Dünya klasikleri : 13



Yüklə 9,99 Mb.
səhifə69/150
tarix18.06.2018
ölçüsü9,99 Mb.
#54169
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   ...   150
— Ama hanımefendi, bu kadar yüksek kalplilikle bana bağışlamayı vaat ettiğiniz o üç bin... O üç bin ruble...
Bayan Hohlakova hemen sözünü kesti:
— Merak etmeyin, onlara kavuşacaksınız, Dimitriy Fiyodoroviç... O üç bin rubleyi daha şimdiden cebiniz de bilin. Hem de üç bin değil, üç milyon... Üstelik en kısa zamanda sizin olacak bunlar! Nasıl bir ideale bağ" lanmak gerektiğini söyliyeyim. Siz altın madenlerini bulacak, milyonlar kazanacak, memlekete dönecek faal bir adam olup, bizleri iyiliğe doğru yönelteceksin Her şeyi yahudilere mi kaptıralım yani? Siz büyük bin lar yaptıracak, çeşitli is yerleri  açacaksınız. Fakir yardım edeceksiniz, onlar da sizi kutsayacaklardır-
KARAMAZOV  KARDEŞLER                     327
demir yolu çağıdır, Dimitriy Fiyodoroviç.!. Meş-jıur olacaksınız!... Şimdi bu kadar sıkışık durumda olan maliye bakanlığının altıra ihtiyacı olacak. Bizim kâğıt paraların düşmesi yüzünden gözüme uyku girmiyor, Dimitriy Fiyodoroviç. Benim bu yönümü kimse bilmiyor... Dimitriy Fiyodoroviç, gene huzursuz bir sezgiyle kadının sözünü kesti:
— Hanımefendi,  hanımefendi... Gerçekten,  gerçekten öğüdünüzü yerine getireceğim belki.    Akıllıca öğüdünüzü yerine getireceğim... Belki de gerçekten oraya... O altın madenlerine gideceğim... Sonra da bu konuda sizinle tekrar konuşnağa geleceğim... Hem de bir çok defalar konuşacağım..   Ama şimdi bana yüksek vicdanınızdan gelen b;r duygu ile vaat ettiğiniz o üç bin... Ah, onları bana verseniz, beni bağlarımdan kurtarmış olacaksınız Eğer mümkünse bugün... Yani anlıyor musunuz, şu anda bir saat, bir saat olsun vaktim yok...
Bayan Hohlakova ısrarla sözünü kesti:
— Yeter Dimitriy Fiyodoroviç, yeter... Asıl mesele şurada: Siz bu altın madenlerine gidiyor musunuz, git-wiyor musunuz? Tam anlamıyla karar  verdiniz mi? Bana matematik bir kesinlikle karşılık verir misiniz?
— Gideceğim hanımefendi, ama daha sonra...  Ben
nereye isterseniz oraya giderim hanımefendi ama şimdi...
Bayan Hohlakova:
— O halde durun, diye bağırarak yerinden fırladı, sayısız çekmeceleri olan şık yazı masasına doğru atıldı. çeknıeceleri bir biri arkasına çekmeğe başladı, harıl ha-rıl birşeyler arıyordu.
Mitya neredeyse baygınlık geçirerek: -Üç bin rub-
le diye düşünüyordu.  »Hem de bunları hemen vere-
cek senet sepet istemeden, hiçbir formalite olmadan. İş-
te bu gerçekten centilmence bir hareket! Ne mükem-
mel kadınmış... Yalnız bu kadar çok konuşmasa..."328
KARAMAZOV  KARDEŞLER
Bayan Hohlakova sevinçle:
—  İşte, işte aradığımı buldum!., diye bağırdı.
Bu, içinden ip geçirilmiş, küçücük gümüş bir tasvirdi. Bazılarının boyunlarına istavrozla birlikte taktıkları küçük tasvirlerden. Bayan Hohlakova dinî bir heyecan içinde:
— Bu bana Kiev'den geldi,  Dimitriy Fiyodoroviç, diye devam etti. İşkence görmüş azize Varvara'nın kutsal kalıntılarının bulunduğu kiliseden, .îzin verirseniz, bunu kendi elimle boynunuza takayım ve böylece sizi yeni bir hayata baslarken ve yeni aşamalara girişirken bununla kutsayayım.
Sonra gerçekten tasviri boynuna geçirdi ve onu düzeltmeye koyuldu. Mitya, büyük bir utanç içinde ona doğru eğilmişti. Bayan Hohlakova'ya yardım ederek, güç belâ tasviri kravatının ve gömleğinin yakası altına sokarak söğsüne doğru sarkıttı.
Bayan Hohlakova, zafer kazanmış bir tavırla gene yerine oturdu:
— Eh artık gidebilirsiniz! dedi.
— Hanımefendi o kadar duygulandım ki... Size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum... Bana karşı böyle duygular beslediğiniz için...   Eğer, şu anda benim için zamanın ne kadar  değerli  olduğunu  bilseniz!... şimdi di  sizden,  sizin o  yüksek  cömertliğinizden  bu ka dar  heyecanla  beklediğim o   para  var ya... Ah, ha nımefendi, madem bana karşı bu kadar iyi kalplisiniz madem halime acıyarak bu kadar vicdanlı davranıyor sunuz. (Mitya bunları birden ilham gelmiş gibi bağıra rak söylemişti.) o halde izin verirseniz, size birşey açık
bulalıyayım... Gerçi bunu çoktandır biliyorsunuz... Bu bir sevdiğim var... Katya'ya, yani Katerina İvanovya ıhanet ettim... Ah... Biliyorum ona karşı insanca ranmadım, şerefini lekelemiş oldum, ama ne yapayım ki. burada bir başkasına âşık oldum, bir başka

KARAMAZOV KARDEŞLER


329-
sevdim, hanımefendi. Belki de o kadından nefret ediyorsunuz. Ama herhalde artık herşeyi öğrenmişsinizdir. Ne yapayım ki, o sevdiğim kadını artık bırakamam, onun. için de bu üç bin rubleyi...
Bayan Hohlakova kesin bir tavırla:
— Bırakın bütün bunları,   Dimitriy Fiyodoroviç! dedi. Bırakın bunları!.. Özellikle kadınlardan artık söz etmeyin. Sizin amacınız altın madenlerine gitmek olacak! Oraya kadınları götürmeniz gerekli değil. Sonradan, buraya servet ve ün kazanmış olarak döndüğünüzde gönlünüze göre, hem de en yüksek sosyeteden bir hayat arkadaşı bulursunuz. Bulacağınız o genç kız modern, bilgili ve peşin yargıları olmayan bir genç kız olacak. O zamana kadar bugün ortaya atılmış olan kadın sorunu çoktan bir bütün olarak çözülmüş olacak ve yeni tip kadın meydana çıkacak...
Dimitriy Fiyodoroviç, ellerini birleştirerek neredeyse, yalvarıyor gibi:
— Hanımefendi benim söylemek istediğim, o  değil, dedi.
— Odur, Dimitriy Fiyodoroviç, sizin asıl ihtiyacınız olan şey, kendiniz de bunu bilmeden bütün varlıgınız-k susadığınız şey budur. Gerçi ben bugün kadın sorusunun tartışılmasına hiç de karşı değilim, Dimitriy Fiyodoroviç benim idealim, kadının gelişmesi, hattâ çok. yakın bir zamanda politik bir rol oynamasıdır! Benim
bir kızım var, Dimitriy Fiyodoroviç... Herkes karak-terimin bu yönünü pek az biliyor. Bu konuda yazar Şed-rine yazdım. Kadının oynayabileceği rol konusunda, ya-zılarıyla bana o kadar çok bilgi vermişti ki, geçen yıl kendisine iki satırlık, imzasız bir mektup  gönderdim: sizi Çağdaş kadın namına kucaklıyarak öperim, yazı-niza devam ediniz...» diye yazdım.   Sonra da «Bir
anne diye imzaladım önce «Çağdaş bir anne» diye
yazmak istiyordum.. Ama çekindim. Sonunda da sade-ce Anne sözü üzerinde karar kıldım. Bu sözde daha330
KARAMAZOV  KARDEŞLER
büyük bir moral güzellik var,   Dimitriy Fiyodoroviç. Zaten «Çağdaş» sözü onlara «Çağdaş dergisi»ni  hatırlatırdı. Bu ise, onun için, şimdiki sansür göz önünde bulundurulursa acı bir anıdır... Aman yarabbi... Ne oldunuz öyle?
Mitya sonunda ayağa fırlamıştı. Tutunacak kimsesi olmayan bir insan gibi, dua edermişçesine iki elini kavuşturarak:
— Hanımefendi, beni ağlatacaksınız. Eğer bu kadar cömertçe vaadettiğiniz şeyi ertelerseniz ağlarım...
— Dimitriy Fiyodoroviç, ziyanı yok ağlayın!.. Bunlar çok güzel duygulardır.. Sizin önünüzde öyle bir yol var ki, göz yaşlarınız sizi hafifletir. Sonradan dönecek ve sevinç duyacaksınız. Sibirya'dan yalnız beni görmek için dört nala gelecek, sevincinizi benimle paylaşacaksınız.
Mitya birden avazı çıktığı kadar:
— Bir dakika, benim de bir şey söylememe  izin verir misiniz? diye bağırdı. Son kez olarak yalvarıyorum, söyleyin... Bana o vaad ettiğiniz parayı   bugün alabilecek miyim? Bugün mümkün değilse parayı almak için ne zaman geleyim?
— Hangi parayı Dimitriy Fiyodoroviç?
— Bana söz verdiğiniz... Bu kadar cömertçe vermeyi vaat ettiğiniz o üç bini!...
— Üç bini mi? Üç bin ruble mi? Ah!... Bende üç bin ruble yok ki!...
Bayan Hohlakova bunu sakin bir hayretle söylemişti. Mitya şaşırdı kaldı.
— Nasıl olur?... Demin... Dediniz ki... Hattâ özel bazı sözler de kullandınız, o paraları cebimde saymak gerektiğini belirttiniz...
— A... Hayır, beni yanlış anladınız, Dimitriy Fiyodoroviç. Eğer öyle düşünüyorsanız, ne demek istediğimi anlamadınız demektir. Ben altın   madenlerinden söz ediyordum. Gerçi size çok daha fazla, üç binle kıyas-
KARAMAZOV  KARDEŞLER
331
lanmayacak kadar çok para vaat ettim amma... Şimdi herşeyi hatırlıyorum... Ama bunları söylerken   yalnız altın madenlerini kastediyordum... Dimitriy aptallaşmış gibi:
— Ya paralar? Ya üç bin ruble?... diye bağırdı.
— A... Eğer parayı kastettinizse hemen   söyliyeyim bende o yok... Zaten şimdi beş param kalmadı, Dimitriy Fiyodoroviç... Bizim çiftliğin kâhyası ile uğraşıp didiniyorum, hattâ Miusov'dan beş yüz ruble borç aldım geçenlerde. Hayır, hayır param yok... Hem şunu da bilin ki, param olsaydı bile onu size vermezdim Dimitriy Fiyodoroviç. Çünkü borç para vermek âdetim değildir. Borç vermek dargınlığa yol açmak demektir. Hele size hiç vermezdim onları; çünkü sizi severim, sizi kurtarmak için vermezdim o parayı size... Şimdi yalnız bir tek şeye ihtiyacınız var: Altın madenlerine!.. Altın madenlerine ve gene de altın madenlerine...
Mitya birden kükrer gibi:
— Hay Allah belânızı versin! diye bağırdı ve var gücü ile yumruğunu masaya indirdi.
Bayan Hohlakova korku ile :
— Ay... diye bir çığlık atarak misafir odasının tâ öbür ucuna kaçtı. Mitya yere tükürerek hızlı adımlarla odadan, evden dışarı, sokağa, karanlığa çıktı.  Aklını kaybetmiş gibi yürüyor, iki gün önce akşam vakti Al-yoşa ile son kez olarak yol üstü, karanlıkta, karşılaştığı vakit yaptığı gibi göğsünü yumruklayıp duruyordu. Göğsünün orasını yumruklaması ne anlama geliyordu ve bunu yaparak neye işaret etmek istiyordu? Bu. henüz sırdı. Daha hiç kimsenin bilmediği, hattâ o akşam Alyoşa'ya bile açıklamadığı bir sır! Ama bu sırda kendisi için utançtan çok daha fazla birşey, bir mahvoluş, bir intihara sürükleniş vardı.
Öyle karar vermişti; eğer Katerina İvanovna'ya borcunu ödeyemez, böylece yüreğinden «göğsünün şurasından» o ağırlığı kaldıramaz, Katerina. İvanovna'ya332
KARAMAZOV  KARDEŞLER
karşı duyduğu utançtan vicdanını böyle ezen bu yükten kurtulmazsa bütün bunlar öyle olacaktı, buna karar vermişti artık. Sonradan okuyucuya açıklanacaktır Ama şimdi son umut da yok olduktan sonra, fizik olarak bu kadar güçlü olan genç adamın Hohlakova'nın evinden daha bir kaç adım uzaklaşır uzaklaşmaz birden gözlerinden sel gibi göz yaşları fışkırdı, küçücük bir çocuk gibi ağlamağa başladı. Kendinden geçmiş olarak yürüyor, yumruğu ile göz yaşlarını siliyordu. Böylece meydana vardı ve yürürken birden tüm vücuduyla bir şeye çarptığını hissetti. İhtiyar bir kadının tiz sızlanması duyuldu. Dimitriy az kalsın onu devirecekti. Kadın:
— Hay Allah, az kalsın öldürüyordun!... Ne diye önüne bakmadan yürürsün, haydut!... diye bağırdı.
Mitya karanlıkta ihtiyar kadına dikkatle baktı:
— A... Siz misiniz, nasıl olur?
Bu Kuzma Samsanov'a hizmet eden ihtiyar hizmetçiydi; Mitya daha o aksam kadına dikkat etmişti. İhtiyar kadın hemen sesinin tonunu değiştirerek :
— Ya siz kimsiniz beyefendi? diye sordu. Karanlıkta bir türlü tanıyamadım.
— Siz Kuzma Kuzmiç'in   evinde   oturuyorsunuz, ona hizmet ediyorsunuz değil mi?
— Evet efendim, biraz önce 
Mitya heyecanlı bir bekleyiş içinde :
— Teyzeciğim, söyler misiniz, Agrafena Aleksand-rovna şimdi sizde mi? Bir süre önce, onu size  götürmüştüm.
— Bizdeydi beyefendi, bizdeydi... Biraz   oturdu-sonra gitti.
Mitya :
— Nasıl? Gitti mi?... diye bağırdı. Nereye gitti?
KARAMAZOV  KARDEŞLER
333
— Daha o zaman gitti. Bizde ancak bir dakikacık ı. Kuzma Kuzmiç'e bir hikâye anlattı, onu güldürdü, sonra da koşa koşa gitti.
Mitya avazı çıktığı kadar :
— Yalan söylüyorsun cadı!... diye bağırdı. İhtiyar kadın:
— Ay!... diye bir çığlık attı ama Mitya'nın yerinde artık yeller esiyordu. Var gücüyle Morozova'nın evine doğru koşmağa başlamıştı.
O sırada Gruşenka Mokroye'ye gitmek için yola koyulmuştu. Çıkalı bir çeyrek saat kadar olmuştu. Fenya, ninesi ahçı Matriyona ile birlikte mutfakta oturuyordu. Birden içeriye «Yüzbaşı» koşarak girdi. Fenya, onu görünce çığlıklar atmağa başladı.
Mitya :
— Bağırıyorsun ha!... diye bağırdı. Söyle nerede o?...
Sonra korkudan dona kalmış olan Fenya'nın karşılık vermesine fırsat vermeden birden ayaklarına kapandı :
— Fenya!... Allah rızası için söyle bana, nerededir o?...
— Beyefendi... ben hiçbir şey bilmiyorum.. Sevgili Dimitriy Fiyodoroviç!...    Vallahi bir şey bilmiyorum ben... Biraz önce siz onunla birlikte gitmiştiniz ya!...
Fenya yemin üzerine yemin ediyordu :
— Ama sonra buraya dönmüş?...
— Gelmedi beyefendiciğim, vallahi, billahi gelmedi...
Mitya:
— Yalan söylüyorsun!... diye bağırdı. Korkundan anlıyorum yalan söylediğini. Söyle nerede o?...
Kendini dışarı attı. Korku içindeki Fenya, ucuz kurtulduğuna sevinmişti. Ama çok iyi anlaşılıyordu ki, Dimitriy'in o sırada vakti yoktu. Yoksa ondan böyle kurtulamazdı. Ama Dimitriy koşarak dışarı çıkarken334
KARAMAZOV  KARDEŞLER
gene de Fenya ile ihtiyar Matriyona'yı beklenmedik bir hareketle şaşırttı: Masanın üzerinde bakır bir havan, içinde de tokmağı vardı. Pek büyük bir tokmak değildi uzunluğu ancak on yedi bucuk santim kadardı. Mitya koşarak dışarı çıkacağı sırada bir eliyle kapıyı açarken öbür eliyle havanın içinden tokmağını kaptığı gibi yan cebine sokmuş, oradan yıldırım gibi uzaklaşmıştı. Penya:
— Aman yarabbi:!... Birini öldürmek istiyor!... diye kollarını iki yanına vurdu.
IV
KARANLIKTA
Böyle koşarak nereye gitmişti? Belli birşeydi, Fiyo-dor Pavloviç'in evinden başka nereye gidebilirdi? Gru-senka her halde Samsanov'un  yanından ayrılır ayrılmaz soluğu orada almıştı, bu artık belli bir şeydi. Tüm entrikalar, Dirnitriy'i aldatmak için söylediği tüm yalanlar gün gibi apaçık ortaya çıkmıştı... Bütün bu düşünceler Mitya'nın zihninden yıldırım gibi geçiyordu. Koşmağa • devam ederek  Mariya  Kondratyevna'-nın avlusuna girmeyi gerekli bulmadı. «Oraya gitmem gerekli değil, hiç gerekli değil... Kimseyi telâşa vermemeli. Yoksa durumu ona hemen bildirirler, hemen söylerler... Mariya Kondretyevna da her halde onlarla birlik... Smerdyakov da öyle! O da öyle...   Hepsi   satın alınmış...
Şimdi başka bir niyeti vardı: Yan sokağa saptı. Fi-yodor Pavloviç'in evinin arka tarafından dolaştı, bir koşu Dimitriyevskaya sokağını geçti, küçük bir köprüyü koşa koşa geçip doğru arka tarafta bulunan ıssız, boş ve hiç bir evin bulunmadığı bir sokağa çıktı. Sokağın bir yanında komşu bostanın çiti, öbür yanında Fi-
KARAMAZOV  KARDEŞLER                    335
vodor Pavloviç'in bahçesinin etrafını çeviren yüksek du-var vardı. Dimitriy bu duvarda münasip bir yer buldu, Burası kulağına çalındığına göre vaktiyle pis kokulu Lizaveta'nın bahçeye girdiği yerdi. Zihninden «Madem o buradan tırmanarak öbür tarafa geçebildi, ben neden aynı yerden tırmanamıyayım?» diye düşündü.
Gerçekten de olduğu yerde zıplıyarak eliyle duvarın üst tarafına tutunduğu gibi bir hareketle kendini yukarı çekip, duvarın üzerine ata biner gibi oturdu. Küçük hamam yakında bir yerde idi. -Ama evin aydınlık pencereleri de oradan görünüyordu. Dimitriy «Tam düşündüğüm gibi, ihtiyarın yatak odasında ışık yanıyor, Gruşenka orada!» diye düşündü, sonra duvardan aşağı, bahçeye atladı. Gerçi Grigoriy'in hasta olduğunu biliyordu, hattâ belki de Smerdyakov da gerçekten hastalanmıştı. Bu bakımdan geldiğini kimsenin işitmesine imkân yoktu. Ama gene de bir iç güdüyle olduğu yerde sinerek, hareketsiz kaldı, etrafa kulak kabarttı. Her yerde derin bir sessizlik vardı, herşey sanki inadına imiş gibi bir ölüm sessizliğine gömülmüştü. En küçük bir rüzgâr bile yoktu.
Mitya'nın aklına bir şairin «Ve yalnız sessizliğin fısıltısı vardı...» mısraı geldi. «Yalnız duvardan atladığım kimse duymasın, galiba da duymadı...» diye dü-Şündü. Bir an durduktan sonra yavaşça bahçeden, çimenlerin üzerinden, ağaçların ve çiçek kümelerinin etrafından dolaşarak yürümeğe başladı. Her adımını kimsenin işitmemesine dikkat ede ede, çevreye kulak vererek uzun bir süre yürüdü.
Aydınlık pencerenin bulunduğu yere beş dakikada ulaştı. Hatırlıyordu ki, pencerelerin tam altında birkaç büyük ve gür böğürtlenle kalinalar (*) vardı. Evin sol yan tarafında bahçeye açılan çıkış kapısı kilitliydi. Dimitriy evin önünden geçerken onu mahsus dikkatle denemişti. Sonunda fundalara geldi, aralarına sindi. So-
(*) Rusya'da yetişen ve beyaz çiçek açan bir çeşit bitki..336                   KARAMAZOV  KARDEŞLER
luk bile almıyordu. «Şimdi biraz beklemeli,» diye düşünüyordu. «Eğer adımlarımın sesini işitmişlerse ve şimdi de kulak kabartıyorlarsa, şüphelenmesinler... Allah vere de öksürmesem, aksırmasam...»
İki dakika kadar bekledi. Ama kalbi müthiş çarpıyor ve arada bir nefesi tıkanır gibi oluyordu. '«Hayır, çarpıntım geçmiyeeek» diye düşündü. «Daha fazla bek-liyemiyeceğim...» O sırada gölgede bir funda kümesinin arkasında duruyordu: Funda kümesinin yarısı pencereden gelen ışıklarla aydınlanıyordu. Dimitriy durup du-lurken nedenini bilmeden :
— Kalmaymış! Meyvaları da ne kırmızı! diye fısıldadı...
Sessiz ve kesin adımlarla yavaşça pencereye yaklaştı. Parmaklarının ucuna basarak uzandı. Şimdi Fi-yodor Pavloviç'in tüm yatak odası, karşısında bir tepsi üstündeymişcesine olduğu gibi iyice görünüyordu. Bu pek büyük olmayan, enine kırmızı perdelerle ayrılmış küçük bir odaydı. Mitya «Fiyodor Pavloviç bunlara «Çin perdeleri» diyor» diye düşündü. Gruşenka her halde bunların arkasında. Fiyodor Pavloviç'e dikkatle bakmağa başladı. İhtiyar adamın sırtında yeni, çizgili robdö-şambn vardı. Mitya bunu giydiğini daha hiç görmemişti. Sabahlığın yine ipekten, uçları püsküllü bir kuşağı vardı. Yakasından tertemiz, sık iç giysileri görünüyordu; kol düşmeleri altın, tiril tiril Hollanda gömleği. Fiyodor Pavloviç'in başında ise Alyosa'nın gördüğü o kırmızı sargı vardı. Mitya: «sıklasmış.» diye düşündü. Fiyodor Pavloviç pencerenin yakınında duruyordu. Herhalde düşüncelere dalmıştı. Birden basını kaldırdı, etrafa kulak kabartmaya başladı. Ama hiçbir şey işitmeyince masaya yaklaştı, sürahiden küçük bir kadehe yansına kadar konyak doldurup içti. sonra tüm göğsünü şişirerek derin bir soluk aldı. Gene durdu. Dalgın dalgın duvardaki aynaya yaklaştı, sağ eliyle alnındaki kırmızı sargıyı hafifçe kaldırdı. Daha geçmemiş olan bere-lerirîe, ağrıyan yerlerine baktı. Mitya: «tek" basma her-
KARAMAZOV  KARDEŞLER
337
halde?» diye düşündü. «Herşeyden anlaşılıyor ki, su anda yapayalnız» Pavloviç aynadan uzaklaştı, birden pencereye doğru döndü, gözlerini Dimitriy'e doğru çevirdi. Dimitriy hemen gölgeye doğru çekildi. Birden yüreğine hançer gibi birsey saplandı: «Belki de Gruşenka onun odasında, perdelerin arkasında artık mışıl mışıl uyuyordur şu anda?...» diye düşündü.
Fiyodor Pavloviç pencereden uzaklaştı. Mitya: «Her halde pencereden onu gözlüyordu. Demek Gruşenka içerde değil, yoksa ne diye karanlığa baksın? Demek ki sabırsızlıktan kendi kendini yiyor...» diye düşündü. Sonra tekrar atıldı ve gene pencereden içerisini seyretmeye başladı. İhtiyar artık masanın önüne oturmuştu. Herhalde üzüntü içindeydi. Sonunda dirseğini masaya dayadı, avucunu da yanağına yapıştırdı. Mitya bir tek hareketini olsun kaçırmamak için ona büyük bir dikkatle bakıyordu. Gene kendi kendine «tek başına» diye tekrarlıyordu.
Eğer Gruşenka burada olsaydı yüzünde başka bir anlam olurdu. Ne gariptir, birden genç kadın burada olmadığı için saçma, anlamsız, garip bir can sıkıntısı •duyuyordu. Bunun nedenini kendi kendine hemen şöyle açıkladı: «Onun burada olmayışına değil, bir türlü gerçekten burada olup olmadığını kesin olarak öğrene-îneyişime sıkılıyorum.» Sonradan Mitya, o anda zihninin gayet iyi işlediğini her şeyi en ince noktasına kadar kavradığını, her şeyi tüm ayrıntılarıyla düşündüğünü hatırlıyacaktı ama, o sıkıntı bir şeyi bilmemekten ve kararsızlıktan doğan sıkıntı yüreğinde müthiş bir hızla artıyordu. Birden öfkeyle: «Canım, burada mı, yoksa •değil mi?» diye öfkeyle söylendi. Birden karannı verdi, «lini uzattı, yavaşça pencerenin çerçevesine vurdu. İhtiyarın Smerdyakov'la anlaştığı gibi vurmuştu: İki defa hafifçe, sonra hızla arka arkaya üç defa: «tık tık tık,»
Karamazov Kardeşler II — F: 22338
KARAMAZOV  KARDEŞLER
diye. Bu, «Gruşenka geldi» anlamına gelen bir işaretti.. İhtiyar irkildi, başını kaldırdı, hızla ayağa fırladı, pencereye doğru atıldı. Mitya gölgeye, geriye çekildi. Fiyo-dor Pavloviç pencereyi açtı, başını dışarıya çıkardı. Garip, hafif bir fısıltıyla :

— Gruşenka sen misin? Sen misin? diye sordu. Neredesin yavrucuğum, meleğim neredesin?


Müthiş bir heyecan içindeydi, nerdeyse soluğu kesiliyordu. «Demek tek başına!» diye karar verdi. İhtiyar gene :
— Canım neredesin? diye bağırdı ve başını daha da ileri doğru uzattı, omuzuna kadar pencereden dışarı sarkmıştı. Bir sola, bir sağa bakınarak etrafı gözden geçiriyordu: Gel buraya, gel bak sana hediye hazırladım, gel göstereyim.
Mitya: «Herhalde o üç bin rublelik paketi söylüyor!» diye düşündü.
— Canım neredesin?  Yoksa kapıda mısın? Şimdi açacağım...
İhtiyarın sağda, bahçeye açılan kapının bulunduğu yeri ve karanlıkta olup bitenleri görmek için az kalsın büsbütün pencereden dışarı fırlayacağı o kadar belliydi ki, bir saniye daha geçseydi, Gruşenka'nın karşılığını beklemeden koşup ona kapıyı açacaktı. Mitya yan yan bakıyor, hiç kımıldamıyordu. Odadaki lâmbadan dışarı süzülen parlak ışık, genç adamın o nefret ettiği profili, o aşağıya doğru sarkmış gerdanı, o kıvrık burnu o tatlı bir bekleyişle gülümsiyen dudakları aydınlatı yordu. Mitya'nın içinde birden, karşı konulmaz kor kunç bir öfke uyandı, işte rakibi, ona işkence eden, ona yaşamayı zehir eden adam karşısındaydı. Bu, dört önce, Alyoşa ile çardakta konuştuğu sırada sanki . den böyle bir şey duyacağını seziyormuş gibi, . ve Alyoşa'nın «babamı öldüreceğini nasıl söyliyebiliyor sun?...» sorusuna karşılık verirken belirttiği
KARAMAZOV KARDEŞLER
339
dalga gibi, birden bütün varlığını saran intikamcı, dayanılmaz öfkeydi.
O zaman «ama bilmiyorum, bilmiyorum ki...» demişti. «Belki de öldürürüm. Belki de öldürmem. Korkuyorum ki, o anda «tam o sırada yüzü bende müthiş bir nefret uyandıracak. O sarkmış gerdanından, burnundan, gözlerinden, utanmak bilmeyen gülümseyişinden nefret ediyorum. Ondan insan olarak da tiksiniyorum! îşte asıl korktuğum bu. Bir de bakarsın kendimi tutamam...»
Bu kişisel tiksinti dayanılmaz bir şekilde gittikçe artıyordu. Mitya artık ne yaptığını bilmiyordu, birden cebinden o madenî tokmağı çıkardı...
Sonradan Mitya bunları anlatırken «o sırada davranışlarıma tann bekçilik ediyordu» diyecekti. Tam o sırada hasta Grigoriy Vasilyiviç yatağında uyandı. Kendisi Smerdyakov'un İvan Fiyodoroviç'e anlattığı tedaviyi o günün akşamı uygulamıştı. Yani eşinin yardımıyla tüm vücudunu votka ve gizli tutulan çok etkili bir karışımla övmüştü. Gerisini ise eşinin başucunda fısıldadığı «belirli bir dua» dan sonra içmiş ve içkiye alı-şık, eşinin yanında sızmıştı.
Ama işte Grigoriy hiç beklenmedik bir anda gecenin karanlığında birdenbire   uyanmış, aklını   başına toplamağa çalışmış, sonra belinde, gene şiddetli bir ağ-rı duyduğu halde, yatağında doğrulmuştu. Birden aklına bir şey gelmiş, o zaman ayağa kalkmış, aceleyle giyinmişti. Belki de «böyle tehlikeli bir zamanda» ev bek-çisiz kaldığı bir sırada    uyuduğu için pişmanlık duy-muştu. Sarası tutmuş olan Smerdyakov öbür odada hiç Adamadan yatıyordu.  Marfa Ignatyevna'da da hiç hareket yoktu. Grigoriy Vasilyiviç, ona bakarak: «gü-cünü yitirdi kadın.» diye düşündü ve ofluya  pufluya eşiğine çıktı. Sadece eşikten şöyle bir bakmak340
KARAMAZOV  KARDEŞLER
istiyordu. Adım atacak hali yoktu. Belinde ve sağ ayağında dayanılmaz bir ağrı vardı. Tam o sırada birden bahçe kapısını akşamdan kilitlememiş olduğunu hatırladı. Grigoriy Vasilyiviç çok düzenli ve herşeyde titiz olan bir insandı; evin içinde artık yerleşmiş düzene, yıllardır edindiği alışkanlıklara çok bağlıydı.
Topallıya topallıya, ağrıdan iki büklüm olmuş bir durumda kapının önündeki basamaktan inip bahçeye doğru yürüdü. Gerçekten de bahçe kapısı ardına kadar açıktı. Hemen bahçeye girdi. Belki de gözlerinin önünde birşey canlanmıştı, belki de kulağına bir ses gelmişti; başını sola çevirdi, beyin odasının penceresinin açık olduğunu gördü. Ama artık pencerede kimse yoktu. Kimse oradan dışarıya bakmıyordu...
Grigoriy; «pencere neden açılmış? Şimdi yaz değil ki» diye düşündü. İşte o sırada birden tam önünde, bahçede, beklenmedik bir hareket oldu. Kırk adım kadar ileride, karanlıkta, sanki biri koşarak kaçıyordu. Bir gölge hızla kayıp gidiyordu. Grigoriy: »Aman yarabbi!» diyerek aklı başından gitmiş gibi, belindeki ağrıyı da unutarak koşan adamın yolunu kesmek için, ileri doğru atıldı. Kestirmeden koşuyordu. Belliydi ki, bahçeyi koşandan daha iyi tanıyordu. Öbürü hamama doğru gidiyordu, hamamı da geçti ve duvara doğru atıldı... Gri-goriy gözlerini ondan ayırmıyordu ve koşan adam duvarı aşacağı sırada ona yetişti. Grigoriy avaz avaz bağırmaya başladı, ileri atıldı, iki eliyle ayağım yakaladı-Yanılmamıştı, ön sezisi onu aldatmamıştı. Kaçanı hemen tanımıştı. Bu o «canavar baba katiliydi!»

Yüklə 9,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   ...   150




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin