“Arya Irkı Tezi”, Arthur dé Gobine (1816-1882) tarafından Ari insan ırkı araştırma denemeleri sırasında 1855 yılında Avrupa ve Rusya’yı yöneten kraliyet ailelerinin Hint-Avrupalı beyaz ırka mensup olduğunu söylemesiyle ortaya çıkmıştır. Örnek olarak kendisinin de mensup olduğu Fransa kraliyet ailesini göstermiştir. Bilimsel zemini bulunmayan Arthur dé Gobine’in bu sözü, arayış içindeki bazı yazarlara ilginç gelmiş, bilimsellikten uzak olan bu teze kucak açıp dört elle sarılmışlardır. Bu tez, XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batılıların gündeminden düşmüştür. Ancak Pehlevi iktidarının ilk yıllarında, ardından özellikle Hitler’in iktidara geldiği dönemden itibaren “ARi Irk” lâfı Fars ırkçılarının pek hoşuna gitmiş olmalı ki, günümüze kadar sahiplenilmiştir. Komik yönü de bulunan bu teze göre, soy olarak Hintlilere daha yakın olan Farsların beyaz ırka sahip çıkma gayreti içine girmeleridir. Hintlilerin bugüne kadar beyaz ırka sahip çıktıkları ne görülmüş, ne de duyulmuştur. Hintlilerin ten rengi de kendilerine göre alımlı ve Caziptir. Esmer tenli olmaları, muhteşem Hint kültür atmosferini yaratmalarına engel teşkil etmemiştir. Irkçılık, tedavisi mümkün olmayan sosyal ve psikolojik bir hastalıktır. Derler ya; “Bir deli kuyuya taş atar, yüz akıllı çıkaramaz”.
*
Seyyid Ahmet Kesrevi
Tarihçi, halkbilimci ve hukukçu olan Seyyid Ahmet Kesrevi, 30 Eylül 1890 tarihinde Tebriz’de doğmuş, 11 Mart 1946’da Tahran’da öldürülmüştür. Azerbaycan Türklerinden, tanınmış bir Pan-İranist’tir. “Tarih-i Hicdeh Sâle-i Azerbaycan/ Azerbaycan’ın Onsekiz Yıllık Tarihi”, “Tarih-i Meşrûta-yi İran/ İran Meşrutiyet Tarihi (1905-1911 yılları arası İran Meşrutiyet inkılabının tarihi incelenmektedir)”, “Şehriyarân-ı GümNam/ Unutulmuş Hükümdarlar”, “ÂzeRi, yâ Zebân-ı BAstan-ı Azerbaycan/ AzeRi, yahut Azerbaycan’ın Kadim Dili (İngiliz Kraliyet Tarih Enstitüsü tarafından ödüllendirildi)”, “Namhâ-yı Şehrhâ ve Dehhâ-yı İran, Defter-i Evvel ve Duvvum/ İran’ın Şehir ve Köylerinin Adları, Birinci ve İkinci Defter”, “Tarihçe-i Şir u Hurşîd/ Aslan ve Güneşin Tarihi”, “Tarihçe-i Çupug ve Ğalyân”, “Şeyh Safi ve Tebâreş/ Şeyh Safi ve Onun Soyu” … gibi eserleri vardır.
Kitaplarında, İran ve Azerbaycan’ın Eski ve Ortaçağ tarihi ve toponimisinden bahsetmektedir. Eserlerinde Pan-İranizm akımı çok güçlüdür. Kesrevi’ye göre, Selçuklu Türkleri’nden başlayarak, Kacar Türk hanedanın tahtan uzaklaştırılıp Pehlevilerin iktidara gelişine kadar geçen zaman, İran’ın kayıp ve karanlık yüzyıllarıdır. Sosyal-siyasi görüşleri “Kesrevizm” adı altında 1930’lu yıllardan başlayarak, düalist karakter taşımıştır. Toplumun ortak hukuka sahip, küçük mülkiyet sahiplerinden oluşması ve toprağın kullananlara ait olması görüşünü taşıyordu. Eserlerinde Azerbaycan’a özel yer ayırsa da, problemlerin izahında Fars milliyetçiliği nokta-i nazarından hareket etmiştir. “Ari ırk, tek din ve tek bayrak”ın dışında İran’da ne varsa ayaklar altına alınması gerektiğini savunmuştur. Ona göre, Azerbaycanlılar eğer Zerdüşt’ün vatanında yaşamak istiyorlarsa, Türkçe’yi bırakıp, Farsça konuşmak zorundadır. Türkçe, Zerdüşt’ün torunları olan Azerbaycanlılara yakışmamaktadır. (A.S.Ansiklopediyası, s.255-256)
Güney Azerbaycan Türkleri’nin Farslaştırılması yönündeki ideal ve faaliyetleri nedeniyle, İran Türkleri’nin tepkisini çekmiş ve Türk halkına ihanetle suçlanmıştır. Güçlü bir ilim adamı olmasına rağmen, ortaya koymaya çalıştığı subjektif tezleri İran yönetimlerince ciddiye alınmış, O ve fikirdaşları yüzünden Türklerin Faslaştırılması için akla-hayale gelmeyen uygulamalara girişilmiştir. Onun izinden giden Kesreviciler/ Pan İranistler yüzünden İran Türkleri büyük zulümlere maruz kalmıştır.
Kesrevi’nin çok sayıdaki eserinin yanı sıra, Sûfîliği eleştirdiği “SûfîgeRi/ Sûfizm”, Bahailiği eleştirdiği “BahaîgeRi/ Bahaizm” ve Şiiliği eleştirdiği “ŞiigeRi/ Şiizm شيعيگرى ” isimli eserleri bulunmaktadır. “ŞiigeRi/ Şiizm” isimli kitabı, ilgi çekici hikâyelerden oluşmaktadır.
Bunlardan birisi, öldükten birkaç yıl sonra kemiklerinin Irak/ Necef’te defnedilmesi için oğluna vasiyette bulunan yoksul bir İranlı adamcağızın hikâyesidir:
Gün gelir bu garip dünyasını değiştirir. Birkaç sene sonra oğlu mollaya giderek, babasının vasiyetini anlatır. Molla efendi, vasiyeti yerine getirmesini söyler. Vafalı evlât, babasının kemiklerini bir torbaya koyar, eşeğine biner ver elini Irak. Sınırda, gümrük memurları niçin Irak’a geldiğini sorar. Babasının vasiyeti gereği kemiklerini Necef’te defnedeceğini anlatır. Gümrük memurları; Irak hükümetinin bundan böyle ülkeye kemik girişini yasakladığını söyler ve geri çevirir.
Memleketine geri döner, molaya giderek serancamını anlatır. Molla, üzülmemesini, her problemin bir çözümünün bulunduğunu belirtir. Babasının kemiklerini havanda dövmesini, eşeğin yiyeceği arpadan bir miktar ayırıp, kemik tozları ile karıştırarak ayrı bir torbaya koymasını, Necef’a varınca bu torbayı defnetmesi halinde vasiyetin yerine getirilmiş olacağını söyler.
Adamcağız tekrar yola koyulur, ancak bir menzillik yoldan geri dönerek mollanın yanına gelir. Molla; Hayırdır inşallah! yeni yola çıktın, hemen geri dönmüşsün, yoksa vasiyeti yerine getirmekten vaz mı geçtin? diye sorar. Hayır, vazgeçmedim. Ancak, babamın kemiklerinin tozunu karıştırdığım arpayı yanlışlıkla eşeğe yedirmişim, şimdi ne yapayım? diye hayıflanmaktadır. Molla efendi, merak etmemesini, eşeğin arkasına bir torba bağlamasını, eşek Hacetini gördükten sonra bu torbayı Necef’te defnetmesini söyler.
Adamcağız, mollanın dediklerini yerine getirir. Necef’e gider, kabristanda eşeğin hacetini defnederken Irak polisi tarafından yakalanır, kutsal mekânı tahkir suçlaması ile tutuklanır.
Kesrevi’nin “ŞiigeRi” isimli kitabı, kahverengi karton kapaklı, 121 sayfadır. Basım yeri ve tarihi konusunda bilgi verilmemiştir. Kitapta işlenen konular şöyledir:
-be-Hanendegân: Okuyuculara
-GofTar-ı Yekum-ŞiigeRi Çegûne Peydâ Şod: Birinci Söz-Şiizm Nasıl Ortaya Çıktı?
-GofTar-ı Düvvum-Hordehâ-yı ki ŞiigeRi Tevân Girift: İkinci Söz-Şiilik’teki Müphem Hususlar Açıklanabilir.
-GofTar-ı Süvvum-Ziyanhâ-yı ki ez-În Kiş ber-Mîhİzed: Üçüncü Söz-Bu Eksikliklerin Sebep Olduğu Bazı Olumsuzluklar
-GofTar-ı Çahârum-Zor Gûyîhâ-yı Mollayân Mîkonend: Dördüncü Söz-Mollaların Sebep Olduğu Bazı Zorbalıklar
-Pâsuh-u Delîl “Hayhuy” Nîst: Ortaya Atılan Delillerin Cevabı “Hayhuy” Olamaz.
Kesrevi’nin Öldürülmesi
Fedâiyân-ı İslam, Seyyid Mücteba NevvAb tarafından 1945 yılında Tarhran’da kurulmuştur. NevvAb Safevi, 1923 yılında Mir-Levhî adıyla bilinen aşırı mutaassıp bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Aile adını, “NevvAb-ı Safevi/ Safevilerin Vekili” olarak değiştirmiştir. Bunun amacı, Safevi hanedanı ile aynı dinî kimliği taşımaktı. Safeviler, XVI. yüzyılda Şiiliği İran’ın resmi dini yapmışlardı. Ailenin çok güçlü dinî bağları vardı. Baba tarafından Hz. Muhammed’in soyundan, anne tarafından Safevi hanedanından geldiklerini iddia ediyorlardı. NevvAb, ilkokulu Tahran’da okudu. Babası öldüğünde sekizinci sınıfı tamamlamıştı. Okulu terketti ve Anglo-Iranian Petrol Şirketi’nde çalışmaya başladı. Kısa süre sonra işinden ayrılarak, eğitim görmek üzere Irak’ın Şii dinî merkezi olan Necef/ Necefül-Eşref kentine gitti ve medrese talebesi oldu.
NevvAb, İran’ın tanınmış aydınlarından tarihçi Ahmet Kesrevi’nin çalışmalarından ilk defa Necef’te haberDar oldu. Kesrevi’nin kitap ve makaleleri geleneksel Şiiliğe muhalifti. Diğer Aryaistler gibi dinin, İran toplumunun hastalığının baş sorumlusu olduğunu düşünüyordu. Kesrevi, çalışmalarının birinde, Şiiliği tarihi seyir içerisinde ele almış, gerçeklerin yanlış yorumlanması ve çarpıtılması yoluyla, Şiiliğin İranlıları yanlış yola götürdüğü sonucuna varmıştır:
Dostları ilə paylaş: |