Eserin özgün adı: روش تفسیر قران Reveş-i Tefsir-i Kur’an Yayın Yönetmeni


Kurân ile Beşeri Metinlerin Farkı



Yüklə 3,24 Mb.
səhifə56/249
tarix03.01.2022
ölçüsü3,24 Mb.
#47656
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   249
Kurân ile Beşeri Metinlerin Farkı

Şöyle söylenebilir: Kurân-ı Kerim Yüce Allah’ın sözüdür; Allah, varlıkların gerçek yüzünü ve onlardaki açık-gizli tüm özellikleri; kelimelerin manalarının değişip, onların yeni manalar kazanacağını bilmektedir. Oysaki insanların kaleme aldıkları metinler böyle değildir. Zira insanoğlu varlıkların derinliğinden bihaber ve onlardaki gizli hakikatlerden aciz ve kelimelerin gelecekte ne anlamda kullanacağından habersizdirler. Dolayısıyla Kurân ve beşeri metinler birbirinden farklıdır. Beşeri metinlerde o metinlerin sahipleri kendi yaşadıkları zamanın mana ve kültürüyle kendi bilgileri haddinde söz söylemişlerdir. Bu yüzden onların sözlerini kendi dönem ve kültüründe kelimelerin taşıdığı manalara göre anlamak gerekir. Fakat Kurân kelimelerinde eşyanın derinliği ve sözcüklerin gelecekte ortaya çıkacak yeni manaları da kastedilmektedir. Bu esasa göre varlıkların gerçek yüzü ve onların gizli özellikleri hakkında ortaya çıkan yeni bilgiler ışığında hem Yüce Allah’ın ayetlerdeki maksadını anlamak hem de kelimelerin yeni manalarına göre ayetleri tefsir etmek mümkündür. Bu aynı zamanda Kurân-ı Kerim’in özelliklerinden biridir ve her asırda kelimelerin manalarına göre onu tefsir etmek ve ondan yeni anlamlar elde etme imkânı vardır.

Beşeri metinlerle Kurân-ı Kerim arasındaki bu farklılık ve ona dayandırılarak iddia edilen sonuç delili olmayan yanlış bir görüş ve varsayımdır. Zira Yüce Allah varlıkların derinliği ve kelimelerin manalarında ortaya çıkacak değişikliği bilmektedir. Fakat Allah Teâlâ, kitabında insanların diliyle konuşmuştur; insanlarsa kendi aralarındaki konuşmalarında faydalandıkları kelimeleri vazettiklerinde varlıkların derinliğine, onların bilinmeyen özelliklerine ve gelecekte bu kelimeler için ortaya çıkacak manalara delalet etmesini kastederek kullanmazlar. Dolayısıyla Kurân kelimeleri de daha önce zikredilen birkaç istisnai yer dışında sadece nazil olduğu zamanda yaşayan halkın genelinin görüşü olan mana ve mefhumlar hakkında kullanılmıştır.

Biz peygamberler güruhu insanlarla akılları ölçüsünde konuşmakla emrolunduk”307 rivayeti de bu gerçeği teyit etmektedir. En azından Yüce Allah’ın Kurân kelimelerinin zahirinden herkesin anladığından başka manaları kastettiğine dair bir delil yoktur. Elbette eğer halkın genel kültüründe hurafe ve batıl anlam ifade eden birtakım kelimeler olursa haktan başka söz söylemeyen Yüce Allah bu kelimeleri ancak diğerlerinin dilinden ve teyit etmeksizin kullanır; asla bu kelimeleri o (hurafe ve batıl) anlamlarda kullanmaz. Eğer zikri geçen yer dışında bu tür kelimeler Yüce Allah’ın kelamında görülürse kesinlikle batıl manalarının haricinde bir anlam taşımakta ve bu da karinelerle anlaşılmaktadır. Dolayısıyla ne kelimeler için yeni manaların ortaya çıkması ayetlere yeni manalar getirir ne de bireylerin, varlıkların derinliğine olan bilgisi Yüce Allah’ın maksadını idrak etmede değişime yol açar.

Elbette şu mümkündür: Kurân-ı Kerim’in ortaya koyduğu manalar ve mefhumlardaki maksatları muhtasar bir şekilde anlaşılmakla birlikte onların gerçek yüzü de derinlemesine açık ve malum olmayabilir. İlmin gelişmesi ve beşer aklının rüşt etmesiyle birlikte bu gerçek ve derinlikler daha iyi anlaşılabilir. Fakat Kurân manalarının hakikat ve derinliğinin aşikâr olup mücmel olarak bilinen şeyin daha iyi anlaşılması, teorilerin ayetlerin manalarında değiştirmesinden başka bir şeydir.308 Şayet “Yüce Allah ahir zamanda derinleşmiş kavimlerin geleceğini bildiği için İhlâs ve Hadid suresinin ayetlerini indirdi309 rivayeti de ayetlerin mefhumunun bu şekilde aşikâr olacağına matuftur. Yoksa bu ayetlerin manasının aslı nazil olduğu zaman da bilinmekteydi.

Ayrıca şu da mümkündür: Bazı yerlerde ayetlerin mefhumu, açıklamak istediği ölçüde barizdir ve herhangi bir değişim söz konusu değildir. Fakat o mefhum, insan zihnini ayetin muradı olmayan bir konuyu tasavvur etmeye çekmiş ve beşerin merak hissi de onu bu konuda anlama peşine düşürmüş olabilir. Burada eski dönem müfessirleri o noktayı tasavvur etmiş olabilirler. Ancak ilmin gelişimi ve beşer aklının rüşt etmesiyle birlikte bu tasavvurun batıl olduğu ortaya çıkar ve müfessirler için başka bir tasavvur oluşur. Fakat şuna dikkat etmek gerekir ki ne önceden tasavvur edilen şey ne de sonraki aşamada insan zihnine gelen şeyin hiçbiri Kurân ayetlerindeki sözün mefhumu değildir. Yani işin özünde değişim beşerin tasavvur ve bulgularında ortaya çıkmaktadır, Kurân ayetlerinin mefhumunda değil. Örnek olarak, göklerin yaratılışı konusunda şu ayeti okuyoruz:

“Üstünüzde yedi sağlam göğü bina ettik.”310

Bu ayette sadece yedi göğün sağlamlığından söz etmiştir. Fakat ayet-i kerimede bu yedi göğün ne şekilde olduğu, Batlamyus evren modeli gibi birbirinin içine geçmiş şekilde mi yoksa farklı biçimlerde mi olduğu belirtilmemiştir. Eğer geçmişteki müfessirlerin ayette geçen göklerin şekli hakkında sundukları tasvirin bilimsel ve teknolojik gelişim sonucu batıl olduğu veya bu tasvirde bir değişim ortaya çıktığı kanıtlanırsa bu değişim ve farklılaşım asla Kurân sözcüklerinin manalarının değiştiği anlamına gelmez.

Aynı şekilde Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı yer ve gök kesinlikle bozulurdu311 ayetinde beyan edilmiş olan şey, Allah’tan başka ilahlar ile yerle göğün bozulması arasındaki istilzam ve gereksemenin aslıdır. Fakat ayetteki gereksemenin şekli özel olarak beyan edilmemiş, tamamen beşerin algısına bırakılmıştır. Eğer geçmişte bu istilzam bir şekilde anlaşılıyor idiyse ve şimdi ilim ve beşer aklının gelişimi sonucu daha kâmil ve dakik şekilde anlaşılıyorsa, bu, ayetin mefhumunda bir değişiklik olduğu anlamına gelmez. Aksine buradaki değişim veya derinleşme beşerin, ayetin beyan etme peşinde olmadığı bir konudaki algı ve anlayışı ile ilgilidir. Kurân-ı Kerim’de ve tefsir kitaplarında bu tür örneklerden çokça bulunmaktadır.

İncelemeye konu olan görüş (teorilerin değişimi sonucu müfredatın manalarının değişimi) için sunulan örneklerin tümü şu husustadır; bilimsel teorilerle, ayetlerden önceki manalara dayalı olarak anlaşılan açıklama ve tefsir değişmiştir. Sonraki dönem müfessir veya görüş sahipleri kendi malumatlarına uygun ve yeni nazariyeleri de dikkate alıp, onları kabul ederek birtakım beyan ve tasvirlerde bulunmuşlardır. Bunlar da, önceki müfessirlerin veya bu teorilerden habersiz olan ya da bunları benimsemeyen müfessirlerin sundukları beyan ve tasvirlerle farklıdır. Binaenaleyh bu şahitler ayetlerin mana ve müfredatında değişim olduğunu göstermez.

Üçüncü Kaide:
Arap Edebiyatı Kaidelerini
Dikkate Almak312

Her dilde olduğu gibi Arapçada da kelimelerin maddesi bir veya birkaç mana için vazedilmiş olduğu gibi, kelimelerin heyet ve yapısı, onların cümle içindeki birleşik kalıpları ve birleşik kalıpta her kelimenin özel konumu da birtakım mana ve noktalar için vazedilmiştir.313 Bu yüzden cümleler içinde kelimelerin birleşik kalıpları ve ibareler içerisindeki cümleler bulundukları çeşitli konumlardan her birine göre diğer konumlardaki manalarından farklı özel bir anlam ifade etmektedir. Örnek olarak; hal cümlesi ile müstenife cümlesi birbirinden farklıdır. Bir kelime fail (özne) olduğunda verdiği manayı meful (nesne) olduğunda ifade etmez. Mübteda olduğunda özel bir manaya delalet eder ve haber olduğunda başka bir anlam ihtiva eder. Haber Marife (belirli) olunca özel bir anlam verir. Fakat Nekre (belirsiz) olunca başka bir anlam ifade eder. Haber mübtedadan önce geldiğinde bunun tersi durumundaki manadan farklı bir noktaya delalet eder. Aynı şekilde isim cümlesi fiil cümlesinin ifade edemediği bir noktayı belirtir. Öte yandan Arapça dilinde her dilde olduğu gibi kelimelerde kinaye, mecaz, istiare ve teşbih gibi sanatlar oldukça fazla kullanılmakta ve bunların mefhumunu bu kelimelerin kullanımının yaygın olduğu zamandaki Arapça konuşan insanların genel kültürüyle örtüşecek şekilde anlamak gerekir.

Kurân tefsiri hususunda yukarıdaki açıklamadan elde edilen sonuç şudur: Kurân ayetlerinin manasını anlayıp, açıklayabilmek için kelimelerin örfteki mefhumlarını bilmenin yanı sıra ayetlerdeki kelime ve cümlelerin yapısı, terkip ve özel konumlarının delalet ettiği mana ve noktaları da bilmek zaruridir. Bu konuları bilmeksizin ayetlerin manasını beyan etmek imkânsız veya eksik olur. Elbette bu konulara ulaşmak sadece sarf, nahiv ve meani ilminde açıklanmış olan Arap edebiyatı kaidelerini bilmekle mümkündür.314 Ancak ikinci aslın zımnında beyan edilen Kurân’ın en fasih Arap dilinde olduğu esasına göre zikredilen konuları ve Kurân’daki teşbih, istiare, mecazî kullanım ve kinayeli tabirleri en fasih Arapça söz ve yazılara mutabık kalarak elde etmek ve ayetleri de buna göre tefsir etmek gerekir.

Şimdi bu kaideleri (Arap dilinin en fasih yapı kalıplarını) elde etmenin yolunun ne olduğunu görelim.


Yüklə 3,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   52   53   54   55   56   57   58   59   ...   249




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin