Emirül-Mü'minin: 7 Emr-i Bi'l-Ma'ruf Ve'n-Neh-Yi Ani'l Münker: 7



Yüklə 1,14 Mb.
səhifə22/40
tarix12.01.2019
ölçüsü1,14 Mb.
#95669
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   40

Harbi:

Müslüman ile aralarında sulh ve anlaşma bulunmayan gayri müslimlere ait ülke halkından her birine verilen isim"dir.



Harem:

Sözlükte, "kişinin koruyup himaye ettiği şey" mânasına gelir. Istı­lahta Kabe ve çevresine Harem-i Şerif denir. 186

Osmanlılarda, sarayda ve konaklarda kadınlara mahsus kısma harem, bu bakımdan erkeklere ait yere ise se­lamlık adı verilirdi. İhramsız girilmesi yasak olan yere de hârem adı verilir.

Harameyn:

İki harem anlamındaki bu kelime terim olarak Mekke ile Medi­ne çevresini kastetmek için kullanılır. Mekke ayet ve hadislerle belirlendiği­ne göre İslam'ın en kutsal beldesidir. Peygamber şehri Medine ise Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından ha­rem (saygı gösterilmesi gereken, kutsal belde) ilan edilmiştir. Yalnız ihramsız girilmemesi sebebiyle Mekke Medi­ne'den daha üstün sayılmıştır. 187



Haricilik:

"Devlet Başkanlığı'nı meşru yoldan elde eden ve müslümanların kabul ettiği Devlet Başkam'na karşı gelen herkes" demektir.

İslâm mezhepler tarihinde ise HARİ­Cİ; Ehli sünnetin dışında kalan bir mez­hebin adıdır. Hz. Ah" ile Hz. Muaviye arasında meydana gelen SIFFÎN sava­şındaki hakem olayından sonra meyda­na çıkmıştır. Bilindiği gibi SIFFÎN savaşında Hz. Muaviye tam mağlub olacağı sırada orada Kur'an-ı Kerim'in hakem olmasını teklif etti. Hz. Ali (r.a) bunun bir hile olduğunu kabul ederek teklife yanaşmadı; fakat ordusu içerisinde bulunan bir grup tarafından kabule zorlandı ve bilinen tarihi olay meydanageldi. Bunun üzerine diğer bir grup: "Hüküm Allah'ındır" diyerek ha­kem olayına karşı çıktılar. Hakem ola­yını küfür, taraftarlarını da kafir ilan et­tiler. Kufe'nin yakınında bulunan ve Harur'a denilen kasabada toplandılar. Kurulan İslâmi hükümetlere şiddetle karşı çıkıp cephe aldılar. Uzun süren iç savaşlara ve karışıklıklara sebep oldu­lar.

Böylece ortaya çıkan Haricilik, baş­langıçta siyasi sebeplere dayanmak­tadır. Fakat daha sonralan itikadi bir mezhep hüviyetini de kazanmıştır. Bu mezhep: en katı prensiplere sahiptir ve son derece şiddet taraftarıdır.

Bu mezhebin mensupları bugün yok denecek kadar azalmıştır. Kuzey Afri­ka'da az miktarda bulunduğu söylenir.

Harun (a.s):

Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen peygamberlerdenbiridir ve Musa Aleyhisselâm'ın kardeşidir. Müstakil şeriat sahibi değildir. Hz. Musa'nın yardımcısı olarak gönderilen bir pey­gamberdir. Hz. Musa'dan bahseden bir­çok Kur'an âyetleri, dolayısıyla Harun (a.s)'dan da bahsetmektedir. İşteîlgili âyetlerden bazıları:

"Biz, Nuh'a ve ondan sondaki pey­gamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Keza İbrahim'e, İsma­il'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyetmiş, Davud'a da Zebur'u vermiştik.”188

"Ona (Musa'ya), Tur'un sağ tara­fından seslenmiş, onunla vasıtasız konuşmak için kendimize onu yak­laştırmıştık. Ona, rahmetimizden, kardeşi Harun'u bir peygamber ola­rak vermiştik.”189

"Musa şöyle demişti: "-Rabbim, göğsümü aç, bana işimi kolaylaştır. Dilimden şu düğümü çöz, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir vezir çıkar, kardeşim Harun'u. Beni onun­la kuvvetlendir. İşimde onu bana ortak kıl. Seni daha çok teşbih ede­lim. Ve daha çok zikredelim. Şüp­hesiz Sen bizi görmektesin! Rabbi de şöyle buyurmuştu: İstediklerin sana verildi ey Musa!" 190

"(Musa şöyle demişti: Rabbim!) Kardeşim Harun dil yönünden ben­den daha açık konuşur. Onu, beni doğrulayan bir yardımcı olarak be­nimle birlikte gönder. Ben, onların beni yalanlamalarından korkuyo­rum.”191

"Sonra onların ardından Musa ve Harun'u âyetlerimizle Firavun ve adamlarına göndermiştik. Fakat kibirlenmişlerdi. Zaten onlar suçlu bir kavim idiler.”192

"Biz de Musa ve kardeşine, "Mı­sır'da kavimleriniz için evler hazırla­yın ve evlerinizi kıble yapıp namaz kılın; Mü'minleri de müjdeleyin, diye vahyetmiştik. Musa şöyle demiş­ti: Rabbimiz! Sen, Firavu'na ve adamlarına, dünya hayatında süs ve mallar verdin. Rabbimiz! (bununla kullarını) senin yolundan saptırsın­lar diye mi verdin? Onların mallarını yok et; kalplerini iyice sık. Zira on­lar, acı azabı görmedikçe iman et­mezler, (buna karşılık Allah) buyur­muştu ki: İkinizin de duası kabul olunmuştur. Dosdoğru olun; bilme­yenlerin yoluna da uymayın.”193

Harut Ve Marut:

Harut ve Marut, Kur'an-ı Kerim'in Bakara Sûresi'nin 102. âyetinde geçen iki isimdir. Çoğun­luğun görüşüne göre; Hz. Süleyman Peygamber zamanında, Babil'de yaşa­yan iki melektir. Bu iki melek sihir yap­makta kullanılabilecek bazı ilimleri in­sanlara öğretiyorlardı. Bu, o zaman Ba­bil'de yaşayan insanları bir imtihandı. Bundan dolayı Harut ile Marut insanla­ra bu bilgileri öğretirken: "Biz imtihan vasıtasıyız, küfre gitme..." derlerdi. O zaman Babil'de sihirbazlık çok yaygın­dı.

Yüce Rabb'imiz Kur'an-ı Kerim'de meâlen şöyle buyuruyor:

"(Yahudiler Allah'ın kitabını bıra­karak sihir yapmaya başladılar) ve Süleyman'ın (devletini yıkmak için) saltanatı aleyhine şeytanların uydur­dukları şeye (sihre) tabi oldular. (Hz,) Süleyman (nihayet onlara galip gelmekte) sihir edip galip gelmedi. Fakat, şeytanlar, insanlara sihir öğ­rettiklerinden kafir oldular; Babil (şehrin)deki Harut ile Marut isimli iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyor­lardı. Halbuki o iki melek:-Biz, an­cak, bir imtihan ve tecrübe için Allah tarafından gönderildik. Sakın sihir (büyü) yapmayı caiz görüp de kafir olma!" demedikçe bir kimseye öğret­miyorlardı. İşte insanlar, karı ile ko­ca arasını ayıracak şeyleri o melek­lerden öğreniyorlardı. Fakat Allah'­ın izni olmadıkça sihirbazların siniri hiçbir kimseye zarar verici değildir. Onlar (Yahudiler ve şeytanlar) ise, kendilerini zarara sokacak ve hiçbir fayda vermeyecek şeyleri öğreniyor­lardı. Andolsun, onlar biliyorlar ki, sihir(büyü) satın alan kimse için ahirette bir nasip yoktur. Onlar, sihir yapmayı benimsemekle nefislerini ne kötü şeye satmış olduklarını eğer bilseler..”194

Burada hemen şu hususu belirtmek gerekir ki; melekler günah işlemezler. Bu âyet-i celilede belirtilen iki meleğin büyü ile ilgili bazı bilgiler vermeleri; onun etki ve zararlarından sakınma ça­relerini öğretmek maksadıyladır. Birşeyi öğrenmek ve bilmek ayrı, onu öğ­rendikten sonra uygulamak, onun gere­ğini yerine getirmek, onu kullanmak ayrı şeydir. Bir örnek verecek olursak; Alİah içki içmeyi haram kılmıştır. Her­hangi birsıvı maddenin içki olup olma­dığını araştırıp öğrenmekte bir sakınca yoktur. İçki olduğu bilindiği halde o şeyi içmek haramdır. Birşeyi bilmek ile tatbik etmek arasında mukayese edile­meyecek kadar büyük farkların olduğu muhakkaktır.

İşte Harut ve Marut adındaki bu iki meleğin, insanlardan isteyenlere sihir (büyü) hakkında sadece bilgi vermeleri de bunun gibidir.


Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin