Dış lastik bak lastik



Yüklə 2,3 Mb.
səhifə128/324
tarix03.01.2022
ölçüsü2,3 Mb.
#48986
1   ...   124   125   126   127   128   129   130   131   ...   324
Dikü'l-Cin, asıl adı abdüsselam bin reg- ban (d. 777/778, Hims - ö. 850, Hims), Suriyeli Arap şair. Yaşamının büyük bölümü Hims'te geçti. Şuubiye görüşünün güçlü bir savunucusu olarak Arapların Suriyelilerden üstün olmadıklarını, Müslüman olarak aralarında hiçbir fark bulunmadığını dile getirdi. Araplara karşı bölgecilik ruhuyla mücadele eden bir şair olarak tanındı. Doğduğu topraklara çok bağlıydı. Suriye'yi hiçbir zaman terk etmedi; halife saraylarını ziyaret etmedi. Yeğeni Ebu Vehb'e göre zevk ve sefadan başka bir şey düşünmezdi. Haşimilerden Ahmed ile Cafer bin Ali adlı emirlere yazdığı kasideler nedeniyle birçok kez ödüllendirildi. Ayrıca ılımlı bir Şii olarak Hz. Hüseyin için mersiyeler söyledi. Bazı Arap yazarlarına göre, kendisini Ebu Nuvas gibi şairlerle aynı düzeyde görürdü. Divan'ı Abdullah el-Melluhi ve Muhyiddin ed-Derviş tarafından yayımlanmıştır (1960).

Dikva, dikoa olarak da bilinir, Nijerya'nın Borno eyaletinde kasaba ve geleneksel emirlik. Kasaba Çad Gölüne dökülen Yed- seram Irmağının yakınındadır; Maiduguri, Bama, Ngala, Kukavva'ya demiryoluyla bağlanır. Kasabanın ve 9 m kalınlıktaki surlarının ne zaman inşa edildiği konusunda kesin bilgiler olmamakla birlikte, 1850'lerde, Kanurilerin kurduğu Bornu Krallığı'nm (bak. Kanem-Bornu) önemli bir merkezi durumuna geldiği bilinmektedir.

Sudanlı savaşçı Rabihü'z-Zübeyr (Rebeh Zübeyr), Bornu'nun Kukawa'da (106 km kuzeybatıda) bulunan başkentini yıktıktan ve ülkeyi hemen tümüyle istila ettikten sonra Dikva'yı Bornu'nun yeni başkenti yaptı ve şehu'lar (şeyh) burada oturmaya başladılar (1893). Fransızların 1900'de 115 km doğudaki Kousseri'de (bugün Fort Foure- au, Kamerun) Rabih'i öldürerek yöreyi denetimi altına almasına karşın, Dikva 1902'ye değin şehu'ların oturduğu merkez olarak kaldı. Aynı yıl İngiltere, Fransa ve Almanya'nın Bornu'yu paylaşmaları üzerine, Şehu Bukar Garbai, Dikva'dan Nijerya'ya kaçtı ve Fransızlar da yönetim merkezlerini Dikva kasabasından Kusseri'ye taşıdılar. Almanlar ise Sanda Mandarama'yı Alman Bornusu'nun şehu'su olarak Alman

Kamerunu'ndaki Dikva Emirliği'nin başkenti kabul edilen Dikva'ya yerleştirdiler.

1914-16'daki Kamerun seferinden sonra, Dikva İngiliz işgali altına girdi. Dikva Emirliği 1922'de Milletler Cemiyeti'nin Britanya'ya verdiği Kamerunlar mandasının bir parçası haline geldi. Emir Umar Sanda Kiarimi, Dikva şehu'su unvanıyla anılmaya başladı ve 1937'de Bornu şehu'su seçildi. Ardılı Emir Abbas Maşta, şehu unvanını bırakarak Dikva'nın ilk may'ı (emir) oldu. 1942'de emirliğin yönetim merkezi, saldırılara karşı firki (kara pamuk) bataklıklarıyla korunan Dikva'dan 64 km güneybatıdaki Bama'ya taşındı.

İngiliz yönetimi sırasında Nijerya'nın Bornu iline bağlı olan emirlik, 1946'da Birleşmiş Milletler Kuzey Kamerunlar Vesayet Bölgesi'nin bir parçası durumuna geldi. Çoğunlukla Kanuriler ile Arapça konuşan Şualardan oluşan yöre halkı 1959'da Nijerya'yla birleşmeyi reddetti; 1961 plebisitinde ise, Kuzey Nijerya'da sonradan Sardauna adı verilen yeni bir ile katılma yönünde oy kullandı. Ama bir yıl sonra Sardauna'dan ayrılarak Bornu ilindeki soydaşlarıyla birleşme yoluna gitti. Dikva 1967-76 arasında Kuzeydoğu eyaletinin bir parçası olarak kaldı.

Bölge nüfusunun çoğunluğu başta sığır olmak üzere hayvancılık ve tarımla (pamuk, kocadan, kumdan, mısır, indigo ve yerfıstığı) uğraşır. Balıkçılık hem Çad Gölü, hem de Yedseram Irmağı kıyılarında önemli bir geçim kaynağıdır. Deri tabaklama, pamuklu dokumacılık ve boyacılık da önemli yerel etkinliklerdir. Şualar sığırlardan yük ve insan taşımacılığında da yararlanırlar; bu, Nijerya'da pek görülmeyen bir âdettir.

Dikva kasabasında devlete bağlı bir sağlık ocağı ve bir dispanser vardır. Dikva Emirliği'nin merkezi olan Bama, çok sayıda tıp ve eğitim kuruluşu barındıran daha büyük bir kent ve ticaret merkezidir. Nüfus (1982 tah.) 10.860.


dil, omurgalıların çoğunda, ağız tabanında yer alan ve kas dokusundan oluşan hareket- İi organ. Dil, omurgalıların değişik grupla- nnda çeşitli işlevlere uyarlanmıştır: Bazı hayvanlarda, örneğin kurbağalarda böcek yakalamayı kolaylaştırmak üzere dışarı doğ-

L



t

t

i Dil

Charles Joslin

ru uzayabilir; bazı sürüngenlerde her şeyden önce bir duyu organıdır; kedilerde ve memelilerin öbür bazı türlerinde yalanmaya ve temizlenmeye yarar; memelilerde, ağız boşluğunda eksi basınç yaratarak emme hareketini sağlar, ayrıca çiğneme ve yutmaya yardımcı olur, üstündeki tat alma tomur- cuklarıyla temel tat alma organı ve insanda konuşmaya yardımcı organlardan biridir.

Memelilerin dili, aralarında yağ dokusu ve salgı bezleri bulunan, iç içe geçmiş çizgili kaslardan oluşan, mukozayla kaplı bir organdır. İnsanda, dilin ucunun ve kenarlarının dişlere değmesi, bu organın konuşmaya ve yutmaya yardımcı olmasını sağlar. Dil sırtı denen üst yüzeyinde, papilla adı verilen çok sayıda mukoza çıkıntısı bulunur. Bu çıkıntılarda, duyarlı tat tomurcukları ve ağız boşluğu ile yiyeceklerin ıslatılmasını sağlamak üzere tükürük salgısına katkıda bulunan salgıbezleri bulunur. Üst yüzün arka bölümünde (dil tabanı) papilla bulunmaz, buna karşılık dil bademcikleri olarak bilinen lenf dokusu kütlesi ile salgıbezleri vardır. Dil ucundan ağız tabanına kadar dilin bütün alt yüzünü kaplayan mukoza, papillaları olmayan pürüzsüz bir katmandır ve çok sayıda kan damarıyla beslendiği için mor renktedir. Alt yüzün ağız tabanıyla birleştiği yer olan dil kökünde, dilin öbür bölgelerine dağılan sinir, atardamar ve kas demetleri yer alır.

Dildeki sinirlerin, çözülmüş haldeki yiyeceklerden aldığı kimyasal uyaranlarla uya- rılmasıyla tat duyumu oluşur. Dört ana tat duyumu, dilin üstündeki özel bölgelerde bulunan alıcılarla algılanır: Tatlı ve tuzluya duyarlı olan alıcılar dilin ucunda, acıya duyarlı olanlar dil tabanında, ekşiye duyarlı olanlar ise dilin kenarlarında dağılmıştır. Dilin üst yüzündeki küçük tat tomurcukları, tat duyumunun sinir sistemine iletilmesinden sorumludur.

Dilde görülen başlıca hastalıklar, çeşitli nedenlere bağlı dil iltihapları (glossit), aft- lar, dil kanseri, beyaz lekelerle beliren lökoplaki, dil büyümesi, mantar enfeksi- yonlan, ankiloglosi(*) ya da yarık dil gibi doğuştan oluşum bozuklukları ve vücudun başka bölgelerindeki hastalıklara bağlı çeşitli belirtilerdir. Dilde oluşan yaraların en yaygın nedeni, yalnız dili değil tüm ağız boşluğunu saran ve beyaz ırkta beşte bir oranında görülen aftlardır. Yılda bir iki kez belirip 7-10 gün içinde patlayan ağrılı keseciklerden (vezikül) 1-2 cm çapında, aylarca iyileşmeyen derin yaralara kadar değişen aftların etkisi hafif bir tahriş ve rahatsızlık duygusundan konuşma, yutkunma ve yemek yemeyi engelleyecek şiddette ağrılara kadar değişebilir. Aft yaraları bazen ruhsal gerginliğe bağlanırsa da, altında yatan neden çoğu kez çölyak hastalığı gibi bir emilim bozukluğudur. Asıl nedene yönelik tedavinin yanı sıra, yerel anestezik ve ağrı kesicilerle hastanın konuşmasına ve yemek yemesine yardımcı olunabilir; en etkili tedavi kortikosteroitlerle sağlanır. Behçet hastalı- ğında(*) da, üreme organlarının çevresindeki yaraların ve gözlerdeki belirtilerin yanı sıra ağız boşluğunda ve dilde de derin yaralar oluşur.

Dildeki renk değişiklikleri, özellikle dilin beyazlaşması, genellikle tükürük salgısının azalmasına bağlı olarak, epitel doku döküntülerinin, ölü bakteri ve yemek artıklarının birikmesinden ileri gelir. Ateşli hastalıklarda, tıpkı idrar miktannın azalması ve kabızlık gibi tükürük salgısının azalması da, yükselen vücut sıcaklığıyla birlikte artacak sıvı kaybını önlemeye yönelik bir korunma mekanizması olduğundan, dil beyazlaşması genellikle ateşli hastalıkların tipik ve akut belirtilerindendir. Tükürük bezleri atrofiye uğradığında, ağız sağlığına ve temizliğine özen gösterilmediğinde dildeki renk değişikliği kronikleşir. Çok sigara içenlerde, dil yüzeyinde biriken bu artıklar koyu kahverengiye döner. Dilin renginin siyahlaşması ve dil sırtının ortasında sık bir tüy örtüsünün oluşması (tüylü kara dil) genellikle mantarlardan ileri gelen bir hastalıktır; bazen tüysü papillalarm çok uzaması ve meyankökü katılmış şekerlerin fazlaca yenmesi de dilde bu tür renk değişikliğine ve kıllanmaya yol açabilir. Dil yüzeyindeki bütün papillalarm atrofiye uğramasından kaynaklanan pürüzsüz dil, ciddi boyutlara ulaşan demir eksikliği kansızlıklannda, öldürücü Addison kansızlığında ve B grubu vitaminlerden nikotinik asit eksikliğine bağ-h pellagrada görülür. Daha çok tahıl, özellikle de mısır ağırlıklı beslenme bu vitamin eksikliğine yol açtığından, açlık tehlikesiyle karşı karşıya olan azgelişmiş ülkelerde pel- lagra ve pürüzsüz dil yerleşik bir hastalıktır. Dildeki derin çatlak ve yarıklar, dilin destekdokusundaki doğuştan ya da sonradan olma değişikliklere bağlıdır; bu çatlakların iltihaplanması yanma ve ağrı duyumuna yol açar.



Harita dil olarak da bilinen döküntülü dil iltihabında, dil yüzeyinde yer yer değişik boyut ve biçimlerde, pürüzsüz yüzeyli iltihaplı yaralar oluşur. Tüysü papillaların yeniden oluşmasıyla bu yaralar epitel dokuyla örtülüp kapanırken dilin başka bölgelerinde yeni yaralar açılır ve böylece, pürüzsüz yara bölgelerinin sürekli yer değiştirme- siyle dil yüzeyinin görünümü durmadan değişir. Nedeni bilinmeyen ve bazen yıllarca sürebilen bu hastalık genellikle başka hiçbir belirti vermez ve yalnızca dilde hafif bir yanma duyumu yaratır. Dil kanseri, genellikle çok sigara içenlerde dil yüzeyinin sürekli bir ısıyla tahriş olmasından ileri gelir ve çoğu kez mukozayı kaplayan pul biçimindeki beyaz lekelerin (lökoplaki) belirmesinden sonra gelişir. Dil büyümesinin (makroglosi) nedeni, dildeki kas kütlesinin aşırı gelişmesi ya da dil kaslarında bazı maddelerin birikmesidir. Kasların aşırı gelişmesi, mongolizmde (Down sendromu) olduğu gibi doğuştan ya da akromegalide olduğu gibi sonradan olabilir. Ayrıca, iltihaplanma, ur ya da başka bir nedenle lenf damarlarının tıkanması, glikojenoz ve amiloidoz gibi bazı metabolizma bozukluklarına bağlı olarak dilin kas dokusunda glikojen ve amiloit birikmesi de dil büyümesine yol açabilir.

dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan sesli ya da yazılı simgeler sistemi. Dil simgelerine "gösterge" adı verilir. Bu göstergeler, saymaca bir nitelik taşır; anlamları doğal bir bağlantıdan kaynaklanmayıp toplumsal bir anlaşmadan, bireyler arasında üstü kapalı bir uzlaşmadan doğar. Bu tanıma göre dil, yalnızca insan toplumlarında bulunan bir yetenektir. Hayvan türleri de sesler ve beden hareketlerinin yardımıyla birbirleriyle iletişim kurar, hatta birçokları bir noktaya kadar insan dilini anlamayı da öğrenebilir. Ama insanın dışında hiçbir tür, çıkardığı sesleri, insan dilinde olduğu gibi açık ve iç tutarlılığı olan, saymaca bir sistem durumuna getirememiştir.


Yüklə 2,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   124   125   126   127   128   129   130   131   ...   324




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin