Emile zola ve nana



Yüklə 1,8 Mb.
səhifə26/35
tarix30.07.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#64278
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   35

Georges şaşırarak :

- Bay Venot mu? İmkânsız? Cizvittir bu adam, dedi.

- Doğru, ben de sezdim bunu. Ama ne konuştuğumuzu bilemezsin! Çok acayip şeyler!... Konttan, evinden söz etti, bir aileyi yeniden mutluluğa kavuşturmam için yalvardı ba-

346


NANA

na... çok terbiyeli, güler yüzlü bir adam... Bunun üzerine benim de bunu çok istediğimi ve bunun için de kontu karısına geri göndermeyi düşündüğümü söyledim... Biliyor musunuz, şaka etmiyorum, mutlu olmalarını isterim bütün bu insanların! Hem sonra rahat edeceğim ben de. Öyle günler oluyor ki çileden çıkartıyor beni.

Son günlerdeki bezginliği, içinden gelen bu haykırışta okunuyordu. Bunun yanı sıra kontun büyük para sıkıntısı içinde olduğu da belli oluyordu, çok kaygılıydı, Labordet-te'e verdiği senedi ödeyememek tehlikesi vardı.

Tribünleri gözden geçiren Georges :

- Bakın kontes de şurada! dedi. Nana :

- Nerede? diye bağırdı. Bu bebeğin ne de keskin gözleri varmış! Philippe şemsiyemi tutunuz.

Ama Georges çevikçe bir hareketle ağabeyinden önce davrandı. Gümüş çizgili mavi ipek şemsiyeyi tutmak derin bir zevk vermişti ona. Nana kocaman bir dürbünle etrafını gözden geçirmeye başladı. Sonra :

- A, evet gördüm dedi. Sağdaki tribünde bir direğin yanında oturuyor değil mi? Kendisi menekşe, kızı da beyaz bir elbise giymiş... A, bakın Daguenet selâm verdi onlara.

Bunun üzerine Philippe, Daguenet'nin yakında Estelle olacak bu hindi ile evleneceğinden söz etti. Kontes önce karşı çıkmış buna, ama kont zorla kabul ettirmiş, dediklerine göre. Nana gülümsüyordu.

- Biliyorum, biliyorum, diye mırıldandı. Paul için iyi olacak, kibar çocuktur, lâyıktır buna diye mırıldandı.

Sonra Louiset'ye eğilerek :

- Nasıl hoşuna gitti mi burası? Aman ne ciddi yüz öyle! dedi.

Çocuk, hiç gülümsemeden, yaşlı bir insan haliyle etrafını çevirenlere bakıyordu. Gördükleri karşısında kederli düşüncelere dalmış gibi bir hali vardı. Çok kımıldayan genç

EMLE ZOLA

347

kadının eteğinden kovulan Bijou, gidip çocuğa sokulmuştu yine titreyerek.



Bu sırada çimenlik dolmaya başlamıştı. Arabaların sonu gelmiyor, sıkışık bir sıra halinde Cascade kapısından içeriye akıyordu. Büyük Omnibüsler de vardı bu arada. İtalij ens bulvarından kalkan otobüs elli yolcu getirmişti. Tribünlerin sağ tarafında yer aldı. Artık Dog-Cart'lar, çok zengin, süslü landonlar sökün etti, bunlara hasta beygirlerin çektiği her tarafı dökülen arabalar posta arabaları da karışıyorlardı. Bu arabaların sahipleri dışarda oturmuş uşaklarını da, şampanya sepetleriyle arabaların içinde bırakmışlardı. Bunların yanı sıra örümcek denilen üstü açık kocaman iki tekerlekli arabalar, çift atlı hafif arabalar yer aldı. Bu hafif arabalar çıngırak sesleri arasında akıp gidiyordu. Zaman zaman bir atlı geçince, yayalar korkarak, arabaların arasında kaçışıyorlardı. Çimenlikten bir ara ormanın uzak yollarından gelen tekerlek sesleri duyulmaz oldu. Şimdi gittikçe büyüyerek yaklaşan bir kalabalığın uğultusu, bağrışmalar, kırbaç şaklamaları geliyordu. Sonra, bir rüzgâr dalgasıyla güneş bir bulutun ucundan yüzünü gösteriverince altın bir ışık seli, koşumları ve cilâlı levhaları parlatarak kadınların ipekli elbiselerini havalandırıyordu, bütün bu ışık tozunun için de uzun kırbaçlarıyla, yerlerinde dimdik oturan arabacıların sırmalı elbiseleri alev alev parlayarak göz alıyordu.

Bu sırada Labordette bir arabadan indi. Gaga, Claris-se ve Blanche de Sivry bir yer ayırmışlardı ona bu arabada... Tam pistten geçip tartı yerine geçeceği sırada Nana, Georges'la kendisini çağırttı. Sonra Labordette oraya gelince :

- Ne kadar ediyorum? diye gülerek sordu.

Nana'dan, şu genç kısraktan söz etmek istiyordu. Bu Nana Diane ödülünde, utandırıcı bir yenilgiye uğramıştı. Bu yetmiyormuş gibi, Paris ve la Grande Poule des Produ-its ödüllerinde plase edilmemişti bile. Vandeuvres ahırının başka bir atı olan Lusignan kazanmıştı bu yarışı. Bir anda Lusignan başta favori olmuştu. Bir gün öncesinden beri bire karşı iki oynanıyordu bu ata.

348

NANA


- Hep elli, diye Labordette cevap verdi. Bu şakadan hoşlanan Nana:

- Yok canım o kadar etmem, dedi. Oynamıyorum kendime. Hayır, boş ver! Kendi üstüme tek bir louis bile sürecek değilim.

Çok acelesi varmış gibi görünen Labordette ayrılmak istiyordu. Antrenörler ve Jokeylerle sıkı fıkı ahbaplığı olduğu için yarışacak atlar üzerine özel bilgisi olurdu. Tpister'-ler kralı adını vermişlerdi ona.

- Söyle bakayım, hangi at üzerine oynamam gerekir, diye sordu genç kadın. İngiliz ne kadar?

- Sprit mi? Üçe... Valerio II de üçe... sonra ötekilerin hepsi, Cosinus yirmibeşe, Hasard kırka, Boum otuza, Pic-henette otuzbeşe, Frangipare ona...

- Hayır, İngiliz için bahse katılmayacağım, ben yurtse-verimdir... öyle değil mi? Belki Valerio II ye oynarım; Dük de Crobreuse pek keyifli görünüyordu az önce., yo, hayır, ne olursa olsun... Lusignan için elli louis, ne dersin?

Labordette, genç kadını acayip bir bakışla süzdü. Nana ona doğru eğildi, yavaşçacık bir şeyler sordu; çünkü Vandeuvres, onu bookmakersleri, kendi tarafına çekmesi için görevlendirmişti, bu gerçekleşirse rahatça bahse katılabilecekti. Eğer bir şeyler öğrenmişse elbet söylenebilirdi. Fakat Labordette ona hiçbir fikir vermeden, kendisine güvenmesini, elli altının sevgisine göre oynayacağını söyledi, hiçbir açıklamada bulunmadan; bunun için de Nana pişman olmayacağına söz verecekti. Genç kadın; neşeyle :

- Nana'ya değil de, hangi ata istersen ona oyna! Canı çıkmış hayvanın....

Bu söz arabadakileri kahkahalarla güldürdü. Gençler bunu pek hoş buldular. Luiset bir şey anlamadan annesinin yüzüne baktı, kadının sesinin ahengi şaşırtmıştı çocuğu. Labordette hâlâ yakasını kurtaramadı. Rose Mignon kendisine işaret etti, sonra bir şeyler söyledi, bir cep defterine bir takım rakamlar yazdı. Clarisse'le Gaga genç adamı çağırdı-

EMILE ZOLA

349

lar bahislerini değiştirmek istiyorlardı, kalabalık arasından kulaklarına bazı şeyler çalınmıştı, Valero Il.'yi istemiyorlardı Lusignan üzerine oynayacaklardı. Labordette, istifini bozmadan not aldı. Sonra savuşup, tribünün arasından geçip pistin ötesinde gözden kayboldu.



Araba akını bir türlü durmamıştı. Şimdi, yeni gelenler beşinci bir çizgi üzerinde sıralanıyorlardı. Daha ötede, tek tuk, çayıra gelişi güzel dağılmış başka arabalar da vardı. Her yönde bir koşum ve tekerlek yığını yan yana sırt sırta, baş başa sıralanmıştı. Şimdi serbest kalan çimenlik üzerinde, atlılar hayvanlarını tırısa kaldırmışlardı. Yayalar ise sürekli olarak hareket halinde, kara yığınlar meydana getirmekteydiler. Bu panayır meydanın üst tarafında, alacalı bu-lacalı kalabalık içinde, yiyecek içecek satıcıları, güneşin altında beyaz görünen gri çadırlarını germeye çalışıyorlardı. Ama asıl itişip kakışmalar, insan yığınları durmadan kımıldayan, yer değiştiren şapkalar hep bookmakers'lerin etra-fındaydı. Bunlar, açık arabaların üstünde, dişçiler gibi durmadan bir takım hareketler yapıyorlardı. Yan taraflarındaki yüksek tahtalara da yarışa katılan atların kazanma şanslarının değerini gösterir listeler asılmıştı.

Nana :


- İnsanın hangi at üzerine bahse girdiğini bilmemesi saçma bir şey yani, diyordu. Kendim için bir kaç louis'yi gözden çıkarsam iyi olur.

Ayağa kalkıp iyi yüzlü bir bookmaker bulabilmek için bakındı. Ama, bir sürü tanıdığı görerek bu isteğini unuttu Mignon'lardan, Gaga'dan, Clarisse ve Blanche'dan başka sağda solda, önde arkada kendi arabasını saran bir sürü araba vardı. Tatan Nene, Maria Blond'la birlikte bir faytondaydı, Caroline Heqmet, annesi ve iki adamla birlikte üstü açık bir arabaya binmişlerdi. Louise Violaine tek başına küçük bir hasır arabayı sürüyordu. Mechain ahırının renkleri olan turuncu ve yeşil kurdelelerle süslenmişti bu araba. Lea Horn, bir sürü delikanlının şamata kopardığı

350

NANA


bir mail - coach^ un yüksekçe bir sırasına tünemişti. Daha ötede, aristokratça görünüşlü bir sekiz yaylıda Lucy Ste-wart göze çarpıyordu. Çok sade, siyah ipekli bir elbise vardı sırtında. Deniz asteğmeni üniformalı bir delikanlının yanında kibarca tavırlar takınıyordu. Ama Nana'yi şaşırtan, Simonne'u Steiner'in kullandığı bir çift atlıda kurulmuş görmek oldu, arkada bir uşak kollarını kavuşturup hareketsiz dimdik oturmaktaydı. Pek göz kamaştırıyordu şıklığı bu kadının. Sarı çizgili beyaz satenler giyinmiş, kemerinden şapkasına kadar takmış takıştırmıştı. Banker ise çok uzun bir kırbacı uzatarak, ok gibi koşulmuş iki atı sürüyordu. İlki ufak tefek sarılı bir al attı, bir fare tırısıyla koşuyordu. İkincisi ise koyu doru bir stepper'di. Bacaklarını çok yukarı kaldırarak gidiyordu.

- Vay canına! dedi Nana, şu Steiner olacak hırsız demek bir kere daha soyup sovana çevirmiş Borsayı... Hele şu Simonne'ın şıklığına bakın! A bu kadarı da fazla. Ele almalı bunu.

Ama yine de selâmlaştı uzaktan. Elini sallıyor, gülümsüyor sağına soluna dönüyor, herkese kendini gösterebilmek için kimseyi kaçırmıyordu. Sonra konuşmaya .devam etti:

- Lucy'nin yanındaki oğlu değil mi baksanıza! Üniforma da pek yakışmış... anlaşıldı şimdi neden böyle çalım sattığı kadının! Biliyorsunuz ki oğlundan korkar, bir aktris olarak tanıtıyor ona kendini... Zavallı delikanlı! Hiçbir şeyden şüphesi yok gibi görünüyor.

Philippe gülerek :

- Adam sen de! dedi gülerek; istediği zaman taşralı bir kız bulur oğluna.

Nana susuyordu. Arabaların en sıkışık yerinde Tricon kadın gözüne ilişmişti. Bir faytonla gelmişti. Arabanın içinden bir şey göremediği için arabacı yerine oturmuştu. Orada uzun boyuyla büsbütün dikilerek, iki örgülü saçları

(*) Posta arabası.

EMİLE ZOLA

351


omuzlarından sarkmış, herkese yukarıdan bakarak, önünden gelip geçen bütün oradaki kadınlara hükmediyor gibi bir hali vardı. Bütün kadınlar da gizlice gülümsüyorlardı ona. Ama Tricon üstünlük taslayarak tanımazlıktan geliyordu hepsini. Yarışları seyretmeye bayılır; korkunç bir düşkünlüğü vardı bahislere katılmaya... at delisiydi.

Georges birdenbire :

- Ah, la Faloise budalası da gelmiş! dedi.

Herkes şaşmıştı buna. Nana, la Faloise'u tanımıyordu artık. Mirasa konduğundan beri görülmemiş parlak bir yaşantı sürdürüyordu. Kırık yakalı gömlek, açık renk kumaştan sıska omuzlarına yapışan bir elbise vardı sırtında. Bezginlikle salınan bir haİi vardı, gevşek gevşek konuşuyor, argo kelimeler kullanıyor, cümlelerini bitirmek zahmetine katlanıyordu.

Nana vurulmuştu birden:

- Ama pek hoş! dedi.

Gaga ile Clarisse, la Faloise'i yanlarına çağırmışlar, boynuna sarılmak için atılmışlardı. Ama la Faloise yarı alaylı küçümser bir tavırla çabucak onlardan ayrıldı, Nana gözünü kamaştırdı genç adamın, ona doğru koştu, arabasının basamağına çıktı. Genç kadın Gaga için takılırken :

- Oh! Eski göz ağrılarıyla ilgim kalmadı artık! Bıktım usandım hepsinden! Hem biliyor musunuz sizsiniz şimdi Ju-bette'im benim...

Elini kalbinin üstüne koymuştu. Nana böyle herkesin içinde, açık havada yapılan bu ilânı aşka pek gülmüştü, sonra :

- Durun hele, bundan başka işimiz de var, dedi. Bahse katılmak istediğimi unutturdunuz bana... Georges, bu book-maker'i görüyor musun? Şuradaki kırmızı suratlı, kıvırcık saçlı şişko hoşuma gitti, şu koca kafalı herif... Haydi git de ona hangi ata oynadığını söyle... ama hangisine oynamalı?

La Faloise kekeleyerek :

352


NANA

- Yurtsever değilim ben... dedi. Ben hep İngiliz'e oynarım... Eh pek nefis olur İngiliz kazanırsa... Fransızların canı cehenneme!

Nana içerlemişti. Şimdi atların nitelikleri üzerine bir tartışma başladı. La Faloise bu konuda bilgiçlik taslayarak, hepsi için, canı çıkmış sütçü beygiri bunlar, diyordu. Baron Verdier'nin Perpignan'ı, antremanlarda bitkin hale getirilmeseydi az çok şanslı olabilirdi. Corbreuse ekürisinden Va-lerio II. hazır değildi; nisan'da kulunç geçirmişti, saklıyorlardı bunu ama o, la Faloise bunu bildiğini namusu üstüne yemin ederek söylüyordu. Nihayet Hasard'a oynamalarını öğütledi, Mechain ekürisenddi bu hayvan; bütün atların en berbatıydı aslında. Yok canım! diyordu, şahane bir biçim ve de eşsiz bir çıkışı var bu atın! İşte, herkesin ağzını açık bırakacak bir hayvan!

- Hayır, dedi Nana. Lusignan'a on Louis, beş de Bo-umm'a koyacağım.

- Ama, aziz dostum, iğrenç bir şey bu Boumm dediğiniz! Sakın oynamayın buna! Gasc'ın kendisi bile tutmuyor atım, diye la Faloise, bağırdı. Hele şu Lusignan'a, asla! Fasarya! Parlamb ve Princess de böyle... Çok kısa bacakları bütün bu atların.

Boğulacak gibi konuşuyordu. Philippe, itiraz ederek, Lusignan'ın Deş Cars ve Grande Poule deş Produits yarışlarını kazandığını söylüyordu. Ama öteki, dediğim, dediktir, diyordu. Neyi ispat ederdi ki bu? Hiç. Aksine, dikkatli olmak gerekirdi. Hem sonra Lusignan'a binen Gresham'dı. Boş vermeliydi! Gresham, şanssız bir jokeydi, hiçbir yarışı kazanamamıştı.

Böylece, Nana'nın landon'unda başlayan tartışma çimenliğin bir ucundan öteki ucuna yayılıyor gibiydi. Ciyak ciyak bağırmalar duyuluyordu her yönden, oyun hırsı sarmıştı herkesi, yüzler kıpkırmızı kesilmişti, ellerini kollarını sallayarak konuşuyorlardı öte yandan bookmakerler, arabaların üstünde tünemişler, bağırarak atlarının değerlerini ilân

EMLE ZOLA

353

ediyor, harıl harıl birtakım rakamlar yazıyorlardı. Burada, bahse tutuşanların en züğürtleri vardı. Büyük bahislere tartı yerinde girişiliyordu. Kesesi boş olanlar, bir kaç louis'ye kavuşmak hayaliyle, ıkına sıkına yüz meteliği gözden çıkartabiliyorlardı ancak. Aslında büyük savaş Spirit ile Lusig-nan arasındaydı. İngilizler, kırmızı suratlanyla, kendilerini belli ederek, zafer kazanmışçasına, seyirci grupları arasında dolaşıyorlardı. Lord Reading'in atlarından Bramah, bir yıl önce büyük ödülü kazanmıştı, bu zafer karşısında bozguna uğrayanların yürekleri hâlâ kan ağlıyordu. Eğer yine yenilirse, bu yıl Fransa için bir felâket yılı olacaktı, işte bunun için bütün bu kadınlar yurtseverlik ateşiyle coşuyorlardı. Vandeuvres ahırı, onurumuzun kalesi oluyordu ve bunun için Lusignan ileri sürülüyor, savunuluyor, göklere çıkartılıyordu. Gaga, Blancke, Caroline ve öteki kadınlar Lusignan üzerine bahse girdiler. Lucy Stewart oğlu yanında olduğu için katılmadı, fakat, Rose Mignon'un, Labordette'i bu at üzerine iki yüz louis oynaması için görevlendirdiği duyuldu. Sadece arabacısının yanında oturan Tricon kadın, son dakikayı bekliyordu. Bütün şamataların, Paris'lilerin ateşli konuşmalarının, İngiliz'lerin genizden gelen seslerinin arasında geçen at adlarına kulak kabartıyor, soğukkanlılıkla notlar alıyor ve bütün bunlara şahane bir eda ile tepeden bakıyordu.



Georges :

- Ya Nana? diye sordu. Kimsenin onu istediği yok?

Gerçekten de kimse bu atı istemiyordu, adı bile geçmiyordu Nana'nın. Vandeuvres ekürisinin bu outsider'i Lusignan'ın halk arasında kazandığı ün karşısında silinip gitmişti. Fakat la Faloise kollarını havaya kaldırarak :

- Bana ilham geldi... Nana'ya bir louis oynuyorum, diye bağırdı.

Georges :

- Bravo ben de iki louis! dedi.

(*) Yarışta favori olmayan at.

354


NANA

Philippe de :

- Benden de üç louis diyerek onlara katıldı. Sonra da nezaket göstererek louisleri çoğalttılar, bir açık artırmada çekişiyorlarmış gibi. La Faloise bu atı altına gömeceğini söylüyordu. Kaldı ki herkes katılabilirdi bu arttırmaya; ba-hisçileri de Nana üzerine oynamaya kandırabilirdi. Fakat üç delikanlı propaganda yapmak üzere dağılırlarken, Nana arkalarından:

- İstemiyorum ben böyle bir şey! diye bağırdı. Dünyada istemiyorum... Georges Lusignan üzerine on louis, beş louis de Valerio II.'ye.

Ama gençler ileri fırlayıp gitmişlerdi. Onların tekerlekler arasından, atların başlarının altından geçip çimenlikte koşuşmalarını seyrederek genç kadın pek neşelenmişti Bir arabada tanıdık birini görür görmez hemen yanına gidip Nana'yı ileri sürüyorlardı. Sonra, elde ettikleri rakamları, parmaklarıyla sayarak zafer kazanmışçasına dönerlerken kalabalık arasından kahkahalar yükseliyordu, bu sırada Nana ayağa kalkarak şemsiyesini sallıyordu. Üç genç, pek fazla bir iş yapamadılar. Birkaç adam onlara kanmıştı, meselâ, Nana'yı görünce heyecanlanan Steiner üç louis verdi. Ama kadınlar hiç yanaşmadılar. Yüzde yüz kaybedecek bir ata oynamaya niyetleri yoktu! Hem de sonra o dört atı ve tayları ile küçük dağları ben yarattım gibi kurum satarak hepsini ezip geçen bir pis orospunun başarılarına hizmet etmek için de sebep yoktu, yok! Çok içerleyen Gaga ile Clarisse, la Faloise'a kendilerini rahat bırakmasını söylediler. Georges, gözü peklik edip Mignon'un landonunun önüne dikilince, fena halde kızan Rose, bir şey söylemeden başını çevirdi. İnsanın adını bir ata vermesi için pek çirkef bir şey olması lâzımdı! Karısının aksine Mignon, delikanlıyı keyifli keyifli süzerek, kadınların daima uğur getirdiğini söyledi.

Gençler uzun uzun bookmakerleri dolaşıp dönünce Na-

na

- Ee, ne oldu bakalım? diye sordu.



EMİLE ZOLA

355


La Faloise :

- Kırktasınız; dedi.

- Ne? Kırk ha! diye koşarak bağırdı, ellideydim ben... bir şeyler mi döndü yoksa?

Tam bu sırada Labordette göründü. Pist kapanmıştı, çıngırak sesleri ilk yarışın başlamak üzere olduğunu haber veriyordu. Kotanın bu kadar birdenbire neden yükseldiğini sordu. Labordette buna, «yeni istekler olmuştur her halde» diye sudan bir cevap verdi. Genç kadın bu cevapla yetinmişti. Labordette çok işi varmış gibi görünüyordu, Vande-uvres, gelecek, ben gidebilirim, dedi.

Büyük Ödül beklendiği için, ilk yarış hemen hemen kimse farkında olmadan sona ererken, hipodromun üstüne bir bulut çöktü. Güneş kayboluverdi, soluk bir ışık kalabalığı kara bir yığın gibi gösteriyordu, şimdi. Rüzgâr esiyordu. Bardaktan boşanırcasına bir sağanak başlamıştı. Bir dakika kadar ortalık karıştı, bağrışmalar, kahkahalar, küfürler, birbirine karışıyordu, yayalar çil yavrusu gibi dağılıp, seyyar dükkânların tentelerinin altına dar atıyorlardı kendilerini. Arabalardaki kadınlar, sapına iki elleriyle yapıştıkları, şemsiyelerin altına sığınmaya çakşırken, uşaklar birden şaşkına dönerek, körükleri açmak için koşuşuyorlardı. Ama sağnak çabuk geçmiş, güneş, hâlâ havada uçuşan su zerreciklerinin arasında ışık saçmaya başlamıştı bile. Bois'nın ötesine doğru kayan kara bulutun ortasında mavi bir yarık belirmişti. Artık içi ferahlayan kadınların kahkahalarının karşısında gökyüzü de şenlik yapıyordu sanki. Öte yandan atlar kişner-ken, silkinerek dalgalanan suya batmış kalabalığın araşın-dan yer yer görünen billur damlacıklarının titreştiği çimen-lik güneşin altın ışıklarıyla pırıl pırıl parlıyordu.

- Ah! Zavallı Louiset'cik! Çok ıslandım, mı yavrum? diye Nana oğluna sordu. Çocuk, hiç ses çıkarmadan kurulaması için ellerini annesine uzatmıştı. Genç kadın mendilini Çıkartmıştı. Sonra da Bijou'nun tüylerini sildi. Köpek çocuk-tan çok titriyordu. Nana'nın beyaz elbisesinin yalnız bir iki yeri ıslanmıştı, ama aldırış etmiyordu buna. Şimdi tazele-

356

NANA


nen buketlerde bir kar parıltısı vardı, genç kadın bir buketi eline alarak kokladı, dudaklarının ıslanışı derin bir hazla doldurmuştu içini.

Birden boşanan yağmur yüzünden tribünler bir anda doluvermişti. Nana dürbünü ile seyrediyordu tribünleri. Bu uzaklıktan karmakarışık sıkışık bir kalabalıktan başka bir şey seçilmiyordu. Basamaklara biriken insanların yüzleri bu karanlık fon üzerinde soluk lekeler halinde belirmekteydi. Çatının köşelerinden sızan güneş kalabalığın bir bölümünü bir ışık açısı içine alarak çiğ bir aydınlığa boğmuştu. Buradaki kadınların elbiseleri soluklaşıvermiş gibi görünüyordu. Nana'yi en çok, tribünlerin önüne kumun üzerine konulan iskemlelerde oturan kadınların sağnak sırasında kaçışları eğlendirmişti. Tartı alanına sokak kadınlarının girmesi kesinlikle yasaklandığı için, zevksiz giyinişleriyle pek acayip bir manzara meydana getirdiklerini ileri sürerek bu kibar kadınlar için acı şeyler söylüyordu.

Ortalıkta bir söylenti dolaşıyordu: İmparatoriçe orta yerdeki küçük tribüne gelmiş. Burası köşk şeklinde bir pavyondu, geniş balkonuna kırmızı koltuklar konulmuştu.

Georges :

- Bakın o! dedi. Onun bu hafta görevü olduğunu sanıyordum...

Nana da :

- Aa, Charles! diye bağırdı.

İmparatoriçenin arkasında Kont Muffat'nın asık ve resmi ifadeli yüzü görünmüştü. Şimdi, gençler, ah Satin de burada olsa ne iyi olurdu, gider karnına bir şamar indirirdi, diye şaka ediyorlardı. Bu sırada Nana, dürbünüyle bakarken, imparatorluk tribününde İskoç prensini gördü.

Adamı şişmanlamış buldu. Onsekiz ayda irileşmişti-Onun hakkında birtakım ayrıntılar anlattı: Oh! sağlam yapılı bir delikanlı diyordu.

Etrafını çeviren arabalarda kontun, Nana'yi bıraktığını söylüyorlardı. Uzun bir hikâyeydi bu. Sarayda, yaverin açı-

EMILE ZOLA

357


ğa vurduğu bu gidişi hoşnutsuzluk uyandırmıştı. Bu yüzden mevkiini elinde tutabilmek için Nana'yla ilişkisini kesmiş diyorlardı. La Faloise bu söylentiyi Nana'ya olduğu gibi yetiştirdi. Benim Juliette'im diyerek yeniden kendisine yaklaşmaya çalışmıştı. Ama genç kadın buna çok güldü :

- Bilmezsiniz şu budalayı... şöyle bir dudaklarımı kımıl-datsam her şeyden vazgeçerdi, dedi.

Birkaç dakikadan beri Kontes Satin'le Estelle'e bakıyordu. Daguenet'ye gelen Fauchery bunları selâmlamak için herkesi rahatsız etmişti, o da gülümseyerek orada durdu. Nana küçümser gibi bir hareketle tribünleri göstererek:

- Hem biliyor musunuz, bu insanlar artık gözlerimi kamaştırmıyor benim. Papaza günah çıkartırken dinlemeli bunları bir!... saygı mı artık bunlara! saygıya filân paydos! Aşağıdan yukarı pisliğe gömülmüşler, tümü pislik içinde. İşte bunun için kafamı şişirmelerini istemiyorum bunların laflarıyla...

Sonra eliyle geniş bir hareket yaparak atları pistte gezdiren seyislerden kraliçeyle görüşen Charles'a kadar bütün saray adamlarını gösteriyordu. Ona göre bu Charles de bir prensti ama rezilin biriydi.

Bu sırada la Faloise :

- Bravo Nana!... Çok güzel, Nana!... diye büyük bir coşkunlukla bağırdı. d'Ispahan ödülü için yapılan koşu sona ermişti. Bu ödülü Mechain ekürisinden Berlingot kazandı. Nana, Labordette'i çağırıp yüz louis'inin ne olduğunu sordu, adam gülmeye başladı. Uğuru bozulmasın diye oynadığı atların adını vermeyeceğini söyledi. Az sonra parasının iyi yerde kullanıldığını Nana da görecekti. Sonra genç kadın kendisine Lusignan için on, Valerio II. için de beş louis oynadığını söyleyince, kadınların arada sırada budalaca ister yaptığını söylemek istercesine omuz silkti. Nana onun bu hareketine şaşmış, bir şey anlamamıştı.

Bu sırada çimenlerin üstünde büyük bir canlılık göze Çarpıyordu. Büyük Ödül yansı beklenirken açık havada ot-

358

NANA


ların üstünde sofralar kurulmuş, posta arabalarında, faytonlarda, landonlarda, kupa arabalarında yenilip içiliyordu. Uşaklar, arabaların sandıklarından çıkardıkları şampanya şişelerini oradan oraya gezdiriyorlardı. Şişelerin bir gürültüyle patlayan mantarlarını rüzgâr alıp götürüyordu. Karşılıklı şakalar gırla gidiyor, kırılan bardakların sesi bu sihirli neşeye çatlak bir ses karıştırıyordu. Gaga ile Clarisse, Blan-de'la birlikte, sanki evlerindeymiş gibi, dizlerine yaydıkları bir örtünün üstünde sandviç yiyorlardı. Lousie Violaine, hasır arabasından inerek Caroline Hequet'nin yanına gelmişti, onların ayaklarının dibinde, birkaç erkek, bir açık büfe kurmuşlardı. Tatan Nene, Maria Simone ve başka kadınlar gelip burada içki içiyorlardı. Az ötede biraz yukarıda Lea de Horn'un bulunduğu posta arabasında şişeler birbiri üstüne boşaltılmaktaydı. Böylece bütün bir günün kalabalığı güneşin altında, gösterişli jestlerle kafayı çekiyordu. Ama biraz sonra daha çok Nana'nın landonunda toplanıldı. Arabasının içinde, ayakta duran genç kadın, kendisini selâmlayan erkeklere şampanya sunuyordu. Uşaklardan François şişeleri uzatırken, la Faloise, sesini komikleştire-rek çığırtkanlık ediyordu:

- Buyurun baylar... Bedava içki... İsteyen gelsin! Nana :

- Susun, dostum, cambazhane soytarılarına benzedik! dedi.

La Faloise'ı pek hoş buluyor, çok eğleniyordu onun bu yaptıklarıyla. Bir aralık, içmiyor gibi görünen Rose Mig-non'a Georges'la bir bardak şampanya göndermek aklına esti. Henri ile Charles can sıkıntısından patlıyorlardı, bu küçüklerin canı şampanya istemiş olabilirdi. Ama Georges, bir kavga çıkmasından korkarak bardağı ağzına dikti. O vakit Nana, arkasında unuttuğu Louiset'yi hatırladı. Çocuk susamıştı belki, birkaç yudum şarap içirmeye çalıştı, ama çocuk fena halde öksürmeye başlamıştı.


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin