90. EL-MANİ
Bir şeyin olmasına mani olan, hikmeti gereği murad etmediği şeylerin gerçekleşmesine izin vermeyen,1481 Bir şeyin meydana gelmesine müsâade etmiyen. 1482
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah (c.c.) hikmeti gereği kullarını korumak için belâlara mani olur. Bazılarına bir imtihan vesilesi olarak lütufta bulunmaz. Buna mani olur.
Allah (c.c.) dünyada sevdiğine de sevmediği kimselere de verir. Ahirette ise ancak sevdiği kimselere lütufta bulunur.
Bu isim Kur'ân-ı Kerim'de geçmemektedir fakat Esmâ-i Hüsnâ ile ilgili bütün hadislerde zikredilmiştir. Buhari'de geçtiği üzere Peygamber (s.a.v.) her namazdan sonra:
"Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Bütün hamd O'na mahsustur. O her şeye kadirdir. Ey Allah'ım! Verdiğine mani olacak kimse yoktur. Senin verdiğin nimeti verecek kimse yoktur. Gayret sahibinin gayreti de sana fayda vermez" buyurmuştur.
Allah (c.c), beden ve din bakımından her türlü eksiklik, tehlike ve helaktan koruyandır. Kim el-Hafîz'ın, manasını anlarsa el-Mani'nin manasını da anlar.
Şüphesiz Men' korumayı murad etmeyi ifade eder. Bazen el-Hafz (koruma), el-Men' (mani olma)'dır.
Her koruyan aynı zamanda mani olandır. Bununla beraber her mani, hafız (koruyan) değildir. Tabii tehlikeye düşüren sebeplerin hepsine mutlak mani olmak bundan istisnadır. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana hayır verirse, şüphesiz O her şeye kadirdir." 1483
İyiden, kötüden birçok arzularımız vardır ki, biri bitmeden, birkaç tanesi uç gösterir. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter ne tükenir. Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz. Her arzumuz bir takım sebeplere, sebepler de (Mâni’) ve (Mu'tî) olan Allahu teâlâ'nın emr ü fermanına bağlıdır. Allahu teâlâ, isteyenlerin isteklerini dilerse verir, o zaman isteyenin tuttuğu sebepler çabucak birbirine eklenir, kenetlenir, maksat da meydana geliverir. (El-Mu'tî) ism-i şerifinin ma'nâsı budur. Allahu teâlâ bâzı isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin tuttuğu sebepler kısır kalır, mahsul vermez. Bu da (El-Mâni') ism-i şerifinin ma'nâsıdır.
Bir mülk almak veya evlenmek veya bir memuriyete geçmek için teşebbüse girişiriz; derken ortaya akla hayâle gelmedik bir takım vâsıtalar, sebepler çıkar; onlar bizim maksadımıza ulaşmamıza engel olurlar ve biz ha oldu, ha oluyor diye beklerken, bir de bakarız o iş bozulmuştur. Geri kalır, elimiz, boşa çıkar, bu neden? Çünkü o işin ya henüz vakti gelmemiştir, vakti gelince yeniden canlanır. Bu takdirde Allahu teâlâ (El-Muahhir) ism-i şerifinin hükmünce muamele buyurmuş demektir. Çünkü O, her şey için bir vakit ta'yin buyurmuştur. Hiçbir şey vaktinden evvel meydana gelmediği gibi, vaktin gelince de bir lâhza arkaya kalmaz; yahut da, o iş hiç mukadder değildir. Bu takdirde (El-Mâni') ism-i şerifinin hükmü zuhura gelir, istek sahibi geri kalır; çünkü Allah'ın takdir ettiği, yâni ezelde yazdığı olur, yazmadığı olmaz. Herkes gayret edip uğraşmakla, velev ki ehliyeti ve liyâkati olsa bile, istediği vakit istediği mevkie atlayamaz veya serveti elde edemez. Evlât veya torun sahibi olamaz. Ezelî tertibi veya kaderin hükmünü gözetmek lâzım; takdir, tedbir ile ne değişir, ne de bozulur. Kaderin hükmü ise ancak teşebbüsten sonra anlaşılır. Eğer Allahu teâlâ, kulunun arzusunu is'af edecekse, teşebbüsü üzerine onu ihsan eder, etmeyecekse teşebbüs akim kalır. Fakat biz insanlar isteriz ki, her teşebbüsümüz mahsûl versin; hiçbir işimiz aksamasın. Allahu teâlâ bâzı isteklerimizi vermediği zaman insanlık hâli, daha doğrusu hamlık icâbı canımız sıkılır, bâzı sert konuşmalar yapar, taşkın haller gösteririz. Bunların doğru bir şey olmadığı muhakkak... Fakat sevgili okuyucu, bu mes'eleyi gel seninle beraber düşünelim:
Allahu teâlâ isteklerimizden bâzılarını veriyor, bâzılarını vermiyor. Vermediği zaman muhakkak ki, bir hikmeti vardır. Çünkü verilmemesinin başka türlü izahına imkân yoktur. Aklın, naklin ittifâkıyle şu yüce hakikatler tesbit edilmiştir:
1- Kulunun istediğinden haberdardır.
2- Kulunun istediği o şeyin cinsinden hazinesinde nâ-mütenâhi mevcuttur.
3- Bunu istediği zaman kuluna ulaştırmağa kadirdir.
4- Allahu teâlâ kendisinden bir şey istenenlerin en zengini, en merhametlisi, en kerîmi, en cömerdi, en kuvvetlisi olduğu gibi, en hakimidir de. Her işinde birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetlerin bâzısı anlaşılsa bile, birçokları karşısında insan anlayışı acz ve hayret içindedir. Şu halde kulunun bâzı arzularını vermemesi acaba nedendir? Bundan haberi olmadığından mı? Hâşâ...
Kulunun istediği şeyi bulamadığından mı? Hâşâ...
Yetiştiremediğinden mi? Hâşâ...
Bahillikden mi? Hâşâ...
Bunların hepsinden, O münezzeh ve müteâlîdir...
Hikmetinden mi? Evet Hikmetinden ötürü vermedi. Bizim salâhımızın, onun verilmemesinden olduğuna inanmalıyız. Buna aklımız erse de, ermese de hakikat budur. Söz temsili:
Evlâdına çok düşkün bir baba, öyle ki çocuklarını esen rüzgârdan bile sakınıyor, onların ufak bir rahatsızlığı uğrunda bütün servetini dökmek istiyor. Aynı zamanda çok sehâvetli, cömert bir baba. Yerli, yabancı, tanıdığı, tanımadığı kimselere yedirip içirmekle onların ihtiyaçlarını görüp gönüllerini almakla zevk duyuyor. Böyle bir baba, çocuğunun mide ve barsağını bozmamak için, itidalinden fazla yiyip içmesine müsâade etmese, yahut ham meyvalara, abur cubur şeylere atılmasına mâni’ olsa, buna bahil veya merhametsiz bir baba diyebilecek miyiz? Tabiîdir ki, diyemiyeceğiz. Çünkü o, çocuğunun hayrını ve salâhını düşünerek menetmiştir. Allah'ın kullarına merhameti ise, bu babanın evlâdına olan merhametinden çok fazladır1484.
Kula Gereken Şey:
Teşebbüsten, yâni çalışıp çabaladıktan sonra arzusuna nâilolan "Eh mukaddermiş, çalıştık Allah ihsan buyurdu." demeli ve Allah'a şükretmeli. Şayet eli boşa çıkarsa "Mukadder değilmiş, çalıştık amma Allah vermedi." diye Hak'kın takdirine razı olmalı ve bunda O'nun mutlak bir hikmeti olduğunu düşünerek işin sonuna bakmalı ve kat'iyyen sözünde ve işinde fazla taşkınlık göstermemelidir. 1485
Dostları ilə paylaş: |