Ağ programları
Bir kullanıcı ağ üzerinde çalışırken şimdiye kadar anlatılanların hiçbirisini görmez. Ağların güzel yanıda budur zaten, bu kadar karmaşık bir işlemi, bu kadar sessizce halledebilmek...
Ancak bilgisayar kullanıcısı ağın son parçasını kesinlikle görür. Kullandığı ağ programını. Ağ programı deyince "Allah Allah ben niye görmedim bunu şimdiye kadar" diye korkmayın. Ağ programına en basit örnek Windows Explorer'dir. Ya da namı diğer "Bilgisayarım". Bilgisarım'ı açıp, bir ağ sürücüsüne çift tıkladığınızda ağı kullanmış olmuyor musunuz? Aynı şekilde Web'de sörf yaparken de IE veya Netscape kullanıyoruz. E-mail için farklı bir programımız var. Sonuç olarak kullanıcılar ağ'ı bir program vasıtasıyla kullanılar. Ağı oluşturan en son bileşen bu programdır.
Ağ programları kendi içinde veri şifreleme, kullanıcı isminin kontrolü gibi özellikler barındırabilirler. Bir önceki başlık altında incelediğimiz sunum katmanının bir çok görevi bu programlar tarafından da yapılabilir.
Selin Ayşe'nin Excel dosyasını nasıl kendi bilgisayarına kopyaladı?
Bu noktaya kadar adım adım bir ağı oluşturan değişik bileşenleri inceledik. İsterseniz şimdi Selin'in Ayşe'nin bilgisayarından Excel dosyasını nasıl kendi bilgisayarına kopyaladığını adım adım görelim. Selin önce "Computers Near Me" ile ağ üzerindeki diğer bilgisayarları gördü.
Selin ve Ayşe aynı Excel versiyonunu kullandıkları için uyumsuz dosya formatı söz konusu değil. Bu ağda veri şifreleme yok ancak kullanıcı adları kontrol ediliyor. Selin Ayşe'nin bilgisayarına çift tıkladığı anda iki sistem haberleşmeye başlıyorlar. Ayşe'nin bilgisayarı kendi kullanıcı veritabanını kontrol ederek Selin kullanıcısının bu bilgisayar üzerinde ne gibi haklara sahip olduğunu kontrol ediyor. Bu esnada iki bilgisayar arasında ilk oturum açılmış oluyor. Selin dosyayı Ayşe'nin diski içinde buluyor ve sürükleyip kendi masaüstüne bırakarak kopyalama işlemini başlatıyor.
Bu basit hareket arka planda bir çok işlemi tetikliyor. Önce Ayşe'nin ağ protokolü üst katmandan kendisine gelen bu dosyayı küçük parçalara ayırıyor. Her parçaya da bir numara veriyor ki, Selin'in bilgisayarı bu parçaları tekrar birleştirebilsin.
Daha sonra her bir parçaya Selin'in ve Ayşe'nin IP adresi ekleniyor.
Paketler artık Ayşe'nin ağ kartına gitmeye hazır. Ağ kartı bu IP paketlerini bu sefer kendi ağ paketinin içine koyuyor ve ağ paketinin üstüne de hem kendi MAC adresini, hem de Selin'in ağ kartının MAC adresini ekliyor. Tabii CRC kodunu her paket için oluşturup pakete dahil etmeyi de unutmuyor.
Ayşe'nin ağ kartı her bir paketi hazır hale getirdiğinde o anda kabloyu bir kullanan var mı(ağın genelinde bir trafik var mı) diye kontrol ettikten sonra kablo boşta ise paketi hub'a yolluyor.
Paket hub'a ordan da diğer tüm bilgisayarlara ulaşıyor. Ancak sadece Selin'in makinası gelen paketi işleme alıyor. CRC kodunu kullanarak "paket sağlıklı ulaştı mı" diye kontrol ettikten sonra ağ paketini açıp(yani MAC adresi ve CRC kodu gibi bilgileri temizleyip) içindeki veriyi (IP paketi) bir üst katmana yani ağ protokolüne yolluyor.
Artık Selin'in sistemi(TCP) gelen paketleri birleştirip Excel dosyasını bütün hale getirmeye başlıyor. Eğer paketlerden birisi ulaşmamışsa, Ayşe'nin bilgisayarından o paketi tekrar göndermesini istiyor.
Bu bölümde TCP'nin çalıştığını sanırım anladınız. Excel dökümanı bir bütün halinde alındıktan sonra dosya gerekli yazılıma aktarılıyor. Burada da dosya kopyalarken Selin'in kullandığı Windows Explorer'den bahsediyoruz("Computers Near Me" Windows Explorer'in bir bölümüdür).
Dosya Selin'in masaüstünde belirdiği anda ağ bileşenleri bu işlem için açılan oturumu kapatarak bir sonraki işleme hazırlanıyorlar.
Tüm bu işlemler arka planda olurken, Selin'in dosyayı kopyalanırken gördüğü tek şey havada uçan dosya animasyonu oluyor...
Son söz
Dikkat ettiyseniz yazının başında beri bu sayfada anlatılanlar genel olarak tüm ağ sistemlerinde geçerlidir demiştik. Yazı boyunca da katmanlardan, adım adım gelişen bir yapıdan bahsettik. Aslında tüm bu anlatılanlar OSI Seven Layer Model(7 katmanlı OSI modeli)'den ibaret.
10. 7 Katmanlı OSI Modeli
Bilgisayar ağlarının ilk günlerinde farklı firmalar kendilerine özel teknolojilerle ağ sistemleri geliştiriyorlar ve satıyorlardı. Kendi başlarına düzgün çalışan bu ağlar ortak çalışma yeteneğine sahip değildi. Herbirinin kendine özel yazılım ve donanımları vardı. Farklı isimlendirme sistemleri ve sürücüler kullanan bu ağları birbirleriyle iletişime geçirmek imkansızdı.
Ağ sistemlerinin bu özel yapısı diğer donanım ve yazılım üreticilerinin bu ağlar için ürün geliştirmesini de imkansız hale getiriyordu.
Bir ağ sistemi satın aldığınızda kablosundan ağ kartına kadar, hub, sürücüler ve ağ işletim sistemi dahil herşeyi üretici firmadan paket olarak çok yüksek bir fiyata almak zorundaydınız. Ayrıca ilerleyen dönemde de bu tek firmaya bağımlı duruma geliyordunuz.
Ağ sistemlerine olan talebin artması ile ağ sistemlerinin işlevlerini tanımlayan ortak bir model oluşturulması gerektiği anlaşıldı.
Bunu gerekli kılan bir diğer unsur ise ağ sistemlerini açıklamakta kullanılan terimlerin üreticiden üreticiye değişiklik göstermesi, ağ üzerinde işlem gören yazılım ve donanım bileşenlerinin ne görev üstlendiklerinin standart halinde olmamasıydı.
1984 yılında International Organization of Standardization (ISO) isimli kurum Open System Interconnection modelini (ISO) ortaya koydu.
İPUCU
International Organization of Standardization=IOS olması gerekmez mi?
ISO kurumun isminin kısatması değil, latincede eşit manasına gelen "isos" kelimesinden türetilmiş bir sözcüktür.
NOT
OSI Modeli değişmez bir kanun değildir. İsteyen kendi başına bir ağ sistemi tasarlayabilir ve belki de çalışır hale getirir. Ancak OSI modeli referans alınmadıysa diğer ağlarla iletişimi zor olacak değişik üreticiler bu ağ sistemi için donanım ve yazılım üretemeyecekler demektir.
Dostları ilə paylaş: |