1- Kurân
Kurân birinci ve en önemli tefsir kaynağıdır. Tefsir kaideleri bahsinde de geçtiği gibi Kurân’ın kaynak oluşu, âkil adamların konuşma örfündeki yöntemlerinin bir gereği olmakla birlikte hem Kurân ayetlerinde hem de rivayetlerde bu konu vurgulanmıştır. Tefsirde Kurân’dan faydalanmak, aynı zamanda Ehl-i Beyt’in (a.s) tefsir yöntemi olarak da sayılmıştır.754
Tefsir İlminde Kurân-ı Kerim’e Müracaat Etmenin Mazisi
Din önderlerinin, tefsirde Kurân’dan istifade etmiş olmaları bu kıymetli kaynaktan faydalanma konusunun uzun bir mazisi olduğunu göstermektedir.755 Din önderlerinin yanı sıra Ehl-i Beyt’in (a.s) tefsir mektebi öğrencilerinden bir kısmı ve birinci asırla ikinci asırdaki müfessirlerden bazıları ayetleri birbirinin müfessiri karar kılmışlardır. İbn-i Abbas, Said b. Cübeyr, Mukatil, Mücahit, İkrime ve İbn-i Zeyd gibi müfessirlerden geriye kalmış tefsirlerde bu konu çok açık bir şekilde görülmekte ve “Kurân, onların tefsir kaynaklarındandır” denilebilmektedir. İbn-i Abbas, “Süleyman’ın emrine de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru eserdi.”756 ayeti hakkında şöyle demiştir: “Süleyman ne zaman rüzgârın sert esmesini istediyse sert eserdi ve ne zaman onun sakinleşmesini istese rüzgâr durulurdu. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Biz, istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgârı ona boyun eğdirdik.”757 Burada Sad suresinin 36. ayetini Enbiya suresinin 81. ayeti için müfessir karar kılmıştır.”758
İkrime de “İnkâr edenler göklerle yer bitişik halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı görüp düşünmediler mi?”759 ayetinin tefsirinde şöyle demiştir:760 “Gök ve yer kapalı idi ve onlardan hiçbir şey çıkmıyordu. Gök yağmur yağdırmaya, yer ise bitkiler yeşertmeye açıldı. İşte Yüce Allah’ın şu sözü de buna değinmektedir: “Yağmur yağdıran göğe ve yarılan yere yemin olsun ki.”761
İbn-i Zeyd, “Allah yolundan saptırmak için yanını eğip büker”762 ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: “Başını çevirir, yüzünü döndürür, sırt çevirir ve kendisine söyleneni dinlemek istemez.” Daha sonra şu iki ayeti de buna şahit olarak getirmiştir:763
“Onlara: Gelin, Allah’ın Resulü sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler.”764
“Ona ayetlerimiz okunduğu zaman büyüklük taslayarak yüz çevirir.”765
Bazı Kurân araştırmacıları şöyle demişlerdir: “Mukatil, Kurân’ın tefsirinin Kurân’dan başka bir şeyle yapılmasını caiz görmeyenlerdendir ve bu yüzden siyaktan oldukça fazla istifade etmektedir.”766
Tabiinden ve onlara tabi olanlardan sonra bazı müdevven tefsirler yazılmış ve Muhammed b. Cerir Taberi’ye (ö. 310) ait Tefsir-i Cami’ul Beyan an Tevil-i Ayel-Kurân bunun en kâmil örneğidir. Gerçi Sahabenin, Tabiinin ve Tabiine tabi olanların rivayetleri bu tefsirde oldukça fazladır ve bu kitabın hacminin çoğunu onlar kaplamaktadır; ama Taberi ne zaman hakemlik etmek istese ve kendi görüşünü sunmaya meyletse diğer ayetlerden destek alıp, onlarla istidlal etmiştir.
Şunu da belirtmekte yarar vardır; Taberi, kendi tefsirinin başlangıcında ayetleri şu üç kısma ayırdıktan sonra:
1- Beşerin algısının ötesindeki ayetler 2- Bilgisi Peygambere (s.a.a) has olan ayetler 3- Arapça inmiş olan Kurân-ı Kerim’den Arap dilini bilenlerin anlayabildiği ayetler. Şöyle yazmıştır: “Peygamberden (s.a.a) nakledilmiş rivayetlere veya Arap dilindeki yaygın şiirler, örfün konuşma ağzı ve bilinen sözcükler gibi şahitlere müracaat eden bir müfessir, en sahih tefsiri beyan etmiş olur.”767
Bu ifadeye göre Taberi açısından tefsir kaynakları yalnızca iki şeyle sınırlıdır: Birincisi Peygamberin (s.a.a) sözleri ki o Hazrete isnadı malum olmalıdır. İkincisi ise Arap edebiyatındaki şiir, konuşma ağzı ve yaygın sözcükler gibi şahitlerdir. Fakat bu tefsirle az da olsa aşina olan birisi şunu çok iyi bilir ki; Taberi müteaddit yerlerde Kurân ayetlerinden istifade etmiştir. Şayet Kurân tefsirinde Kurân’dan istifade etmenin zaruretinin çok açık bir durum olması, Taberi’nin onu zikretmemesine sebep olmuştur.768
IV. asırda Allame Şerif Razi (ö. 406 Hicri), “Hakaik’ut-Tevil fi Müteşabih’it-Tenzil”769 kitabını kaleme almakla Kurân’ın müteşabih ayetlerinin tefsirindeki temel kuralın onları muhkem ayetlere döndürmek olduğunu belirtmiştir.770 Bu durumda Kurân’ın muhkem ayetleri diğer ayetlerin müfessiri olmaktadır. Daha sonra Şeyh Tusi (ö. 460 Hicri) et-Tibyan’da bazı ayetlerin tefsirinde başka ayetlerden istifade etmiştir.771 VI. asırda Emin’ul-İslam Tabersi (ö. 584 Hicri), “Mecme’ul-Beyan li Ulum’il-Kurân” ismindeki büyük tefsirinde bu kaynaktan istifade etmiştir.772 Onun muasırı olan Zamehşeri de (ö. 538 Hicri) kimi zaman başka ayetlere istinat etmiştir.773 Kurtubi (ö. 671 Hicri) el-Cami li Ahkam’il-Kurân’da geniş kapsamlı şekilde Kurân ayetlerini birbirine müfessir karar kılmıştır.774 İbn-i Teymiye (ö. 782 Hicri), Kurân tefsirinde en iyi yolun Kurân’dan istifade etmek olduğuna inanmaktadır.775 O, Tefsir-i Kebir’in bazı bölümlerinde bu yönteme bağlı kalmıştır.776 Onun öğrencisi olan İbn-i Kesir de (ö. 774 Hicri) bu sözü kendi tefsirinin mukaddimesinde getirmiş,777 az da olsa ona amel etmiştir.778 Sonraki dönemlerde gelen müfessirler de bilgileri ve ayetlere müracaat etme fırsatları ölçüsünde bu yolu sürdürmüşlerdir.779 Bu durum, tefsirde Kurân’dan istifade etmenin zirve yaptığı, Şia ve Ehl-i Sünnet’ten bu metoda dayalı birkaç tefsirin yazıldığı ve her birisinin kendi gücüne göre bunu eserine yansıttığı XIV. asra değin devam etmiştir.780 Kelimenin gerçek anlamında Kurân’ı, Kurân’ın müfessiri kılan müfessirlerden birisi Allame Tabatabai’dir. Onu bu metodun sürümcüsü olarak tanımlayabiliriz. Çünkü bilinçli bir şekilde bu yöntemi sürdürmüş ve savunmuş, buna mukayese edilen diğer yöntemleri yetersiz görmüş ve bu metodun Kurân’ın gerçek müfessirlerine (Masumlara) ait olduğunu savunmuştur. Pratikte de kendisinden önceki müfessirlerden ustaca ve büyük bir başarıyla bunu tatbik etmiştir.781 Bu büyük âlim, el-Mizan fi Tefsir’il-Kurân kitabının büyük bölümünde bunu yapmış ve diğer ayetlere istinat ederek ayetlerin açıklaması ve tefsirinde yeni nükteler beyan etmiştir. Örneğin o, “اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ/bizi doğru yola ilet”782 ayetinin tefsirinde onunla münasebeti olan ve içerisinde “sebil”, “subul”, “tarik”, “uruc”, “sukut”, “derecat”, “hidayet” vb. kelimeler bulunan 29 ayetten istifade etmiştir.783
Kurân’ın kaynak oluşu rivayetlerde de vurgulanmıştır. Ebu Lubeyd Behrani şöyle der:
“Mekke’de bir şahıs İmam Bakır’ın (a.s) huzuruna gelip, O Hazret’e (a.s) birtakım sorular sordu. İmam da onun sorularını yanıtladı. Adam İmam’a (a.s) şunu sordu:
- Siz Allah’ın kitabından hiçbir şeyin müphem olmadığını mı zannediyorsunuz? İmam Bakır (a.s) buyurdu:
- Ben öyle demedim ama (söylediğim şudur) Allah’ın kitabında hiçbir (müphem) şey yoktur ki Allah tarafından kitabında ona dair açık bir delil bulunmamış olsun. Lakin halkın çoğu bundan haberdar değildir…
O halde her kim Allah’ın kitabının müphem olduğunu zannederse hem kendisi helak olmuş, hem de başkalarını helak etmiştir.”784
Binaenaleyh şunu söylemek mümkündür: Müfessirin Kurân ayetlerini anlamada diğer ayetlerden istifade etmek için gerekli ilim ve kabiliyetinin ölçüsü ne kadar fazla olursa Kurân’ın tefsiri ve ayetlerdeki iphamı giderme gücü de o ölçüde fazla olacaktır. Eğer biri ilimde derinleşmiş olanlar (Peygamber ve Masum İmamlar) gibi olursa bu alanda azami bilgi ve yeteneğe sahip olacağından tefsirle ilgili bütün müşkülleri halledebilir.
Dostları ilə paylaş: |