Dr. Recep Albayrak Türklerin İranı


İran’da Türkçe’nin Serüveni



Yüklə 8,05 Mb.
səhifə220/411
tarix01.01.2022
ölçüsü8,05 Mb.
#105928
1   ...   216   217   218   219   220   221   222   223   ...   411
5.İran’da Türkçe’nin Serüveni
Bizim dilimize ihanet eden ve onun zorla dayatıldığını

söyleyenler bizim yeminli düşmanlarımızdır.

Seyyid Cafer Pişeveri

Turanlılar, tarihin her devresinde İran’da olmuşlardır. Türkler, İran’da ve Azerbaycan’da “Gelme” değil, buranın yerli halkıdır. ARilerin İran’a sonradan geldiklerini tarihi bilgiler doğruladığı gibi, artık Aryaistler de bunu kabul ediyor. İslam öncesi dönemlerde İranlılarla Turanlıların müşterek devletleri de olmuştur. ‘Türkler İran’a İslami dönemin başlarında hâkim olmuştur’ tezi de geçerliliğini yitirmiştir. ‘İslam öncesi ve İsa’dan önce de Turanlılar Azerbaycan ve İran’da hâkimiyet tesis etmiştir’ cümlesi doğrulanmıştır. Manna medeniyeti hakkında Aryaistlerin susmasının bir nedeni de, Manna halkı ve devletinin m Ö. IX. yüzyılda Yakındoğu bölgesinin üstün ve yüksek medeniyetine sahip olmasıdır. Bu dönemde Pamir bölgesinden İran Yaylası’na gelen On Arya tayfası iptidaî hayat süren arkaik topluluklardı. Gelişme seviyesi bakımından birbirine tamamen zıt olan bu iki toplumun sahip olduğu medeniyet ve kültür düzeyini açıklayıp mukayese etmek Aryaistlerin hayrına olmazdı. Bu nedenle Manna medeniyeti konusunu suskunlukla geçiştirip, bu yüksek medeniyeti ispatlanmamış teoriye göre Hind-Avrupa dilli On Arya tayfasına atfedip, benimsemek daha kolay ve uygun olmuştur. Giyim-kuşam konusunda dahi bilgisi bulunmayan Arya kabilelerinin böyle yüksek bir medeniyete sahip çıkmasının üstünün örtülmesi elbette uzun yıllar saklanabilecek bir husus olamazdı. Güney Azerbaycan’ın merkezi Urumiye yakınlarındaki Hasanlı ören yerinde keşfedilen yüksek medeniyet ürünü objeler, eserler, bu çerçevede ele geçirilen altın kâse Aryaistlerin bütün oyunlarını bozmuş, Mannaların sahip olduğu yüksek medeniyeti dünyanın gözleri önüne sermiştir. m Ö. IX. yüzyılda arkaik Arya tayfalarının yüksek medeni eserler yaratabilmelerinin imkânsızlığı kolayca ortaya konmuştur. Bu kabilelerin kısmen medeni hale gelebilmeleri için Elâm/ İlamların hâkimiyeti altında yaklaşık 250 yıl kadar yaşamaları gerekmekteydi.

M. Ö. IX. yüzyılda İran Yaylası’na gelen On Arya tayfası, 250 yıl İlam hâkimiyeti altında yaşadıktan sonra, binlerce yılda Azerbaycan topraklarında yüksek bir medeniyet kuran Manna-Medlere musallat olmuş, onların alın teri ile yarattıkları medeniyetin üzerine oturmuşlardır. Bu ifşayı Firdevsi’nin ŞeNamesi’nde de görmekteyiz. Pişdâdîlerle ilgili bölümün tamamını incelemeye bile gerek yoktur. Firdevsi, Arya kabilelerinin giyim-kuşamdan haberDar olmadıklarını ve yaklaşık 250 yıl sonra İlamlılardan okuma ve yazma öğrendiklerini kaydetmiştir. Hasanlı ören yerinde olduğu gibi, Azerbaycan’da yürütülen arkeolojik çalışmalar, Firdevsi’nin verdiği efsânevî bilgileri, yani Arya tayfalarının arkaik toplumlar olduğunu teyit etmektedir. Netice olarak, m Ö. IX. yüzyılda İran Yaylası’na gelen Arya topluluklarının m Ö. VIII ve VII. yüzyılda formalaşmaya başladığını görmekteyiz”. (Prof.Dr.Muhammed Taki ZehtABi/ Kirişçi, İran Türkleri’nin Eski Tarihi, 2.cilt, s.402-403)

İran sarayında resmi dil her zaman Türkçe olmuş, kör-topal da olsa Türkçe’nin saraydaki hâkimiyeti 1925 yılına kadar devam etmiştir. Pehlevilerin işbaşına gelmesinden sonra bu dile karşı düşmanca tavır sergilenmeye başlamış ve tamamen yasaklanmıştır. Farsça, 1930 yılında ülkenin tek resmi dili olarak kabul edilmiş, diğer halkların konuştuğu diller yasaklanmıştır.

Türkler, Müslüman olduktan sonra İran ile olan temasları daha da artmış, Farsça’dan Türkçe’ye, Türkçe’den de Farsça’ya hayatın her safhasında kullanılan çok sayıda ödünç kelimelerin girmesi hızlanmıştır. Bir dönem Anadolu’da, özellikle Mevlana döneminde Farsça rağbet görmüştür. Hatta XVIII ve XIX. yüzyıl Osmanlı edebiyatında Farsça ve Arapça’nın yoğun etkisi gözler önündedir. Bin yıl süren İran’daki Türk hâkimiyeti döneminde Farsça Türkçe’den çok etkilenmiştir. Kelimelerin yanı sıra, binlerce Türkçe deyim ve atasözü aynı kalıp ve anlamda Farsça’ya çevrilerek geçmiştir. Farsça’daki Türkçe kelimelerin sayısının üç bin civarında olduğu ifade edilmektedir. “Moğol ilerleyişinden sonra Farsça’da göze çarpan önemli bir husus da birçok Türkçe ve Moğolca kelimenin bu dile girmesidir. Bu kelimelerin çoğu günümüz Farsça’sında yaşamaktadır”. (İran, “EdEbiyat”, A.Naci Tokmak, İslam Ansiklopedisi, TDV, s.421)

Selçuklu Sultanı Sencer, Farsça bilmezdi. Nasreddin Şah Kacar ise, sonradan ders alarak öğrenmeye çalıştığı Farsça’yı anlar, ancak konuşamazdı. Saray halkının tamamı Türkçe konuşurdu. İhtiyaç duyulduğu hallerde Aştiyanlı, Kaşanlı, Mahallatlı ve Natanz/Netenzli saray münşîleri şahın emir ve fermanlarını Farsça’ya çevirirdi. Tarihi kaynaklar, bunların örnekleri ile doludur. Türkçe konuşma geleneği Kacar saltanın sonuna kadar, hatta Pehlevi ailesi döneminde de devam etmiştir. Muhammed Rıza Pehlevi’nın anası Melike Mader (Valide Sultan) Tacül-Mülk Mirpenc Teymurhanî Ayrımlu Makuî, Azerbaycan’ın tanınmış ailelerinden Makulu Ayrımlıların kızıdır. Ahmed Rıza Han’ın, Melike Mader’in dışında son iki eşi Prenses Turan ile Prenses İsmet hanımların Kacar hanedanından olması nedeniyle Pehlevi sarayında Türkçe konuşulması uzun yıllar devam etmiştir. Bu geleneği, ister istemez Kacar olan Farah Diba da devam ettirmiştir.

Osmanlı hükümdarlarından II.Abdülhamid, 31 Ağustos 1876-27 Nisan 1909 tarihleri arasında 33 yıl iktidarda kalmıştır. Kacar hanedanından 48 yıl tahtta kalan Nasreddin Şah ile 11 yıl hüküm süren oğlu Muzaffereddin Şah, II.Abdülhamid ile aynı dönemde hüküm sürmüştür. Nasreddin Şah’ın 20 yılı, Muzaffeddin Şah’ın saltanat yaşamının tamamı, hatta Muhammed Ali Şah’ın iki yıllık saltanatı da Abdülhamid’in padişahlığı dönemine rastlar. Nasreddin Şah 1873, 1879 ve 1889 yıllarında olmak üzere Avrupa seyahatına çıkmıştır. Muzaffereddin Şah da babası gibi borçlanarak 1900, 1902 ve 1905 yıllarında üç Avrupa gezisi gerçekleştirmiştir. Nasreddin Şah 1879, Muzaffereddin Şah ise 1900 tarihinde İstanbul’u ziyaret etmiş ve II.Abdülhamid’in misafiri olmuşlardır.

“Türk Kültürü dergisi” ve aynı kaynağı kullanan başkaca makale ve kitaplarda, II.Abdülhamid’in İran’daki mektep ve medreselerde Türkçe üzerine uygulanan baskı ve yasaklamaların kaldırılması yönünde kendilerinden ricada bulunduğu kayıtlıdır. Bu görüşmelerin tesiri ile olsa gerek, 1900 yılından itibaren Türkçe Güney Azerbaycan’da toparlanma sürecine girmiştir.

Halid Lâziboğlu, Mayıs-Ağustos 1980 tarihli, 211-214 sayılı “Türk Kültürü” dergisinin 195-203. sayfalarında yayınlanan “İran’da Ne Kadar Türk Vardır, Nerelerde Otururlar?” başlığını taşıyan makalesinde konu hakkında şu bilgiyi vermektedir: “Kacarlar zamanında İran’da Fars diline ve İran’ın eski devirlerine dayandırılan bir Fars milliyetçiliği başlamıştı. 1900 senesinde bu cereyanların tesirinde kalan Muzaffereddin Şah, o zamana kadar Azerbaycan mekteplerinde tedris edilen Türkçe’yi ilk defa yasakladı. Ancak Şah’ın aynı yıl Avrupa’ya giderken İstanbul Yıldız Sarayı’nda Sultan Abdülhamid’in kendisini ayıplaması üzerine, Tahran’a çektiği bir telgrafla bu gülünç yasağı kaldırdı”.

Bazı yazı ve makalelerde Muzaffereddin Şah’ın yerine babasının adı geçmektedir. Muzaffereddin Şah ile Padişah II.Abdülhamid’in birlikte çektirdikleri resim ile ziyaret anısına hazırlanmış bir kitAbe Topkapı Sarayı Bağdat Köşkü’nde segilenmektedir.

Tanınmış Azerbaycanlı aydınlardan Mirza Feth-Ali Ahundzade de Türkçe için Lâtin Alfabesi’ni öneriyordu. Ali Paşa ve Cevdet Paşalara benzer önerilerde bulundu. Mecidî Nişanı ile ödüllendirildi.

Özellikle Safevi hanedanı döneminde Türkçe aristokrasi diliydi. Saray ileri gelenleri, sivil ve askerî erkânın tamamına yakını, en önemlisi Safevi ordusu Alevi/ Kızılbaş Türklerden oluşmaktaydı. Tebriz, Kazvin, Isfahan saraylarında ve askerî birliklerde Türkçe revaçtaydı. Kacar döneminde de Sultan derbârında resmi dil Türkçe’ydi. Âyân ve eşraf Türkçe konuşuyordu. Türkmen aşiretleri, her zaman İran ordusunda hâkim unsur olmuştur. Bu nedenle İran ordusunda kullanılan askerî terminoloji de Türkçe’ydi.

Tarih-i GerDizi, “Zeynül-Ahbâr”da; Sasani Şahı Behram Gor’un (420-440) Pehlevice konuşmasına rağmen, meclisinde Türkçe’nin de konuşulduğunu kaydetmiştir. Şah İsmail’in Türkçe konuştuğu ve yazdığı herkesin maLumudur. Ahmed Şah Kacar’ın Kazak Muhafızları’nın komutanı ve Azerbaycan eyaleti Valisi Serleşker Abdullah Han Emir TahmasBi, şaha arzlarını Türkçe yapardı.

Türkçe, uzun yıllar İran’ın diplomatik dili olmuştur. Özellikle Safevi Şahları döneminde Avrupalılarla yürütülen diplomatik temaslarda Türkçe konuşulmuştur. Arşivlerde bunların çokça örnekleri bulunmaktadır. Şah İsmail’in “Hataî” mahlasıyla yazdığı şiirleri ve diplomatik mektupları bunun en güzel örnekleridir. Öte yandan I.Şah Tahmasb’ın yazışmaları, I.Şah Safi’nin Macaristan ve Hırvatistan Kralı II.Ferdinand’a, Hüseyin Şah Safevi’nin Saksonya Dükü’ne, Lehistan Kralı’na gönderdiği diplomatik mektuplar Türkçe’dir. Bu Tebriz, Kazvin ve Isfahan sarayları için de geçerlidir.

Türkçe’nin kullanımı bunlarla da sınırlı değildir. Fermanlarda, diplomatik yazışmalarda, mektuplarda ve arz-ı hallerde de kullanılmıştır. Devlet resmi belgelerinde Türkçe geniş yer almıştır. Para, mühür, tuğra, tevkîât/ ferman, mektup ve diğer devlet resmi belgelerinde Türkçe’nin yanı sıra Farsça, Arapça, Uygur Türkçesi, Çince, hatta runik Göktürk yazısından istifade edilmiştir. Türk-Moğol süLalesi dönemindeki paralarda “Qutluq bolsun” ibaresi darbedilmiştir. Cengiz Han sikkelerinde “Kaanül-Âdil, Çengiz Hanıñ yarlığı” metni görülmektedir. Nadir Şah’ın deve derisi paralarında “Post-u şutur, Hükm-ü Nadir, Déme götür/دﺋمه گؤتور پوست شتر حكم نا در” ibaresi yazılmıştır. “Deme götür”; “konuşma al” anlamındadır.

Şah İsmail’in fermanları ile II.Şah Abbas Safevi’nin Şirvan Beglerbegi Menuçehr Han’a gönderdiği amanName (güven mektubu) de Türkçe’dir. Şah Abbas’ın Hindistan Sefiri Musa Beg ve İran’ın Fransa Sefiri Rıza Beg (1917) Türkçe’den başka dil bilmezdi.

İran, yabancı ülkelerle yapılan anlaşmalarda da Türkçe’den istifade etmiştir. 17 Mayıs 1639 yılında Osmanlılarla akdedilen Kasr-ı Şirin Antlaşması’nın metni Türkçe’dir.

Ahmed Rıza Han, Türkiye ziyaretinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Türkçe konuşmuştur.

II.Dünya Savaşı sırasında Güney Azerbaycan’da, başkenti Tebriz olan Azerbaycan Millî Hükûmeti’nin bastırdığı Bir, Beş, On, Elli Tümenlik ve Beş Gıranlık millî banknotlar da Türkçe’dir. Azerbaycan Millî Hükûmeti, para birimi olarak Türkçe “Tümen”i kullanmıştır. Paraların ön yüzünde; “Azerbaycan Millî Hükûmeti’nin HaZaneDarlık Senedi”, “HaZaneDar” ve “Maliye Veziri” Gulam Reza İlhami’nin imzaları ve kaç Tümen olduğu, arka yüzünde;

“1. Azerbaycan Millî Hükûmeti’nin haZaneDarlığı bu senedin Zaminidir.

2. Bu senedin değeri muqabilinde umum dövletî mağazelerden mal satın alınır.

3. Bu senedi ca’l edenler (Sahtesini yapanlar), sahrâî mahkemede muhakeme ve ölüm cezasına mahkûm olacaklar” yazılıdır.

Nadir Şah’ın, Mugan’da topladığı kurultaydaki nutku Türkçe idi. Irak’ın Necef kentinde bulunan Hz. Ali’nin makberindeki eyvanın üstüne konulmuş olan kitabedeki Türkçe manzume, Nadir Şah Afşar’ın siparişi üzerine hazırlanmıştır. Horasan’ın Deregez kentinde Nadir Şah Afşar’ın babasının mülkü olan Kelat-ı Nadiri/ Dere-i NadRi’de Argun Şah Derbendi’nin girişindeki blok taş üzerine kazıttığı kitabe de Türkçe’dir. (http://xorasan.blogspot.com/) bkz.→Afşarlar

Safevi İmparatorluğu döneminde “Melik’üş-Şuarâ” unvanlı ve mansaplı saray şairleri Türkçe makâtı’/ kaSide, gazeller yazmışlardır. Şah İsmail döneminde yaşamış olan Melik’üş-Şuarâ HabiBi Türk’tür ve divanı Türkçe’dir. Şah Süleyman ve Sultan Hüseyin dönemi mansaplı şairlerin terci-i bend ve kasideleri Türkçe’dir. Şahzade Sultan Ekber’in teşrifi nedeniyle yazdığı Türkçe gazel, Oreng-zîb makamında bestelenmiştir. Bu makam, Hindistan’da hüküm sürmüş güçlü Gürgânî padişahı Muhyiddin Oreng-zîb AlemGir adına düzenlenmiştir. İran Türk müzik çevrelerinde de rağbet gördüğü anlaşılıyor.

Urumiye’de Hayır Yurdu Okulu, diğer adıyla Medrese-i SÂLahiye, Ş. 1296/ 1917 yılında Hacı Mirza Fazlullah Müctehid Urmevî’nin girişimi ile açılmıştır. Bu şahsiyet, Türk kültürünün hadimi, Modern Azerbaycan’da Türk dilinin öğretilmesi için gayret sarfetmiştir. Yirmi yıl kadar Irak’ta dini eğitim görmüş, müctehid derecesine yükselince, vatanı Urumiye’ye geri dönmüştür. Hacı Mirza Fazlullah Müctehid, I.Dünya Savaşı’nda Hareket-i İttihad’ı İslam vasıtasıyla emperyalist işgalci Batı ve Rusya’ya karşı cihat ilan etmiştir. Müctehid, 1920 yılında Urumiye’de ölmüştür. Bu arada unutulmaz eğitimcilerinden İran’da Türkçe’nin gelişmesine büyük emeği geçen Mirza Hasan Rüşdiye’yi de unutmamak gerekir.

Velhasıl İran coğrafyasında Türkçe’nin kullanımı yaygındır. Çok sayıda müellif, şair, müzisyen ve diğer sanatçılar eserlerini Türkçe yazmıştır. Bir bölümü yok edilse de, kütüphane ve arşivlerde Türkçe eserlerin yüzlerce örneği bulunmaktadır.

İran’da, Türklerin oturduğu her yerde dini merasim, âyin, hutbe ve vaazlarda eskiden beri Türkçe kullanılagelmiştir. Azerbaycan, Hamse Azerbaycanı, Cibal Azerbaycanı, İran Türkmenistanı, Kaşkayı-Yurt ve Türklerin bulunduğu diğer şehirlerde dinî âyinler Türkçe’dir. Rıza Han, Aşura ezaDarlığında Tahran’da Şeyh Abdülhüseyn mescidine gitmiş, Türklere ait bu camide Türkçe sürûd/ Allahi dinlemiştir.

Firdevsi’nin, Arapça’ya teslim olan Farsça’yı “Şehname” ile dirilttiği gibi, Muhammed Hüseyin Şehriyar da resmi dil olan Farsça karşısında utangaç hale gelmiş olan İran Türk dilini “Haydar Babaya Selam” ile ayağa kaldırmıştır. Şehriyar, ana dilinde yazdığı“Haydar Babaya Selam” ile çağdaş İran şairlerinin tahtına onurla oturmuştur. Şiirdeki zirveyi Farsça ile değil, ana dili Türkçe ile yakalamıştır. (http//www.turkforum.net/)

İran Türk edebiyatı hakkında bilgi veren kitaplarda, Türk müellifleri, şairleri ve edipleri hakkında detaylı bilgi edinmek mümkündür.

Güçlü bir kaleme sahip olan Tebrizli Seyyid Ahmet Kesrevidâhil, dillerinden düşürmedikleri bir “Lisan-ı AzeRi yâ Zebânî AzeRi/ AzeRi Dili” meselesi vardır. Azerbaycan Türkleri’nin dili konusunu işleyen, Türk ve Türkçe karşıtı her yazar, bu konunun kenarından köşesinden bir şekilde tutup çekiştirir. Kendisini bu konuda bir şeyler söylemekle görevli olduğunu addeder. Bazıları görüşlerini hakarete kadar götürEbilir. Bu konuda Aryaistler ne düşünür ve ne söylerler, bunu aktarmaya çalışalım. Şöyle derler:

“ARi kökenli olan Azerbaycan halkı, kadim dönemde İran kökenli bir dil konuşmaktaydı. Biz bu dile ‘Zebân-ı AzeRi/ AzeRi Dili’ diyoruz. Bu dil, bugünkü Azerbaycan dili gibi çeşitli lehçelerden oluşmaktaydı. Dil bilimcilerin şahitlik ettiğine göre, bu dil Parsİce veya Pehlevice idi. Bu dilde Humam Tebrizi’nin gazelleri bulunmaktadır. Zebân-ı AzeRi’de bazı özel ıstılahlar ve deyimler bulunmaktadır.

Türkçe, Azerbaycan’a Safevi hanedanı döneminde geldi. Bu hanedan tarafından resmi dil hâline getirildi. Böylece ARi kökenli bir dil olan ‘Zebân-ı AzeRi’, yani ‘Azerbaycanca’ ortadan kaldırıldı. Bugünkü Azerbaycan dilinde, Zebân-ı AzeRi/ Azerbaycanca ve Farsça çok sayıda kelimeye rastlamak mümkündür. Azerbaycan dilindeki tarım ve coğrafya ile ilgili terimlerin %70’i Farsça, kalan %30’u Türkçe’dir. Azerbaycan dili gerçekte; Türkçe, Zebân-ı AzeRi, Farsça ve Arapça’dan oluşmuş karmakarışık bir dildir. Hatta dil özelliği bile yoktur.

Günümüzdeki yeni Azerbaycan dili de Türkçe değildir. Azerbaycan’ın birçok bölgesinde Herzenî, Keringânî ve Tatî/ Tatça gibi kadim AzeRi dilinin lehçeleri konuşulmaktadır. Azerbaycan’da konuşulan dile Türkçe demek yanlıştır. Bir isim vermek gerekirse, ‘Azerbaycanca’ en uygun ad olacaktır”.

Bir de Yâver Dehgânî isimli şahıs, Birleşik Devletler’de Azerbaycan Türkçesi gramerinin konu edindiği akademik bir çalışma geçekleştirmiş. Tezinde Azerbaycan Türkçesi hakkında, isim babası Ahmet Kesreviolan “Zebân-ı AzeRi/ Azeri dili, Azerice, Azerbaycanca”yı bir adım geride bırakarak, Güney Azerbaycan’da konuşulan Türkçe’ye “AZaRice” adını vermiş. Yâver Dehgânî’nin, bu akademik çalışmasında, akılla güreşe tutuştuğu ve aklı yendiği anlaşılıyor. Farsça cümleler kurarak, sonlarına Türkçe ekler getirip, “AZaRice” diline örnekler vermiş. Azerbaycan’da derler ya, “Bizim horoz ötmez ötmez, ötünce p.. p.. diye öter”. Zavallı bu adı bulmak için ne kadar zahmet çekmiştir kim bilir. Halbuki yeni uydurduğu bu dile “Dehgânİce” daha uygun isim olurdu. Çalışmasındaki yavanlık, Ahmed Kesrevive Mahmut Afşar’ın kemiklerini sızlatmış olmalı.

Aryaistlerin görüşleri bu minval üzere devam etmektedir. Bu konuda bkz.→Seyyid Ahmed Kesrevi, Abdurrıza Ferecî, Dr.Muhammed Cevâd Meşkûr, Dr.Mahmud Afşar Yezdî, Yusuf MirvâRid, İnayetullah Reza vd. yazarların eserleri…; Tatlar

Bir de Türklerin İran’a “Gelme” oldukları iddiasını ileri sürereler. Sanki Arya tayfaları İran’a m Ö. IX-VII. yüzyıllar aralığında gelmemiş gibi…

Saltanat Merkezi/ Darüs-Saltana Azerbaycanı (Tebriz, Urumiye, Erdebil merkezli), Hamse Azerbaycanı ve Cibal Azerbaycan’dan oluşan Güney Azerbaycan topraklarının yüzölçümü 203.624 km²’dir. Burada yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin nüfusu ise 21.460.560 civarındadır. 20 milyonun üstünde nüfusa sahip bir milletin dilinin Türkçe olmadığını, gerçekte bir iki köyde konuşulduğu ifade edilen ve henüz gereği gibi incelenip, tasnif edilmemiş Tatça, Zebân-ı AzeRi/ Azerbaycanca olduğunu savunmak ne kadar gerçekçidir. Bilimsel dayanaktan yoksun bu iddialar, insanlar üzerinde acı bir tebessümeden başka bir etki uyandırmıyor. Esas komedi burada, -eğer günümüzde kaldıysa, birkaç bin kişinin konuştuğu Tatça’yı, tutup milyonlarca insana, sizin diliniz Türkçe değil, Azerbaycanca/ Zebâ-ı AzeRi diyeceğiz... Dünya tesine döndü diyelim, “Azerbaycanlılar; Evet, Nadim olduk, peşİman olduk, biz ARiyiz, dilimiz de Türkçe değil “Zebân-ı AzeRi/ Tatça” deseler, peki Tatça denilen Azerbaycanca nerede? “Kusura bakmayın, Tatça yok ama size Farsça verelim” mi denilecek. Namus sahibi ilim adamlarının, aklı ve izanı zorlayan bu tür yaklaşımlara gecit vermeyeceğini ümit edelim.

Bir iki kişinin yazdığı gazeller, genellikle etnik bölge sınırları üzerindeki ırk yapısı karma bir iki köyde konuşulan yarı dil özellikli şive ve ağızların bir dilin varlığını yokluğunu ispat için yeterli midir? Azerbaycan’da Türkçe konuşulmaya başlamasının tarihinin Safevi hanedanlığına kadar indirgenmesi gerçek dışı ifadelerdir. Sasani sarayında Türkçe konuşulduğundan, İranlılarla-Turanlıların kadim tarihte federasyon oluşturup birlikte devlet kurduklarından ve Milad Öncesi Manna-Med dönemlerinde bitişken dilin, diğer bir ifade ile Turani dilin özellikle Azerbaycan’a hâkimiyetinden bahsediyoruz, adamcağız Safevi sarayından dem vuruyor. Hatta “Genc-i Dâniş”deki ifadesiyle, Hz.Adem’den sonra 440 yılından beri Turanlılar İran’dadır. Marjinal örnek de olsa Humam Tebrizi ve diğerlerinin reddedilmesi ilmî bir yaklaşım olamaz. Öte yandan “Azerbaycanca” olduğu iddia edilen dillerin de enine boyuna incelenmesi gerekir. İlimde tutuculuk ve iddialaşmak doğru bir hareket tarzı değildir. Türk Dünyası’nın herhangi bir köyünde veya kasabasında gayrı Türk bir etnik grubun yaşamayacağına dair bir şartt elbette yok. Yaşaması da gayet doğaldır. Ancak insanın gönlünde birazcık vicdan, bilimsel kaygı ve saygı muhakkak olmalıdır. Çünkü Farsça Türkçe’siz, Türkçe de Farsça’sız yaşayamaz. Bir millete ve onun diline bu kadar olumsuz, ırkçı gözlük takarak yaklaşmak toplumsal psikolojik ve ruhsal bir sıkıntının eMaresidir. Son bin yıllık zaman diliminde, Türkler eğer isteselerdi Farsça diye bir dil bugüne ulaşabilir miydi? Bu sorunun cevabı, iki büyük halk arasındaki hoşgörünün de temel taşı olmalıdır.

Bildiğimiz üzere Türklerin büyük bölümü, özellikle Azerbaycan Türkleri, Halaclar, Ağacari/ Ağaç-eriler… ile Türkmenler İran’ın yerli Türkleridir. İran’da, Sümerlerle bağlantısı bulunan Türk gruplarının bulunduğu da iddia edilmektedir. Türklerin bir kısmı VII. yüzyıldan itibaren savaş ve göçler nedeniyle gelip, mevcut İran Türklüğünü güçlendiren gruplardır. İran’ı baştan başa sadece Türkçe kullanarak gezmek mümkündür. 1925 yılından beri İran hapishanelerinde de hâkim dil Türkçe olmuştur... Bu konunun üzerinde özellikle durulmalı, “niçin? ve neden?” soruları sorulmalıdır. Velhasıl Türkçe, Kacar hanedanının sonuna kadar İran’da Farsça ile birlikte resmi dil olma özelliğini korumuştur.

Azerbaycanlı aydınlar şöyle diyor: Bizim Fars halkıyla alıp veremediğimiz hiç birşey yok. Biz sadece tarihen ve hukuken hakkımız olanı istiyoruz. Çünkü bu devleti biz kurduk Zaten haklarımızı bize Farslar verecek değildir.

*

Alman bilgini Gerhard Doerfer, Farsça’nın %80’ini Arapça kelimelerin oluşturduğunu, Lakin bu yüzden Farça’nın bir Sami dili sayılamayacağını söyler. Faruk Kadri Timurtaş, Farsça’daki Arapça kelimelerin Farsça kelimelerden fazla olduğunu kaydeder. (F.K.Timurtaş, Osmanlıca Grameri, İstanbul 1964, s.248)



Doerfer, “Yeni Farsça’da Türkçe ve Moğolca Unsurlar” isimli 4 ciltlik eserinde, bunlardan binlercesini tespit etmiştir. Doerfer’in kitabının 1.cildi Moğolca kelimelere ayrılmıştır. Burada Farsça’ya giren 409 Moğolca söz yer almaktadır. 2, 3 ve 4-ncü ciltler, Farsça’daki Türkçe kelimelere ayrılmıştır. Burada da 2.000’e yakın Türkçe kelimeye yer verilmiştir. (www.turkbirlik.gen.tr-Yusuf Gedikli)

Prof.Dr.Günay Karaağaç’ın hazırladığı “Türkçe Verintiler Sözlüğü” çalışmasına göre, Türkçe’den diğer dillere geçen yaklaşık sözcük sayısı şöyledir: Çince’ye-300, Farsça’ya-3.000, Urduca’ya-227, Arapça’ya-2.000, Rusça’ya-2.500, Ermenice’ye-4.260, Ukraynca’ya-800, Macarca’ya-2.000, Rumence’ye-3.000, Bulgarca’ya-3.500, Sırpça’ya-9.000, Çekçe’ye-248, İtalyanca’ya-146, Arnavutça’ya-3.000, Yunanca’ya-3.000, İngilizce’ye 470, Almanca’ya-166.

TDK’nun (Türk Dil Kurumu) “Türkçe Verintiler Sözlüğü”nü Beykent Üniversitesi Türk Dili ve edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Günay Karaağaç on yıllık çalışma sonunda hazırlamıştır. Sözlüğe göre Türkçe, aralarında Çince, İngilizce, Ermenice, Rumence ve Yunanca’nın da bulunduğu çok sayıda dile 20 bini aşkın sözcük vermiştir.

TDK Danışmanı Prof. Dr. Recep Toparlı, şimdiye kadar Türkçe’ye Arapça ve Farsça gibi dillerden geçen sözcüklerin kitaplaştırıldığını, böyle bir çalışmanın ilk kez yapıldığını belirtmiştir. Çalışmayı yapan Karaağaç’a göre, dünyada bir dilden başka dillere giden sözcükleri bir araya getiren başkaca bir sözlük yoktur. Türkçe’nin imparatorluklar dili olmasının çok sayıda komşu ülkenin dillerine sözcük vermesine neden olduğunu belirten Karaağaç, “Kitapta 8.500 madde var. Tek tek sözcük olarak değerlendirdiğimizde, 20 binden fazla sözcük olduğunu” ifade etmektedir.

İran Türkleri, dil ve kültürlerine sahip çıkmak için Türk Devlet ve Toplulukları’nda olduğu gibi Ortak Türk Alfabesi’ne herhalde geçecektir. Ortak Türk Alfabesi’ne geçtikten sonra, ortada ne ispatlanmamış “Zebân-ı AzeRi/ Azerbaycanca” teorisi, ne de asiMilasyon dayatması kalacaktır. Problem kendiliğinden hallolacaktır. Türkistan ülkeleri ve Azerbaycan’ın yanı sıra, Balkan Türkleri, Gagavuz, Kırım, Tataristan ve Irak Türkmenleri kendiliklerinden Ortak Türk Alfabesi’ne geçmiştir. Önümüzdeki dönemde Kazakistan, Kırgızistan, İran Türkleri, Afganistan Türkleri ve Doğu Türkistanlıların da Ortak Türk Alfabesi’nde buluşması beklenmektedir. (Ortak Türk Alfabesi’ne geçiş kararları; Azerbaycan 25 Aralık 1991, Türkmenistan 12 Nisan 1993, Özbekistan 2 Eylül 1993, Gagavuz Özerk Cumhuriyeti 1993, Kırım 1993, Tataristan 1999)

Türkçe, günümüzde Ortak Türk alfabesi ile gelişime açık uluslararası bir dil haline gelmiştir. Bu Türkçe için büyük bir devrimdir. Bilim adamlarının kanaatına göre Türkçe, uluslararası bilim ve fen dili olma sürecine girmiş durumdadır. Bu gelişme, dil bilimi açıdan da doğrudur. Türkçe’deki eylem sayısı 4.577’dir. 230’u tek seslemlidir. 5.160.619 sözcüklük derlemede 2.068 kadar fiil kökü bulunduğu belirtilmiştir. Bu da bahsettiğimiz veriler göz önünde bulundurulduğunda, mevcut bileşik olmayan fiillerin %45.18’i gibi bir orana karşılık gelmektedir. Türkçe’deki toplam fiil sayısının 24.000 olduğu ifade edilmektedir. 1999 yılı UNESCO tarafından “Dede Korkut Yılı” ilan edildi. Türkçe, dünyanın üçüncü en kurallı dili olarak seçildi. Maşallah Rezmî makalesinde, kendisi Türk olan Fars Dil Kurumu eski Başkanlarından Dr.Perviz Natil HanleRi’nin “Fars Dili Grameri”ni esas alarak, Farsça’da sadece 314 fiil olduğunu belirtmektedir. (Maşallah Rezmî, “İran’da Türk Düşmanlığının Kökleri”, Çeviren; Olcay NEbioğlu, Güney Azerbaycan Milli Hareketi: Makale Toplusu, s.39, 41, 46; http://ileriseviye.org, Mine Nakiboğlu ve Aslı Üntak, “Türkçe’de Eylem Sayısı ve Biçimbilimsel Özelliklerine göre Eylem Sınıfları, Dilbilim Araştırmaları 2006)

Türk Devlet ve Toplulukları’nın Ortak Türk Alfabesi’ne geçmesine katkı sağlayarak XX. yüzyılın sonunda büyük bir devrim yaratan Türk devletlerinin yöneticileri ve bilim adamları onlarca, yüzlerce yıl sonra hayırla yâdedilecektir. Gayretli bir Türk aydını, günümüzde Bakü, Tebriz, Tahran, Aşkabat, Semerkand, Buhara, Tataristan, Kırım, Irak, Yunanistan, Balkanlar, Ankara ve İstanbul’da basılan bir kitabı rahatlıkla anlar hale gelmiştir. Bu heyecan uyandıran büyük bir kültürel devrimdir.

Türkücü İbrahim Tatlıses, İran, Irak, Suriye ve Afganistan’da Türkçe’nin canlı kalmasını sağlayan önemli isimlerden biri olmuştur. Türkü piyasasına çıkmasından itibaren Türk Dünyası’nda, Balkanlarda ve Arap ülkelerinde kısa sürede şöhret olmuştur. Kasetleri ve CD’leri bandrol nedeniyle Türkiye’de piyasaya çıkmadan yaklaşık bir birbuçuk ay önce İran’a, Balkanlara, Arap ülkelerine, Türkçe konuşan yurtlara, Afganistan’a hatta Çin’e kadar ulaşmıştır. Bir hafta içinde Azerbaycan (Hamse ve Cibal Azerbaycan dahil) şehirleri dışında Meşhed, Isfahan ve Şiraz’a ulaştığı gibi, ikinci haftada Afganistan’a ve Vâhân koridorundan Çin’e kadar ulaştığı söylenir. İran’da, özellikle Azerbaycan’da Türkçe’nin canlı kalmasında etkisi olan diğer sanatçı Emel Sayın’dır. Orta ve daha yukarı yaştaki Azerbaycanlı hanımlar Emel’in hayranıdır. Haliyle Türkler arasında Emel Sayın’ın tanınması, Tatlıses’ten öncedir. Ancak Tatlıses’in etkisi daha büyük olmuştur. “Allah Allah” türküsü, mağazalarda çalındığında, “sürud/ Allahi” diye ses çıkarılmadığı ifade edilir.

*

Kacarları İngiliz desteği ile tahttan uzaklaştıran Pehlevi ailesinin tarihi, aynı zamanda Azerbaycan’a, Güneybatı Türkmenistan’a, Kaşkayılara ve Türkçe’ye olan akıl almaz kin ve düşmanlığın da tarihidir. M.Rıza Heyet’in Yüksek Lisans Tezi’ne aldığı Pehlevi döneminde cereyan eden bazı olayları paylaşalım:



“Ahmed Rıza Han’ın Tebriz’e gönderdiği Vali A.Mustovfi, şöyle diyordu: ‘Azerbaycanlılar, yonca yiyerek Meşrutiyeti elde ettiler, şimdi de saman yiyerek İran’ı bayındır hale getirecekler’. Bu şahsiyet, Tebriz’in nüfus sayımını ‘Ser ŞoMaRi’/ Nüfus Sayımı değil, ‘Xár ŞoMaRi’/ Eşek Sayımı olarak telâffuz ediyordu. İftiharla şöyle diyordu: ‘Ben hiçbir zaman yas törenlerinde Türkçe mersiye okunmasına izin vermedim. Yaptığım konuşmalarda diyordum ki, Siz Daryuş ve Kambiz’in küçük evlâtlarısınız, niye Afrasiyap ve Çengiz’in diliyle konuşuyorsunuz?’ .

Azerbaycan’a gönderilen Maarif Reisi Muhsinî, sadece Türk yazı dilini değil, konuşma dilini de yasaklamak için elinden geleni esirgemedi. ‘Türkçe konuşanın boynuna eşek gemi takın ve onu ahıra bağlayın’ diyordu. Maarif Müdürdü Zovkî ذوقى ise, daha ileri giderek, okulda Türkçe konuşanlara nakit para cezası kesti”. (M.Rıza Heyet, 19.Yüzyıldan Günümüze İran’da Türkçe Basın-Yayın Hayatı, s.59-60, http://acikarsiv.ankara.edu.tr)

*

İran Anayasası’nın II.Faslı’nın 15.Maddesi’nde İran’ın resmi dili konusuna yer verilmiştir. Mahiyet olarak şöyledir: “İran toplumunun resmi dili ve yazısı Farsça’dır. Yazışmalar, resmi belgeler ve ders kitapları bu dilde olacaktır. Ancak ülkede konuşulan diğer millî dillerden basında ve kitle haberleşme araçlarında yararlanma, ayrıca okullarda bu dillerin edebiyatının öğretilmesi serbesttir”.



Anayasa’nın bu maddesine rağmen ulusal politika çerçevesinde ülkede konuşulan dillere, bu çerçevede Türkçe’ye ağır baskı uygulandığı iddia edilmektedir. Her şeye rağmen Sadık Zibâkalem, Abdülkerim Suruş gibi diğer aydınların Farsça’ya düşkünlükleri tedbir çerçevesinde anlayışla karşılanmalıdır.

Fars Dil KuruMunun tüzüğünde Fars dili şöyle tanımlanmaktadır: “Fars dili, İslam Dünyası’nın ikinci dili ve İslam uygarlığının edebi-bilimsel kaynaklarının anahtarıdır. İran milletinin kültürel kimliğinin temellerindendir. Anayasa’nın 15.Maddesi’nde olduğu gibi İran milletinin ortak ve resmi dilidir”.

İran’da, 30-31 milyon Türk’ü temsil eden Türk aydınları, günümüzde birbirinden değerli Türkçe eserleri literatüre kazandırmayı sürdürmektedir.


Yüklə 8,05 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   216   217   218   219   220   221   222   223   ...   411




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin