Hakiki ve Mecazi Manaları Ayırt Etmek
Akil insanların yöntemi esasına göre kavramların anlaşılmasında zaruri olan noktalardan birisi de eğer çeşitli hakiki manası varsa lafzın mecazi ve hakiki manalarından birisinde kullanılmasının bir karine ve ipucuna ihtiyacı olması durumudur. Ama lafzın tek bir hakiki manası olduğu durumlarda zaten karineye ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla Kurân-ı Kerim’de tek bir hakiki manası olan bir sözcükten mecazi anlamının kastedildiğine dair herhangi bir karine bulunmaması durumunda tefsir söz konusu hakiki mana esasına göre yapılmalıdır. Aksi durumda ise Allah’ın muradı olan mananın tespiti için karine bulunmalıdır ve ancak karine bulunup kastedilen mana teşhis edildikten sonra tefsire geçilmelidir.
Kurâni Hakikat
Bazen bir konuşmacının veya özel bir kitlenin konuşmalarında bir sözcük herhangi bir mana veya mısdak üzerinde o kadar çok kullanılır ki bir süre sonra o sözcük telaffuz edildiğinde herkes o mana veya misali anlar. Öyle ki eğer maksat diğer mana veya mısdaklar olursa konuşmacı bunu karineler ile anlatmalıdır. Bu durumda söz konusu sözcüğün o mana veya misal hakkında hakikat olduğu söylenir. Usul ilminde “Hakikat-i şer’iyye” veya “Hakikat-i müteşerrie” ismiyle zikredilen şey bu kabildendir.269 Kurân-ı Kerim’de de herhangi bir lafız ayetlerde özel bir mana veya mısdak hakkında fazla kullanıldığı için o mana hakkında Kurâni bir hakikate dönüşmüş olabilir. Yani Kurân dilinde bu lafız, o mana veya misal hususunda hakiki ve gerçek bir anlam kazanmıştır; hatta Kurân’ın her hangi bir yerinde bu sözcük karinesiz olarak zikredilse Müslümanların zihinlerine hemen o özel mana gelmektedir.
Müfessir, Kurân lafızlarını anlamada bu noktayı dikkate alarak tefsire konu olan ayetteki sözcüğün hakikat-i Kurâni mısdaklarından biri olup olmadığını araştırmalıdır. Bir lafzın hakikat-i Kurâni olduğu ispatlanır ve Kurân-ı Kerim’de onun aksi yönünde hiçbir karine olmadığı anlaşılırsa, o lafız Kurâni hakikat manasında tezahür ve tecelli etmiş olacaktır. Bu durumda ona başka manaları hatta sözlükteki gerçek manasını yüklemek akli ilkeler esasına göre doğru olmayacaktır.
“Sırat” kelimesi hakikat-i Kurâniden olması muhtemel kelimelerdendir. Çünkü bu kelime Kurân’da 45 kez geçmiştir; Yasin suresi 66 ve Araf suresi 86. ayetler dışında geri kalan bütün hepsinde somut olmayan bir yol manasında kullanılmıştır. Öyleyse şunu söylemek mümkündür: Her ne kadar “sırat” lügatte somut ve gözle görülen bir yol anlamını verse de Kurân-ı Kerim’de bu kelime “hissi olmayan yol” hakkında o kadar fazla kullanılmıştır ki sonunda bu mana onun hakiki anlamına dönüşmüştür. Her hangi bir karine olmadığında bu manayı vermekte ve bunun dışında bir mefhum ifade etmesi içinse mutlaka bir karineye ihtiyacı vardır. Kurân’da geçen kalp ve fuad kelimesi de fizyolojik kalp anlamında kullanılmamış ve ondan insan hissiyatı, duyguları ve idraklerinin merkezi kastedilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |