olduğunu saptamıştır. Dolayısıyla Mahkeme’nin iki Sözleşme hakkı –ifade özgürlüğü ile özel hayatın gizliliği hakkı– arasında, olayın kendine özgü koşullarını ve kullanılan araçlar ile ulaşılması hedeflenen amaç arasındaki orantılılığı dikkate alarak bir denge gözetmesi gerekmiştir. Somut davada Mahkeme, bu olayda Ermeni cemaatinin haklarını korumak için demokratik bir toplumda başvurucunun bir cezaya çarptırılması gerekmediği sonucuna varmıştır. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, Mahkeme şu unsurları göz önünde bulundurmuştur: Başvurucunun beyanlarının kamu yararına giren bir meseleyle ilgili olması ve nefret ya da hoşgörüsüzlük çağrısı içermemesi; İsviçre’de bu beyanların dile getirildiği ortama, yüksek gerilimlerin veya özel tarihsel çağrışımların egemen olmaması; beyanların Ermeni cemaati mensuplarının itibarını İsviçre’de ceza hukuku bağlamında yanıt verilmesini gerektirecek denli etkiler sayılamayacak olması; İsviçre’nin bu tür beyanları suç saymasını gerektiren hiçbir uluslararası hukuk yükümlülüğü bulunmaması; İsviçre mahkemelerinin başvurucuyu sırf İsviçre’de yerleşik olan görüşlerden sapan bir düşünceyi dile getirdiği için cezalandırmış görünmesi; ve başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin ciddi bir ceza mahkûmiyeti biçimini almış olması.
Dini hoşgörüsüzlüğe teşvik
İ.A./Türkiye (Başvuru no. 42571/98)
13 Eylül 2005
Bir yayınevi sahibi ve müdürü olan başvurucu, teolojik ve felsefi meseleleri roman tarzında ele alan bir kitaptan 2000 adet basmıştır. İstanbul savcılığı başvurucuyu, kitabı boyunca “Allah’a, Dine, Peygambere ve Kutsal Kitaba” hakaret etmekle suçlamıştır. İlk derece mahkemesi başvurucuyu iki yıl hapis cezasına ve bir para cezasına çarptırmış, ardından hapis cezasını derhal ufak bir para cezasına çevirmiştir. Başvurucu kararı Yargıtay’da temyize götürmüş, ancak Yargıtay da kararı onamıştır. Başvurucu hakkındaki verilen mahkûmiyet kararının ve cezanın ifade özgürlüğü hakkını ihlal etmiş olduğunu öne sürmüştür.
Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. Özellikle, ister dini açıdan çoğunluğa, isterse de azınlığa mensup olsunlar, dinlerini açığa vurma özgürlüğünden yararlanmayı tercih edenlerin her türlü eleştiriden muaf tutulmayı beklemesinin makul olamayacağını yinelemiştir. Bu kişiler kendi dini inançlarının başkaları tarafından reddedilmesini ve hatta inançlarına muhalif öğretilerin başkalarınca yaygınlaştırılmasını hoşgörmek ve kabul etmek durumundadır. Ne var ki, somut olay sadece rahatsız veya şok edici yorumlarla yahut “provokatif” bir görüşle ilgili olmayıp, İslam Peygamberi’ne yönelik kötüleyici bir saldırı da içermekteydi. Laiklik ilkesine derinden bağlı olan Türk toplumu içerisinde dini öğretilere yönelik eleştirilere karşı belirli bir hoşgörü bulunmakla birlikte, inananların söz konusu kitabın kimi paragraflarının kendilerine yönelik mesnetsiz ve yakışıksız bir saldırı teşkil ettiği duygusuna haklı olarak kapılması da mümkündü. Bu koşullar altında Mahkeme, söz konusu tedbirin, Müslümanlar tarafından kutsal addedilen konulara yönelik tacizkâr saldırılara karşı koruma sağlamayı amaçladığı ve dolayısıyla “acil bir toplumsal ihtiyaca” yanıt verdiği kanaatine varmıştır. Türk mahkemelerinin söz konusu kitabın müsaderesine karar vermemiş olmasını da dikkate alan Mahkeme, verilen ufak para cezasının söz konusu tedbir doğrultusunda izlenen amaçla orantılı olduğuna hükmetmiştir.
Erbakan/Türkiye
6 Temmuz 2006
Siyasetçi olan başvurucu Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıydı. Söz konusu zamanda ise, 1998 yılında laiklik ilkelerine aykırı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle kapatılan Refah Partisi’nin genel başkanıydı. Başvurucu özellikle, halka yaptığı bir konuşmada nefrete ve dini hoşgörüsüzlüğe teşvik oluşturduğuna hükmedilen yorumlarda bulunması sebebiyle mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini söyleyerek şikâyetçi olmuştur.
Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna kanaat getirmiştir. Tanınmış bir siyasetçi tarafından kalabalık bir topluluk önünde dile getirilen bu gibi yorumların –gerçekten yapıldığı varsayılarak– daha ziyade sadece dini değerler etrafında yapılandırılmış bir toplum hayalini yansıttığını ve dolayısıyla, birçok farklı grubun birbiriyle temas halinde bulunduğu çağdaş toplumları simgeleyen çoğulculukla bağdaştırılmasının güç göründüğünü saptamıştır. Her türlü hoşgörüsüzlük biçimiyle mücadelenin insan hakları korumasının ayrılmaz bir parçasını oluşturduğuna işaret eden Mahkeme, siyasetçilerin yaptıkları konuşmalarda hoşgörüsüzlüğü besleyebilecek yorumlarda bulunmaktan kaçınması gereğinin hayati derecede önemli olduğunu belirtmiştir. Ancak Mahkeme, demokratik bir toplumda özgür siyasi tartışmanın temel bir nitelik taşıması dolayısıyla, başvurucunun kovuşturulmasına gerekçe olarak sıralanan sebeplerin, başvurucunun ifade özgürlüğünü kullanmasına yönelik müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğu konusunda Mahkeme’yi ikna etmeye yetmediği sonucuna varmıştır.
Devlet görevlilerine hakaret
Otegi Mondragon/İspanya
15 Mart 2011
Sol görüşlü ve ayrılıkçı Bask meclis grubunun sözcüsü olan başvurucu, bir basın konferansı sırasında günlük bir Bask gazetesinin (ETA’yla bağlantıları bulunduğu şüphesiyle) kapatılmasına ve polis operasyonu sırasında yakalanan kişilere kötü muamele edildiği iddialarına değinmiştir. Bu konuşması sırasında İspanya Kralı’ndan “İspanya silahlı kuvvetlerinin en başı, başka bir deyişle, işkencecilerin kumandanı, işkenceleri savunan ve halkımıza işkence ve şiddet yoluyla monarşi rejimini dayatmaya çalışan kişi” diye bahsetmiştir. Başvurucu, Kral’a yönelik ağır hakaret suçundan ötürü hapis cezasıyla cezalandırılmıştır. İfade özgürlüğüne yönelik bir ihlal bulunduğunu iddia etmiştir.
Mahkeme, başvurucunun mahkûm edilerek cezalandırılmasının güdülen meşru amaçla, yani İspanya Anayasası tarafından güvence altına alındığı üzere İspanya kralının itibarının korunması amacıyla orantılı olmadığını tespit ederek 10. maddeye (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunduğuna hükmetmiştir. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse Mahkeme, başvurucu tarafından kullanılan dilin provokatif diye nitelendirilebileceğini kabul etmekle birlikte, başvurucunun yorumlarında kullanılan kimi kelimelerin hasmane bir nitelik taşısa dahi, şiddete teşvik içermediğini ve nefret söylemine yol açmadığını hatırda bulundurmanın önemli olduğuna işaret etmiştir. Dahası, bu sözler bir basın konferansı sırasında sarf edilmiş sözlü beyanlar olduğu içindir ki, başvurucunun bunlara aleniyet kazandırmadan önce yeniden düzenlemesi, başka bir şekilde ifade etmesi veya geri çekmesi mümkün olmamıştır.
Nefret söylemi ve internet
Delfi AS/Estonya
16 Haziran 2015 (Büyük Daire)
Bu dava Mahkeme’nin, bir internet haber portalında kullanıcılar tarafından yazılmış yorumlardan doğan sorumlulukla ilgili bir şikâyeti incelemeye çağrıldığı ilk davaydı. Ticari olarak bir haber portalı işleten başvurucu şirket, bir gemi şirketi hakkındaki online haber yazılarından birinin altına okurlar tarafından yazılmış saldırgan yorumlar sebebiyle ulusal mahkemelerce sorumlu tutulmuş olduğunu söyleyerek şikâyetçi olmuştur. Gemi şirketi sahibinin avukatlarının talebi üzerine, başvurucu şirket söz konusu yorumları yayımlanmasından altı hafta sonra kaldırmıştır.
Mahkeme, Sözleşme’nin 10. maddesine (ifade özgürlüğü) yönelik bir ihlal bulunmadığına kanaat getirmiştir. İlk olarak, internetin faydaları arasındaki çelişkili gerçekliklerden bahsetmiş, özellikle de ifade özgürlüğü açısından sunduğu emsalsiz platforma ve bunun taşıdığı tehlikelere, yani nefret söyleminin ve şiddete teşvik eden ifadelerin saniyeler içerisinde tüm dünyaya yayılması ve bazen çok uzun süreli online
kalabilmesi ihtimaline değinmiştir. Mahkeme ayrıca, söz konusu yorumların hukuka aykırı niteliğinin, çok açıktır ki, yorumların çoğunun, ilk bakışta, gemi şirketinin sahibine yönelik nefret veya şiddeti teşvik etmek anlamına gelmesine dayandığını dile getirmiştir. Dolayısıyla bu dava, daha öncesinde yayımlanmış olan içeriğe ilişkin olarak kullanıcılar tarafından yapılan yorumlara ticari açıdan platform sunan internet haber portallarının, Sözleşme’nin 10(2). maddesi kapsamındaki ödev ve sorumluluklarıyla ilgiliydi ve kimi kullanıcılar –isim verilerek veya verilmeksizin– açıkça hukuka aykırı niteliğe sahip ifadelerde bulunarak, başkalarının kişilik haklarını zedelemiş ve onlara yönelik olarak nefret söyleminde veya şiddete teşvikte bulunmuştur. Somut olay gibi, üçüncü bir şahıs konumundaki kullanıcı yorumlarının nefret söylemi ve bireylerin fiziksel bütünlüğüne yönelik doğrudan tehditler içerdiği durumlarda Mahkeme, başkalarının ve bir bütün olarak toplumun hak ve menfaatlerinin, internet haber portallarının açıkça hukuka aykırılık teşkil eden yorumları gecikmeksizin, hatta mağdur olduğu öne sürülen kişilerden veya üçüncü şahıslardan ihbar gelmeksizin kaldırmak amacıyla tedbir almaması halinde, Sözleşmeci Devletlere bu portallara sorumluluk yükleme hakkı verebileceği kanaatine varmıştır. Mahkeme bu hususların somut bir şekilde değerlendirilmesine dayanarak ve özellikle, söz konusu yorumların aşırı niteliğini, başvurucu şirket tarafından ticari olarak işletilen ve profesyonel olarak yönetilen haber portalında yayımlanmış bir habere tepki olarak yazılmış olmasını, başvurucu şirketin nefret söylemine ve şiddete teşvik eden bir söyleme yol açan yorumları yayımlandıktan sonra gecikmeksizin kaldırmak ve söz konusu yorumların yazarlarının sorumlu tutulması için gerçek bir olasılık temin etmek amacıyla yeterli tedbirler almamış olmasını ve başvurucu şirkete hafif bir yaptırımda bulunulmuş olmasını (320 Euro para cezası) dikkate alarak, Estonya mahkemelerinin başvurucu şirket hakkındaki sorumluluk tespitinin, portalın ifade özgürlüğüne yönelik haklı ve orantılı bir kısıtlama teşkil ettiği sonucuna varmıştır.
Mahkeme huzurunda derdest davalardan örnekler
Beleri ve diğerleri/Arnavutluk (Başvuru no. 39468/09)
Başvuru Arnavutluk Hükümeti’ne 31 Mayıs 2010 tarihinde iletilmiştir
Başvurucu Arnavutluk’taki Yunanca konuşan azınlığa mensup olduğunu öne sürmektedir. Dava, başvurucuların 2003 yılındaki yerel seçim gecesinde dile getirdikleri aleni beyanlara dayanılarak Arnavutluk Cumhuriyeti’ne ve Cumhuriyetin simgelerine yönelik ulusal nefrete teşvik ve tahkir suçuyla mahkûm edilmesi sonucunda ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalde bulunulduğu iddiasıyla ilgilidir. Başvurucular ayrıca, haklarında yürütülen ceza yargılamasının uzunluğuna dair de şikâyette bulunmuşlardır.
Mahkeme başvuruyu Arnavutluk Hükümeti’ne bildirmiş ve taraflara Sözleşme’nin 35. (kabuledilebilirlik kriterleri), 6(1). (makul bir süre içerisinde adil yargılanma hakkı), 10. (ifade özgürlüğü) ve 13. (etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı) maddeleri kapsamında sorular yöneltmiş bulunmaktadır.
Metin ve belgeler
Bkz., başka kaynakların yanı sıra:
- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “nefret söylemi” hakkında Üye Devletlere yönelik R 97(20) sayılı Tavsiye Kararı, 30 Ekim 1997
- Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) “ırkçılık ve ırk ayrımcılığıyla mücadeleye ilişkin ulusal mevzuat” hakkındaki 7 No’lu Genel Politika Tavsiyeleri, 13 Aralık 2002
- Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin “din temeline dayalı olarak dine hakaret, dini aşağılama ve kişilere yönelik nefret söylemi” hakkındaki 1807 (2007) sayılı Tavsiye Kararı, 29 Haziran 2007
- Venedik Komisyonu’nun 406/2006 sayılı Çalışması, “İfade özgürlüğü ile din özgürlüğü arasındaki ilişkiye dair rapor: Dine hakaret, dini aşağılama ve dini nefrete teşvik suçlarının düzenlenmesi ve bunlara dayalı kovuşturmalar meselesi”, belge no. CDL-AD(2008)026, 23 Ekim 2008
- Nefret söylemi el kitabı, Strazburg, Avrupa Konseyi Yayınları, 2009
- Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri tarafından “Etik gazetecilik ve insan hakları” konusunda hazırlanan Konu müzakere dökümanı, belge no. CommDH (2011)40, 8 Kasım 2011
- Avrupa Konseyi tarafından Kasım 2012’de Budapeşte’de düzenlenen “Nefret söylemiyle mücadele: Çevrimiçi birlikte yaşama” Konferansı internet sitesi
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Dean Spielmann tarafından, kurum içerisinde düzenlenen “Avrupa’da siyasi aşırılığın yükselişi: Bizim yanıtımız nedir?” konulu iş yemeğinde yapılan Konuşma (Strazburg, Avrupa Konseyi, 24 Haziran 2013)
- Avrupa Konseyi tarafından Eylül 2013’te Varşova’da düzenlenen “Siyasi ifadelerde nefret öğesi – Kimin sorumluluğu?” Konferansı internet sitesi
- Avrupa Konseyi tarafından Ekim 2015’te Strazburg’da düzenlenen “İfade özgürlüğü: halen demokrasi için bir ön koşul” Konferansı internet sitesi