direnme hakkı, anayasa ve hukuka aykın tutum ve davranışlanyla yasallığını yitiren bir iktidara karşı koyma hakkı. Baskıya karşı direnme düşüncesinin temelleri ortaçağ Hıristiyan felsefesine değin iner. Kilise ve krallar arasında üstünlük mücadelesinin başlamasıyla birlikte, Hıristiyan düşünürler zalim hükümdarlara karşı direnme hakkını savunmaya başladılar. Ama bu düşünürler direnme hakkını toplu ve bilinçli bir halk hareketinden çok, zalimlerin öldürülmesinin meşruluğu çerçevesinde ele alıyordu. Aquino'lu Tommaso ikti- dan zorbalıkla ele geçiren ya da meşru yollardan gelmekle birlikte sonradan zulüm yoluna sapan hükümdara karşı ayaklanmayı bir hak olarak savundu. Reform hareketinden ve özellikle Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı'ndan(*) sonra Protestan yazarlar zulme karşı her türlü yoldan direnmenin meşruluğu tezini işlediler. 17. yüzyıl sonlannda siyasal bir içerik kazanan ve toplumsal sözleşmenin doğal ve mantıklı bir sonucu olarak ele alınan direnme hakkı, 18. yüzyıl sonlarından başlayarak pozitif hukuk metinlerine de girdi. Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nde, "yönetimler bireylerin yaşam, özgürlük ve mutluluğa erişmek gibi doğal ve devredilmez haklarını sağlamak için kurulmuştur; eğer bir yönetim, bu kuruluş amacını yıkıcı bir yön tutacak olursa, halk onu değiştirmek ve devirmek hakkına sahiptir" görüşüne yer verildi. 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirisi'nde "zulme karşı direnme hakkı, özgürlük, mülkiyet ve güvenlik ile birlikte, insanın doğal ve zamanaşımına uğramaz haklanndan" biri olarak sayıldı. 1793 İnsan Haklan Bildirisi'nde "yönetim halkın haklannı çiğnediği zaman, isyan etmek halkın her kesimi için hakların en kutsalı ve ödevlerin en gereklisidir" biçiminde daha kesin bir ifade kullanıldı. Fransız Devrimi'nden sonra bazı anayasalarda zulme karşı direnme ilkesine yer verildiyse de, "halkın her zaman için yönetim biçimini değiştirme hakkına sahip olması" ya da "halkın anayasa ile tanınan