Türkiye’nin Biyolojik Çeşitliliği:
Anadolu’nun sahip olduğu biyolojik zenginliği, coğrafik konumundan dolayı üç kıta arasında köprü durumunda olmasına, önemli göç yolları üzerinde bulunmasına ve topoğrafik özelliklerinden kaynaklanan farklı iklim şekillerine sahip olmasına bağlanabilir. Ülkemiz pek çok bitki türünün anavatanı olması sebebiyle de önem taşımaktadır.
Anadolu'nun topoğrafik yapısı çok farklı olduğu ve özellikle çok kısa mesafelerde ekolojik faktörleri çok büyük ölçülerde değiştiği için, bulundurduğu canlılar, evrimsel olarak zengin bir şekilde çeşitlenmeye uğramış tür ve alt türler cennetini meydana getirmiştir.
Bu gün kuzeyde; yağışlı, nemli ve ılıman iklim, doğuda kışları soğuk ve kurak bir çeşit Sibirya tipi iklim, güneydoğu kesiminde sıcak ve kurak bir çeşit çöl iklimi, iç kısımda yazları yağışsız, kurak ve sıcak, kışları ise karlı ve soğuk bir iklim; batıda ve güney batıda yazları sıcak ve kurak, kışları yağmurlu Akdeniz iklimi hakimdir.
Tüm bu bölgelerin kapsadığı alanların içerisinde, deniz seviyesinden yükseklik ve alçaklığa bağlı olarak iklim farklılıkları görülmektedir. Örneğin: Doğuda Iğdır ovası bir çeşit Akdeniz iklimi özelliği gösterirken, hemen yanı başında bulunan ünlü Ağrı dağı ve platosu bir çeşit Sibirya iklimine sahiptir.
Anadolu, birçok canlının geçmişte ve bugün yayılışını önleyen, zoocoğrafik açıdan büyük önemi olan, dağ silsilelerinden oluşmuş birçok bariyere sahiptir. Bu bariyerler sadece Türkiye'deki canlıların çeşitlenmesini sağlamakla kalmamış, kıtalar arasında da biyolojik bileşim bakımından önemli farkların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Anadolu'nun flora ve fauna bakımından tür zenginliği de bu nedene dayanmaktadır.
Türkiye diğer biyolojik çeşitliliklerinin yanı sıra omurgasızlar bakımından da bir cennettir. Sadece tür sayısı bakımından değil, varyasyonlarının çeşitliliği bakımından da dikkati çeken bir yapıya sahiptir. Anadolu hem yatay hem dikey tarandığında, akıl almaz derecede bir biyolojik zenginlikle karşılaşılır. Bunların önemli bir kısmını endemik (belirli bir bölgeye özgü) türler oluşturmaktadır.
-
Türkiye Florası (Bitki Çeşitliliği) :
Ülkemiz familya, cins ve tür sayısı bakımından zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Türkiye’nin bitki örtüsü zenginliği Avrupa ile karşılaştırıldığında aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır.
Avrupa ile Türkiye’nin Bitki Örtüsü Zenginliğinin Karşılaştırılması
Ülkemizdeki fitocoğrafik (bitki coğrafyası) bölgelerde yaklaşık 9000 bitki türü yetişmekte olup, bunun yaklaşık 3000 kadarı endemiktir. Başka bir ifadeyle yalnızca ülkemizde yetişmektedir. Avrupa ülkelerinin endemik bitki türü sayısı ise sadece 2500 civarındadır. Örneğin; buğday, nohut, mercimek, incir, kiraz, kayısı, badem, kardelen, lale, çiğdem, tarla bitkileri vb. birçok bitki türünün anavatanı Anadolu’dur. Başka bir ifadeyle Anadolu bu türlerin yabani formlarını yaşatmaktadır. Bunlar gelecekte daha verimli ve hastalıklara dayanıklı ırkların elde edilmesinde kullanılacaktır.
Fitocoğrafik Bölge: Benzer yapısal özelliklere sahip bitkilerin ve bitki topluluklarının bulunduğu bölgedir.
Odunsu bitkiler açısından Türkiye çok çeşitli bir yapıya sahiptir. Ilıman bölgelerde yaygın olarak, bulunan pek çok ağaç ve çalı türü Türkiye’de yetişir. Bunlar sade veya karışık ormanlar oluştururlar. Orman ağaçları açısından ilginç bir cins olan meşenin, 18 türü doğal olarak ülkemizde yetişmektedir.
Türkiye yüzölçümünün %26'sı (20 milyon hektar) ormanlarla kaplıdır. Bu alanların yaklaşık 9 milyon hektarı oldukça iyi, geri kalan 11 milyon hektarı ise bozuk ormanlardır.
Avrupa ülkelerinde doğal orman alanları çok az olmasına rağmen (%5) Türkiye'deki orman alanlarının büyük bir kısmını doğal orman alanları oluşturmaktadır. Türkiye'nin ormanlık alanları daha çok Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz 'i çevreleyen dağlara lokalize olmuştur.
Türkiye’de en yaygın vejetasyon (bitki örtüsü) tipleri maki, iğne, yapraklı veya yaprağını döken ağaçlardan oluşan orman ve step bitki örtüsüdür.
Maki vejetasyonu Akdeniz, Ege ve Marmara Denizi çevrelerinde ortalama 0-1000 m. arasında yaygındır. Bu bitkiler deniz ile bağlantılı olan bazı büyük nehirlerin yer aldığı vadiler yolu ile ülkenin iç kesimlerine kadar sokulur.
Step vejetasyonu, İç ve Doğu Anadolu Bölgelerinde yaygındır. Step formasyonu açısından ülkenin doğu ve batısında, bu formasyonu oluşturan tür kompozisyonu farklılıklar gösterir. Bu kompozisyon kuzey ve güney dağlarında da farklıdır. Step’in başlıca türleri; karaçam, meşe, ardıç, ahlat, sumak, çitlembik, alıç ve erik ağaçlarından oluşmaktadır.
Çayır ve Meralar;
Ülkemiz arazilerinin % 28’lik kısmı çayır ve meralardan oluşur. Yani 77.945.200 hektar olan arazimizin 21.700.000 hektarlık kısmı çayır ve meradır.
Çayır; taban suyunun yüksek bulunduğu veya sulanabilen yerlerde biçilmeye elverişli, yem üreten veya kuru ot üretimi için kullanılan ve çiftçilik faaliyetlerinin yapıldığı yerlerdir.
Bu alanlar, yıllık yağış ortalaması 250-750 mm. arasında olan, nispeten nemli yörelerdir.
Mera; Bir ya da birkaç köye veya beldeye, hayvanlarını otlatmaları ve otundan faydalanmaları için tahsis edilen yahut da eskiden beri bu amaç için kullanılan yerlerdir. Meralar yükseklik, toprak, iklim ve bitki örtüsü bakımından çeşitlilik göstermesi nedeniyle son derece önemlidir.
Ülkemizdeki çayır ve meraların % 20’si orman içinde veya bitişiğinde bulunmaktadır. Düzenli şekilde otlatılan ve üzerinde yeterli miktarda bitki
bulunan çayır ve meralar, yağışlarla gelen suyun bir kısmını yavaş yavaş ve temiz bir şekilde havzadaki dere ve ırmaklara vererek onları beslerler. Böylece önemli bir su toplama havzası görevi yapmış olurlar.
Ülkemiz hayvancığında önemli bir role sahip olan çayır ve meralar; bilinçsiz kullanım, aşırı otlatma, tarla açma ve bakımsızlık gibi nedenlerle 1930’lu yıllardan beri giderek azalmaktadır. Çayır ve meralar, büyük şehirlerin ve endüstri merkezlerinin kirlettiği havanın temizlenmesinde önemli rol oynarlar. Çayır ve mera bitkileri, fotosentez sonucu bol miktarda oksijen üreterek atmosfere verirler. Ayrıca temiz havası ve yeşil görünümleri ile çevreyi güzelleştirirler.
-
Türkiye Faunası (Hayvan Topluluğu) :
Bir ülkeye veya bir bölgeye özgü doğal hayvan topluluğuna fauna denilmektedir. Bir ülkenin faunası; bilimsel, ekonomik ve kültürel yönden büyük önem taşımaktadır. Ülkemiz; coğrafi konumunun uygunluğu, iklim, jeoloji, toprak ve su kaynakları gibi farklı ekolojik değerlerin önemli özellikler taşıması, kuş göç yollarının üzerinde bulunuşu ve buzul çağlarında bir çok hayvana sığınak teşkil etmiş olması sebebiyle, fauna bakımından zengin bir çeşitlilik gösterir.
20 nci yüzyılın son çeyreğinde, dünyadaki gelişmelere paralel olarak, ülkemizde bölgesel nitelikte de olsa çevre kirliliği, sanayi ve kent yerleşimi, hızlı nüfus artışı gibi sebepler ile, doğal kaynaklar üzerindeki yanlış kullanım ve aşırı baskı, bu zengin fauna topluluğunu etkisi altında bulundurmaktadır.
Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrilidir. Kuzeyde, yakın zamana kadar su ürünleri bakımından yüksek verime sahip Karadeniz, ne yazık ki kısmen çevre ülkelerinin; özellikle Orta Avrupa kökenli atıkları boşaltan Tuna nehri dolayısıyla hızla ölmektedir.
Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan, birçok sucul canlıya geçiş ya da yumurta bırakmak için köprü ve yuva görevi yapan Marmara Denizi de, çevredeki sanayileşmeden ve kentleşmeden dolayı canlılığını hızla yitirmektedir. Son zamanlarda alınan bir çok önlem de bu konuda yetersiz kalmıştır.
Ege Denizi kısmen kirlenmesine karşı, bazı bölgeleri hariç, hala temiz olma özelliğini sürdürmektedir.
Doğu Akdeniz, her şeye karşın temiz deniz olma özelliğini ve sayıca zengin olmasa da, tür çeşitliliğini korumaktadır. Türkiye, insanlığın ortak malı olarak nitelediği bu doğa harikası su habitatını (yaşam ortamını) korumak için gerekli önlemleri almış ve güney kıyılarında yaygın endüstrileşmeyi önlemiştir.
Dünyadaki büyük bir kısmı henüz hiç bilinmeyen canlı türlerinin nesli tükenme tehdidi ile karşı karşıyadır. Türkiye’nin var olan biyolojik çeşitliliğini tehdit eden faktörlerden birisi de, özellikle endemik (sadece bir bölgeye özgü) türlerin toplanarak çeşitli yollardan yurt dışına çıkarılmasıdır.
Bugün yurdumuzda 60-70 bin hayvan türünün var olduğu bilinmektedir. Avrupa’da yaşayan 150 memeli hayvan türünün 120’si Türkiye’de bulunmaktadır.
Tatlı su ve deniz faunası, tek hücreli canlılardan memelilere kadar geniş bir canlı dünyasını barındırmaktadır.
İç sularımızda 92 tatlı su balığı türü, denizlerimizde ise 363 balık türü yaşamaktadır. Kurbağa ve sürüngenler sınıfına dahil hayvan türlerinin tamamına yakınının, ülkemizdeki yayılım alanları bilinmektedir.
Çarpıcı örnek olarak; Amik Gölü ve çevresinde kuluçkaya yattığı belirlenen ve gölün kurutulmasıyla yok olan Yılanboyun Kuşu’nun nesli tükenmiştir.
Hayvanlar aleminin en gelişmiş türlerini içeren memeliler sınıfına dahil hayvanlar, tabiatta önemli bir yer işgal ederler. Bunlar yaşama ortamlarına bağlılıklarından dolayı, yaşadığı çevredeki olumsuzluklardan büyük ölçüde etkilenirler.
Kıtalar arasında güney-kuzey ve kuzey-güney, bazen doğu-batı ve batı-doğu yönünde göç eden kuşların, kullandıkları köprülerden en önemlilerinden biri Anadolu'dur. Bunun bilincinde olan Türkiye, bu göçmen kuşların varlıklarını sürdürebilmesi için, özellikle sulak alanların korunması amacıyla yoğun çalışmalar yapmaya başlamıştır.
Nesli tehlikede olan memeli hayvanlar, su kuşları ve Akdeniz sahillerimizi yumurtlama alanı olarak kullanan deniz kaplumbağaları, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de koruma altına alınmıştır.
-
TEMEL EKOLOJİK SORUNLARA İLİŞKİN ÇÖZÜM YOLLARI VE ALINABİLECEK ÖNLEMLER:
Ekolojik sorunların hepsi, insanların hatalı davranışından kaynaklanmakta olup, insanlar kendi yaşam temellerini kendi elleriyle yok etmektedir.
Tüm uyarılara karşın bu zararlı davranışlarını sürdürmektedirler.
-
Ekolojik dengeyi korumak için alınması gereken tedbirler :
-
Doğal kaynaklardan yararlanmanın sınırlı tutulması :
Her ekosistemin ve doğal kaynağın taşıyabileceği belirli bir yük vardır. Ekosistemlerin verimliliklerinin sürekli olabilmesi için, doğal kaynaklardan yararlanma, taşıma kapasitesi sınırları içinde yapılmalıdır. Bunun yerine getirilmesi için ise, tüketim tiryakiliğinin terk edilmesi, doğal kaynakların sınırlı olduğu bilinç ve inancının kazanılması gerekir.
-
Eğitim ile Bilinçlendirme ve Çevre ahlakı yaratma :
Bir özdeyişe göre, “Dünya bizlere geçmişin mirası değil, geleceğin emanetidir.” O nedenle gelecek kuşakların anamalını eksiltmeden, doğal kaynaklardan yararlanmanın nesilden nesile geçmesini sağlayacak bir davranış
şekli ve bir ekolojik etik yaratabilecek bir eğitim verilmelidir.
-
Hızlı nüfus artışının durdurulması :
Yapılacak aile planlaması ve programlarıyla hızlı nüfus artışı durdurulmalı ve ekonomik durum geliştirilmelidir.
Böylece üretilen besin maddesi miktarıyla, nüfus sayısı arasında bir denge kurulur. Bu önlemin etkili olabilmesi için üretim yöntemlerinin ve yaşam koşullarının da iyileştirilmesi, bu dengeli durumun dünya çapında yaygınlaştırılması gerekir.
-
Diğer Önlemler :
-
Doğal kaynaklardan yararlanmak ve doğal güzelliklerin zevkini çıkarmak herkesin hakkıdır.
Ancak böyle bir hak, doğayı ve çevreyi koruma sorumluluğu ve yükümlülüğünü de birlikte getirir. O nedenle, doğal kaynaklardan yararlanma hakkını kullanmak isteyenler, bazı görev ve Sorumlu-
lukları da yüklenmek zorundadırlar.
-
Doğanın nerede ve nasıl korunacağı, böylece halkın nerelerde ve ne derecede özveride bulunacağı belirlenip belgelerle ortaya konmalıdır. Başka bir ifadeyle, bir hak ve yükümlülük protokolü oluşturulmalıdır.
-
Yöresel ve bölgesel olarak doğayı koruma alanlarının ayrılmasında kullanılacak ölçütler belirlenmelidir.
-
Doğayı korumada halkın katılımı mutlak suretle sağlanmalıdır.
-
Pasif koruma ilkeleri yanında, peyzajların ıslahı ve düzenlenmesi şeklinde aktiviteler de gösterilmelidir.
-
Dünya üzerindeki yaşam ortamları binlerce km uzakta başka ülkelerden gelen zararlı maddelerle ekolojik dengesini kaybedebilir. Bu konuda uluslar arası integre planlama ve programlama yapılmalıdır.
-
Ekolojik ilkelere göre doğayı korumada başarı sağlayabilmek için ekoloji ile ekonomi ve teknoloji arasındaki karşıt olumsuz etkileşimlerin yok edilmesi gerekir. Bu husus hukuksal ilkelerle düzenlenmelidir.
-
Ekonomi, teknoloji ve ekoloji arasında dengeler kurarak sürdürülebilir bir kalkınma sağlayan ve çevreye zarar vermeyen çağdaş teknoloji modelleri geliştirilip, uygulanmalıdır.
-
Sınırsız tüketimin, ekolojik afetler doğurabileceği inancı yaygınlaştırılmalıdır.
-
İnsanlar doğal dengeyi bozacak derecede dünyaya sahip olmaları gerektiğine ait hiçbir mantıki gerekçe olmadığına inandırılmalıdır. Dünya nimetleri, adil bir paylaşımla herkesin bunlardan yararlanması için yaratılmıştır. İnsanların bu gerçeği özümsemesini sağlayacak bir çevre ahlakına sahip olmaları hususunda çaba harcanmalıdır.
-
İnsanların üretim ve tüketim sisteminde, eğitim ve kültüründe, bunlara bağlı olarak zaman şekillerinde ve davranışlarında köklü değişiklikler yapacak bir ekolojik etik yaratılmalıdır.
-
İnsanlar, muhakkak bilinçlendirilmelidir. Mutlu yaşam, sadece isteklerimizin katlanarak artırılması anlamına gelmez. O nedenle isteklerimizi frenleyebilecek ahlaki değerler benimsenmelidir.
HER ŞEY DAHA TEMİZ, DAHA GÜZEL VE YAŞANABİLİR BİR ÜLKE VE DÜNYA İÇİN.
--
Dostları ilə paylaş: |