Eksen yayincilik


Burjuvazinin kitleleri bölmek ve tepkilerini saptırıp yoz



Yüklə 2,14 Mb.
səhifə34/110
tarix01.08.2018
ölçüsü2,14 Mb.
#64732
növüYazı
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   110

Burjuvazinin kitleleri bölmek ve tepkilerini saptırıp yoz(48)laştırmak için kullanageldiği yapay ayrımları, gitgide daha çok ve daha sistematik bir tarzda kışkırtacağı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-şeriatçı ayrımlarını kışkırtan sermaye düzeni, bu ayrımların farklı kutuplarını kucaklayacak politik alternatifler de devreye sokuyor.

Kürt düşmanlığı temelinde kışkırtılan şovenizm, daha çok orta katmanlar ile küçük-burjuvazinin geleneksel kesimleri içinde ve bu temel üzerinde destek bulabilen MHP ile kucaklanıyor. Bu arada, kent küçük-burjuvazisinin lümpenleşmiş kesimlerinden devşirdiği ve silahlandırdığı çetelerle kitle hareketlerine karşı bir faşist milis rolü oynamak da, MHP’nin geleneksel misyonu olarak yeniden önplana çıkarılıyor.

RP’ye şimdiki misyonunu güçlendirmek, özellikle kentlerin Sünni yoksul kitlelerini kontrol etmek görevi düşüyor. Tersinden ise, bir “Alevi reformu” yemi eşliğinde, devlete ve düzene bağlı Alevi ağaları harekete geçiriliyor. Bunlar eliyle büyük kentlerin devrimci siyasal mücadeleye eğilimli Alevi halkı kontrol edilmek isteniyor. Gazi olayları devletin bu doğrultudaki politikasına yeni bir ivme kazandırdı.

DSP ile şoven milliyetçi bir sözde sol, CHP ile ise laiklik-şeriatçılık ikileminin laiklik ve Atatürkçülük kutbunu tutan bir sahte sol alternatif hazırlanıyor. Bu iki partinin hedef kitlesi, her zamanki gibi işçi sınıfı, şehir yoksulları ve geleneksel olarak sola eğilimli Alevi kitleleridir.

Muhafazakar liberalizm ANAP ve DYP ile sürdürülürken, “değişimci” ultra liberalizmin temsilcisi olarak da “sivil toplum” ve “tam demokrasi” havariliği eşliğinde holding patronu Cem Boyner’in YDH’sı devreye sokuluyor.

Bu arada, tüm olanaklar seferber edilerek Kürt özgürlük hareketi ezilmeye çalışılırken, oluşacak uygun zeminde, Kürt halkının sola eğilimli kesimlerini reformist PSK ile, geleneksel kesimlerini ise gerici bir Kürt partisi ile kucaklamak, krizin siyasal cephesini “yönetmek” planının bir parçasıdır.

Geriye işçi sınıfını ve sol emekçi kitleyi düzen içi bir “sosyalist” ya da “işçi” partisiyle kucaklamak kalıyor ki, 15 yıllık(49)tasfiyeci süreç bu alanda şimdiden birden fazla oluşumu sahneye çıkarmış bulunuyor. Milliyetçi-kemalist söylemi ile İP ve liberal demokrat söylemi ile SBP ve Dev-Yol Partisi yerlerini almış durumdalar ya da almak üzereler. Sırada ise “açık işçi partisi” adı altında yenileri var.

Tüm bunlara ek olarak, her zamanki kritik rolüyle hain sendika bürokrasisi, “ılımlı İslam” projesinin bir parçası olarak “sivil toplum örgütleri” payesi verilen tarikatlar vb. de var.

Elbette, bir kısmı böyle olsa bile, bu siyasal ve sosyal oluşumların tümü bir merkezden planlanıp devreye sokuluyor değil. Bunlardan her biri, düzen içi belli çıkarların ve hedeflerin temsilcisi olarak kendine özgü dinamikler temeli üzerinde, belli ideolojiler, programlar ve somut amaçlarla ortaya çıkıyorlar. Fakat burjuvazi doğrudan ya da dolaylı müdahale ve desteklemelerle, onları düzenin genel çıkarları ve ihtiyaçları doğrultusunda belli bir bilinçle denetleyip yönlendiriyor. Kriz ortamında ve kitlelerin politize olduğu koşullarda bu ayrı bir önem kazanıyor ve çok daha bilinçli çabalara neden oluyor. Türk sermaye düzeninin bu konuda hayli deneyimli ve başarılı olduğu bir gerçektir. Fakat yine de aşamayacağı, ya da aşmakta zorlanacağı güçlükler var. Bugüne kadar aynı programda tekleşmiş ve birbirine çok benzemiş partileri politize olmuş kitlelere farklı programların ve politikaların temsilcisi olarak sunmak sanıldığı kadar kolay değil.

Dahası, gelişen kitle hareketi zemininde güç kazanmakta olan devrimci hareket de gitgide bir karşı alternatif olarak gücünü gösterecek ve etkisini yayacaktır.

Düzen için siyasal cephede daha zor bir dönem başlamıştır. Aynı anlama gelmek üzere, Türkiye’de sınıf mücadelesinin hızlanıp sertleşeceği bir yeni döneme girmiş bulunuyoruz.

III- Sınıf hareketi cephesinde durum

İşçi sınıfı 5 Nisan saldırısının ilk haftalarında yaygın bir eylemlilik gösterdi. Fakat bu eylemlilikler daha çok özelleştirmeyi hedef alıyor ve bu uygulamaya konu sektörlerden geliyordu.(50)Hükümet 5 Nisan paketi ile açıklanan özelleştirme programını daha sonraya erteleyince, bu eylemlilikler çok geçmeden kesildi. 1994 1 Mayıs’ına geniş çaplı işçi katılımı işçi sınıfı saflarındaki hoşnutsuzluğun ve mücadele isteğinin bir göstergesiydi. Ne var ki sendika bürokrasisi işçileri bir genel eylem vaadiyle aylarca oyaladıktan sonra, onları 20 Temmuz’da hazırlıktan ve dolayısıyla inandırıcılıktan uzak bir genel eylemle yüzyüze bıraktı. 20 Temmuz bir günlük bir genel eylem olarak büyük ölçüde başarısız kaldı. Dolayısıyla işçi sınıfı saflarında güvensizlik, moral bozukluğu ve dağınıklık yarattı.

1994 Eylül’ünden beri gelişen politik kitle hareketliliği sürecinde, yerel bazı işçi direnişleri dışında, işçi sınıfı belirgin biçimde geri planda kaldı. Bu hoşnutsuzluğun yatışması ya da mücadele isteğinin kırılmasından değil, mevcut sendika bürokrasisine duyulan büyük güvensizlikten ve önderlik boşluğunun güven veren bir önderlik alternatifiyle doldurulamamasından gelmektedir. 20 Temmuz’un yanısıra İstanbul İşçi Kurultayı çalışmaları, aynı güvensizliğin Şubeler Platformu şahsında alt kademe sendika bürokratlarına karşı da varolduğunu somut olarak gösterdi.

İşçi sınıfı saflarındaki hoşnutsuzluğun yatışması mümkün değildir. Zira 5 Nisan saldırısı, bir milyon işçiyi sokağa atmış olmanın ötesinde, ücretlerde yüksek oranlarda düşüşler yaratmış, işçilerin yaşam koşullarını iyice ağırlaştırmıştır. Dahası, bugün sıfır sözleşmeden sendikasızlaştırmaya ve taşeronlaştırmaya, “mezarda emeklilik”ten ardı arkası kesilmeyen tensikatlara kadar, işçi sınıfı kapsamlı bir saldırının hedefi olmaya devam etmektedir. Öte yandan, kirli savaş bütçesinden aşırı silahlanmaya, Gümrük Birliği koşullarında bir parça rekabet gücü bulabilmekten ihracatı artırmaya kadar bir dizi sorun, aşırı bir artı-değer sömürüsünü, yani ucuz işgücünü gerektirmektedir. Bu sermayenin işçi sınıfına taviz vermeyeceğini, taviz vermek bir yana, mevcut ücretlerde ve sosyal kazanımlarda yeni budamalara gideceğini gösteriyor.


Yüklə 2,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   110




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin