Ergenekon is our reality


) CUMHURİYET GAZETESİ SALDIRISININ ERGENEKONLA BAĞLANTISI YOKTUR



Yüklə 250,72 Kb.
səhifə3/5
tarix21.08.2018
ölçüsü250,72 Kb.
#73548
1   2   3   4   5

6) CUMHURİYET GAZETESİ SALDIRISININ ERGENEKONLA BAĞLANTISI YOKTUR

İshak Alaton (Turkish Jewish Businessman)

“I believe this trial is a milestone for Turkey because such a transparent investigation had not been carried out in the past. As a result of this investigation into Ergenekon, however, people have come to develop faith that they live in a country where the rule of law prevails. I, myself, am one of them.”

“This case will truly bring the rule of law to the country in addition to strengthening the people's trust in it. Turkey really was very much in need of this. I have always believed that our country has been taking significant steps in this direction, which can be described as a search for democracy and a transparent administration. I interpret this case as part of our approach to this target. That is why I believe it is a great service to Turkey on its road to a full, consolidated democracy…” 57


OLAY: Cumhuriyet gazetesi 1924 yılından beri yayın hayatını sürdüren Türkiye’nin en eski gazetelerinden birisidir. Türkiye çapında yayın yapan gazete, nispeten düşük tirajına rağmen (satış sıralamasında 21-22. Sıralarda yer almaktadır) Türkiye’deki siyasi yaşamda önemli bir “merkez” olagelmiştir. Cumhuriyet gazetesi son on yıllarda “katı sekülerist” ve “askeri vesayet” yanlısı yayınlarıyla ön plana çıkmıştır. 2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesinin ardından, Cumhuriyet gazetesi orduyu siyasi yaşama müdahale etmeye davet eden yayınlar yapmıştır. Gazetenin, üstü kapalı olarak 1960 darbesine (orduda hiyerarşi dışı yapılan ve genç subayların ön planda olduğu askeri darbe) gönderme yapan “Genç Subaylar Rahatsız” manşeti Türkiye’de siyasi literatürde yerini almış ve Cumhuriyet gazetesiyle özdeş bir hale gelmiştir. Gazetenin bir yöneticisi Ergenekon davası çerçevesinde kovuşturmaya uğramış, bir yazarı da bu dava çerçevesinde tutuklanmıştır.

Cumhuriyet gazetesi bir domuzun “baş örtüsü” taktığı bir karikatürü yayınlamasının ardından 05.05.2006, 10.05.2006 ve 11.05.2006 tarihlerinde bombalı saldırıya uğramıştır. İlk iki saldırıda atılan el bombaları patlamamış, üçüncü saldırıda bomba infilak etmiştir. Her üç saldırıda da bombalar Gazetenin bahçesine atılmış, ölen veya yaralanan olmamıştır.

Cumhuriyet gazetesine yönelik bu saldırılar da, Danıştay saldırısını gerçekleştiren ve Ergenekonla bağlantılı olduğu öne sürülen avukat Alpaslan Aslan tarafından gerçekleştirilmiştir.

İDDİALAR : Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırılar bu gazetenin katı sekülerist tavrı nedeniyle şimşekleri üzerine toplamasının bir sonucu olmuştur. Gazeteye atılan bombaların patlamamasının da gösterdiği üzere bu bombaları atanların örgüt bağlantılı “profesyonel” kişiler değil, bombaların “pimini” dahi çekmeyi unutacak kadar öfkeli kişilerdir. Kısacası Cumhuriyet gazetesi saldırısı ile Ergenekon arasında bağlantı kurmanın dayanaktan yoksun bir iddia olduğu ortadadır.

GRUP DEĞERLENDİRMELERİ:

Bu davadaki delillerin neler olduğunu hiçbir şekilde bilme şansı olmayan yabancı okurlara yönelik olarak, bu tür delillerle oynayarak yapılan yayınlar, ahlaken sorgulanması gereken bir tutuma işaret ederler.

Cumhuriyet gazetesine yapılan bombalı saldırılar, Türkiye’de daha önce pek çok kez yapıldığı gibi, dindar-seküler çatışmasını körüklemeyi amaçlamaktadır. Gazetenin üç kez bombalanmasının nedeni, ilk ikisinde arzu edildiği oranda bu saldırılara dikkat çekilememiş olmasıdır. Gerçekten de, üçüncü saldırıya kadar gazeteye yönelik saldırılar ciddi bir şekilde dikkat çekmemiştir. Ancak kamuoyunda arzu edilen infialin yaratılmasından sonra saldırılar durmuştur.

İlk iki saldırıda bombaların patlamamasının saldırganların acemi ya da profesyonel olmasıyla bir ilgisi yoktur. Bu saldırılarda asıl amaç Cumhuriyet gazetesine zarar vermekten ziyade kamuoyunu etkilemektir.

Bu saldırı da Danıştay saldırısı gibi Avukat Alpaslan Aslan ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiştir. Aslanın Ergenekon üyeleriyle bağlantıları oldukça inandırıcı delillerle belgelenmiş bulunmaktadır. Aslan Ergenekon sanıkları Veli Küçük, Muzaffer Tekin’le kişisel ve iş ilişkileri içindedir, Ergenekon yapılanması için önem arz eden Vatansever Kuvvetler birliğiyle bağlantılıdır.

Gerek suç ortağı Osman Yıldırım ve gerekse bir gizli tanık, Alpaslan Aslanın Cumhuriyet gazetesine atılan el bombalarını Ergenekon sanıklarından Muzaffer Tekinden aldığı ve saldırı talimatını Veli Küçük’ün verdiğine tanıklık ettiklerini ifade etmişlerdir.

Sonuç olarak Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırının Ergenekon örgütüyle bağlantılı olduğu son derece net delillerle ortaya konmuş, somut bir vakadır.

7) GAYRİMÜSLİMLERE KARŞI SALDIRILARIN ERGENEKON BAĞLANTILI

OLDUĞU İDDİASI TAMAMEN BİR KOMPLO TEORİSİNDEN İBARETTİR

Bartholomeos: (Rum Ortodoks Patriği)

“Aleyhimizde provokasyon yaparak hükümeti devirmek, AK Parti'yi feshetmek istiyorlar. Bizim ne suçumuz var?...Bizi korkutmak için yapıldığını düşünmüştük. Kafes Planı ortaya çıkınca bu olayın da bu çerçevede yapılmış olabileceği aklımıza geldi.”58




İDDİA: Ergenekon iddianamesinde, hiçbir delil öne sürülmeksizin gayrimüslimlere yönelik bazı suikast ve saldırılarının Ergenekon örgütünce gerçekleştirildiği iddia edilmektedir. Bunların arasında 5 Şubat 2006’da İtalyan Katolik rahip Andre Santora’nın Trabzon’da öldürülmesi, Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de İstanbul’da vurulması ve 18 Nisan 2007’de bir Alman vatandaşının da aralarında bulunduğu üç Hristiyan misyonerin Malatya’da işkence yapıldıktan sonra öldürülmesi olayları da yer almaktadır..

GRUP DEĞERLENDİRMESİ:

Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de gayrimüslim nüfusun azaltılmasına yönelik çeşitli saldırı ve yıldırma girişimleri olmuştur. İttihat ve Terakki’den bu yana Gayrimüslimlerin Türkiye’de uzaklaştırılması ve kaçırtılması yerleşik bir derin devlet geleneğidir. Ergenekon örgütü ideolojik olarak İttihat ve Terakkinin günümüzdeki mirasçısıdır. Tıpkı selefi gibi, bu örgütte de Gayrimüslimlerle uğraşmayı kendisine iş edinmiştir. 1923 yılından beri Türkiye’de faaliyet gösteren, ama hiçbir cemaati olmayan, bütün misyonu Rum Ortodoks Patrikhanesini zayıflatıcı faaliyetler yürütmek olan, “Türk Ortodoks Patrikhanesi” Ergenekon örgütü için özel bir öneme sahipir. Örgütün kritik bazı toplantılarını Patrikhanenin binasında gerçekleştirdiği bilinmektedir59. Türk Ortodoks Patrikhanesinin basın sözcüsü Sevgi Erenerol, Ergenekon davasından hâlihazırda tutukludur. Erenerol tutuklanmadan önce Türk Silahlı Kuvvetleri üyelerine misyonerliğin “zararları” üzerine pek çok sunum ve konferans vermiştir60. Anti Semitik ve Hrıstiyan karşıtı kitapların yazarı Ergun Poyrazın bu faaliyetleri için Jandarma istihbaratından maaş aldığı belgelenmiştir61 ve kendisi halen Ergenekon davasında tutuklu sanık durumundadır. Ergenekon sanıklarından Kemal Kerinçsiz, Orhan Pamuk, Hrant Dink gibi entelektüellere karşı, “Türklüğe hakaret ettikleri” gerekçesiyle dava açtığı gibi, misyonerleri de aynı gerekçeyle62 dava etmiştir. Ergenekon sanıklarından Sinan Aygün’ün başkanlığını yaptığı Ankara Ticaret Odasının düzenli faaliyetlerinde birisi de, “misyonerlere” ilişkin kışkırtıcı “raporlar”63 hazırlayıp kamuoyuna sunmaktır.

Ergenekon iddianamelerini hazırlayan savcılar Türkiye’de meydana gelmiş olan bazı provakatif cinayetlerin Ergenekon örgütüyle bağlantılı olabileceğini dile getirmişlerdir. Nitekim, Ergenekon davası açıldıktan sonra ortaya çıkan “Kafes” eylem planında Rahip Santoro (2006) , Ermeni asıllı gazeteci Hrant Dink (2007) ve Malatyada üç misyonerin (2007) öldürülmesinden “operasyon” olarak söz edildiği görülmektedir.

Ergenekon soruşturmalarının gösterdiği bir olgu, bu suikast ve yıldırma operasyonlarının Türkiye’de dindar kesimin Hıristiyanlara olan nefretinin bir sonucu olduğu inancının yerleştirilmeye çalışıldığıdır. Bu vesileyle de AKP’nin bu operasyonlardan sorumlu tutulması için bir dezenformasyon örgütlenmiştir.

Bu yöntem Türkiye’de ilk defa uygulanıyor değildir. Daha önce de gayrimüslimlere yönelik bu tür operasyonlar sürekli başkalarının üzerine atılarak yapılmaya çalışılmıştır. Ergenekon dava dosyaları arasında yer alan “balyoz” ve “kafes eylem” planları, “gayri Müslimlere” yönelik “operasyonların” 2000’li yıllarda da devam ettirildiğini gözler önüne sermektedir.

Hrant Dink cinayetinde, Trabzon’da Ogün Samast’ın arkadaşı olan Erhan Tuncel’in istihbarat elamanı olduğu ve Trabzon ile İstanbul’a haber verdiği, Trabzon Jandarma Alay Komutanı Ali Öz’ün olayın üstünü örttüğü, İstanbul Emniyetine suikast ihbarı yaptığı ancak İstanbul Emniyeti gerekli önlemi almadığı, hatta öldürülmeden Valiliğe çağırıldığı ve “karışma bu işlere” denildiği ve tehdit edildiği bilinmektedir. Ayrıca Ergenekon davasından tutuklu Veli Küçük ve avukat Kemal Kerinçsiz’in sürekli tahrik etmesi buna rağmen önlem alınmaması, Ogün Samast’ın abdest alıp cinayeti işlemesi aslında cinayeti dini ve milli duyguları istismar edilip işlediği ortaya çıkarmıştır ki, sonra yakalandığında arkada Türk Bayrağı ile fotoğraf çektirmiştir. Aynı şeyler Malatya “misyoner katliamında da” tekrar etmiş, dindar profili çizmeye çalışan katil zanlılarının aslında aşırı milliyetçi oldukları64 anlaşılmıştır.

8) TÜRKİYEDE BAĞIMSIZ MEDYA YOKTUR, TARAFSIZ OLANLAR DA SİNDİRİLMİŞTİR

İDDİA: Türkiye’de bağımsız medya sindirildiği için Ergenekon sürecine ilişkin sağlıklı bir tartışma yürütülememektedir.

GRUP DEĞERLENDİRMESİ: Türkiye'de medya homojen değildir. Merkez Medya büyük ölçüde kendilerini “Kemalist” olarak değerlendiren kişilerin elindedir. Bunun yanında uzun yıllardır Türkiye'de konuşulamayan “Ermeni tabusu” gibi konular artık tartışılabilmektedir. Türkiye’nin ciddi bir ifade özgürlüğü sorunu vardır ve gazeteciler de bundan nasibini almaktadırlar. Türkiye hukuk mevzuatında ifade hürriyetini kısıtlayan çok sayıda hukuki düzenleme mevcuttur65. Ayrıca yargı da ifade hürriyetini son derece kısıtlayıcı bir şekilde değerlendirmektedir.

Hükümetin bir Medya Grubu başkanıyla girdiği tartışma endişe vericidir. Fakat Doğan Grubu ve Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşen tartışma ayrı bir konudur ve bu Ergenekon davasıyla ilintili değildir. Medyayı sindirme faaliyetleri hükümetten geldiği kadar Ordu'dan da gelmektedir. Batı'da government denince devlet anlaşılmaktadır. Ancak Turkiye’de hukumet ayrı devlet kurumları ayrı algılanıyor. Muhalif medya olarak bilinen medya organlarının sadece “hükümete” karşı yayın yaptıklarını örneğin Ordu ve devlet kurumları aleyhine yayın yapmadıklarını görüyoruz.

Ergenekon davasına ilişkin olarak basın özgürlüğü konusunda şunu söylemek gerekir. Bu iddianın tam tersine, mahkemelerin eski alışkanlıklarını ve bakış açılarını sürdürmeleri nedeniyle, Ergenekon karşıtı yayın yapan çok sayıda gazeteci hakkında çeşitli vesilelerle davalar açılmaktadır66. Sadece “Taraf” gazetesi hâlihazırda 150 (yüz elli) civarında ceza davası ile boğuşmaktadır. Sabah gazetesine karşı devam eden beş dava mevcuttur. Kesin rakamlar elimize ulaşmadığı için, şu an için belirtemezsek de, diğer pek çok gazete ve gazeteciye Ergenekon davasına ilişkin kaleme aldıkları için davalar açıldığını biliyoruz. Bütün bu veriler ışığında bakıldığında, Ergenekon davası sonrasında, Ergenekon davasını eleştirenlerin değil, tam tersine Ergenekon davasına destek verenlerin ifade hürriyetlerinin ciddi bir şekilde sınırlandığı görülecektir.

9) ERGENEKON SORUŞTURMASI KAPSAMINDA ELE GEÇİRİLEN SİLAH VE CEPHANELİKLERİN ÇOK FAZLA ANLAMI YOKTUR



Ali Balkız (Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı):

“Belgelerde evimin fotoğraflarını, krokisini, geliş-gidiş yollarımı, görevlendirilmiş 9 kişiyi, kimin patlayıcı temin edeceği, kimin düzenek yerleştireceği, kimin patlatacağı gibi bir düzenek gördüm. O anda aklıma Uğur Mumcu, Hablemitoğlu ve Bahriye Üçok`un karanlık güçler tarafından katledilişi geldi.”67




İDDİA: Her ne kadar Ergenekon soruşturma ve davasının ağırlıklı kapsamını “darbe girişimi” iddiaları oluşturmakta ise de, Ergenekon soruşturması kapsamında ele geçirilen silahlar ve mühimmatlar bir askeri darbe yapılması için yeterli nitelikte değildirler.

GRUP DEĞERLENDİRMESİ:

Ergenekon soruşturması başladığından bu yana, çok sayıda silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiştir68. Bu silah ve cephanelerle bir “askeri darbe” yapılacağı hiçbir yerde iddia edilmemiştir. Ancak bu silah ve cephanelerle, çok sayıda suikast ve bombalama eyleminin gerçekleştirilmesinin planlandığı bilinmektedir. Bütün bu şiddet olaylarıyla, Türkiye yeni bir askeri darbeye hazır hale getirilmeye çalışılması amaçlanmıştır. Alevilere yönelik suikastlarla Alevi kesimi, camilerin ve Sünni nüfusun yoğun olduğu yerlerde alış veriş merkezlerinin bombalanması ile Sünni Kesimin, önde gelen Kürt politikacılarına yönelik suikastlarla Kürtlerin kışkırtılması, tıpkı daha önceki askeri müdahalelerden önce olduğu gibi, farklı toplumsal kesimlerin birbirleriyle “ölümcül” bir çatışma ortamına sürüklenmesi planlanıyordu. Yine Gayrimüslimler hedef alınarak hükümet üzerindeki dış baskının arttırılması ve iktidar partisinin önde gelen figürlerine yönelik suikastlarla da ülkenin istikrarsızlığa sürüklenmesi amaçlanmaktaydı.

Ele geçirilen silah ve mühimmatların bütün bu cinayet ve bombalama olaylarını gerçekleştirmek için fazlasıyla yeterli olduğu çok açık bir şekilde ortadadır.

İDDİA: Başlangıçta soruşturmanın kesin bir başarısı olarak görünen silah depoları keşfinde de soru işaretleri bulunmaktadır. ÖHD mensuplarının acil durumlarda kullanılmak üzere kayıt dışı silah ve mühimmatı Türkiye’nin değişik yerlerine gömdükleri bilinmektedir.

GRUP DEĞERLENDİRMESİ:

Genel Kurmay Başkanı TSK’nın yer altında gömülü silahı olmadığını bizzat kendisi açıklamıştır69. Ayrıca, ev ve iş yerlerinden silah çıkan muvazzaf askerler, bu silahları illegal yollarla askeriyeden çıkardıkları için hapis cezasına70 çarptırılmışlardır. Hapis cezasına çarptırılan Yarbay Mustafa Dönmez ilk savunmasında bu silahları polisin kendisine komplo kurmak amacıyla gömdüğünü iddia etmişti. Ancak askeri mahkemelerin verdikleri kararlarla gömülü silahların nasıl ve ne şekilde askeri depolardan çıkarıldığına dair tartışma sona ermiştir. Kaldı ki, pek çok mühimmat da çatı katlarında, açık arazide, köprü altlarında ve yol kenarlarında bulunmuştur.



İDDİA: Medyadan yansıdığına göre, yer altından çıkan silahların neme karşı çok az bir koruma sağlayacak şekilde eski gazetelere sarılmış bir şekilde gömüldüğü görülmüştür. Ayrıca bu kazılarda, tüfekler ve mühimmata ek olarak askeri açıdan hiçbir işe yaramayacak anti-tank LAW silahları boş fişekleri de çıkmıştır. Herhangi bir kişinin bunları neden gömmek isteyebileceği belirsizdir.

GRUP DEĞERLENDİRMESİ:

Yerin altından çıkarılan LAW Silahları ve bombalar su geçirmez naylonlar vasıtasıyla koruma altına alınmıştır. Sadece gazete kâğıdına sarıldığı iddiası doğru değildir. Ayrıca bulunan LAW silahlarının 7 tanesi boş 15 tanesi doludur. 1993 yılında Musevi asıllı Türk iş adamı, Jak Kamhi'ye yönelik olarak İstanbul’da düzenlenen suikast girişimi LAW silahıyla gerçekleştirilmiştir. LAW silahları çeşitli suikastlarda kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu silahların saklanması mantıksız değildir. Ayrıca LAW silahları tek atımlık olduğu için boş LAW silahları muhtemelen “tatbikat” amacıyla kullanılmaktadır.



10) ERGENEKON SORUŞTURMASI VE DAVASI AĞIR İNSAN HAKLARI İHLALLERİYLE DOLUDUR

Antonio Di Pietro, Italian prosecutor:

"Turkey can be successful in its operations against clandestine groups provided that prosecutors are protected against possible retribution in their fight against such illegal formations as gangs.”71



İDDİA: Ergenekon davası sırasında kişiler hukuka aykırı bir şekilde yakalanmış ve tutuklanmışlardır.

GRUP DEĞERLENDİRMESİ:

Türk hukukunda yakalama ve gözaltı CMK’nın 90 ve 98. maddeleri arasında düzenlenmiş, gözaltına alınma için soruşturma açısından bunun zorunlu olması ve kişinin bir suçu işlediğine ilişkin emarelerin bulunmasına bağlanmıştır. Yakalama ve gözaltına alma cumhuriyet savcısının yazılı emri üzerine gerçekleşmektedir. Gözaltına almanın yöntemi, süresi yasada açıkça düzenlenmiştir. CMK’nın 250. Maddesi kapsamındaki suçlar bakımından gözaltı süresi 4 güne kadar uzatılabilir; diğer suçlar bakımından ise yakalama yerine en yakın hakim veya mahkeme önüne gönderilme için zorunlu süre hariç 24 saattir. Gönderilme süresinin 12 saatten fazla olamayacağı da kanunda açıkça düzenlenmiştir. Örgütlü suçlar bakımından Terörle Mücadele Kanunun 10. maddesinde gözaltındaki kişinin avukatıyla görüşme hakkının 24 saat süreyle hakim kararıyla kısıtlanabileceği ancak bu süre zarfında ifade alınamayacağı düzenlenmiştir.

Türk hukukunda tutuklama nedenleri CMK’nın 100. maddesinde, tutuklama kararının verilmesi 101 ve tutuklulukta geçecek süre 102. maddesinde düzenlenmiştir. CMK’nın 100. Maddesinde tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklama kararının verileceği düzenlenmiş tutuklama nedeni sayılan suçlar ise yasada tek tek sıralanmıştır. Yasa şahsın kaçması, saklanması ve kaçma şüphesini uyandıracak somut olguların bulunması, şahsın delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma konusunda kuvvetli şüphenin bulunması halinde tutuklama kararı verilebileceğini açıkça ifade etmiştir.

Ergenekon davalarının görüldüğü Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde şu anda 6 tane özel yetkili mahkeme bulunmaktadır (İstanbul 9,10,11,12,13,14 Ağır Ceza Mahkemeleri) Soruşturma savcısı tutuklamaya sevk ettiğinde, dosya o sırada bir haftalığına nöbet sırası olan 18 hâkimden birisinin önüne gitmektedir. Savcının sanığın tutuklanması için dosyayı göndereceği hakimi seçme şansı bulunmamaktadır. İlk tutuklama kararı o anda nöbetçi bulunan bir tek hakim tarafından alınmakta ancak, tutuklamaya yapılan itirazlar üç kişilik bir hakim heyeti tarafından incelenmektedir. Bu üç kişilik heyetin içerisinde, tutuklama kararını vermiş olan hakim bulunmamaktadır. Tutuklamaya ilişkin itirazlar ve daha sonra tahliye talepleri konusunda sayı sınırlaması bulunmamaktadır. Örneğin, Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon tutuklu kaldığı 7 ay içinde 11 kez tutukluluğa itiraz ve tahliye talebinde bulunmuştur. Mehmet Haberal da tutuklu kaldığı bir yıl içinde 25 kez tahliye talebinde bulunmuştur. Böylece, tahliye talepleri Beşiktaş adliyesinde görev yapan nerdeyse tüm hakimler tarafından incelenmiş bulunmaktadır.


Türkiye uzun tutukluluk süreleri nedeniyle daha önce AİHM tarafından mahkum edilmiştir. Tutuklama müessesi Türkiye’de genel olarak sorunludur. Ancak tutukluluk yönünden Ergenekon davası sanıklarının diğer hiçbir davada yargılanan sanıklardan daha dezavantajlı olduğunu söylemek mümkün değildir. Ayrıca belirtilmelidir ki, benzer davalardaki sanıkların tutukluluk süreleri Ergenekon davasındaki sanıkların tutukluluk sürelerinden çok daha uzun olmuştur.

İDDİA: Ergenekon davası sanıkları yasadışı bir şekilde dinlenilmişlerdir

GRUP DEĞERLENDİRMESİ

 CMK’nın 135.maddesinde bir suç nedeniyle yapılan soruşturmada suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka türlü delil elde etme olanağının bulunmaması hallerinde hakim kararıyla telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespit edilmesi, dinlenmesi ve kayda alınması suretiyle değerlendirilebileceği düzenlenmiştir. Tedbir kararının 3 ay süreyle verilmesini gerekli görmesi halinde bu sürenin uzatılabileceği ancak örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde hakim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.

Ergenekon davasında sanıkların dinlenilmesi ve takip edilmesi mevcut yasalara uyumlu şekilde gerçekleştirilmiştir. Ancak Türkiye’deki telefon dinlemelere ilişkin hukuki uygulama genel olarak arzu edilne özen ve hassasiyetin gösterilmediği bir uygulamadır. Ergnekon davasında telefon dinlemelere ilişkin olarak Türkiyedeki genel uygulamadan sapma mahiyetinde hiçbir gelişme yaşanmamıştır.

Ayrıca Ergenekon davasını sulandırmak isteyen bazı kişiler, illegal olarak gerçekleştirilen ve internete konan “ortam” dinlemelerini, sanki bunlar Ergenekon davası çerçevesinde gerçekleştirilmiş dinlemelermiş gibi göstermekte ve kasıtlı bir dezenformasyon yaratmaktadırlar.

Ayrıca unutulmamalıdır ki, Ergenekon tarzı örgütlenmelerde iletişimin takip edilmesi yoluna gitmeden delil elde edilmesi ve bu tür suç örgütleriyle mücadele edilebilmesi pekte mümkün değildir.

İDDİA: Ergenekon davasında sanıklar neyle suçlandıklarını bilmemektedirler

GRUP DEĞERLENDİRMESİ:

Bütün sanıklar ve sanık vekillerine iddianamenin tamamı ve ekleri cdlerle verilmektedir. Gerek polis ve gerekse savcı önünde yapılan sorgulamalarda suçlamalar sanıkların yüzlerine karşı okunmuştur. Tutuklama için hakime sevk edilmişse orada suçlama hakim tarafından yüzlerine okunmuştur.

Ergenekon sanıkları, tüm aşamalarda avukatlarının nezaretinde sorgulanmışlardır. Suçlamaları kendileri anlayabilecek bir surumda olmasalar bile, avukatlarının yardımıyla suçlamaların nelerden ibaret olduğunu öğrenebilecek bir durumdaydılar.

İDDİA: Ergenekon davasında sanık haklarına riayet edilmemektedir

GRUP DEĞERLENDİRMESİ:

Ergenekon davası, sanık haklarına riayet bakımından en büyük özenin gösterildiği bir davadır. Hiçbir sanık polis sorgulaması sırasında işkenceye uğradığı yönünde bir iddiada bulunmamıştır. Gözaltı süreleri hiçbir şekilde aşılmamış, tüm sanıklar yasalarda öngörülen sürelerde yargı önüne çıkarılmışlardır. Her sanık tüm aşamalarda avukatlarından hukuki yardım almış bazı sanıklar ondan fazla avukatla kendilerini mahkeme önünde temsil ettirmişlerdir. Bu davada savunma hakkının kısıtlandığına dair hiçbir şikâyet yoktur. Sanıklar, süre sınırlaması olmaksızın savunmalarını gerçekleştirmişlerdir. Ergenekon Terör Örgütü üyeliğiyle suçlanan Kemal Kerinçsiz 12 gün, Ergenekon Terör Örgütünün yöneticisi olmaktan yargılanan Doğu Perinçek 5 gün, yine örgütün yöneticisi olmak suçlamasıyla yargılana Kemal Alemdaroğlu kesintisiz 15 gün boyunca savunmalarını gerçekleştirmişlerdir. Bu davadaki duruşmaların sabah 9’00 da başlayıp akşam 18.00’de bittiği göz önüne alınacak olur ise, Ergenekon sanıklarının savunma sürelerinin Türkiye’de rekor kırdığı ortadadır.

20 Ekim 2008’de başlayan 1. Ergenekon davasında 143 (20 nisan 2010’a kadar) 2. Ergenekon davasında ise 57 (16 Nisan 2010’a kadar) duruşma yapılmıştır. Bu da göstermektedir ki, Ergenekon davasında Türkiye’da başka bir davada 10-15 yılda alınacak mesafe iki yıllık bir zaman zarfında alınmıştır. Ayrıca Türkiye’deki diğer davalardan farklı olarak, bu davada sesli ve görüntülü kayıt yapılmakta, dolayısıyla da tutanaklarının yazılması nedeniyle diğer davalarda ortaya çıkan muazzam zaman kaybının önüne geçilmektedir. Ergenekon davasında duruşmalardan sonra bant çözümleri yapılarak, duruşmadaki bütün konuşma ve beyanlar sanıklara ve avukatlarına dağıtılmaktadır.

Ergenekon iddianameleri çerçevesinde 274 sanık yargılanmaktadır72. Dava dosyasındaki deliller binlerce klasörü doldurmaktadır. Bütün bunlar göz önüne alındığında yargılamanın uzun sürdüğünden bahsetmek mümkün değildir.



Yüklə 250,72 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin