G
Gabn:
Sözlükte, "aldatmak ve hile yapmak" anlamına gelir.
Fıkıh dilinde ise; "ahcı ve satıcının aldanma veya birbirlerini aldatmalarına" denir. Bu aldatma, kasıtlı veya kasıtsız da olabilir. Aşırı olan aldanmaya, "GABN-I FAHİŞ" denir. Yani takdir komisyonunun koydukları fiyatın çok üstünde veya altında kalan bir aldatma ve aldanmadır. Meselâ; bir mal bin liraya alınsa, sonra bu mal takdir komisyonuna havale edilirse, üyelerden bir kısmı yüz lira, bir kısmı altı yüz lira, bir kısmı ise, yedi yüz lira değer biçse burada gabn-ı fahiş vardır. Çünkü değerlendirmeler alınan fiatın altında kalmıştır. Fakat, bir kısmı sekiz yüz, bir kısmı dokuz yüz ve bir kısmı da bin lira değer takdir etseydi buna gabn-ı fahiş denmezdi.
Alınan bir mal, gabn-ı fahiş sebebiyle geriye reddedilebilir. Bu konuda İslâm âlimleri, farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunlardan en önemlisi şudur:
Aşırı aldatma, kasten yapılmışsa mal geriye reddedilebilir. Ticari akit bozulup aldanan satıcı ise malını; aldanan
müşteri ise parasını geri alabilirler.
Aldatma, ister aşırı olsun, ister olmasın her çeşidi ile haramdır. Resûlullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:
"Bizi aldatan, bizden değildir."
Gadab: 85
Gadir-u Hum:
Mekke ile Medine arasındaki Cuhfe yakınlarındaki bir yerin adı olan Gadiru Hum, asıl önemini, Hz. Ali'nin hilafeti konusunda Şii kaynakların en önemli dayanak kabul ettikleri bir olay ve hadisten almaktadır Buna göre, Hz. Peygamber (a.s) Veda Haccı dönüşünde, Gadiru Hum denilen yerde konaklamış ve insanları toplayarak önce:
"Ey Peygamber, sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kafirlere yol göstermez" 86 mealindeki ayeti tebliğ etmiş, ardından da:
"Cebrail bana Rabbimden şu emri getirdi ki, Ali bin Ebi Talib benim kardeşim, vasim, halifem ve benden sonraki imamdır. Ey insanlar, Allah onu size veli ve imam tayin etti, ona itaat etmeyi herkese farz kıldı. Ona karşı çıkan lanetlenecek, saygı gösterenler ise kurtulacaktır. Dinleyiniz ve itaat ediniz. Allah mevlanız Ali ise imamınızdır. İmamet onun soyundan kıyamete kadar devam edecektir." demiştir. Şii kaynakların yorumuna göre yukarıdaki Maide suresinin 67. ayeti, Hz. Ali hakında inmiştir. Onlara göre yüce Allah tarafından Hz. Peygamber'in tebliğ etmesi istenilen şey Hz. Ali'nin halifeliğidir. Güya Resulullah bunu gizlemiş, Yüce Allah da O'nu bu konuda ikaz etmiştir. O da bunun üzerine yukarıda belirttiğimiz sözleri söylemiştir.
Ehl-i Sünnet alimlerinin olayı değerlendirmeleri ise şöyledir: İlk önce Gadiru Hum diye bilinen hutbe 10. hicri yılda Zilhicce ayının I8.gününde okunmuştur. Oysa aynı ayın 9. günü, yani arefe günü şu ayet nazil olmuştur: "Bugün sizin için dininizi tamamladım, size olan nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslam'ı seçtim." 87Yukarıda mealini verdiğimiz 67. ayetin bu ayetten sonra nazil olmuş olması düşünülemez. Çünkü 3. ayet 'dinin tamamlandığını' bildirmektedir. İslam alimlerinin çoğunluğu da Maide suresinin 67. ayetinin Mekke'nin fethi ve Hayber gazvesinden önce indiği konusunda ittifak etmektedirler. Öte yandan Resulullah'ın yüzbinden fazla insanın huzurunda söylediği sözler eğer Hz. Ali'nin hilafeti ile ilgili olsahydı bunların, gerek Hz. Ebu Bekir'in halife seçilmesi sırasında, gerekse daha sonra Hz. Ali'nin hilafete geçişi sırasında başta Hz. Ali ve Abdulmuttaliboğulları olmak üzere pekçok sahabe tarafından hatırlatılması gerekirdi. Oysa Hülefa-i Raşidin döneminde bırakınız herhangi bir sahabeden bir tek ravinin böyle bir rivayeti nakletmesini, Hz. Ali bile en karışık zamanlarda dahi böyle bir rivayetten söz etmemiştir. Eğer Şiilerin iddia ettikleri gibi Gadiri Hum'da Hz. Ali'nin Resulullah'tan sonra devlet başkanı olacağı açıklanmış olsaydı yüzbinlerce sahabeden hiç değilse bir kısmının daha sonraki olaylarda bunu hatırlatması gerekmez miydi? Bu iddia yüzbinden fazla sahabinin Hz. Pey-gamber'in vefatından sonra onunvasi-yetine uymadığı ve Hz. Ali'yi hilafetten mahrum bırakmak için aralarında işbirliği yaptığı gibi bir anlama da gelir ki, bu akla aykırıdır. Ehl-i Sünnet alimleri Resulullah'ın Gadiru Hum'da bir hutbe irad ettiğini, Hz. Ali ve ehl-i beyt hakkında övücü sözler söylediğini ve vefatından sonra ehl-i beyte saygı göstermeleri gerektiğini vasiyyet ettiğini kabul etmektedirler. Fakat bunların yorumunda Şiilerden ayrılmaktadırlar. Çünkü Peygamber Efendimiz buna benzer sözleri farklı zaman ve yerlerde Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer gibi pek çok büyük sahabiye de söylemiştir. Mesela Ebu Ubeyde bin el Cerrah hakkında "Bu ümmetin eminidir" buyurmuşlardır.
Sonuç olarak Ehl-i Sünnet'in bu konuda kabul ettiği görüş, Gadiru Hum denilen yerdeki hutbesinde Resulullah, Hz. Ali'yi övmüş ve müslümanlann ona sevgi ve saygı göstermelerini vasiyyet etmiştir. Ancak hilafet konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Nitekim İbni Teymiye'nin konuyla ilgili şu ifadeleri dikkat çekmektedir: "Bu uydurmanın mütevatir olması bir yana, sahih sarsmak gayesiyle bir takım şüpheler doğurmak için uydurdukları sinsi hikayelerden birisidir. Garanik olayı veya kıssası diye bilinen bu hikayeye göre:
"Mekke döneminde işkencenin şiddetli olduğu ve bazı müslümanlann Habeşistan'a hicret ettikleri bir devirde Resulullah güya, müşriklerle uzlaşma yolları arıyor ve devamlı bunun çarelerini düşünüyormuş. İşte bu düşünce içinde iken bir gün Kabe'nin yanında Necm suresini okuyormuş,
"Gördünüz mü o Lat ve Uzza'yı? Ve üçüncüleri öteki (put) Menafi?" mealindeki 19-20. ayeti okuduktan hemen sonra şeytan hemen işe karışarak Peygamber Efendimiz'e farkında olmadan
"Bunlar yüce kuğu kuşları (veya turnaları) dır ve şefaatleri umulur" sözlerini vahyin devamı gibi söyletmiş, daha sonra Necm suresini okumaya devam etmiş ve sonundaki secde ayetlerine gelince, orada bulunan müslümanlarla birlikte kalkıp secde etmiş, bu sırada orada bulunan müşrikler de yukarıdaki putları öven sözler dolayısıyla., 'Muhammed ile aramızda bir ayrılık kalmadı' diyerek kalkıp secde etmişler, ve bir süre müslümanlarla iyi geçinmişler. Bundan dolayı Habeşistan'a göç eden müslümanlar Mekke'ye geri dönmüşler. Fakat daha sonra Cebrail gelerek hatasından dolayı Peygamber Efendimiz'i uyarmış ve yukarıdaki sözlerin ayet olmadığını bildirmiş. Bunun üzerine Mekkeli müşrikler eziyetlerine tekrar başlamışlar."
Güvenilir hiç bir kaynakta geçmeyen bu olayı, İslam'ın tarihi düşmanları hassas bir tarihçi olmadığı ve nakillerine güvenilmediği bilinen İbn Kelbi'nin eserinden alarak bu güne kadar kullana gelmişlerdir. Oysa Peygamberliğinin öncesinde ve sonrasında hiç bir şekilde putları övmediği bilinen, tevhid inancı uğruna her türlü eziyet ve işkenceyi göze alan Resulullah'ın müşriklerle uzlaşmayı düşünmesi aklın alacağı bir konu değildir. Daha Önemlisi, yüce Allah Kur'an-ı Kerim'in korunmasını bizzat kendisi üstlenmektedir. Buna velev ki dalgınlıkla bile olsa şeytanın veya insanın sözünün karışması mümkün değildir. Öte yandan Habeşistan'a göç eden müslümanlann Mekke'ye geri dönmelerinin sebepleri, bir taraftan Hz. Ömer, Hz. Hamza gibi cesur kişilerin İslam'a girmesiyle müslümanlann güçlenmesi, müşriklerin ise bunlardan çekinerek işkenceye bir süre cesaret edememeleri, diğer taraftan Habeşistan'da Necaşi'ye karşı önemli bir ayaklanmanın ortaya çıkması gibi tutarlı tarihi gerçeklerdir.
Buhari, Hz. Peygamber'in Kabe'nin yanında Necm suresini okuduğunu, surenin sonundaki secde ayetleri geldiğinde yanındaki müslümanlarla bilikte kalkıp secde ettiğini, bu sırada orada bulunan müşriklerin de (muhtemelen müslümanlarla rekabet etmek, putlarına sahip çıktiklannı göstermek için) kalkıp putlanna secde ettiklerini anlatmaktadır. Sahih-i Buhari'de aynı olay anlatılmakta fakat Garanik konusu ile ilgili bilgi verilmemektedir. Zaten İ-mam Buhari gibi titiz bîr hadis aliminin bunu aktarmasına imkan yoktur, çünkü nakil ve akıl yönünden bu mümkün değildir. Kaldı ki konuyla ilgili diğer pek çok alim de bu olayın temelsiz ve çürük bir iddia olduğunda ittifak etmektedirler.
Dostları ilə paylaş: |