10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Ulusal mahkemeler, kişinin fiziksel görünümünün ifşa edilmemesindeki menfaati ile kamunun bu görüntünün yayımlanmasındaki menfaati karşılıklı olarak tartarken, yardımcının kötü anlamdaki ününü ve mahkûm edilmiş olduğu suçun siyasi niteliğini özel olarak dikkate almamıştır. Diğer önemli unsurlara da, yani haberde bahsi geçen olayların doğru ve eksiksiz olmasına ve gösterilen fotoğrafın haberin içeriğiyle ilgili olmasına da özen göstermemişlerdir. Bunlara ilaveten, söz konusu tedbir kararı sadece başvurucu hakkında uygulanmış ve diğer medya organları bu kişinin fotoğrafını aynı bağlamda yayımlama konusunda özgür olmayı sürdürmüştür.
Verlagsgruppe News GmbH/Avusturya (no. 2)
14 Aralık 2006
Bu dava bir yayıncı şirket olan başvurucu hakkında alınmış olan ve geniş ölçekli bir vergi kaçakçılığı şüphesiyle bir iş adamına yönelik olarak yürütülen soruşturmalara ilişkin haberler bağlamında iş adamının fotoğraflarının yayınını yasaklayan bir tedbir kararıyla ilgiliydi. Başvurucu şirketin sahip olduğu yüksek tirajlı haftalık dergi, sürmekte olan soruşturmayla ilgili bir haber yaparak, iş adamının fotoğrafıyla birlikte yayımlamıştı.
Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Davacı –ülkenin en prestijli şirketlerinden birinin sahibi ve yöneticisi olan bir holding patronu– konumu itibariyle halka mal olmuş bir kişiydi. Ayrıca, haber kamu yararını ilgilendiren bir mesele hakkındaydı. Fotoğrafa gelince, Mahkeme kamusal bir tartışmaya katkıda bulunan bir haberde halka mal olmuş bir kişinin fotoğrafının kullanılmasına mutlak bir yasak getirilmesine pek yer bulunmadığını vurgulamıştır. Yüksek Mahkeme tarafından sunulan gerekçeler, ilgili olmakla birlikte, yeterli değildi. Bu nedenledir ki, davacı hakkında yürütülen soruşturmalara ilişkin haberlerin yanında davacının fotoğrafının yayımlanmasına ilişkin olarak getirilen mutlak yasak, güdülen meşru amaçla, yani davacının itibar ve haklarının korunmasıyla orantılı değildi.
Khuzhin ve Diğerleri/Rusya
23 Ekim 2008
Başvurucular Nisan 1999’da yakalanmış ve ardından adam kaçırma ve işkenceyle suçlanmıştır. Temmuz 1999’da yapılacak yargılamadan birkaç gün önce, ulusal bir televizyon kanalında üç kovuşturma memurunun davayı ayrıntılarıyla ele alıp tartıştığı bir sohbet programı yayımlanmıştır. Birinci başvurucu, polisin pasaport fotoğrafını ceza davasının dosyasından almış ve kendisinin onayı olmadan televizyon programında kullanılmak üzere bir gazeteciye vermiş olduğunu söyleyerek şikâyetçi olmuştur.
Mahkeme, somut dava koşullarında, birinci başvurucunun fotoğrafının dava dosyasından alınarak basına verilmesinin Sözleşme’nin 8. maddesi 2. fıkrasında sıralanan meşru amaçlardan herhangi birine hizmet etmediğini tespit ederek, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse Mahkeme, ilgili tarihte gözaltında tutulmakta olan birinci başvurucunun bir kanun kaçağı olmadığını ve dolayısıyla fotoğrafı sergilenerek bu kişinin yerinin belirlenmesi amacıyla kamuoyundan destek sağlanması amacına hizmet edilmediğini kaydetmiştir. Televizyon programının kaydedildiği tarihte ve ilk yayın tarihinde yargılama henüz başlamamış olduğundan, yargılamaların aleni niteliğinin pekiştirilmiş olduğunu söylemek de mümkün değildi.
Giorgi Nikolaishvili/Gürcistan
13 Ocak 2009
Bu dava bir tanığın, yargı makamları tarafından aranmakta olan erkek kardeşi üzerinde baskı oluşturmak amacıyla yakalanmasıyla ilgiliydi. Başvurucunun, erkek kardeşinin ve başka iki adamın fotoğrafları çeşitli polis karakollarındaki “aranan kişiler” panosuna asılmıştır. Dört adamın isimleri belirtilerek, bir cinayetle ilgili olarak arandıkları yazılmıştır. Bunu müteakiben başvurucunun avukatı ile İçişleri Bakanlığı arasındaki bir yazışmada,
aslında sadece başvurucunun erkek kardeşinin arandığı ve başvurucunun bölge savcısı huzuruna çıkmayı birkaç kez reddetmesi sebebiyle operasyon tedbirleri alınarak tanık olarak dinlenmesinin amaçlandığı ortaya çıkmıştır.
Mahkeme, başvurucunun fotoğrafının arananlar panosuna asılması ulusal hukuka uygun olmadığından, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir.
Eerikäinen ve Diğerleri/Finlandiya
10 Şubat 2009
Bir derginin yayıncı şirketi ve yazı işleri müdürü ile dergi bünyesindeki bir gazeteciden oluşan başvurucular, sosyal güvenlik sistemine ve birtakım sigorta şirketlerine karşı dolandırıcılıkla suçlanan bir iş kadını hakkında yürütülen ceza yargılaması hakkında bir haber yayımladıktan sonra Fin Yüksek Mahkemesi tarafından tazminat ödemeye mahkûm edilmeleri sebebiyle şikâyette bulunmuşlardır. Haberde iş kadınının adı geçmemekle birlikte, haberin yanı sıra gazetecinin yıllar önce başka bir dergi için kadının rızasıyla yapmış olduğu ve kadının adının ve iki fotoğrafının da yer aldığı konuyla tamamen alâkasız bir yazıya da yer verilmiştir.
Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. İş kadınına karşı açılan ceza davasıyla ilgili haber, meşru bir kamu yararını ilgilendiren bir konuyla ilgili resmi bir belgeye dayandırılmış ve konunun kamuoyunca tartışılmasına katkıda bulunması amaçlanmıştır. Dahası, Fin Yüksek Mahkemesi söz konusu fotoğrafların, daha önceki bir haber amacıyla ve farklı bir bağlamda olmakla birlikte, yayımlanması konusunda kadının rızası alınarak çekilmiş olmasının etkilerini göz önüne almamıştı. Dolayısıyla, dayanak olarak öne sürülen gerekçeler, ilgili olmakla birlikte, başvurucuların ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleyi haklı kılmaya yeterli nitelik taşımamaktaydı.
Toma/Romanya
24 Şubat 2009
Bu davada başvurucu ve bir başka kişi, narkotik polis tarafından üzerlerinde 800 gram esrarla –yetkililere göre satma amacıyla– yakalanmalarının ardından polis tarafından gözaltında tutulurken, polis gazetecileri çağırarak bu kişilerin yayımlanmak amacıyla gözaltında fotoğraflarının çekilmesine izin vermiştir. Yakalandıkları tarihte, yerel bir kanaldan ve bir gazeteden gelen gazeteciler polis karakolunda başvurucunun fotoğraflarını ve video görüntülerini çekmişlerdir. Ertesi gün gazetenin baş sayfasında başvurucuyu, üzerinde bariz şiddet izleri taşır halde gösteren bir fotoğraf eşliğinde “uyuşturucu kaçakçısı” başlıklı bir haber yayımlanmıştır.
Mahkeme, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Polisin başvurucu hakkında davanın açıldığı gün, başvurucunun rızası olmaksızın gazetecileri çağırması ve medyada yayımlanmak üzere başvurucuyu polis karakolunda videoya çekmelerine izin vermesi, başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına yönelik bir müdahale oluşturmuştur. Romanya Hükümeti bu müdahaleyi meşru kılacak hiçbir açıklama sunmamış olup, aslında gerçek anlamda hiçbir haber değeri taşımayan söz konusu fotoğrafların yayımlanmasının adalete hizmet etme anlamı taşıdığını gösteren hiçbir şey de bulunmamaktaydı. Dolayısıyla, başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına yönelik müdahale Sözleşme’nin 8(2). maddesinde öngörülen meşru amaçlardan birine hizmet etmemekteydi.
Egeland ve Hanseid/Norveç
16 Nisan 2009
Norveç’teki iki büyük ulusal gazetenin yazı işleri müdürleri olan başvurucular, üç kişinin öldürülmesine iştiraki sebebiyle cezaya çarptırıldığı yeni açıklanmış bir kişiyi uzun süreli hapis cezasını çekmek üzere götürülürken gösteren fotoğrafları yayımladıkları için mahkûm edilerek para cezasına çarptırıldıklarını söyleyerek şikâyetçi olmuşlardır.
Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Fotoğraflar kamusal bir olayla ilgili olsa ve söz konusu kişinin kimliği kamuoyunca halihazırda gayet iyi bilinirken kamusal bir alanda çekilmiş olsa da, Mahkeme, fotoğrafların söz konusu kişiyi resmetme biçiminin özel
hayata epey bir müdahale arz ettiği sonucuna varmıştır. Dahası, söz konusu kişi fotoğrafların çekilmesine veya yayımlanmasına rıza göstermemiş olup, daha önceki olaylarda basınla işbirliğinde bulunmuş olmasının bu koşullar altında korumadan mahrum bırakılmasını haklı kılması mümkün değildi. Ayrıca, başvuruculara verilen para cezaları da çok ağır değildi. Kısacası, mahremiyetin korunması ve yargının adil biçimde idaresi gerekleri, başvurucu editörlerin ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamayı haklı kılmaya yetmekteydi.
Khmel/Rusya
12 Aralık 2013
Söz konusu olaylar tarihinde başvurucu Murmansk bölgesi yasama meclisinin bir üyesiydi. İçkili araba kullandığı şüphesiyle polis karakoluna götürülmüştür. Orada ismini vermeyi reddetmiş, itaatsiz davranışlar sergilemiş ve binadan çıkması istendiğinde çıkmamıştır. Polis komiseri karakola televizyon ekiplerini davet etmiş ve o gün başvurucu, perişan bir halde ve uygunsuz davranışlar sergilerken kayda çekilmiştir. Bu kaydın bir kısmı ertesi gün devlet televizyonunda yayımlanmıştır. Sonrasında başvurucu hakkında, video görüntülerinin çekildiği gün sergilediği davranışlarla ilgili olarak idare ve ceza davaları açılmıştır. Başvurucu bilhassa polis karakolunda video kaydına alınmasının ve bu kaydın yayımlanmasının hukuka aykırı olduğunu söyleyerek şikâyetçi olmuştur.
Mahkeme, başvurucunun rızası olmaksızın, video kaydının bölge televizyonunda yayımlanmasının ulusal hukuka açıkça aykırı olması sebebiyle, Sözleşme’nin 8. maddesine (özel hayatın gizliliği hakkı) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Dolayısıyla, başvurucunun özel hayatının gizliliği hakkına yönelik müdahale Sözleşme’nin 8(2). maddesi anlamı dahilinde “hukuka uygun” değildi.
|
Basın Birimi
|
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
|
Tematik Bilgi Notu – Nefret Söylemi
|
Kasım 2015
Bu Bilgi Notu Mahkeme’yi bağlamamaktadır ve sınırlayıcı değildir
Nefret söylemi
“İfade özgürlüğü [demokratik] bir toplumun en önemli dayanaklarından, toplumun ilerlemesi ve bireylerin gelişiminin temel koşullarından birini oluşturmaktadır. [Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi] 10. maddenin 2. fıkrasına tabi olma koşuluyla, bu özgürlük sadece lehte algılanan veya zararsız ya da önemsiz görülen ‘bilgi’ ve ‘fikirler’ değil, Devlet veya toplumun herhangi bir kesimi açısından incitici, şok edici veya rahatsızlık uyandırıcı olanlar bakımından da geçerlidir. Bunlar ‘demokratik toplum’un olmazsa olmazları olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Demek oluyor ki, başka şeylerin yanı sıra, bu alanda getirilen her bir ‘formalite’, ‘koşul’, ‘kısıtlama’ veya ‘ceza’ güdülen meşru amaçla orantılı olmak durumundadır.” (Handyside/Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976 tarihli karar, paragraf 49).
“... [H]oşgörü ve tüm insanlığın onuruna eşit oranda saygı gösterilmesi demokratik ve çoğulcu bir toplumun temellerini oluşturmaktadır. Böyle olmakla birlikte, prensip olarak kimi demokratik toplumlarda, ... konulan ‘formaliteler’, ‘koşullar’, ‘kısıtlamalar’ veya ‘cezalar’ güdülen meşru amaçla orantılı olmak kaydıyla, hoşgörüsüzlüğe dayalı nefreti yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran her türlü ifadenin yaptırıma çarptırılması veya hatta önlenmesi gerekli addedilebilir.” (Erbakan/Türkiye, 6 Temmuz 2006 tarihli karar, paragraf 56).
-
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, nefrete teşvik ve ifade özgürlüğü ile ilgili davaları ele alırken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından öngörülen şu iki yaklaşımı kullanmaktadır:
- Söz konusu yorumlar nefret söylemi oluşturuyor ve Sözleşme’nin temel değerlerini hiçe sayıyorsa, 17. maddede (hakları kötüye kullanma yasağı)1 öngörüldüğü üzere, Sözleşme koruması dışında bırakma yaklaşımı; ve
- Sözleşme’nin 10. maddesi 2. fıkrasında öngörüldüğü üzere, korumaya kısıtlamalar getirme yaklaşımı2 (bu yaklaşım, söz konusu söylem, bir nefret söylemi oluşturmasına rağmen, Sözleşme’nin temel değerlerini yok etme eğilimi içermediğinde benimsenmektedir).
-
Ticari ve profesyonel amaçlar doğrultusunda kullanıcılar tarafından yorumlar yazılmasına elverişli bir ortam sunan internet haber portalları, kullanıcıların nefret söyleminde veya doğrudan şiddete teşvike yol açan yorumlarda bulunması halinde Sözleşme’nin 10(2). maddesi uyarınca ifade özgürlüğüyle ilişkilendirilen “ödev ve sorumlulukları” üstlenmektedir.
1 Bu madde, bireylerin Sözleşme’den hareket ederek, Sözleşme’de dile getirilen hak veya özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan faaliyetlere girişme veya eylemlerde bulunma yönünde herhangi bir hak çıkarımında bulunmasını engellemeyi amaçlamaktadır.
2 Kısıtlamalar, ulusal güvenlik, kamu güvenliği, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın korunması ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla gerekli görülmüştür.
Sözleşme koruması dışında bırakılma
“Sözleşme’nin temelinde yatan değerlere karşı çıkan her türlü ifadenin 17. madde [hakları kötüye kullanma yasağı] tarafından 10. madde [ifade özgürlüğü] korumasından çıkartılacağı şüphesizdir (...)” (Seurot/Fransa, 18 Mayıs 2004 tarihli kabuledilebilirlik hakkında karar)
Etnik nefret
Pavel Ivanov/Rusya
20 Şubat 2007 (kabuledilebilirlik hakkında karar)
Bir gazetenin sahibi ve yayın yönetmeni olan başvurucu, kitle iletişim araçlarını kullanarak halkı etnik, ırksal ve dini nefrete teşvik etme suçundan mahkûm edilmiştir. Başvurucu Yahudileri Rusya’daki kötülüğün kaynağı olarak resmeden ve toplum hayatından dışlanmaları çağrısı yapan bir yazı dizisi kaleme alıp yayımlamıştır. Bütün bir etnik topluluğu Rus halkına karşı bir komplo tezgahlamakla suçlamış ve Yahudi liderlerine Faşist ideoloji atfetmiştir. Hem yaptığı yayınlarda, hem de duruşma sırasındaki sözlü ifadelerinde, Yahudilere ısrarla ulusal itibar hakkı tanımayarak, ulus olmadıklarını iddia etmiştir. Başvurucu özellikle, ırksal nefrete teşvik suçundan mahkûm edilmesinin haklı gerekçelere dayandırılmadığını öne sürmüştür.
Mahkeme başvuruyu kabuledilemez (konu bakımından (ratione materiae) Sözleşme ile bağdaşmaz nitelikte) ilan etmiştir. Başvurucunun dile getirdiği görüşlerin son derece antisemitik anlamlar içerdiği konusunda şüphesi bulunmayan Mahkeme, başvurucunun yaptığı yayınlarla Yahudi halkına karşı nefreti körüklemeye çalıştığına ilişkin olarak ulusal mahkemelerce yapılan değerlendirmeye katılmıştır. Bir etnik topluluğa yönelik böylesi şiddetli ve genel mahiyette bir saldırı, başta hoşgörü, toplumsal barış ve ayrımcılık yasağı olmak üzere Sözleşme’nin temelinde yatan değerlere yöneltilmiş demektir. Bu nedenledir ki, Sözleşme’nin 17. maddesi (hakları kötüye kullanma yasağı) dolayısıyla, başvurucunun Sözleşme’nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) tarafından sağlanan korumadan yararlanması mümkün değildi.
Ayrıca bkz.: W.P. ve Diğerleri/Polonya (Başvuru no. 42264/98), 2 Eylül 2004 tarihli kabuledilebilirlik hakkında karar (Polonya makamlarının antisemitik ifadeler içeren bir tüzüğe sahip bir derneğin kurulmasına izin vermemesiyle ilgili – Mahkeme, başvurucuların Sözleşme’nin 11. maddesi (toplanma ve örgütlenme özgürlüğü) tarafından sağlanan korumadan yararlanamayacağına hükmetmiştir).
İnkârcılık ve tarihsel revizyonizm
Garaudy/Fransa
24 Haziran 2003 (kabuledilebilirlik hakkında karar)
The Founding Myths of Modern Israel (Modern İsrail’in Temelinde Yatan Efsaneler) başlıklı bir kitabın yazarı olan başvurucu, insanlığa karşı işlenen suçların varlığına karşı çıkma, bir insan topluluğunu –somut olayda Yahudi cemaatini– alenen tahkir etme ve ırksal nefrete teşvik suçlarından ötürü mahkûm edilmiştir. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğini öne sürmüştür.
Mahkeme başvuruyu kabuledilemez (konu bakımından (ratione materiae) Sözleşme ile bağdaşmaz nitelikte) ilan etmiştir. Başvurucunun ifadelerinin içeriğinin Nazi soykırımının inkârı anlamına geldiğine kanaat getirmiş ve insanlığa karşı işlenen suçların inkârının Yahudilere yönelik en ağır ırksal hakaret ve nefrete teşvik biçimlerinden birini oluşturduğunu belirtmiştir. Net bir şekilde tesis edilmiş tarihsel olayların varlığına bu şekilde karşı çıkmak bilimsel veya tarihsel bir araştırma teşkil etmemekteydi; buradaki asıl amaç, Nasyonal Sosyalist rejimi yeniden canlandırmak ve bizzat mağdur olmuş kişileri tarihi çarpıtmakla suçlamaktı. Söz konusu eylemler Sözleşme’nin teşvik etmeye çalıştığı temel değerlerle açıkça bağdaşmaz bir nitelik taşıdığı içindir ki, Mahkeme, 17. maddeyi (hakları kötüye kullanma yasağı) uygulamış ve başvurucunun Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) dayanma hakkı bulunmadığına hükmetmiştir.
Ayrıca bkz.: Honsik/Avusturya, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun3 18 Ekim 1995 tarihli kararı (Nasyonal Sosyalizm rejimi altında toplama kamplarındaki gaz odalarında soykırım yapıldığını inkâr eden bir yayınla ilgili); Marais/Fransa, Komisyon’un 24 Haziran 1996 tarihli kararı (“sözde gaz odaları”nın bilimsel açıdan mantıksızlığını kanıtlama iddiasıyla bir dergide yayımlanan bir yazı ile ilgili).
M’Bala M’Bala/Fransa
20 Ekim 2015 (kabuledilebilirlik hakkında karar)
Bu dava, siyasi faaliyetler içerisinde olan komedyen Dieudonné M’Bala M’Bala’ya, başta Yahudi kökenli veya Yahudi inancına mensup insanlar olmak üzere, belirli bir etnik gruba, ulusa, ırka veya dine mensup olması sebebiyle bir kişiyi veya kişi topluluğunu alenen tahkir etmesi sebebiyle verilen mahkûmiyet kararıyla ilgiliydi. Başvurucu, Paris’teki “Zénith” gösteri merkezinde Aralık 2008’de yaptığı gösterinin sonunda, toplama kamplarında gaz odalarının varlığını inkâr etmesi başta olmak üzere, inkârcı veya tarihsel revizyonist görüşlerinden ötürü Fransa’da bir dizi mahkûmiyet cezasına çarptırılmış bir akademisyen olan Robert Faurisson’u sahneye davet ederek kendisine bir “cüretkârlık ve toplumsal kabullenmezlik” ödülü takdim etmiştir. Her bir dalında bir elma bulunan üç kollu bir mumluk biçiminde olan bu ödülü Faurisson’a, üzerine “Yahudi” yazılı sarı bir yıldız işlenmiş çizgili bir pijama giymiş, yani toplama kampında tutulan bir Yahudiyi temsil eden bir oyuncu vermiştir.
Mahkeme, Sözleşme’nin 17. maddesi (hakları kötüye kullanma yasağı) uyarınca başvurucunun 10. madde (ifade özgürlüğü) korumasından yararlanma hakkı bulunmadığına hükmederek, 35. madde (kabuledilebilirlik kriterleri) kapsamında başvuruyu kabuledilemez (konu bakımından (ratione materiae) Sözleşme ile bağdaşmaz nitelikte) ilan etmiştir. Mahkeme bilhassa, rencide edici olay sırasında performansın artık bir eğlence olarak addedilmesinin mümkün olmadığı, daha ziyade siyasi bir mitingi andırdığı, sahneye Robert Faurisson’un çıkmasına verilen kilit önem ve Yahudilerin yok edildiğini inkâr eden bir adam karşısında tehcir edilmiş mağdur konumdaki Yahudilerin küçük düşürücü bir şekilde resmedilmesi suretiyle, komedi kisvesi altında inkârcılığın teşvik edildiği kanaatine varmıştır. Mahkeme’nin görüşüne göre, somut olayda hicivsel veya provokatif dahi olsa 10. madde korumasına giren bir performans mevcut olmayıp, olayın cereyan ettiği koşullara bakıldığında, esasen bir nefret veya antisemitizm gösterisi ve Nazi Soykırımının inkârına verilen bir destek söz konusuydu. Sanatsal bir çalışma kisvesi altında sunulsa dahi, aslında doğrudan yöneltilen ani bir saldırı kadar tehlike arz etmekte ve Avrupa Sözleşmesi değerlerine karşıt bir ideolojiye ortam sağlamaktaydı. Bu nedenledir ki Mahkeme, başvurucunun ifade özgürlüğünü Sözleşme’nin lafzı ve ruhuyla bağdaşmayan ve şayet kabul görecek olursa, Sözleşme’nin hak ve özgürlüklerinin yok edilmesine katkıda bulunacak maksatlar doğrultusunda kullanarak 10. maddeyi gerçek amacından saptırmaya çalıştığı sonucuna varmıştır.
Irksal nefret
Glimmerveen ve Haqenbeek/Hollanda
11 Ekim 1979 (Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kararı4)
Bu davadaki başvurucular, beyaz olmayan herkesin Hollanda’yı terk etmesini sağlamaya yönelik olarak “Beyaz Hollandalılar”a hitaben yazılmış broşürler bulundurmaktan ötürü mahkûm edilmişlerdi.
Komisyon, Sözleşme’nin 17. maddesi (hakları kötüye kullanma yasağı) uyarınca Sözleşme’nin 10. maddesinin (ifade özgürlüğü) ırk ayrımcılığı içeren düşüncelerin yayılması amacıyla kullanılmasına imkân tanınmadığını tespit ederek başvuruyu kabuledilemez ilan etmiştir.
-
Temmuz 1954’ten Ekim 1999’a kadar Strazburg’ta varlığını sürdürmüş olan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ile birlikte, Sözleşmeci Devletlerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerine uymasına nezaret etmiştir. Komisyonun varlığı, 1 Kasım 1998 tarihinde Mahkeme’nin daimi hale gelmesiyle son bulmuştur.
-
Bkz. yukarıdaki dipnot 3.
Dinsel nefret
Norwood/Birleşik Krallık
16 Kasım 2004 (kabuledilebilirlik hakkında karar)
Başvurucu evinin penceresine, mensubu olduğu İngiliz Ulusal Partisi (British National Party) tarafından hazırlanmış olan ve İkiz Kuleleri yanarken gösteren bir poster asmıştır. Resmin altında “İslamiyet Britanya’dan elini çek – İngiliz Halkını Koruyalım” yazmaktaydı. Başvurucu bu sebeple, bir dini gruba karşı ağırlaştırılmış husumet suçundan mahkûm edilmiştir. Başvurucu, başka hususların yanı sıra, ifade özgürlüğü hakkının ihlal edilmiş olduğunu öne sürmüştür.
Mahkeme başvuruyu kabuledilemez (konu bakımından (ratione materiae) Sözleşme ile bağdaşmaz nitelikte) ilan etmiştir. Bir dini topluluğa yöneltilen, bütün bir topluluğu ağır bir terör eylemiyle bağlantılandıran böylesi şiddetli ve genel mahiyette bir saldırıyı, başta hoşgörü, toplumsal barış ve ayrımcılık yasağı olmak üzere Sözleşme’nin temelinde yatan değerlerle bağdaşmaz görmüştür. Bu nedenledir ki Mahkeme, başvurucunun penceresine söz konusu posteri asmasının Sözleşme’nin 17. maddesi (hakları kötüye kullanma yasağı) anlamı dahilinde bir eylem teşkil ettiğine ve dolayısıyla, başvurucunun Sözleşme’nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) tarafından sağlanan korumayı öne süremeyeceğine kanaat getirmiştir.
Demokratik düzeni tehdit etmek
Mahkeme, kural olarak, totaliter öğretilerden esinlenen veya demokratik düzeni tehdit eden düşünceleri ifade eden ve totaliter bir rejimi yeniden tesis etme eğilimi taşıyan başvuruları, Sözleşme değerleriyle bağdaşmadığı gerekçesiyle, kabuledilemez ilan edecektir.
Bkz. başka kararların yanı sıra: Communist Party of Germany (Alman Komünist Partisi)/Federal Almanya Cumhuriyeti, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun5 20 Temmuz 1957 tarihli kararı; B.H, M.W, H.P ve G.K./Avusturya (Başvuru no. 12774/87), Komisyon’un 12 Ekim 1989 tarihli kararı; Nachtmann/Avusturya, Komisyon’un 9 Eylül 1998 tarihli kararı; Schimanek/Avusturya, Mahkeme’nin 1 Şubat 2000 tarihli kabuledilebilirlik hakkında kararı.
Sözleşme’nin 10. maddesi (ifade özgürlüğü) tarafından sağlanan korumaya getirilen sınırlamalar
Sözleşme’nin 10. maddesi 2. fıkrası kapsamında, Mahkeme ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale söz konusu olduğunda sırasıyla, bu müdahalenin kanunen öngörülmüş olup olmadığını, meşru amaçlardan bir veya birden fazlasına hizmet edip etmediğini ve son olarak da bu amaçlara ulaşılması bakımından demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını inceleyecektir.
Şiddeti mazur göstermek ve düşmanlığa teşvik
Dostları ilə paylaş: |