MÜVEKKİLLERİN EN TEMEL HAKKI OLAN AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNE BAŞVURU HAKLARI ENGELLENMİŞTİR. YAPTIKLARI BAŞVURUYA KARGODA EL KONULMUŞTUR.
Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden birisi olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini de kabul etmiş ve Avurpa İnsan hakları Mahkemesinin yargılama yetkisini devlet olarak kabul etmiştir. Bu artık bireyler için bir temel hak haline gelmiş ve iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine anayasal ve AİHS haklarının kullanılması devlet ve anayasanın güvenesi altına alınmıştır.
Hal bu olmasına rağmen, hukuka aykırı bir şekilde Müvekkillerin sahibi olduğu tüm Koza İpek Grubu şirketlerine kayyım atanmasına dair alınana kararlarla ilgili yapılan itirazların sonuçsuz kalması üzerine AİHM başvurusu hazılanmış ve bu başvurular 23.04.2016 tarihinde hazırlanarak DHL kargo şirketine gönderilmiştir. Hemen bu başvurunun öğrenilmesi üzerine Savcılık tarafından bu hukuki başvuruların yapılması talimatını veren Tekin İpek hakkındagözaltı kararı verilmiş ve kargodaki AİHM başvurularına el konulmuştur. Bu bir skandaldır. Daha sonra da bu bilgi hükümete yakın medyaya verilerek “koli koli ihanet” adı altında Sabah gazetesinde haber yaptırılmıştır. AİHM başvurusu uluslarlarası sözleşmelerden doğan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi isteği ve imzası ile Devletin verdiği bir hak olmasına rağmen bu hak ihlal edilmiştir. Bu aslında soruşturma dosyasındaki hukuksuzların başka bir boyuta taşındığını göstermektedir. Bilebildiğimiz kadarıyla bu hukuksuz el koyma kararının icra edenler hakkında hiçbir hukuki, cezai ve hatta idair bir işlem yapılmamıştır.
AİHS m. 34 uyarınca “Bu Sözleşme veya protokollerinde tanınan haklarının Yüksek Sözleşmeci Taraflar’dan biri tarafından ihlal edilmesinden dolayı mağdur olduğunu öne süren her gerçek kişi, hükümet dışı kuruluş veya kişi grupları Mahkeme’ye başvurabilir. Yüksek Sözleşmeci Taraflar bu hakkın etkin bir şekilde kullanılmasını hiçbir surette engel olmamayı taahhüt ederler.” Buna rağmen artık yalnızca iç hukuk değil uluslararası hukuk da ihlal edilmiş ve Müvekkillerin bireysel başvuru hakları engellenmiştir. Bbu başvuru hakkının ihlal edilmesi bile tek başına AİHS’ne yakırı olmakla Devletin ve dolayısıyla bu işlemi yapan ilgililerin sorumluluğunu doğurmaktadır.
-
MASAK TARAFINDAN HAZIRLANAN RAPORDAN GÖRÜLECEĞİ ÜZERE, TERÖRİZMİN FİNANSMANINA, SUÇDAN ELDE EDİLEN MALVARLIKLARINA VEYA BUNLARIN AKLANMASINA İLİŞKİN OLARAK TÜM ÇABALARA RAĞMEN HERHANGİ BİR SUÇ UNUSURU TESPİT EDİLMEMİŞTİR. ANCAK HER HALÜKARDA MÜVEKKİLLERİN MALVARLIKLARINA EL KONULMASINA DAYANAK TEŞKİL ETMESİ İÇİN SPK’YA TALİMATLA TEMELSİZ BİR RAPOR YAZDIRTILMIŞ, HAKSIZ BİR TALEPLE VE VERİLEN HAKSIZ BİR KARARLA MÜVEKKİLLERİN MALVARLIKLARINA SPKA KANUNA MUHALEFET İDDİASI İLE HAKSIZ YERE EL KONULMUŞTUR.
Soruşturması savcısı tarafından tüm çabalara rağmen Koza İpek Grubunda iddia olunan “terörizm” ve “silahlı terör örgütüne üyelik” kapsamında elde edilmiş bir malvarlığı, gelir ve hatta tek bir Kuruş tespit edilebilmiş değildir. Bu nedenle aslında Müvekkillerin malvarlıklarına tedbir ya da el koyma kararı verilmesini ve nihayetinde de müsadere kararı talep edilmesini gerektirecek tek bir husus dahi tespit edilememiştir. Buna dair Devletin hemen hemen tüm kurum ve kuruluşları maalesef bu işe seferber edilmiş, MASAK, BDDK, Vergi Denetim Kurulu, SPK, bilirkişiler, MİT soruştuması, polis soruşturması vs herşey yapılmış ancak tek bir Kuruş bu kapsamda tespit edilmemiştir.
Nitekim en son MASAK tarafından hazırlanan ve yukarıda detayları ve sonuçları ayrıntılı olarak arzedilen raporda da bu husus tek teyit edilmiş ve böyle bir finansmanın söz konusu olmadığı beyan edilmiştir.
Ancak bir şekilde Müvekkillerin malvarlıklarına el konulması istendiğinden görevli ve yetkili olmamasına rağmen Anayasal düzene karşı işlenen suçlar bürosunun yürüttüğü silahlı terör örgütü soruşturması içerisine bu sefer de SPK Kanuna muhalefet suçlaması eklenmiş ve SPK’ya Kanuna aykırı olarak talimat verilerek rapor hazırlanması istenmiştir. SPK tarafından da bu kapsamda suç raporları hazırlanmış ve savcılığa iletilmiştir. Başlamış olan soruştumaya tekrar SPK’nın suç duyurusu ile devam edilmiştir.
Savcılığın talimatı ile ayrıca SPK’ya 16.01.2017 tarihli ve 5/33-1 sayılı rapor hazırlatılmış ve işte bu rapor gerekçe gösterilerek SPK Kanunua muhalefet ile ilgili olarak TCK m. 155’de tanımlanan “güveni kötüye kullanma” suçunun işlendiğinden bahisle Müvekkillerin malvarlıklarına el konulması istenmiştir. Türkiye’de herhalde SPK raporları kapsamında yargılama yapılmadan savcılık aşamasında bu suçtan tüm malvarlığına el konulan başka bir dosya da yoktur.
Bahsi geçen SPK raporlarında belirtilen hususların her birisiyle alakalı zaten ayrı bir yargılama süreci devam etmekte ve SPK’nın bu raporlarıyla ilgili idare mahkemelerinde açılan davalara devam etmektedir. Nitekim bu kapsamda tarafımızca ikame edilen SPK’nun 21.04.2016 tarihli kararına istinaden; Ankara 4. İdare Mahkemesi’nin 2016/2348 Esas sayılı dosyası, SPK’nun 04.02.2016 tarihli kararına istinaden; Ankara 16. İdare Mahkemesi’nin 2016/855 Esas sayılı dosyası, SPK’nun 21.04.2016 tarihli kararına istinaden; Ankara 15. İdare Mahkemesi’nin 2016/1707 Esas sayılı dosyası halen derdesttir.
Üstelik zarara uğrandığı iddia edilen bedellerle ilgili olarak hem SPK hem de kayyım yönetimindeki şirketler tarafından Ankara Asliye Ticaret Mahkemelerinde raporlarda bahsi geçen bedellerin tahsili amacıyla zaten hukuk davaları açılmıştır.
Yine bu kapsamda olmak üzere; SPK’nun 21.04.2016 tarihli kararına istinaden; SPK’nın 09.03.2016 gün, 44649743-663.09-E.4736 sayılı işlemi gerekçesiyle, Himmetdede Altın Madeni Tesisi inşaat işinin yaptırılmasında ilişkili taraf İK Akademiye örtülü kazanç aktarımında bulunularak, hakla açık şirketin zarar uğradığı iddiasıyla Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/586 Esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davası, SPK’nın 09.03.2016 gün, 44649743-663.02-E2768 sayılı işlemi gerekçesiyle, 2010-2015 yılları arası yönetim kurulu üyelerine sağlanan menfaatler ve 01.01.2009-30.09.2015 yılları arası yapılan bağışlar nedeniyle, örtülü kazanç aktarımı yoluyla hakla açık şirketin zarar uğradığı iddiasıyla açılan Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/564-565 Esas sayılı dosyaları ile açılan ve birleşerek Ankara 11. Ticater Mahkemesi'nin 2016/809-810 E. sayılı dpsyalarında derdest bulunan tazminat davası, Koza Altın İşletmeleri A.Ş.’nin malvarlığı değerinin, örtülü kazanç aktarımı yoluyla, 60.000.000 GBP azaltıldığı iddiası ile Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/349 Esas sayılı dosyası kapsamında açılan tazminat ve alacak davası, SPK’nın 09.03.2016 gün, 44649743-663.02-E.2805 sayılı işlemi gerekçesiyle, 01.01.2012-30.09.2015 tarihleri arasında şirketin yapmış olduğu bağışlar nedeniyle şirketin zarar uğradığı iddiasıyla Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/581 Esas sayılı dosyası kapsamında açılan tazminat davası, SPK’nın 09.03.2016 gün, 44649743-663.02-E2804 sayılı işlemi gerekçesiyle, 01.01.2009-30.09.2015 yılları arası yapılan bağışlar nedeniyle, örtülü kazanç aktarımı yoluyla hakla açık şirketin zarar uğradığı iddiasıyla Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/553 Esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davası, SPK’nın 14.12.2016 gün, 44649743-663.02-E.13372-73-74 sayılı işlemi gerekçesiyle, İpek Medya Grubu Kuruluşlarına 2007-2015 yılları arasında fon aktarıldığı ve yatırım yapıldığı iddiası nedeniyle, hakla açık şirketin ve ortağının zarar uğradığı iddiasıyla Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/212 Esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davası, halen derdesttir.
Buradaki ihtilaf böylece aslında hukuki bir ihtilaf olup cezai bir mahiyeti yoktur olsa bile bu malvarlıklarına el konulmasını gerektirecek ağırlıkta değildir.
CMK m. 128 uyarınca; Müvekkillerin malvarlıklarına el konulmasına karar verilmiştir. Bu maddeye göre ancak “soruşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde” malvarlığına “elkonulabilir”. Ayrıca “Bu madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır.”
Savcı tarafından BDDK’ya ve MASAK’a müracaat edilerek rapor istenmişse de bu raporların hepsi Müvekkiller lehine gelmiştir. Ancak savcı tüm bu rapor ve olumlu delilleri ketmnederek bu sefer de SPK’ya müracaat etmiş ve haksız bir rapor temin ederek CMK 128’de aranan şartı bu şekilde by-pass ederek sulh ceza hakimine müracaat ile Müvekkillerin malvarlıklarına el konulması talep edilmiştir.
Savcılık tarafından SPK’ya hazırlatılan 16.01.2017 tarihli rapor üzerine 18.01.2017 tarihinde Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliği’ne ( Hakim: Savaş Şahinbay) müracaat edilmiş ve Hakim tarafından Savcılığın talebi karar metnine alınmış ve herhangi bir gerekçe dahi göstermeden talebin kabulüne karar verilerek Müvekkillerin malvarlıklarına haksız olarak el konulmuştur. Hem Anayasa hem AİHS ile güvence altına alınmış mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkı bir defa daha gerekçesiz olarak ihlal edilmiştir.
-
CMK UYARINCA SAVCININ GÖREVİ OLDUĞU HALDE SORUŞTURMAYI YÜRÜTEN SAVCI MÜVEKKİLLER HAKKINDA YALNIZCA ALEYHE OLAN DELİL TOPLAMAYA ÇALIŞMIŞ LEHE OLAN TEK BİR HUSUSU DAHİ NE ARAŞTIRMIŞ NE DE DİKKATE ALMIŞTIR. ÜSTELİK SORUŞTURMA ESNASINDA DOSYAYA GİREN MÜVEKKİLLER LEHİNE OLAN DELİLLERİ DE GÖRMEZDEN GELMİŞ VE BUNLARDAN İDDİANAMEDE TEK BİR SATIR DAHİ BAHSETMEMİŞTİR.
Ceza hukukunun en temel prensiplerinden birisi yargının görevinin kişiye suç isnat etmek ve mahkum etmeye çalışmak değil gerçeğin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Ancak soruşturmayı yürüten savcı maalesef bu gerçeği göz ardı ederek Müvekkillere nasıl suç isnat edebilmek için özel çaba sarf etmiş, tamamen kötü niyetle ve önyargılı olarak müvekkillerin yalnızca aleyhinde delil elde etmeye çalışmıştır. Oysa ki CMK160. Maddesinde “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” tanımlanmıştır. Buna göre “(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. (2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” Kanun koyucunun çok güzel bir şekilde ifade ettiği bu ceza yargılaması temel prensibi oldukça açıktır. Ancak savı tarafından bu prensiplere riayet edilmemiştir.
Yine CMK m. 170 uyarınca eğer bir iddianame düzenlenecek ise iddinamede de yalnızca aleyhe olan hususlar yer almaz ve 170/5 uyarınca iddianamede “şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür.”
İddinamenin başlangıç kısmında ifade edildiğinie göre savcılık soruşturmasına 05.09.2014 tarihinde başlanılmış ve iddiname de 09.06.2017 tarihinde düzenlenmiştir. Yani soruşturma yaklaşık 3 yıl sürmüştür. Bu süre içerisinde bir çok hukuksuz arama ve el koyma kararları alınmış, bilirkişi incelemeleri yaptırılmış, kayyımlar atanıp bütün şirketler A’dan Z’ye incelenmiştir. Ayrıca bununla da yetinilmemiş aralarında MASAK, SPK ve Vergi Denetim Kurulu olmak üzere birçok kurum ve kuruluşa yazı yazılarak inceleme yapılması istenmiştir. Bütün bu kurum, kuruluş ve kişilerden gelen bilgi ve belgeler arasında bir tane dahi Müvekkiller lehine delil ortaya çıkmamış mıdır? İddianameye bakıldığında bu konuda tek bir cümle hatta kelime dahi yoktur.
Türkiye’nin en büyük gruplarından birisi olan Koza İpek Gruba; En fazla vergi veren şirketlerin başında olmakla demek ki çok iyi bir şekilde yönetilerek çok yüksek karlar elde etmesi sağlanmış, hem üretim ve istihdam üzerinden ülke ekonomisi için hem de üretimin olduğu bölgede yerel halk için açılan tesisler yanında kurulan vakıf ve üniversite aracılığı ile de ülke çapında toplum için sosyal, eğitim ve kültürel katkıları en üst düzeyde sağlamıştır. Böyle bir grubun ve bunun sahibi olan Müvekkillerin lehine tek bir delil dahi bulunmaması imkansızdır.
Nitekim iddianamede yer almayan ama iddianame ile birliktegelen klasörler incelendiğinde bile lehe olana belgeler arasından bir kısmını örnek olarak saymak gerekirse; lehe olan MASAK raporları, lehe olan BDDK raporu ve lehe olan tanık beyanları gibi örneklerle karşılacaktır. Savcının bunları yok farz ederek bu iddinameyi hazırlamış olması tamamen kötü niyetli ve Müvekkillere karşı suç isnat etmek için özel çaba ve ihtimam gösterildiğini, önyargılı davranılarak savcılık görevinin kanuna uygun olarak ifa edilmediğini göstermektedir.
-
Dostları ilə paylaş: |