Edebu'l-Mufred Ahlâk Hadisleri



Yüklə 1,83 Mb.
səhifə22/25
tarix26.07.2018
ölçüsü1,83 Mb.
#59500
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

1090.(M) Bir adam sordu ki:

- Annemin yanına (odasına) girmek için izin isteyeyim mi? (Adam ona şöyle) dedi:

- Eğer izin istemezsen (haber vermeden ansızın odasına girersen), hoşuna gitmeyen şeyi görürsün.

1091. Enes ibni Malik’den rivayet edildiğine göre, bir Bedevi Pey­gamber (s.a.v.)’in evine gelip, gözünü kapı aralığına dikti, (içeri baktı). Bunun üzerine Peygamber bir ok yahut sivri bir odun alıp, Bedevinin gözünü oymak için onu kasdetti de, Bedevi gitti. Sonra Peygamber şöyle buyurdu :

“- Dikkat et, eğer yerinde duraydın gözünü oyardım.”



1092. Rivayet edildiğine göre, Ömer ibni Hattab (ra) şöyle demiştir:

“- Kendisine izin verilmeden önce kim bir evin köşe bucağı ile göz­lerini doldurursa, gerçekten fasık olmuştur.”



1093. Rasûlullah (s.a.v.)’in azadlısı Sevban an­lattığına göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu :

“- İzin almadıkça hiç bir müslümana, bir evin içine bakmak helâl olmaz. Hiç kimse, namazdan ayrılmadıkça, imanı olduğu cemâati bırakıp, duayı kendine tahsis etmesin, (cemâati da duasına ortak etsin). Hiç kimse de boşanıp hafiflemedikçe, idrar sıkışıklığı ile namaz kılmasın.”

EVİNE  SELAMLA GİRENİN FAZİLETİ”

1094. Ebû Ümame’nin şöyle dediği işitilmiştir:

-Peygamber (s.a.v.)  buyurdu:

“- Üç kimse vardır ki, bunların her biri Allah’a karşı korunmuştur; eğer yaşarsa ihtiyaçtan beri olur ve eğer ölürse cennete girer: Kim evine selâmla girerse, Aziz ve Yüce olan Allah’a karşı korunundur. Kim mesci­de (namaza) giderse, Allah’a karşı korunmuştur. Kim de Allah yolunda cihada çıkarsa. Allah’a karsı korunmuştur.”

1095. Cabir’in şöyle dediği işitilmiştir:

“-Evine girdiğin zaman, Allah katından meşru olan mübarek ve hoş sağlık dileyişiyle ev halkına selâm ver.”

- Ravi der ki, ben bunu, Allah’ın şu âyeti karşılığı gördüm:

“- Siz bir selâmla selâmladığınız zaman, ondan daha güzeli ile kar­şılık verin veya aynı ile mukabele edin.” (Nisa Sûresi, Âyet: 86)



BİR KİMSE, EVE GİRDİĞİ ZAMAN ALLAH’I ANMAZSA, ORADA ŞEYTAN GECELER

1096. Cabir’den   rivayet   edildiğine   göre,   kendisini   Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işitmiştir :

“- İnsan evine girdiği zaman, eve girişinde ve yemek yeyişinde Allah’ı anarsa, Şeytan  (kendi arkadaşlarına ve yardımcılarına):

- Size (burada) gecelemek de yok, yemek de yok, der. Eve girip de, girişi anında Allah’ı anmazsa, Şeytan :

-Siz, geceleme yerine kavuştunuz, der. Eğer yemek yeyişinde de Allah’ı anmazsa, Şeytan: Siz. hem gecele­yecek yere, hem de yemeğe kavuştunuz, der.”



İZİN İSTENMEYEN YER

1097. A’yen El-Harzimî anlatarak, şöyle demiştir:

- Enes ibni Malik, evin kapısı ile bahçe kapısı arasındaki yol üze­rinde otururken, ona gittik; yanında kimse yoktu. Arkadaşım ona selâm verip :

“- Gireyim mi?” dedi. Buna karşı Enes şöyle dedi:

“- Gir, burası bir yerdir ki, burada kimseden izin alınmaz. Sonra bize yemek getirdi; biz de yedik. Sonra bir sürahi tatlı şıra getirdi de içti ve bize de içirdi.”



ÇARŞI DÜKKÂNLARINA GİRMEKTE İZİN İSTEMEK

1098. Mücahid’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“- İbni Ömer, çarşı dükkânlarına girmek için izin istemezdi.”



1099. Atâ’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“-İbni Ömer, kumaş satıcılarının gölgeliğinde, tentesinde oturmak için izin isterdi.”



YABANCILARA KARŞI NASIL İZİN ALINIR?

1100. Ümmü Miskîn’in (Hz. Ömer ibni’l-Hattab’ın oğlu Asım’ın oğlu Ömer’in kızının) azadlısı Ebû Abdülmelik’den rivayet edil­diğine göre, şöyle demiştir:                                           

“- Benim hanımefendim, beni Ebû Hureyre’ye gönderdi, (onu ça­ğırayım diye). Ebû Hureyre benimle geldi. Kapıda durunca (Farsça ola­rak) dedi ki:

“- Gireyim mi?” Ümmü Miskin:

“-Gir!” dedi. Bunun üzerine Ümmü Miskin şöyle dedi:

“- Ya Ebû Hureyre! Yatsı namazından sonra bana (hanım) ziyaret­çiler geliyor; ben konuşayım mı?” Ebû Hureyre dedi ki:

“-Vitir namazını kılmadığın müddet konuş; vitir namazını kılınca, artık vitirden sonra söz yoktur.”



GAYRİ MÜSLİM MEKTUP YAZIP DA, SELÂM VERİNCE ONA MUKABELE EDİLİR

1101. Ebû Osman El-Nehdî’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir :

“- Ebû Musa, bir Ruhban’a yazdığı mektupta ona selâm ediyordu.”

Kendisine:

“- O kâfir olduğu halde, ona selâm mı veriyorsun?” denildi.

Şu cevabı verdi:

“- O, bana mektup yazdı da, bana selâm verdi. Ben de ona karşılık verdim.”

GAYRİ MÜSLİMLERE ÖNCE SELÂM VERİLMEZ”

1102. Ebû Basra El-Gıfarî, Peygamber (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“- Ben yarın binitli olarak yahudîlere gideceğim. Siz, onlara önce­den selâm vermeyiniz. Onlar size selâm verdikleri zaman :

- Ve Aleyküm = Sizin de üzerinize olsun, deyiniz.”

1103. Ebû Hureyre’den, Peygamber (s.a.v.)’in, şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“-Kitap ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) var ya, onlara selâmla (söze) başlamayın; ve onları yolun en dar yerine mecbur ediniz.”

ZİMMİ’YE İŞARETLE SELÂM VEREN KİMSE”

1104. Alkame’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“-Abdullah (ibni Mes’ud), gayri müslimlerin çiftçi ağalarına işaret ederek selâm vermiştir.”

 1105. Enes’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

- Bir Yahudi, Peygamber (s.a.v.)’e gidip:

“- Essâmu Aleyküm = Ölüm üzerinize olsun.” dedi. Peygamberin ashabı da selâmı aldılar. Bunun üzerine Peygamber :

“- (Bu adam), Essâmu Aleyküm, dedi.” diye buyurdu da, bunun üzerine Yahudi yakalandı. O da itiraf etti. Peygamber şöyle buyurdu:

“- Dediği sözü bu adama çevirin ve Aleykümüssâm, deyin.”

ZİMMET EHLİNE SELÂM NASIL ÇEVRİLİR”



1106. Abdullah ibni Ömer’den rivayet edildiğine göre, demiştir ki :

-Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu :

“- Gerçekten Yahudi’lerden biri size selâm verdiği zaman, muhak­kak: Essâmu Aleyk, der. Siz.de: Ve Aleyk, deyiniz.”

 1107. İbni Abbâs’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

- Size selâm veren yahudî, Hıristiyan yahut Mecûsî = ateşperest kim olursa selâmına mukabele edin, (Ve Aleyküm, deyin). Sebebi şu ki, Allah:

“- Siz bir selâmla selâmlandığınız zaman, ondan daha güzeli ile kar­şılık verin veya ayniyle mukabele edim.” buyuruyor. (Nisa Sûresi: 86)



KÂFİR-MÜSLİM KARIŞIK OLAN BİR TOPLULUĞA NASIL SELÂM VERİLİR

1108. Üsame ibni Zeyd haber verdiğine göre :

- Peygamber (s.a.v.) bir eşeğe bindi ki, üzerin­de bir palan vardı; palanın üzerinde de Fedek kadifesi vardı. Üsame ibni Zeyd’i de arkasına terkiye almıştı. Hasta olan Sa’d ibni Ubade’yi ziyarete gidiyordu. Nihayet bir topluluğa tesadüf etti ki, o toplulukta Abdullah ib­ni Ubeyy ibni Selûl vardı -Bu hâdise, Allah’ın düşmanı Müslüman olma­dan önceydi-; bir de o mecliste Müslümanlardan, müşriklerden ve put­perestlerden karışık kimseler vardı. Peygamber onlara selâm verdi.”



KİTAP EHLİNE NASIL MEKTUP YAZILIR?

1109. Abdullah ibni Abbas haber verdiğine göre, (bir ticaret kafilesiyle Şam’a giden) Ebû Süfyan ibni Harb’i, Rûm Melik’i Hirakl (Herakliyus) adam göndererek çağırtmış, (daha önce Hazreti Peygamber’den aldığı mektup dolayısıyla bundan bilgi edilmek istiyordu). Sonra Pey­gamber (s.a.v.)’in Dihyetü’I-Kelbî (ra) ile Busrâ Emîrine gönderdiği mektubu istedi. Busrâ Emîri de, o mektubu Hirakl’e (Herakliyus’a) verdi. Hirakl da mektubu okudu, içinde şu yazılı idi:

“- Bismillâhirrahmanirrahîm = Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla,

- Allah’ın kulu ve onun Peygamberi Muhammed’den, Rûm Melik’i Hirakl’e

- Selâm, hidayete uyanlara olsun... Bundan sonra; Ben, seni İslâm davetine çağırıyorum. Müslüman ol, selâmet bulursun. Allah sana mükâ­fatını iki kat verir. Eğer yüz çevirirsen;, muhakkak iki, bütün halikın güna­hı işenin üzerinedir. Ve Ey Ehl-î Kitap!  Bizimle sizin aranızda müsavi bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allah’dan  başkasına tapmayalım, ona hiç bîr şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rabler edinmeyelim. Eğer ehl-i kitap bu kelimeden yüz çevirirlerse, deyin ki: Şahid olun. Biz gerçek Müslümanlarız.”  (Âl-i İmran Süresi, Âyet: 64)



EHL-İ KİTAP: “ESSÂMU ALEYKÜM” DEYİNCE

1110. Cabir (ra)’in şöyle dediği işitilmiştir: Yahudi’lerden ibaret bir gurup insan, Peygamber (s.a.v.)’e selâm verip :

- Essâmü Aleyküm, (ölüm üzerinize olsun) dediler. Peygamber  (onlara cevap olarak):

“- Sizin üzerinize...” buyurdu. Hazreti Âişe kızgın halde dedi ki:

- Söylediklerini işitmedin mi? Peygamber şöyle buyurdu:

“- Evet, (duydum). Ben onlara geri çevirdim. Bizim onlar aleyhindeki duamız kabul edilir. Onların ise bizim {hakkımızdaki duası kabul edilmez.”

EHL-İ KİTAP, YOLUN EN DAR YERİNE ZORLANIR

1111. Ebû Hureyre’den, Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :

“- Yolda müşriklerle karşılaştığınız zaman, onlara önce selâm ver­meyiniz ve onları yolun en dar yerine mecbur bırakınız.”



İNSAN GAYRİ MÜSLİME NASIL DUA EDER?

1112. Ukbe ibni Âmir El-Cühenî’den rivayet edildiğine gö­re, kendisi; kılığı müslüman kılığında olan bir adama rastgeldi de adam selâm verdi. Ukbe ona şöyle karşılık verdi :

“- Selâm senin de üzerine olsun, Allah’ın rahmeti de bereketleri de…” Bunun üzerine bir gene Ukbe’ye dedi ki:

- O adam Hıristiyandır. Ukbe hemen kalkıp adamı takip etti; niha­yet ona kavuştu da, şöyle dedi:

“-Allah’ın rahmeti ve bereketleri müminler üzerine olsun. Lâkin Allah senin hayatını uzatsın, malını ve çocuğunu çoğaltsın.” (Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır.)



1113. İbni Abbas’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“- Eğer Firavun bana: Allah sana bereket versin, demiş olsaydı, ben; Sana da, derdim. Firavun ise ölmüştür.”

 1114. Ebû Musa’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

- Yahudiler, Peygamber (s.a.v.) kendilerine Yerhamukellah =  Allah sana merhamet etsin, desin diye Peygamberin ya­nında aksırırlardı. Peygamber de şöyle buyururdu:

“- Allah size hidayet etsin ve halinizi düzeltsin.”

İNSAN TANIMADIĞI HIRİSTİYANA SELAM VERİNCE

1115. Abdurrahman’dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki, İbni ömer bir hıristiyana tesadüf etti de ona selam verdi; o da selamına mukabele etti. Sonra İbni Ömer’e o adamın Hıristiyan olduğu haberi verildi. İbni Ömer bunu öğrenince, adama dönüp, şöyle dedi:

“- Benim selamımı bana geri çevir.”

FALANCA SANA SELAM SÖYLÜYOR” DEYİNCE

1116. Hz. Âişe (ra) anlattığına göre, demiştir ki, Peygamber (s.a.v.) kendisine şöyle buyurdu:

“- (Ya Âişe!) Cibril sana selam söylüyor.” Âişe de:

-Selam ve Allah7ın rahmeti (= Ve Aleyhisselâmu ve Rahmetullahi) onun üzerine olsun, dedi.

MEKTUBA CEVAP VERMEK

1117. İbni Abbas’tan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“- Ben selama karşılık vermek gibi, mektuba cevap vermeyi hak görürüm.”



HANIMLARA MEKTUP YAZMAK VE ONLARIN CEVAP VERMESİ

1118. Talha’nın kızı Âişe anlatarak şöyle demiştir:

“- Ben Hz. Âişe’nin (ra) himayesinde idim. Her şehirden insanlar ona gelirlerdi. Onun yanında benim mevkiim bulunduğundan yaşlılar da sıra ile bana gelirlerdi. Gençler de beni kardeş edinirlerdi ve bana hediye verirlerdi; ve şehirlerden bana mektup yazarlardı. Hz. Âişe’ye derdim ki:

-Teyzeciğim! Bu falanın mektubu ve hediyesidir. Hz. Âişe de bana şöyle derdi:

-Kızcağızım! Ona cevap ver ve ona mukabelede bulun, eğer sende verecek mükafat (hediye) yoksa, ben sana veririm. Talha kızı demiştir ki, Hz. Âişe bana (hediyelik) verirdi.



MEKTUBUN BAŞI NASIL YAZILIR?

1119. Abdullah İbni Dînar’dan rivayet edildiğine göre, Abdullah İbni Ömer, Abdülmelik İbni Mervan’a biat ettiğine dair mektup yazdı. Ona şöyle yazdı:

“- Bismillahirrahmanirrahim = Allah’ın adıyla…

-Abdullah İbni Ömer’den müminlerin Emir’i Abdülmelik’e!... Selamün Aleyke = Allah’ın selameti üzerine olsun. Senden dolayı öyle bir Allah’a şükrederim ki, ondan başka hiçbir ilah yoktur. Gücümün yettiği yerde de, Allah’ın sünneti ve Rasûlünün sünneti üzere itaatı ve boyun eğmeyi sana ikrar ederim.”

AMMA BA’DÜ = BUNDAN SONRA (sözü)

1120. Zeyd İbni Eslem’den rivayet edildiğine göre demiştir ki, babam beni İbni Ömer’e gönderdi. Onun şöyle mektup yazdığını gördüm:

“- Bismillahirrahmanirrahim =Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Amma Ba’dü = Bundan sonra.”



1121. Hişam İbni Urve’den rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Peygamber (s.a.v.)’in mektuplarından bazı mektuplar gördüm. Her konu bittikçe:

“- Amma Ba’dü = Bundan sonra” buyurmuştur.



MEKTUPLARA “BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM” İLE BAŞLAMAK

1122. Zeyd İbni Sabit ailesinin büyüklerinden rivayet edildiğine göre, Zeyd İbni Sabit şu mektubu yazmıştır:

“- Bismillahirrahmanirrahim =Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Zeyd İbni Sabit’ten, Müminlerin Emiri, Allah’ın kulu Muaviye’ye: Selam ve Allah’ın rahmeti üzerine olsun, müminlerin Emiri. Senden dolayı öyle bir Allah’a şükrederim ki, ondan başka hiçbir ilah yoktur. Amma ba’dü =Bundan sonra…”

 1123. Ebû Mes’ûd El-Cerirî anlatarak demiştir ki, bir adam Hasan’a (El-Basrî’ye) Bismillahirrahmanirrahim’i okuyuştan sordu. O da:

“- Bu bütün mektup ve yazıların başıdır” dedi.



MEKTUBA NE İLE BAŞLANIR

1124. Nafi’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“- İbni Ömer’in Muaviye’de görülecek bir işi vardı da, ona mektup yazmak istedi. Ona dediler ki, yazmaya başla. Böylece ona ısrar ettiler, nihayet yazdı:

-Bismillahirrahmanirrahim. Muaviye’ye…”

 1125. Enes İbni Sîrîn’den rivayet edildiğine göre, demiştir ki, İbni Ömer’e (katip olarak) mektup yazdım da bana:

“- Bismillahirrahmanirrahim; Amma Ba’dü =Bundan sonra: Falancaya…” diye yaz, dedi.

 1126. Yine İbni Sîrîn’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Bir adam önümde İbni Ömer’e (katiplik ederek):

“- Bismillahirrahmanirrahim, Falancaya…” diye mektup yazdı da İbni Ömer onu yasaklayıp şöyle dedi:

“- Bismillah de, bu onun yerini tutar.”

 1127. Zeyd (İbni Sabit) ailesinin büyüklerinden rivayet edildiğine göre, Zeyd şu mektubu yazdı:

“- Zeyd İbni Sabit’ten mü’minlerin Emiri, Allah’ın kulu Muaviye’ye! Selam ve Allah’ın rahmeti üzerine olsun, Müminlerin Emiri, Ben senden dolayı öyle bir Allah’a şükrederim ki, ondan başka hiçbir ilah yoktur. Bundan sonra (hamd ve selamı getirdikten sonra)…”

 1128. Ebû Hureyre’nin şöyle dediği işitilmiştir:

-Peygamber (s.a.v.) buyurdu:

“- İsrailoğullarından bir adam –(diyerek) hadisi anlattı- (alacaklı) arkadaşına mektup yazdı:

-Falancadan falancaya, (diye mektuba başladı).”



NASIL SABAHLADIN?

1129. Mahmud ibni Lebîd’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:.

- Hendek Savaşı gününde Sa’d kolundaki atardamardan yaralanıp da ağırlaşınca, onu Rufeyde adındaki (hasta bakıcı) hanımın yanına götürdü­ler. Bu hanım yaralıları tedavi ediyordu. Peygamber (s.a.v.) de ona uğradığı zaman (akşamları) şöyle buyururdu:

“- Nasıl akşama geçtin?” Sabah olunca da:

“- Nasıl sabahladın?” Sa’d da Peygambere bilgi verirdi.



1130. İbni Abbâs haber verdiğine göre, Ali ibni Ebî Tâlib (ra) Rasûlullah (s.a.v.)’in vefatına sebep olan hastalığı zamanında yanından çıktı. İnsanlar (ona) dediler ki :

- Ey Ebûl-Hasan (Ali), Rasûlullah (s.a.v.) nasıl sabahladı? Ali:

“- Allah’a hamd olsun iyi geçti, dedi. Abdülmuttalib’in oğlu Abbas Hz. Ali’nin elini tutup, şöyle dedi:

- Bana görüşünü bildir. Sen, vallahi üç günden sonra emir kulusun. Vallahi ben zannediyorum ki, Rasûlullah (s.a.v.) bu hastalığından yakında vefat edecekti. Ben  Abdülmuttalib Oğullarının ölüm zamanındaki yüzlerini tanıyorum, (yüzlerinin halinden öleceklerini anlarım). Öyle ise bizi Rasûlullah (s.a.v.)’e götür de, bu işin  (hilâfetin)  kimde olacağını ona soralım. Eğer hilâfet bizde ola­caksa, bunu bilmiş oluruz. Eğer bizden başkasında ise, onu konuşalım da bizi ona vasıyyet etsin. Bunun üzerine Ali (R.A.) dedi ki:

- Vallahi, biz bunu sorar da Peygamber hilâfeti bizden menederse, ondan sonra hiç bir zaman insanlar bize onu  (hilâfeti)  vermezler.  Ben vallahi, onu asla Rasûlullah (s.a.v.)’e sormam.”

MEKTUBUN SONUNA : “ESSELAMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAH” YAZAN VE AYIN ONUNCU GÜNÜNDE FALAN OĞLU FALAN DİYE KAYDEDEN KİMSE

1131. Harice İbni Zeyd’den ve Zeyd ailesinin büyüklerinden şu mektubun alındığı rivayet edilmiştir:

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Zeyd ibni Sabit’ten Allah’ın kulu, müminlerin Emîri Muaviye’ye Selâmım Aleyke = Selâm üzerine olsun, müminlerin Emîri, Allah’ın rahmeti de... Senden dolayı öyle bir Allah’a hamd ederim ki, ondan başka hiç bir İlâh yoktur. Bundan sonra: Sen bana dede ve kardeşlerin mirasın­dan soruyorsun, (diyerek râvi mektubu anlattı. Sonra mektubu şöyle bi­tirdi): Biz Allah’dan hidayet ve her işimizde sebat ile muhafaza isteriz. Bir de sapıtmaktan yahut cahil kalmaktan yahut bilmediğimiz şeyden so­rumlu tutulmamızdan Allah’a sığınırız. Selâm üzerine olsun müminlerin Emîri, Allah’ın rahmeti ve bereketleri ve mağfireti de... Bu mektubu Vüheyb yazdı, (hicrî) 42, 12/ Ramazan, perşembe günü.

NASILSIN?

1132. Enes ibni Malik’den rivayet edildiğine göre, kendisi Ömer ibni’l-Hattab (ra)’dan işitti ki, bir adam Ömer’e selâm verdi. O da selâmı aldı. Sonra Ömer adama sordu:

- Nasılsın? Adam da:

- Senden dolayı Allah’a hamd ederim, dedi. Bunun üzerine Ömer:

- Senden istediğim şey budur, dedi.



BİR KİMSEYE: NASIL SABAHLADIN? DENİNCE

NASIL KARŞILIK VERİR?

1133. Cabîr İbni Abdullah’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.)’e soruldu:

- Nasıl sabahladınız? Peygamber şöyle buyurdu:

“- Bir cenazede bulunmayan ve bir hastayı ziyaret etmeyen kimse­lerden daha hayırlı olarak (sabahladım).

 1134. Muhacir’den (bu adam kuyumcudur) rivayet edildi­ğine göre, demiştir ki, Peygamber (s.a.v.)’in ashabın­dan olan Hadramût’lu kaba bir adamla oturuyordum. Ona:

- Nasıl sabahladın? dendiği zaman şöyle derdi:

- Allah’a ortak koşmuyoruz,  (Elhamdü Lillâh).

 1135. Seyf ibni Vehb anlatıp demiştir ki, Ebu’t-Tufeyl bana:

- Kaç yaşındasın? diye sordu. Ben:

- Otuz üç yaşındayım, dedim, O şöyle dedi:

-Huzeyfe İbni’l-Yeman’dan  işittiğim bir hadisi sana anlatayım, ol­maz mı? Kendisine Amr ibni Suley denen Muharib Hasafe Oğullarından bir adam -bu adam şahabı idi ve benini bugünkü yaşımda idi. Ben de bugünkü senin  yaşında idim-,  (onunla beraber)  Mescid’de Huzeyfe’ye gittik. Ben insanların en arka tarafında oturdum, Amr ise yürüdü, Huzeyfe’nin önüne kadar gidip durdu. Dedi ki:

- Ey Abdullah (Huzeyfe)! Nasıl sabahladın? Yahut: Nasıl geceledin? Huzeyfe:

- Allah’a hamd ederini, dedi, Amr:

- Senden bize gelen bu hadîsler nedir? dedi. Huzeyfe :

- Benden sana ulaşan nedir? Ey Amr! dedi. Amr :

- İşitmediğim hadîsler, dedi, Huzeyfe :

- Ben Allah’a yemin ederim ki, eğer işittiğim her şeyi size anlatsaydım, beni bu gecenin bir kısmında beklemezdiniz, (benden daha işitece­ğiniz şeyler yar). Ancak ey Amr ibni Suley’ (şunu bil) : “Kays (arab) ka­bilesini, Şam’ı istilâ etmiş gördüğün zaman, büsbütün sakın, (ihtiyatlı ol). Allah’a yemin olsun Kays kabilesi, korkutmadık mümin bir Allah ku­lu bırakmayacaktır, yahut onu öldürecektir. Yine Allah’a yemin olsun, müminler üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit en küçük bir şeyi engelleyemeyeceklerdir.” dedi. Amr:

- Allah sana merhamet etsin (ey Huzeyfe), senin kavmine yardımın nedir? (Ne tavsiye edersin?) diye sordu. Huzeyfe dedi ki:

- Bu bana aittir, sonra da oturdu.



OTURMA YERLERİNİN EN HAYIRLISI EN GENİŞ (VE RAHAT) OLANIDIR

1136. Abdurrahman ibni Ebî Ömer haber vererek şöyle demiştir: Ebû Saîd El-Hudrî bir cenaze için çağrıldı. Râvi der ki:

-Ebû Saîd sanki gecikir oldu da, insanlar nihayet yerlerini alıp oturdular. Sonra arkasından hemen geldi. İnsanlar onu görünce, (ona yer vermek için) koğuştular ve onlardan bir kısmı, kendi yerinde otursun diye onun için ayağa kalktı. Bunun üzerine Ebû Saîd şöyle dedi:

- Hayır, (kalkmayın)! Ben Rasûlullah (s.a.v.)’la şöyle buyurduğunu işittim:

“-Oturma yerlerinin en hayırlısı, en geniş olanıdır.”

Sonra Ebû Saîd kenara çekilip geniş bir yerde oturdu.

KIBLEYE YÖNELMEK

1137. Süfyan ibni Münkız babasından rivayet ettiğine gö­re, babanı şöyle demiştir:

- Abdullah ibni Ömer’in oturuşlarının çoğu, kıbleye dönmüş halde idi, Yezîd ibni Abdullah ibni Kuseyt, güneş doğduktan sonra secde âye­tini okudu da, kendisi secde etti ve (yanında işitenler) secde ettiler; yalnız Abdullah ibni Ömer secde etmedi. Ne zaman ki, güneş doğup yükseldi, Abdullah dizlerini birbirine bağlamış bulunan ellerini çözdü, sonra secde etti ve şöyle dedi:

“Arkadaşlarının secdesini görmedin mi? onlar namaz vakti dışında secde ettiler.”

İNSAN KALKAR DA SONRA YERİNE DÖNERSE

1138. Ebü Hureyre (ra), Peygamber (s.a.v.)’den şöyle rivayet, etmiştir:

“Sizden biriniz, oturduğu yerden kalktığı zaman sonra oraya döner­se, kendisi o yere  (oturmaya)  daha lâyıktır.”



YOL ÜZERİNDE OTURMAK

1139. Enes ibni Mâlik’den :

“Rasülullah (s.a.v.) bize geldi; biz çocuk idik de, bize selâm verdi. Beni bir işe gönderdi. Ben ona dönünceye kadar, beni beklemek üzere kendisi de yolda oturdu. Enes demiştir ki:

- Ben (annem) Ümmü Süleym’e geciktim. (Bundan dolayı bana) dedi ki, seni alıkoyan (geciktiren) nedir? Ben de :

- Peygamber (s.a.v.) beni bir işe gönderdi, de­dim. (Annem) :

- Nedir o iş? dedi. Ben:

- O gizlidir (sırdır), dedim. Annem:

- Rasûlullah (s.a.v.)’in sırrını muhafaza et, dedi.”

MECLİSTE YER GENİŞLİĞİ

1140. İbni Ömer (ra)’den rivayet edildiğine göre, demiştir ki:

-Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz, (arkadaşının) yerine otursun diye, asla o adamı otur­duğu yerinden kaldırmasın. Ancak sıkışınız ve yer açınız.”

İNSAN VARDIĞI YERDE OTURUR

1141. Cabir ibni Semure’den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

“Peygamber (s.a.v.)’e vardığımız  zaman,  her  bi­rimiz ulaştığı (boş) yere otururdu.”



İKİ KİŞİ ARASINA GİRİLMEZ

1142. Abdullah ibni Amr’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu -

“İki kişi arasını ayırmak {aralarına oturmak) kimseye helâl olmaz; müsadeleriyle olmak müstesnadır.”



MECLİS SAHİBİNE DOĞRU YÜRÜNÜR

1143. İbni Abbas’dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:

- Ömer (ra) (sabah namazına giderken Mecûsî köle Ebü Lü’lüe tarafından) hançerlendiği zaman, onu eve koyuncaya kadar kendisini taşıyanlardan idim. Ömer (ra)    bana dedi ki :

- Ey kardeşim oğlu! Git bak, benî kim vurdu ve benimle beraber kim vuruldu?

Ben de gittim, de, ona haber vermek için geldim. Bir de gördüm ki, ev (insanlarla) dolmuş. İnsanların omuzlarında yürümemi hoş görmedim -ben genç yaşta idim- de oturdum. Hz. Ömer bir kimseyi işe gönder­diği zaman, o kimsenin işten kendisine haber vermesini emrederdi, ö es­nada Hz. Ömer örtü ile örtülmüş bulunuyordu. Kâ’b gelip şöyle dedi:

- Vallahi, eğer mü’minlerin Emîri  (sıhhat ve afiyet bulması için) dua ederse, Allah onu geri bırakacaktır ve bu ümmet için onu yükselte­cektir muhakkak; öyle ki, bu ümmet hakkında şunu ve şunu yapacaktır. Sonunda (Kâ’b) münafıkları sayıp, isimlerini söyledi ve künyelerini oku­du. Ben dedim ki:

- Söylediklerini Hz. Ömer’e ulaştırayım mı? Kâ’b:

- Ben, ona ulaştırmanı istediğimden bunları söyledim, başka şey için değil, dedi. Bunun üzerine ben de cesaretlenip kalktım ve insanların üze­rinden yürümeğe başladım. Nihayet baş ucunda oturdum. Dedim ki:

- Sen beni şu iş için gönderdin. Seninle beraber (Ebû Lülüe) şun­ları vurdu -on üç kişi- Bir de su havuzundan abdest alırken kasap Küleyb’i vurdu. Kâ’b da Allah’a yemin ederek şunu bunu söylüyor.

Bunun üzerine Ömer (ra) dedi ki:

- Kâ’b’ı çağırınız. Kâ’b çağrıldı. Ömer (ra):

- Ne diyorsun? diye sordu. Kâ’b da, şunu ve şunu söylüyorum, dedi. Hz. Ömer şöyle dedi:

“- Hayır, vallahi (beka ve sıhhatim için) dua etmem. Ancak Ömer bedbaht olmuştur, eğer Allah onu bağışlamazsa...”

 1144. Şa’bî’den rivayet edildiğine göre, bir adam Abdullah ibni Amr’a geldi. Abdullah’ın yanında insanlar oturuyordu. Adam, Abdullah’a doğru adım atmaya durdu da, insanlar onu engellediler. Bunun üzerine Abdullah;

- Adamı bırakın, dedi.

Nihayet gelip (Abdullah’ın yanma) oturdu da, dedi ki :

- Rasülullah (s.a.v.)’den işittiğin bir şeyi bana bildir. Abdullah dedi ki :

- Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim:

“- Müslüman o kimsedir ki, müslümanlar onun dilinden ve elinden se­lâmet bulmuştur. Muhacir de o kimsedir ki, Allalh’ın yasakladığı şeyden uzaklaşıp ayrılmıştır.”

“Bana insanların en ziyade ikram edeni, yanımda oturan arkadaşım­dır.”


Yüklə 1,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin