Kurân’ın Dili
Hiç kuşkusuz Kurân-ı Kerim fasih ve açık bir Arapça ile nazil olmuştur. Bu konuda uzman kimselerin onun fesahatine olan tanıklıklarının yanı sıra bu mevzuyu beyan eden birçok ayet-i kerime de vardır. Beş ayette Kurân’dan “Arapça” sıfatı ile söz edilmiştir.277 İki ayette onun dili “Apaçık Arapça” şeklinde tanıtılmıştır.278 Mubin kelimesi ister açık manasına gelsin ister açıklayıcı olsun her halükarda Kurân’ın bu sıfatla zikredilmesi Arapçanın fesahatini göstermektedir. Bir ayette de Kurân’ın Arapça oluşu “Eğriliği olmayan” sıfatı ile zikredilmiş279 ve onun her türlü eğrilikten ve min cümle fesahate halel getirecek anlatım bozukluğundan arı olduğuna delalet etmiştir.280
Şu noktayı da hatırlatmakta yarar var; her dilde olduğu gibi Arap dilini kullanan insanlar arasında da muhtelif kavim ve kabileler vardır. Onların hepsi de Arapça konuşmakla birlikte lehçe yönünden ve bazı kelimelere yükledikleri özel manalar bakımından birbirlerinden farklıdırlar.281 Bu nokta dikkate alınınca şu soru ortaya çıkmaktadır: Kurân-ı Kerim Arap kabilelerinden hangisinin lügati ile nazil olmuştur? Bu sorunun cevabı, lehçe ihtilafı konusunda tefsiri etkilemese de ancak kelimelerin bazı özel anlamlarda kullanılması açısından tefsirde etkilidir. Tefsirin Kurân’ın indiği lügatte kelimelerin taşıdıkları mefhumlara göre yapılması kaidesine binaen Kurân’ın hangi kabile ve kavmin dilinde indiği mutlaka belli olmalıdır. Bu, eski zamanlardan beri süregelen bir konudur. Bedr’ud-din Zerkeşi el-Burhan fi Ulum’il-Kurân’da ve Suyuti el-İtkan fi Ulum’il-Kurân’da bu konuda aşağıda zikredilen altı görüş içerisinde özetlenmiş çeşitli rivayet ve görüşleri nakletmişlerdir:
a) Kurân sadece Kureyş lügatinde nazil olmuştur.282
b) Kurân Hicazlıların ve az bir bölümü de Temimilerin lügati ile nazil olmuştur.283
c) Kurân yedi lügat ile inmiştir.284
d) Kurân Ka’b b. Kureyş ve Kureyş b. Ka’b b. Hüzae’nin lügati ile nazil olmuştur.285
e) Kurân Muzar lügati ile nazil olmuştur.286
f) Kurân’da Arap lügatlerinin hepsi vardır.287
Fakat bahsi geçen bu görüşlerin hiçbirisi için muteber bir delil yoktur. İddialar için söylenmiş olan delil ve gerekçelerin288 arasından yalnızca “Her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik”289 ayeti incelemeye uygundur ve İbn-i Kuteybe de Kurân’ın sadece Kureyş’in dilinde nazil olduğuna bu ayetle istidlal etmiştir.290 Bu istidlalin izahında şunu söylemek mümkündür: Yukarıdaki ayet İslam Peygamberini de (s.a.a) kapsamaktadır ve o Hazretin (s.a.a) kavmi Kureyş’tir.291 Dolayısıyla Allah Resulü (s.a.a) Kureyş diliyle insanlara gönderilmiş ve netice itibariyle Kurân’ı da Kureyş’in dili ile halka tilavet etmiştir.
Bu istidlale yönelik akla gelen mahzur ve engel de şu olsa gerek; gerçi her ferdin soy yönünden dedede ortağı olan yakınlarına kavim denilmektedir, fakat kavim kelimesinin anlamı yalnızca bu mana üzerinde taayyün edilmemiştir.
Kavim kelimesi herhangi bir ekleme olmaksızın kullanıldığında erkeklerden veya erkek ve kadınlardan müteşekkil bir topluluk anlamına gelir.292 Eğer bir şahsa izafe edilmiş olarak zikredilirse maksat o şahısla bir şekilde irtibatı olan topluluktur. Bu irtibat nesebe dayalı olabileceği gibi vatandaşlık ve zamandaşlık irtibatı da olabilir; risalet, peygamberlik, yöneticilik ve rehberlik irtibatı olabilir. Çoğu zaman Resule izafe olmakla risaletle olan irtibatı gösterir.
Binaenaleyh bir şahsın aralarında yaşadığı ve kendileriyle muaşerette bulunduğu fertlere293 veya o şahısla aynı zamanda yaşamış olanlara294 veyahut bu şahsın peygamberlik ya da rehberlik ettiği topluluğa kavim denir. Bu sözün şahidi, lügat âlimleri ve müfessirlerle birlikte Kurân-ı Kerim’de Hz. Lut’un (a.s) kendilerini hidayet etmek için gönderildiği topluluğa Lut’un kavmi denilmiş olmasıdır.295 Hâlbuki onlarla Lut arasında nesep yönünden bir akrabalık bağı yoktu. Tarih kitaplarında Hz. Lut’un (a.s) Hz. İbrahim’in (a.s) kardeşi oğlu veya teyzesi oğlu olduğu söylenmiştir. Onunla birlikte Babil’den Şam’a hicret etmiş ve çirkin bir fiile müptela olan Sedum ahalisini uyarıp, hidayet etmek için onlara doğru gönderilmişti.296 Ayrıca “Ey Rabbim! Doğrusu kavmim bu Kuran’ı terk etmiş”297 ve “De ki, “Ey kavmim! Durumunuzun gerektirdiğini yapın, doğrusu ben de yapacağım. Sonucun kimin için hayırlı olacağını bileceksiniz”298 ayetlerindeki kavimden maksat sadece Kureyş ve İslam Peygamberi ile (s.a.a) nesep bağı olan kimseler değil, bütün Müslümanlardır.
Dolayısıyla bu ayette her peygamberin kavminden maksadın ona neseple bağlı olan akrabaları olduğuna dair hiçbir delil yoktur. Buradaki maksat o peygamberin gönderildiği fertlerin oluşturduğu topluluktur. O halde bu ayetin, Kurân’ın Kureyş’in dilinde nazil olduğuna hiçbir delaleti yoktur.
Elbette Kurân’ın en fasih ibarelerle nazil olduğu299 gerçeği dikkate alınmalı; kelimelerin mefhumları çeşitli Arap lügatlerine göre farklılık gösterdiğinde sözcüklerin anlamı en fasih Arap lügatine göre tanınmalı ve ayetler ona göre tefsir edilmelidir.
Dostları ilə paylaş: |