Emirül-Mü'minin: 7 Emr-i Bi'l-Ma'ruf Ve'n-Neh-Yi Ani'l Münker: 7



Yüklə 1,14 Mb.
səhifə21/40
tarix12.01.2019
ölçüsü1,14 Mb.
#95669
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   40

Hanefî Mezhebi:

Dört mezhep­ten biridir. Mensubu en fazla olan mez­heptir. Bu mezhebin müctehidi Ebu Ha­nife'dir.

Ebu Hanife, hicri 80 tarihinde Kufe'de doğmuş ve hicri 150 yılında vefat etmiştir. Babasının adı, "Sabit"; kendi adı ise Numan'dır. İmam-ı azam (en bü­yük imam) lakabıyle şöhret bulmuştur. Babası, Horasanlı'dır. Ebu Hanife'nin babası Sabit, Hz.Ali'nin duasını almış, kendisi de bir kısım sahabeyi görmüş­tür. Ebu Hanife, üstün kabiliyetlere sahip İslam hukukunun kurucusu den­meye lâlık büyük bir bilgindir. İnsan şahsiyetine ve hürriyetine fevkalade önem verirdi.

Hanefi mezhebi, fıkıh sahasındaki dört mezhebin başta geleni ve İslâm âleminde en yaygın olanıdır. Müslü­man Türkler'in büyük bir kısmı da Ha­nefi Mezhebi'ne mensuptur.

Hanefi mezhebi, şu yedi esas üzerine kurulmuştur:

1- Kitap: Kitaptan maksat Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an, İslâm hukukunun ana kaynağıdır.

2- Sünnet: Sünnet Kur'an-ı Kerim'in birinci derecede tefsiridir.

3- Sahabenin sözleri: Bir mes'ele hakkında sahabenin sözü varsa imam-ı azam kıyasa gitmez, sahabenin sözüyle amel ederdi.

4- Kıyas: Bir mes'ele hakkında âyet, hadis veya sahabe sözü bulunmazsa kı­yas yapardı.

5- İstihsan: (Bk. istihsan)

6- İcma':(Bk. icma')

7- Örf: (Bk. Örf)

Hanefi Mezhebi'nin ticari hayattaki görüşleri, son derece sağlamdır. Ticari sahada dört noktaya büyük önem veril­miştir.



1- Satılacak mal ile karşılığında veri­lecek bedelin kesinlikle taraflarca bilin­mesi gerekir; çünkü bunların iyi bilinmemesi anlaşmazlığa sebep olur.

2- Faiz ve faiz şaibesinden sakınıl­ması gerekir.

3- Nasslara aykın olmayan örfün dik­kate alınması,

4- Emanet yani güven.

Hanefi Mehzebi'ni derleyip toparla­yan, yazarak kitaplara geçi ren ilk büyük âlim İmam-ı Muhammed'dir. İmam-ı Muhammed'in Hanefi Mezhebi'ne dair yazdığı meşhur altı kitabı vardır ve şun­lardır:



1- Mebsût

2- Ziyadet

3- Cami-us Sağır

4- Cami-ul Kebir

5- Siyer-i Sağır

6- Siyer-i Kebir

Bu kitaplardaki görüşler, kuvvetli görüşlerdir. Hanefi Mezhebi'nde birin­ci derecede bunlara itibar olunur. Zahir rivayet denilince bunlardaki görüşler kasdedilir.

Beşyüz sene Abbasi Devleti, alüyüz sene Osmanlı İmparatorluğu zamanın­da devletin resmi mezhebi Hanefi Mez­hebi olduğu için toplum hayatına diğer mezheplerden daha fazla intibak etmiş­tir. Mecelle diye şöhret bulan hukuk ki­tapları Hanefi Mezhebi'nin görüşlerini ihtiva eder.

Hanefi Mezhebi'nde yetişen birçok müctehidler, âlimler ve bunların kale­me aldıkları ölümsüz eserler vardır. Fakat Hanefi Mezhebi'nde yetişen en büyük müctehidler EbuHanife'nin tale­beleri olan "İmam-ı Ebu Yusuf, İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Züfer'dir.



Hanif:

ArapçadaHanf kelimesinden türemiştir. Hanf: "sapıklıktan kurtulup istikamete, çarpıklıktan kurtulup doğ­ruluğa yönelmek" demektir. Hanif ise, bu mastardan türetilmiş bir sıfattır. İslamî kaynaklarda HANİF denince, "bâtılı bırakıp hakka yönelen, şirkden ve kü­fürden uzaklaşıp tevhid dinine giren, batıl dini terkedip İslâm'a yönelen kim­se" anlaşılır.

Hz. İbrahim (a.s)'ın dinine de HA­NİF dini denilmiştir. İslâm'dan önce, Arabistan yarımadasında putlara tap­mayı kabul etmeyip İbrahim (a.s)'in dinini kabul edenlere de HANİFLER ismi verilmiştir. HANİF dini denildiği zaman genel olarak, İslâm dini anlaşılır. Hanifin çoğulu HUNEFA'dır.

Hânis:

Yeminin gereğini yerine ge­tirmeyen, yeminini bozan kimse" de­mektir. Haktan batıla yönelen şahsa da HÂNİS denilmiştir.



Haraç:

Sözlükte, "toprakla ilgili ola­rak Devlet Başkanı'na ödenen vergi"dir.

İslâm Hukuku'nda, "İslâm Devleti topraklarında yaşayan gayr-i müslimlerden (Yahudi ve Hristiyanlardan) alınan belli orandaki vergiler"dir.

Haraç, iki kısma ayrılır:



1- Şahıs başına alınan vergidir. Buna "CİZYE" denir.

2- Topraktan veya toprak mahsulle­rinden alınan vergidir. Buna da toprak haracı denir. Toprak haracı, haraç arazi­sinden alınır. Haraç arazisi; Yahudi veya Hristiyan olan asıl yerliler elinde, belli bir vergi alınmak şartı ile bırakılan arazilerdir. Cizye ile haraç arasında şu fark vardır: Haraç arazisinin sahibi sonradan Müslüman olsada haracı vermeye devam eder. Halbuki gayr-i müslim, İslâm'a girerse artık cizye vermez.

Haram:

Sözlükte, "bir kuvvet tara­fından yapılması yasak edilen şey" ma­nasına gelir. İstilanda ise, "dinen yapıl­ması kesinlikle yasak olan şevler"dir. Dinen nelerin haram olduğu İslâm'ın dört ana kaynağından (Kitap, Sünnet, İcma', Kıyas) öğrenilir. Haram iki kısma ayrılır:



1- Doğrudan haram (Haram li aynihi): Adam öldürmek, içki içmek ve kumar oynamak gibi...

2- Dolayısıyle haram (Haram li gayrihi): Bunlar, aslında haram olma­yıp başka bir sebeple haram olan şeylerdir. Bir ekmeği çalıp yemek gibi. Aslında ekmek yemek haram değildir. Helâl yoldan elde eden kimsenin yeme­sinde hiçbir sakınca yoktur; fakat hırsızlık onu haram duruma sokmuştur.

Haramdan sakınanlar, mükafatgörür. Sakınmayanlar ise, günahkâr olurlar. Bir şeyin haram oluşu kesin delillerle sabit olmuşsa böyle bir haramı inkar eden dinden çıkar. (kafir olur).



Haram Aylar:

Arapçası eşhuru'l-hurum'dur. Haram aylar demektir. Ha­ram aylar, saygıya layık olan, saygı gösterilmesi gereken Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.

İslamdan önce Arap kabileleri ara­sında çok sık savaşlar olurdu. Yalnız haram aylarda savaş yapılmazdı. İlke olarak böyle olmasına rağmen, eğer bu aylarda savaş yapılırsa yasak çiğnen­diği için buna 'Ficar savaşı' denilirdi. Hz. Muhammed'in (s.a.s) de kendisine peygamberlik gelmeden önce, gençlik yıllarında atılan okları toplayıp amca­larına yardım etmek suretiyle bir Ficar savaşına katıldığı rivayet edilmektedir. Bir barış dönemi olan haram aylarda savaş yapılmadığı gibi, Kabe ve çevre­sinde avlanmakta yasaktı. Buna rağ­men müşrik Araplar haram aylan ge­ciktirerek farklı bir düzenleme yapar­lardı. Şöyle ki: Bilindiği gibi ay senesi 354, güneş senesi ise 365 gündür. Ara­da 11 günlük birfark vardır. Böyle olun­ca kameri aylar her sene 11 gün evvel gelmektedir. Bu da hac mevsiminin ba­zen yazın sıcak zamanına, bazen de kış ortasına gelmesine sebep oluyordu. Bu durum müşriklerin hoşuna gitmiyordu. Çünkü her mevsim Kabe'ye gelmek zorlanna gidiyordu. Bu yüzden üç sene­de bir toplantı yaparak o yılın aylanna bir ay daha eklerlerdi. Böylece yıllar iki sene on iki, üçüncü sene ise onüç ay olurdu. Bu şekilde hac mevsiminin her zaman işlerine gelen zamanda olmasını sağlarlardı. Kur'an-ı Kerim bu durumu şöyle açıklamaktadır:

"Şüphesiz ki, ayların sayısı Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri, kitabında tespit olunduğu üzere onikidir. Bu aylardan dördü mukaddes olan haram aylardır. İşte dosdoğru din budur. Bu aylarda kendinize zulmetmeyin. Ey mü'minler! Müşrikler sizinle nasıl topluca savaşı­yorlarsa, siz de onlarla topluca savaşın. Bilin ki, Allah mutlaka muttakilerle be­raberdir. Bu ayların yerlerini değiştire­rek geri bırakmak, inkara aşın gitmek­ten başka bir şey değildir. Kafirler böyle yapmakla doğru yoldan saptırılırlar. Allah'ın haram kıldığı ayların sayısını uygun yapmak için bir yıl haram ayını helal, diğer bir yıl onu haram sayarlar. Böylece Allah'ın haram kıldığını helal kabul ederler.185 Hz. Peygamber de Veda Hutbesinde aynı konuya değinmiş ve ayların yerlerinin değiştirilmesini kınamıştır. Bu aylarda cahiliye döneminden beri uygulanagelen savaşma yasağı İslamiyet tarafından kaldmlmıştır. Yalnız müfessirlere göre bu aylarda günah işlemenin cezası diğer aylara göre daha çoktur.




Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin