikili ilişkilerde Yunan hükümeti Türk ifadesini kullanmış bu durum 1955 yılına kadar devam etmiştir.1955'ten günümüze doğru gelindiğinde iki ülke arasında ortaya çıkan sorunlar Batı Trakya Türklerini olumsuz etkilemiştir.

    Batı Trakya Türkleri Yunanistan'dan toprak ve devlet talep etmemekte uluslar arası anlaşmalarla verilen haklarını geri istemektedir.



    B) Ege Denizinde Kıta Sahanlığı Sorunu:

    Ege Denizi’nde karasularının genişliği meselesi konusundaki tutumumuz açıktır. Özel koşulların hüküm sürdüğü Ege’de açık deniz alanlarının muhafazası ve bu çerçevede karasularının tek taraflı olarak genişletilmemesi ülkemiz için hayati önemi haizdir. Zira, halihazırda 6 mil olan karasularının 12 deniz miline genişletilmesi Ege’deki açık deniz alanlarını yaklaşık % 50’den % 19’a inmesine sebep olacak ve tabiri caizse Ege’nin ülkemize kapanması anlamına gelecektir. Bu meyanda, TBMM’nin 8 Haziran 1995 tarihli bildirisi Yunan Parlamentosu’nun Yunan Hükümetine karasularını tek taraflı olarak 12 mile çıkarma yetkisini veren kararı üzerine kabul edilmiştir. Öte yandan, Yunanistan ile Ege Denizi’nden kaynaklanan tüm sorunlara iki ülkenin de hak ve çıkarlarına dayalı kapsamlı ve kalıcı çözüm bulma çabalarımız sürdürülmektedir.



    C) Filistin Sorunu:

    Orta Doğu’daki sorunların merkezinde yer alan Filistin sorunu, iki devletli çözüm temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasıyla çözülmeli ve Filistin halkı on yıllardır özlemini çektiği devletine kavuşmalıdır. Filistin meselesinin çözümünde artık son aşamaya geçilmelidir. Geçici sınırlar, ara tedbirler, sınırlı egemenlik gibi kavram ve yaklaşımlar kabul edilebilir değildir. 1967 sınırları içinde Filistin devleti biran önce kurulmalı ve başta BM Genel Kurulu olmak üzere uluslararası platformlardaki yerini almalıdır. Barış sürecinin önündeki en büyük engeli teşkil eden Yahudi yerleşim faaliyetleri sonlandırılmalı, yolları, köyleri, aileleri bölen ve Filistin halkının normal bir sosyo-ekonomik hayat yaşamasını engelleyen dolaşım kısıtlamaları süratle kaldırılmalı; Ayırım Duvarı inşaatı durdurulmalıdır. Ayrıca, İsrail’in uyguladığı insanlık dışı abluka nedeniyle Gazze Şeridi’nde 1,5 milyon insan halen en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaktadır. Söz konusu yasadışı ablukanın biran evvel kaldırılması ve başta İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı sonrasında yıkılan konutlar ve altyapının yeniden imarı için inşaat malzemesi olmak üzere, Gazze halkının acilen ihtiyaç duyduğu ürünlerin bölgeye girişine izin verilmesi elzemdir. Tabiatıyla, İsrail-Filistin ihtilafının gerçekçi, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaştırılabilmesi için bu sorunun çekirdeğindeki Kudüs meselesinin de barışçıl bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir.



    D) Kıbrıs Sorunu:

    Lozan Antlaşması'nın 21. maddesi gereği, Kıbrıs'ta yaşayan Türklere iki yıllık bir seçme hakkı tanınmış ve bu sürenin bitiminde Kıbrıs vatandaşı olmak istemeyen binlerce Türk, adayı terk etmek zorunda kalmıştır. Yaşanan göçler sonucunda Kıbrıs'ta Türk nüfusu azalmıştır. Adada kalan Türkler de uzun yıllar saldırılara maruz kalmıştır.

    İngiltere'nin Kıbrıs'tan çekilmesinden sonra, 1959 Londra ve Zürih, 1960 Garantörlük Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs'ta yaşayan Türk ve Rum halkları tarafından kurulmuştur. Kurulan devlette Türkler ve Rumlar eşit haklara sahipti. Kıbrıs Cumhuriyeti 1963 yılında Kıbrıslı Rumlar tarafından adayı Yunanistan ile birleştirmek üzere silah zoruyla yıkılmış, Türkler baskı ve saldırılara maruz kalmıştır. 1964'ten sonra uluslar arası girişimler sonucunda BM Barış Gücü askeri adada görev yapmaya başlamıştır. 1968 yılında iki taraf arasında görüşme süreci başlamış, 1974'te görüşmelerin sonuçsuz kalması üzerine Türkiye Garantörlük hakkını kullanarak müdahale etmiş ve adaya asker çıkartmıştır. Kıbrıs Barış Harekâtı ile Türklere uygulanan baskı ortadan kaldırılmıştır. 1983 yılında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.

    E) Irak ve Suriye Sorunu :

    Türkiye’nin güney kara sınırları boyunca ulusal güvenliğimize dönük risk ve tehditler, son dönemde yaşanan gelişmeler neticesinde ciddi biçimde artmıştır. Irak’ın kuzey bölgesinde silahlı terör unsurları varlığını sürdürmektedir. Öte yandan, Suriye ve Irak’ta diğer terör unsurlarının sayısı ve ortaya koydukları tehditte de önemli artış gözlenmektedir. Komşumuz Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, terör gruplarının Irak’taki mevcudiyetine ve bunun doğurduğu tehditlere karşı askeri, siyasi ve diplomatik tedbir ve girişimlerini artırarak sürdürmek durumundadır. Diğer taraftan, Suriye’de rejimin, şiddet politikalarının insani, bölgesel güvenlik ve istikrar bakımından yol açtığı risk ve tehditler artmaktadır. Ülkemize yakın bölgelerde faaliyette bulunan grupların, nüfuz arayışları çerçevesinde gerçekleştirdikleri eylemlerin neden olduğu güvenlik bunalımı derinleşmiştir. Suriye’deki faaliyetleri için uygun zemin bulan söz konusu gruplar, eylemlerini Irak’a da taşıyarak bu ülkeyi kaos ortamına ve istikrarsızlığa sürüklemiştir. Dolayısıyla Suriye kaynaklı tehditlerin kapsamı, terör tehlikesiyle birlikte genişlemiş; bölgesel ve uluslararası barış, güvenlik ve istikrara yönelik ciddi bir tehdit hâline gelmiştir. Türkiye, anılan risk ve tehditleri artan oranda ve en fazla hisseden bölge ülkesidir. Rejimin şiddet politikası ile terörist unsurların baskısı arasında sıkışan sivil halkın güvenli bir sığınak arayışı çerçevesinde ülkemize gelişleri devam etmektedir. Suriye’deki çatışma ortamının seyrine bağlı olarak göç hareketinin kapsamının genişleyerek kitlesel boyuta ulaşması ihtimal dâhilindedir.

    Türkiye’nin yakın çevresinde yaşanan çatışmaların temel nedeni olan petrol ve doğal gaz boru hatlarının geçtiği yol üzerinde olması ve gelecekte kullanılabilecek birçok doğal kaynağa sahip olması, içte ve dışta birçok sorunla karşılaşmasına neden olmaktadır. Türkiye’nin bu çatışma bölgelerindeki ülkelerle tarihî ve kültürel bağının da bulunması bu sorunların içine daha fazla çekilmesine neden olmaktadır. Türkiye millî bağımsızlığından ve bütünlüğünden taviz vermeden, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh’’ sözünden yola çıkarak uyguladığı, komşularıyla iyi ilişkilerde bulunma politikasından vazgeçmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne kadar istikrarı sağlamış, çevresindeki bazı ülkelere göre siyasi ve ekonomik alanlarda daha fazla gelişmiştir. Ülkemiz bu gelişme hızıyla dünyanın önde gelen ülkerinden biri olmaya adaydır. Bu nedenle devletimizin ve ülkemizin bölünmez bütünlüğü, demokratik ve laik yapısının korunması her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır.

    Atatürk diyor ki; “Türkiye Cumhuriyeti’nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı amil olsa gerekir.” (1933)

    ULUSLARARASI ÖRGÜTLER VE TÜRKİYE

    I. ve II. Dünya savaşlarının ortaya çıkardığı sorunlar, uluslararası güç dengeleri arasında oluşan rekabet ve soğuk savaş ülkemizi küresel ve bölgesel ölçekteki çeşitli siyasi ve ekonomik örgütlerle işbirliğine yöneltmiştir.



    TÜRKİYE'NİN ÜYESİ OLDUĞU ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

    Uluslararası Örgütler ve Türkiye Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle uluslararası ilişkilerde önemli bir ülkedir.

    Ülkemiz gerek coğrafyası gerekse tarihî geçmişi nedeniyle doğu ve batı medeniyetleri arasında özel bir yere sahiptir.

    20. yüzyılda meydana gelen I. ve II. Dünya Savaşlarının ortaya çıkardığı sorunlar, uluslararası güç dengeleri arasında oluşan rekabet ve soğuk savaş ülkemizi küresel ve bölgesel ölçekteki çeşitli siyasi, askerî ve ekonomik örgütlerle işbirliğine yöneltmiştir.

    Aşağıdaki tabloda ülkemizin üyesi olduğu bazı uluslararası örgütler yer almaktadır.

    1- Siyasi Örgütler:

    - Birleşmiş Milletler (BM)

    - İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ)

    -Avrupa Konseyi İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)

    -Avrupa Konseyi

    2- Ekonomik Örgütler:

    - Uluslar Arası Para Fonu (İMF)

    - Dünyanın En Büyük 20 Ekonomisi (G-20)

    - Dünya Bankası

    _ Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD)

    3- Askeri Örgütler:

    - Kuzey Atlantik İttifakı (NATO)

    - Batı Avrupa Birliği

    ÜLKELER NEDEN FARKLI GELİŞMİŞLERDİR?

    Gelişmişliği belirleyen başlıca faktörler şunlardır:

    1- Kişi başına düşen milli gelir

    2- Yoksulluk

    3- İşsizlik

    4- Gelir dağılımı

    5- Uzun ve sağlıklı bir yaşam

    6- Bilgi edinme

    7- Tatminkâr bir yaşam sürmeyi sağlayacak kaynaklara ulaşmak

    8- Garanti edilmiş insan haklar

    9- Öz saygınlık

    GELİŞMİŞ BİR ÜLKE OLARAK ALMANYA

    ALMANYA

    Ülke kimlik Kartı Resmî Adı : Almanya Federal Cumhuriyeti

    Başkenti : Berlin

    Toplam Yüz Ölçümü : 357 046 km2

    Toplam Nüfusu : 82.1 milyon (2010)

    Resmî Dili : Almanca Yönetim Biçimi

    : Federal Cumhuriyet Para Birimi : Avro

    İdari Yapı : Federal Eyalet Sistemi

    1- Dünyanın dördüncü büyük ekonomik gücüdür

    2- 82,1 milyon nüfusa sahiptir

    3- 2010 yılı itibariyle milli geliri 3 trilyon 360 milyar dolardır

    4- Kişi başına düşen milli gelir 46. 677 dolardır

    5- 1.465 trilyon dolar ile dünyada ihracatta ikincidir.



    ALMANYA'NIN GENEL ÖZELLİKLERİ

    1. Doğal Konumu

    Baltık ve Kuzey Denizi’ne kıyısı olan Almanya bir Orta Avrupa ülkesidir. Geçmişte Federal Almanya ve Doğu Almanya olmak üzere ikiye ayrılmış olan bu ülke, 3 Ekim 1990 tarihinde birleşerek bugünkü sınırlarına sahip olmuştur.

    Yüklə 205,24 Kb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   2   3   4




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin