Draft V. 1 -savunma


Barış Bozkurt isimli şahıs da bu dosyada müşteki olarak yer alamaz



Yüklə 1,43 Mb.
səhifə21/195
tarix09.01.2022
ölçüsü1,43 Mb.
#93387
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   195
Barış Bozkurt isimli şahıs da bu dosyada müşteki olarak yer alamaz.

Savcılık dosyasına dilekçe verip ifadesi alınan Barış Bozkurt isimli şahıs, Koza İpek Grubu şirketlerinden halka açık olan İpek Doğal Enerji A.Ş. şirketinde borsadan hisse almak suretiyle binlerce hissedardan birisi haline geldiğini ifade etmiştir. Hisselerin değer kaybettiği iddiasıyla suç teşkil eden eylemler nedeniyle sanıkların cezalandırılmasını istemektedir. Oysa ki iddianameden görüleceği üzere, İpek Doğal Enerji ile ilgili yalnızca SPK raporlarından bir tanesinde İpek Üniversitesi ve Koza İpek Eğitim Vakfına İpek Enerji A.Ş. tarafından yapılan bağışlar haricinde başkaca herhangi bir suç tespit edilmemiştir. Bu bağışlar da kanuna ve SPK mevzuatına 100% uygun olarak yapılmıştır. Ancak bu konuya gelmeden dahi, bahsi geçen bağışların yapıldığı, şirket bilançolarında mevcut olup şirket genel kurullarında bağışlarla ilgili tüm ortaklar bilgilendirilmiştir. İlgili tüm genel kurullarda bahsi geçen bilançolar ve bağışlar onaylanmış ve yönetim kurulları ibra edilmiştir. Yasal 3 aylık süre içinde de araların Barış Bozkurt’un da dahil olduğu herhangi bir ortak tarafından açılmış genel kurul iptal davası da mevcut değildir. Bu durumda Barış Bozkurt’un bu bağışlarla ilgili de herhangi bir şikayeti ve itirazı da olmamıştır. Üstelik borsada işlem gören İpek Enerji A.Ş. çok değerli bir şirket olduğundan borsa hisse hareketlerinden görüleceği üzere hisseleri değer dahi kaybetmemiştir. Bu nedenle Barış Bozkurt’un uğradığı herhangi bir zararı dahi yoktur. Olsaydı da bu zarraın muhatabı müvekkiller değil bu haksız işlemleri yapanlar olacaktı. Buna rağmen nasıl oluyor da herhangi bir tetkik yapılmadan bu şahsın iddinamede müşteki olarak yer aldığını izah etmek mümkün değildir.


İşte bu nedenlerle soruşturma savcısının bu kimsleri müşteki olarak iddianameye alması yanlış olup bu hususun Sayın Mahkemece dikkate alınıp bu kümselerin müşteki veya müdahil sıfatıyla dosyada yer almasına müsaade edilmemelidir.


  1. İDDİANAMENİN İKİNCİ BÖLÜMÜNDE (S. 447 VD.) YER ALAN SUÇLAMALARIN İLK BÖLÜMDE YER ALAN SUÇLAMALAR VE KİŞİLERLE DOĞRUDAN HİÇBİR İLGİSİ YOKTUR. MÜVEKKİLLERİN ADİL YARGILANMA HAKLARI KAPSAMINDA İDDİANEMENİN İKİNCİ KISMINDA YER ALAN KİMSELERLE İLGİLİ DOSYANIN TEFRİK EDİLMESİ GEREKİR.

Savcı tarafından hazırlanan iddianamenin 1. Sayfasına bakıldığında aynen şu şekilde ifade edilmektedir: “İddianamenin birinci bölümünde Koza İpek bünyesinde faaliyet gösteren şirketlerin kurucu ortaklarının, yönetim kurulu üyelerinin ve üst düzey yöneticilerinin suça konu eylemleri ile holding bünyesinde bulunan şirketlerin faaliyetleri çerçevesinde işlenmiş olan suçlara yer verilmiştir. İddinamenin ikinci bölümünde ise ( s.447 vd) Koza İpek Holdingin bünyesinde faaliyet gösteren şirketlerde çalışan ve FETÖ üyesi oldukları yönünde delil elde edilen şüphelilerin eylemlerine yer verilmiştir.


Buna göre savcı dahi taraflar arasında doğrudan bir ilişki bulamadığından iddianameyi iki bölüme ayırmış, ilk bölümde Müvekkillerin de olduğu grup için değerlendirme yaparken ikinci bölümde yer alan kimselerin orada yer almasının tek sebebi olarak Koza İpek grubu bünyesinde çalışmaları gösterilmiştir. Buna karşılık Müvekkillerle bu kimseler arasında hiç bir bağ kurulmamış, bu kimselere isnad eylemlerle Müvekkiller arasında da herhangi bir ilişki tesis edilmemiştir. Müvekkillerimiz bu ikinci bölümde yer alan kimselerin de herhangi bir suç işlediğine inanmamakta, masum olduklarına ve bunun ortaya çıkacağına nancı tamdır. Ancak bununla birlikte herhangi bir suç olsaydı bile bu kendilerini bağlar. Örneğin bu kimselerle ilgili sohbet düzenlendiği, kurban bağısı toplandığı gibi bizce suç olmayan bir kısım isnatlarda bulunulmuş ise de bu kimselerin bu faaliyetleri Müvekkillerin emir ve talimatları ve hatta bilgileri dahilinde işlediklerine dair savcı tarafından bile bir iddiada bulunulmamaktadır. Hal bu iken neden iddianamenin ikinci bölümündeki yer alan kimseler hakkında hazırlanan iddianame ile Müvekkiller hakkında hazırlanan iddianame birleştirilmiş ve hepsi için tek bir iddinameye dönüştürülmüştür? Aralarında ne bir eylem birliği vardır ne de beraber tek bir suçu işlemişlerdir. Bu nedenle iddinamenin birinci bölümü ile ikinci bölümünün tefrik edilmesi ve bu iki ayrı bölümde yer alan kimselerle ilgili yargılamanın iki ayrı dosya üzerinden ayrı ayrı yapılması gerekmektedir. İddianamenin ikinci bölümünde yer alan kimselerin sırf Koza İpek grubunda çalışıyor olmaları Müvekkillerle birlikte yargılanmaları için yeterli değildir.
Müvekkillerimizin inancı aslında kendileri herhangi bir suç işlemediklerinden ve aleyhlerine ilgili ilgisiz herkesi ve her konuyu tek bir iddianameye toplamak suretiyle suç isnad edildiğidir. Bu ikinci bölümde yer alan kimselerin durumu da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Müvekkillerin adil yargılanma hakları anayasal ve AİHS kapsamında gücence altına alınmış temel bir haktır. Adil yargılanma hakkı, usul kurallarına uygun ve alakasız kimselerden ayrı ve yalnızca kendisine yöneltilen suçlamalar ve yalnızca suçla bağlantılı kimselerle birlikte yargılanma hakkını da barındırır. Bu nedenle Sayın Mahkemece, iddianamenin birinci bölümünde yer alan Müvekkillerin de içinde yer aldığı grup ile ikinci bölümde yer alan ve tek ilgisi şirket çalışanı olması bulunan birbirinden alakasız ve bağlantısı olmayan kimseler hakkındaki yargılamanın iki ayrı dosya üzerinden yapılabilmesi için dava dosyasının tefrik edilmesini talep ederiz.


  1. İDDİANAMEDE AKIN İPEK HAKKINDA ÖRGÜT ÜYELİĞİ İLE İLGİLİ BİR SUÇLAMA OLMAMASINA RAĞMEN YETKİSİZ SAVCI TARAFINDAN ÖRGÜT İDDİANAMESİNE AKIN İPEK DE DAHİL EDİLMİŞTİR. DOSYADAKİ USULE AYKIRI İŞLEMLERİN VE HAKSIZLIKLARIN EN BARİZ OLANLARINDAN BİRİSİDİR.

Soruşturmayı yürüten savcı anayasal düzene karşı suçlar bürosunda görevli bir savcı olup, silahlı terör örgütü üyeliği hakkında soruşturma yapma yetkisi, kanun ve daha sonra HSYK (daha sonra HSK) tarafından mühasıran bu büroya verilmiştir. Hal bu olunca, bu bürodaki savcıların görevi bu soruşturma yönünden yalnızca silahlı terör örgütü üyeliği suçları ile sınırlıdır. Buna rağmen soruşturma savcısı tarafından Akın İpek hakkında SPK ve VUK muhalefetleri iddiasıyla soruşturma yürütülerek yalnızca bu suçlardan huzurdaki yargılamada yer alan iddiname ile dava açmıştır. İddianameye bakıldığında görüleceği üzere Akın İpek hakkında silahlı terör örgütü liderliği veya üyeliği gibi herhangi bir suçlama yoktur. Zaten olması da imkansızdır. Zira Akın İpek hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/37666 sayılı dosyasından bu konuda soruşturma yürütldüğü ve aralarında müvekkil Akın İpek’n de bulunduğu kişiler hakkında “terör örgütü kurma veya yönetme” ile “terörizmin finansmanı” suçlaması ile 06.06.2016 tarihinde düzenlenen iddianame ile kamu davası açılmıştır. İlgili iddianame Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek 2016/238 E. Sayılı dosyasından yargılama başlamıştır.


Ancak yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere maalesef Savcı tarafından terör örgütü ile ilgili Akın İpek hakkında başka bir soruşturma devam ederken mükerrer soruşturma yürütülmüş ve haksız bir çok karar alınmıştır. Tüm bahsi geçen kararlar aslında hem hukuksuz hem de sırf bu nedenle yok hükmündedir.
Akın İpek hakkında iddinamede yapılan suçlama yalnızca SPK ve VUK mevzuatına aykırı davranış nedeniyle suç işlendiği iddiasıdır. Yani yalnızca bir mali suç işlendiği iddası vardır. Soruşturmayı yürüten savcının ise mali suçları soruşturma ve bu nedenle bir iddianame düzenleme yetkisi de yoktur. Burada açıkça sırf Akın İpek’i davayı dahil edebilmek için yetki gaspı yapılarak bu soruşturma yürütülmüş, böylece haksız ve yetkisiz bir iddianame düzenlenmiştir. İddia olunan bu mali suçlarla ilgili dosyanın tefrik edilerek yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir.



  1. ÖRGÜT SUÇLAMASI İLE İLGİSİ OLMAYAN ÖRGÜT FAALİYETLERİ KAPSAMINDA İŞLENDİĞİNE DAİR TEK BİR DELİL SUNULMAYAN VE DAHA DA ÖNEMLİSİ SORUŞTURMA BAŞLADIĞI TARİHTE MEVCUT OLMAYAN SUÇLAR ÖRGÜT İDDİANAMESİ ALTINA YAZILMIŞ BU ŞEKİLDE İDDİANAMENİN ALTI DOLDURULMAYA ÇALIŞILMIŞTIR.

Davanın konusu olan iddianameye bakıldığında, Müvekkiller yönünden “terör örgütüne üyelik”, “Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet iddiasıyla TCK’daki güveni kötüye kullanma”, “Vergi Usul Kanunu’na muhalefet”, “özel evrakta sahtecilik” ve “ruhsatsız silah bulundurma” suçlarının işlendiğinden bahisle cezlandıma talep edilmiştir. Bu suçlardan hiçbirisinin “silahlı terör örgütü üyeliği” yani örgüt faaliyetleri kapsamında işlendiğine dair en ufak bir iddia da bulunmamaktadır. Buna dair bir delil de bulunmamıştır zaten böyle bir delil olamaz. O zaman burada savcılık tarafından olsa olsa her bir suçun ayrı ayrı işlendiği ileri sürülebilirdi. Bu halde de birbirinden bağımsız olarak işlenmiş suç iddiaları olacağından, tüm bu suçlamaların tek bir iddianame altına doldurulması hukuken mümkün olmadığı gibi bu şekilde bir davranışın aslında soruşturmanın başına örgüt suçlaması ile başlayan ve bu kapsamdaki sayısız iddiaların gerçekte asılsız olduğunun ortaya çıkmasıyla başka suçlar bulma gayretine girilerek iddianamenin altının doldurulmaya çalışıldığı maaleaef müşahade edilmektedir. Bu da Müvekkiller aleyhine kasıtlı bir suçlama çabası içerisinde olunduğunu göstermektedir ki bu durum kabul edilemez.


Bu soruştuma esnasında örneğin Müvekkillerden birisinin bir trafik kazası ile birisinin yaralanmasına sebebiyet verdiği ortaya çıksa ve bunun taksirli bir suç olduğundan bahisle iddianame düzenlenmek istense bunun için bu soruşturmadan bağımsız olarak ilgili yetkili ve görevli savcıya dosyanın iletilmesi ve onun tarafından diğer suçlardan bağımsız bir iddiname bir düzenlenmesi gerekirdi. Burada da örgüt üyeliği suçlaması dışındaki hiç bir suçlamanın, işlendiği iddia edilen suçların örgüt amacına ulaşmak için, örgüt liderinin talimatı ve örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlendiği iddia ve bu iddiayı destekleyen bir delil olmadıkça örgüt iddianamesine girmez ve ayrı bir yargılamanın konusu olur.
Burada da Sayın Mahkeme tarafından örgüt suçları dışındaki diğer suç iddiaları olan “Sermaye Piyasası Kanunu’na muhalefet iddiasıyla TCK’daki güveni kötüye kullanma”, “Vergi Usul Kanunu’na muhalefet”, “özel evrakta sahtecilik” ve “ruhsatsız silah bulundurma” suçlamalarının örgüt üyeliği davasından tefrik edilerek görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi ve her bir suçlama için ayrı bir dosya numarasından da yargılama yapılması gerekmektedir.



  1. SİLAHLI ÖRGÜT VE TERÖR SUÇLAMALASI İLE İLGİLİ İFADESİ ALINMAYAN KİMSELER ALEYHİNDE SİLAHLI ÖRGÜT ÜYESİ OLMAK SURETİYLE TERÖR SUÇUNDAN İDDİANAME DÜZENLENEMEZ. BU HUSUS NE SAVCI NE DE İDDİANAMENİN KABULÜ AŞAMASINDA SAYIN MAHKEME DİKKATE ALMIŞTIR.

Savcılık tarafından yürütülen soruşturmada her ne kadar organize suç örgütü üyeliğinden Tekin İpek, Melek İpek, Pelin Zenginer, Osman Zenginer, Ebru İpek ve Nevin İpek aleyhinde kamu davası açılmışsa da CMK ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları kapsamında suç örgütü üyeliğinden suçlama yapılan kimsenin bu hususta kendisine suçlama olduğu belirtilip ifadesi alınmadan hakkında kamu davası açılamaz.


Oysa ki Nevin İpek ve Osman Zenginer’in savcılık tarafından kendilerinin yurtdışında bulunmaları nedeniyle ifadeleri hiç alınmamış, Pelin Zenginer’in de yalnızca 2015 yılı Kasım ayında münferit belirli konularda ifadesi alınmış ve suç örgütü suçlaması yapılarak herhangi bir ifadesi alınmamıştır. Zaten daha sonra kendisi de yurtdışında bulunduğundan ifade verme imkanı da olmamıştır.
Nitekim kamuoyunda “Tuskon davası” olarak bilinen İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesine gelen iddianamede, Mahkeme heyeti oybirliği ile haklarında silahlı “Fethullahçı Terör Örgütüne” üyeliğinden iddianame düzenlenen kimselerdan iki kişinin ifadesi alınmadan silahlı terör örgütü üyeliğinden iddianame düzenlenemyeceğinden bahisle iddianame bir çok husus yanında bu konuda da savcılık makamına iade edilmiştir. Soruşturma savcısı tarafından bu konu dahil tüm iddianame iade sebepleri hakkında itirazda bulunmuş, itirazı görüşen İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi diğer bir kısım itirazları kabul etse de silahlı terör örgütüne üyelikten ifadesi alınmayan kimseler hakkında iddianame düzenlenmesi hususundan savcılığın itirazını reddetmiş ve bunun üzerine savcılık tarafından bu kimseler iddinameden çıkartılmak suretiyle iddiname düzenlenerek kamu davası açılmıştır.
İşte Sayın Mahkeme önündeki iddianamede de Nevin İpek, Pelin Zenginer ve Osman Zenginer yönünden bu kimselerin silahlı terör örgütü üyeliğinden yapılmış bir suçlama ile ifadeleri alınmadığından aslında Sayın Mahkeme tarafından iddianamenin bu konuda iade edilmesi gerekirdi.
Bu nedenle bu aşamada bu kimseler yönünden davanın tefrik edilerek yargılamanın durdurulmasına karar verilmesini talep etmekteyiz.



  1. SORUŞTURMA ESNASINDA BİRÇOK ARAMA, EL KOYMA, İHTİYATİ TEDBİR, KAYYIM ATAMA KARARINA EN TEMEL GEREKÇE OLARAK GÖSTERİLEN SÖZDE BİLİRKİŞİ RAPORU BİZATİHİ BAŞTA MASAK OLMAK ÜZERE DİĞER KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ VERMİŞ OLDUĞU RAPORLARLA ÇÖKERTİLMİŞ VE SAVCI TARAFINDAN HAZIRLANAN İDDİANAMEDE SUÇ İSNADI İÇİN SÖZDE BİLİRKİŞİ RAPORUNUN TEK BİR CÜMLESİNE DAHİ DAYANILMAMIŞTIR.

Yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere Ertan Çomaklı ve yardımcısı tarafından hazırlanan sözde bilirkişi raporu açıkça hem usul hem de esas olarak hukuka aykırı olup yok hükmündedir. Bilirkişi raporunun içeriğine bakıldığında da tamamen olasılıklara dayalı afaki değerlendirmeler yapıldığı ve bir kısısm değerlendirmelerin ise hayali olduğu görülmektedir.


Ancak bu sözde rapor maalesef başta 26.10.2015 tarihinde Koza İpek Grubu şirketlerine kayyım atanması için temel dayanak delil olarak gösterilmiş, ve başkaca bir çok haksız kararın dayanağı yapılmıştır.
Müvekkiller adına gerek savcılığa verilen dilekçelerde gerek kayyım atama kararına karşı yapmış olduğumuz itirazlarda bu sözde bilirkişi raporundaki her bir hususun aslında doğru olmadığına dair açıklama ve savunmalar sunulmuştu anck hiçbirisi maalesef dikkate alınmadı.
Oysa ki Savcı tarafından 11.11.2015 tarihinde MASAK’a müracaat edilerek bu bilirkişi raporunun değerlendirilmesi talep edilmiştir. Normalde olması gereken bu sözde bilirkişi raporuyla işlem yapmadan önce bu yola müracaat edilmesi ve ya bilirkişi niteliklerine sahip kişi veya kurumlardan rapor istenmesi ya da raporda yazılan hususların doğrulatılması amacıyla uzman kişi ve kurumlara müracaat edilmesi gerekmekteydi. MASAK tarafından tüm şirket belge ve kayıtları incelenmiş, yapılan çalışmalar neticesinde bir rapor düzenlenmiştir. Bu MASAK raporu ile sözde bilirkişi raporunda yazılan tüm hususların istisnasız tamamının doğru olmadığı tespit edilmiş ve hatta sözde bilirkişi raporundaki verileri nasıl elde ettiği ve nasıl bu sonuçlara vardığı ile ilgili Şafak Ertan Çomaklı’ya ulaşmak isteyen MASAK yetkilileri tüm çabalarına rağmen Şafak Ertan Çomaklı’dan bir geri dönüş alamamış ve daha sonra da kendisine ulaşamamışlar, bu hususu da raporlarına aynen yazmışlardır.
MASAK raporuna baktığımızda sözde bilirkişi raporundaki tespitlein tamamnın yasal dayanaktan yoksun bulunduğu ifade edilmiştir.
Bu durumda büyük bir skandal ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Bilirkişi raporu adı altında hazırlanan raporun uzman olmayan ve taraflı kimselere hazırlatılması, bu kimselerin kanunda belirlenen seçim usullerine riayet etmeden seçilmiş olmaları bir yana sözde raporun içeriğinin de tamamen gerçek olmayan hayali bilgilerle doldurulduğu ve tek bir hsusun dahi doğru olmadığı bizatihi MASAK tarafından tespit edilmiştir.
Bu MASAK raporunu alan savcının hemen sözde bilirkişi raporu ile atanan kayyım kararını kaldırtması gerekirken sessiz kalmış ve ilgili sözde bilirkişi heyeti hakkında Savcılığa suç duyurusnda bulunmadığı gibi herhangi bir işlem de yapmamıştır.
İddianameye bakıldığında görüleceği üzere suçlamlara delil olarak sözde bilirkişi raporundan tek bir kelimeyle dahi bahsedilmediği adeta savcı tarafından böyle bir bilirkişi raporu hiç alınmamış gibi hareket edildiği görülmektedir. Bu da Müvekkillere karşı hasmane tutumun ve yaşatılan hukuksuzlukların en önemli örneklerinden birisi olarak karşımıza çıkmıştır.
MASAK raporu le sabit olduğu üzere sözde bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporun gerçeğe aykırı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum TCK m. 276 uyarınca suç teşkil etmektedir. Nitekim TCK m. 276 “gerçeğe aykırı bilirkişilik” konusunu düzenlemekte ve birinci fıkraya göre “Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilen bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” Cumhuriyet Savcısı tarafından görevlendirmenin bu kapsamda oludğu konuusnda bir tereddüt olmadığına göre Sayın Mahkeme tarafından ilgili sözde bilirkişiler alethinde suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyoruz.
Ayrıca sözde bilirkişilerin hazırladıkları bu gerçeğe aykırı raporla ilgili açıklamada bulunmak üzere duruşmaya çağrılmasını talep ediyoruz. Nitekim CMK m. 68/1 uyarınca “Mahkeme, her zaman bilirkişinin duruşmada dinlenmesine karar verebileceği gibi, ilgililerden birinin istemesi halinde de açıklamalarda bulunmak üzere duruşmaya çağırabilir.” İlgili sözde bilirkişiler duruşmaya çağrıldıklarında CMK m. 201 uyarınca müdafi olarak bilirkişilere doğrudan soru yöneltme hakkımızı kullanma imkanına yani çappraz sorgulama hakkına sahip olmakla gerçeklerin ve bilirkişilerin bu sözde bilirkişi raporunu yazma amaçlarının da ortaya çıkacağına inanmaktayız.


  1. İDDİANAMEDE TANIK OLARAK GEÇEN BİR KISIM KİMSELERİN İFADELERİ SAVCILIK VEYA POLİS TARAFINDAN DEĞİL ŞİRKET GÜVENLİK KOORDİNATÖRÜ TARAFINDAN ALINMIŞTIR. DAHA DA VAHİMİ BU BEYANLARA DAYALI OLARAK VERGİ SUÇU RAPORLARI DÜZENLENMİŞ VE BUNLAR İDDİANAMEDE TANIK BEYANLARI ARASINDA YER ALARAK SUÇLAMALARA DAYANAK YAPILMIŞTIR.

İddinameye bakıldığında tanık ifadeleri arasında 11-12-13-14. sıralarda köy muhtarlarından Hasan Hüseyin Ataş, Sezai Akbulut, Halil Güngör ve Safa Eşit’in de ifadelerinin yer aldığı görülmektedir. Bu ifadelerin konusu yapılan bağışlara dair düzenlenen makbuzlarla ilişkili olup yalnızca vergi suçu raporlarından birisinin konusunu teşkil etmektedir. Savcı, bu kimselerin resmi olarak yani CMK’ya uygun olarak alınmış herhangi bir ifadeleri olmadığı halde iddinamede bunları delil olarak otaya koyması skandal niteliğindedir. Zira söz konusu ntanık beyanlarına bakıldığında görüleceği üzere ilgili muhtarların beyanları Savcılık veya Polis tarafından alınmış değildir, bunlar bizatihi kayyım yönetimindeki şirketin güvenlik koordinatörü tarafından alınmıştır. Bu tanık beyanları da kanunen geçerli beyanlarmış gibi vergi müfettişleri tarafından esas alınarak vergi suçu raporları tanzim edilmiştir. Üstelik savcı da iddianamede bunlardan tanık ifadesi olarak bahsetmekte ve suçlamaya delil yapmaya çalışmaktadır.


CMK m. 43 vd ile 169 vd maddeleri uyarınca kanuna uygun olarak tanığın nasıl ve kimler tarafından dinleneceği açıkça izah edilmiştir. Ayrıca VUK ve ilgili vergi inceleme tebliğleri ile de vergi müfettişinin nasıl tanık beyanı alacağı düzenlenmiştir. Ama mevzuatın hiçbir yerinde şirket güvenlik koordinatörünün ya da herhangi bir kişinin tanık ifadesi alması mümkün değildir. Böyle bir beyana delil olarak dayanılması da aynı şekilde mümkün değildir. Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bu delilin imha edilip dosyadan çıkartılması yerine vergi suçu raporuna dayanak yapılması ve iddianamede tanık ifadesi olarak bahsedilmesi hukuksuzlukların geldiği noktayı göstermesi açısından ibretliktir.




  1. Yüklə 1,43 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   195




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin