F I h r I s t sayfa No



Yüklə 2,02 Mb.
səhifə3/11
tarix07.08.2018
ölçüsü2,02 Mb.
#68395
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

Petkim’in özelleştirilmesinin ardından, Petkim Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Erdal Aksoy ile Genel Müdürü Kenan Yavuz’un Odamızı ziyaret ettiklerini, Petkim’in yeni döneminde planlarını şekillendirmeleri için üyelerimizle birlikte Eylül ayında ortak bir toplantı yapma kararı aldıklarını ve bu toplantıda gelen tüm önerileri göz önüne alarak, Petkim yetkililerinin kısa, orta ve uzun vadede 5 milyar dolarlık bir yatırım yapmayı planladıklarını, bunun gerçekleşmesi ile de Çiçekçi’nin bahsettiği hammadde temin oranında artış olacağını, ürün çeşitliliğinin artacağını söyleyen Taşkın, ayrıca Petkim Limanı’nın da özel sektör anlayışıyla yönetilerek bölgenin canlandırılması ve çok büyük potansiyelli bir liman haline getirilmesinin de planların arasında yer aldığını belirtti. Ayrıca Gökçüoğlu’nun bahsettiği Bergama Organize Sanayi Bölgesi’ne elektrik verilmesi konusunda Elektrik İdaresi’nin göstermiş olduğu anlayışa teşekkür etti.

Taşkın, kızının evlenmesi vesilesiyle böylesine mutlu bir günde gördükleri desteğe, samimi ilgi ve tebrik mesajlarına teşekkür ettiğini, kendisinin de Peköz ve Şahin ailelerini tebrik ederek, genç çiftlere mutluluklar dilediğini söyledi.


Odamızın çok değerli geçmiş dönem Başkanlarından Süreyya Çolak’a Allahtan rahmet, ailesine başsağlığı dileğinde bulunan Taşkın, üyemiz Erkay Demir Çelik’in ortaklarından ve gemi söküm sektörünün saygın isimlerinden olan Mustafa Erdil’i de rahmetle anarak, ailesine başsağlığı diledi.
Türkiye Futbol Federasyonu Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı’nda, tek başkan adayı olan, İzmirli sanayici Mahmut Özgener’in, 38. Başkan olarak seçilmesinden büyük bir memnuniyet duyduğunu, büyük başarılara imza atacağına inandığını söyleyen Taşkın, Özgener’e başarılar diledi.


Taşkın, Ege Üniversitesi Rektörlüğü’ne seçilen Prof. Dr. Candeğer Yılmaz’ı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’ne seçilen Prof. Dr. Mehmet Füzün'ü tebrik ederek, başarılar diledi ve Odamız ile üniversiteler arasındaki diyaloğun hiç bozulmadan devam etmesini ümit ettiğini dile getirdi.

8. Cumhur Başkanı Turgut Özal döneminde yapılan Çeşme’deki hava alanının, maalesef ülkemizde kullanılmayan, atıl kalan yatırımlardan biri olduğunu, bu alanı değerlendirmek amacıyla bölgemiz ve ülkemizin ihtiyacı olan araç test pistine dönüştürülmesi konusunda gerekli müracaatlarda bulunduklarını, İzmir Valisi Kıraç’ın bu projeye büyük ilgi göstererek gerekli raporları hazırlattığını, Eskişehir’de de araç test pisti yapılması konusunda çalışmaların bulunduğunu, ancak yurt dışından gelen uzmanların hava muhalefeti ve araç test pistlerinin deniz seviyesine yakın olması gerekliliğini gözönünde bulundurarak Çeşme’nin daha uygun olduğu yönünde rapor verdiğini söyledi. Taşkın, konuyu İzmir’e gelen Kültür ve Turizm Bakanı’na da anlattıklarında kendisinin bu konuya destek vereceğini belirttiğini, her ne kadar şu anda güzel gelişmeler yaşansa da araç test pistinin bitirilip faaliyete geçmesinin uzun zaman alabileceğini ifade etti.


AKP’nin kapatılması davası ile demokrasimizin bir kez daha sınavdan geçtiğini, her ne kadar ülkemizde parti kapatmalar sık sık gündeme gelse de bunun pratik bir faydası olmadığının defalarca görüldüğünü, onun için Anayasa Mahkemesi’nin kapatma davasını onaylamaması ile esmeye başlayan olumlu havanın fırsata çevrilmesini ümit ettiğini söyledi. Taşkın, bir an evvel iç siyasetin içi boş gündemden sıyrılarak, tekrar reformların yapılmasını, Türkiye’nin 2002-2007 dinamizmine, dünyayla ilişkisine, başbakanımızın dünyayla kuracağı diyaloglara devam etmesini, Dışişleri Bakanımızın AB sürecini tekrar hızlandırmasını ve her gün yeni bir reformla, yeni bir dinamizmle uyanmayı arzu ettiklerini ifade etti.
Taşkın, 2007 yılından bu yana sadece siyasetin gündemde olduğu ülkemizde, artık ekonomik önlemlerin gündeme alınıp, piyasalara güven verecek, tekrar ileriyi görmemizi sağlayacak adımların bir an evvel atılmasını beklediklerini, ki aynı davranışı muhalefetten de beklediklerini, çünkü Türkiye’de çözümler üretmeyen, çözümleri söylemeyen, söylenen her şeyi sadece tenkit eden ve iktidar olmayı beklemeyen bir muhalefetle hiçbir amaca ulaşılamayacağını vurguladı.
Dövizin getirdiği sıkıntıların hala devam ettiğini, enerji fiyatlarının yüksekliği, sanayicinin üzerindeki maliyetlerin fazlalığının, dünyayla rekabet edilememesine neden olduğunu, verilecek teşvik için gerekli hazırlıkların yapıldığını, ancak yıl başından önce açıklanacağını düşünmediğini belirten Taşkın, teşvik konusunda hep dile getirdikleri envanter çıkarılması konusunun nihayet yapılmaya çalışıldığını, gerek Odalar Birliği’nden gerekse Türkiye’nin bilgi bankalarından toplanan bilgilerin en iyi şekilde düzenlenerek teşviklerin bu sistem dahilinde yapılmasının planlandığını söyledi.
Şu an için petrol fiyatları 150 dolarlardan, 115 dolarlara düşmüş olsa da emtia fiyatlarındaki artış nedeniyle cari açıktaki yükselişin engellenemediğini, cari açıktaki bu yükselişin sonunda hükümeti bir komisyon kurup, alınabilecek önlemleri araştırma noktasına kadar getirdiğini ifade eden Taşkın, 2007’yi 37,8 milyar dolar düzeyinde kapatan cari açığın, bu yılın ilk yarısında, 27.3 milyar dolar seviyesinde olduğunu, bunun da 2008 yılını 55-60 milyar dolar arası bir rakamla kapatacağının göstergesi olduğunu belirtti.
Taşkın, Ağustos ayı içinde kısa da sürse bir savaş yaşandığını, ki bu savaşın ülkemizi derinden etkileyebilecek bir savaş olduğunu, yaşananlar ile ülkemizin enerji politikasındaki dışa bağımlılığının getirdiği riskin çok açıkça görüldüğünü belirterek, artık komşularımızla ekonomik, kültürel, sosyal anlamda ilişkilerimizin bulunduğunu dolayısıyla, birine küsüp karşı cephede yer alamayacağımızı ifade etti. Enerjideki dışa bağımlılığımızın yaratacağı sıkıntı bu kadar net görülmüşken, artık bir an önce ülkemizdeki tüm enerji kaynaklarının belirlenerek, aktif kullanımı için gerekli çalışmaların yapılması, %70 oranında dış ülkelerden aldığımız enerji miktarının en düşük seviyeye indirilmesi gerektiğini vurguladı. Şu anda ülkemizde kullanılan doğalgazın %57’sinin elektrik üretiminde, %22’sinin sanayide, %22’sinin konutlarda kullanıldığını, doğalgazımız kesildiği anda sadece evlerimizin enerjisiz kalmayacağını, elektrik santrallerimizin de durma noktasına geleceğini söyledi.
YTL’deki aşırı değerlenme ile rekabet gücünün kalmadığı bir ortamda; elektrik fiyatlarının 6 ayda %45, doğalgaz fiyatlarının %29 oranında artmasının, %73 ile en fazla enerji tüketen imalat sanayine darbe indirilmesi anlamına geldiğini, şu anda Türk sanayicisinin OECD ülkeleri içinde Macaristan’dan sonra en pahalı doğalgazı satın aldığını söyleyen Taşkın, elektrik ve doğalgaz zammının bir ölçüde fiyatlara yansıtılmasının enflasyonla mücadeleye de ciddi zarar vereceğini ifade etti.
Barajlardaki görüntülerin susuz kaldığımızın çok net göstergesi olduğunu, sadece evlerimizde değil sanayide de bir çok sektörde suya ve su buharına ihtiyaç bulunduğunu ifade ederek, eğer iklim koşulları bu şekilde seyrederse petrolü yeraltındaki borularla taşıdığımız gibi, suyumuzu da bu şekilde taşıyacağımız günlerin ne yazık ki uzak olmadığını dile getirdi.
Taşkın, rekabetçiliğini sürdürmek isteyen sektörlerimizin, firmalarımızın yatırım için daha uygun maliyetli ülkelere gitmesinin, hele hele ülkemizdeki işsizlik bu kadar yüksekken elbette üzücü olduğunu, Mısır’da işçilik maliyetlerinin Türkiye’dekinin 6’da biri olmasının son 3 yılda Mısır’a 1.5 milyar dolar yatırımın akmasına neden olduğunu, yatırıma ihtiyacı olan Türkiye için bunun büyük bir rakam olduğunu söyledi.
Yerli üreticilerin ucuz ithalata karşı kendi tedbirlerini mutlaka gecikmeden almaları gerektiğini, bilindiği üzere ülkemizdeki en büyük sorunun kâr edilememesi olduğunu belirtti. Türkiye sıkıntılarıyla boğuşurken, dünyadaki krizin devam ettiğini, Amerika’daki bir çok bankanın kapanma noktasına geldiğini, dünya piyasalarının bir numaralı endişesinin enflasyon olduğunu, zira enflasyonu olmayan Japonya’nın bile artık enflasyondan bahsettiğini, Avrupa’da ise enflasyon rakamının 3’lere, Çin’de 11’lere yükseldiğini ifade etti. Taşkın, Özellikle en büyük dış ticaret partnerimiz olan Avrupa’nın büyüme rakamlarının bizler için endişe verici olduğunu, çünkü ihracatımızın %65’inin Avrupa’ya yapıldığını, şu anda Avrupa’da Alman ekonomisinin ilk defa 4 yıldır bu sene küçüldüğünü, yavaşlayan küresel ekonomik büyümenin de tüm ülkelere sıçramaya başladığını, bütün dünya sermayelerinin tedirgin olduğunu, onun için de küresel krizin kendi şartlarımızla yeniden ele alınması, geliştirilecek stratejiler ile en uygun çözüm yollarının bulunması ve mevcut risklerimizin azaltılması gerektiğini vurguladı.
7 Ağustos 2008 tarihinde imzalanan “Sermaye Piyasası Kurumları-TOBB İşbirliği Protokolü”nü önemsediklerini, çünkü Türkiye’nin ilk özel borsasının temellerinin atılmasıyla Anadolu’daki KOBİ’lerimizin, sermaye piyasasından yararlanabileceğini ve şirketlerin bankaların dışında sermayelerini arttırabilecekleri en önemli enstrümanlarından biri olduğunu söyledi. Taşkın, halka açılmış şirketlerin, borsaya kayıtlı olsun olmasın, şeffaflık kurallarına uygun olarak hareket edip, denetim şirketleri tarafından da denetlenebileceğini, bunun da Türkiye’de her zaman istenilen kayıt altına girmenin devamını sağlayacağını belirtti. Ayrıca bu projenin KOBİ’lerin büyümesi için ihtiyacı olan finansmanı sağlamalarını kolaylaştıracağını ve daha da büyümeleri, rekabet güçlerini arttırmaları için kurumsallaşmalarında etken olacağını ifade etti.
Türkiye’de çözüm bekleyen belki de en önemli konunun sanayicinin dünyayla rekabet gücünü arttırabilmesi olduğunu söyleyen Taşkın, bir ülkede sanayicinin yatırım yapamaz hale gelmesinin, dünyadaki mevcut rekabet şartlarını yitirmesinin telafisi çok zor bir kayıp olduğunu, onun için de Türk işadamının bu arzu ve isteğinin hiçbir zaman köreltilmemesi gerektiğini, sanayicinin üretim yapamadığı süreçte sadece kendisinin değil, yanında çalışanların, vatandaşlarımızın da kaybettiğini belirtti.
77. İzmir Enternasyonal Fuarının açıldığını, ancak fuardaki değişikliğin mutlaka hissedildiğini, artık sanayici için İzmir Fuarı’nın bittiğini, çünkü fuarın İzmir Festivali’ne dönüştüğünü, onun için İzmir’deki sektörel fuarların en kısa sürede yapılmasını arzu ettiklerini dile getiren Taşkın, Odamız’ı ziyarete gelen heyetlerin de fuarda bulunmalarının kendilerine bir avantaj getirmediğini fark ettiğini ve sanayi odası olarak açılacak sektörel fuarları tercih etmeleri yönünde öneride bulunduklarını söyledi.
Taşkın, sanayiciyi yaşatacak en önemli kriterin ihracat olmasına rağmen, Odamızı ziyaret eden heyetlerin ikili görüşmelerine maalesef üyelerimizin davet edildikleri halde katılmadıklarını, kendileri de yurtdışına ziyarette bulunduklarında ve bekledikleri ilgiyi göremediklerinde nasıl üzülüyorlarsa, aynı şeyi Odamızı ziyaret eden heyetler tarafından da düşünüleceğini belirterek, gerekli ilgilinin gösterilmesini, en azından komite başkanlarının görüşmelere iştirak ederek, komite üyelerini bilgilendirmelerini istedi.
19 Ağustos 2008 tarihinde gerçekleştirilen Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi’ne, 50 ülkenin katıldığını söyleyen Taşkın, Afrika zirvesinin hiç küçümsenmeyecek bir zirve olduğunu, çünkü Afrika Kıtası’nda 54 ülkenin bulunduğunu, 15-20 sene önce adı bile duyulmayan ülkelerin, 5-10 sene sonra karşımıza dünyanın zengin etmek zorunda olduğu ülkeler olarak çıkacağını ve çok fazla yatırım yapılacağını belirterek, özellikle müteahhitlik ve inşaat sektörüne büyük iş imkanları çıkacağını, onun için İzmirli müteahhitlerin tek başlarına değilse bile bir konsorsiyum oluşturarak, Afrika’da yer alabileceklerini dile getirdi. Taşkın, gerçekleştirilen zirvenin faydasının 4-5 sene sonra görüleceğini, şu anda 54 Afrika ülkesinden 10’unda büyük elçiliğimizin bulunduğunu, bunun tabii ki ihracatını arttırmak isteyen Türkiye’nin önündeki en büyük engel olduğunu, 15 ülkeye daha büyük elçilik açılacağını belirterek, ayrıca, Afrika’nın batı yakasına Senegal’e ve Nijerya’ya yeni havayolu hatları açılacağını dile getirdi.
Bergama Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu’nu, organizeyi devir aldıkları durumdan daha iyi konuma getirdikleri için tebrik ederek, Bergama OSB’yi gelen heyet-lere İzmir’e 100 km uzaklıkta diye değil, Dikili Limanı’na 9 km mesafede diye tanıttığını ve gerekli bilgilerin yer aldığı dosyaları da gelen heyetlere takdim ettiklerini söyledi.
Hilmi UĞURTAŞ :

Kendisi de ihracatçı olan TİM Başkanı’nın her ayın ihracat rakamlarını davul zurna çalarak açıkladığını, ancak ertesi gün de içinde bulunduğu sektörün sıkıntılarını dile getirdiğini belirten Uğurtaş, belirli konumlarda bulunan kişilerin günü kurtarmak için değil, sorumluluklarının bilinci içerisinde açıklama yapmaları gerektiğini söyledi.

Tekstil ihracatındaki %36’nın üzerindeki artışın, %12’sinin emtia fiyatlarından, %9’luk kısmının da geçen yılla bu yılki dolar- euro arasındaki parite farkından kaynak-landığını, bu rakamlar çıkarıldığında asıl artışın %14-15 civarında olduğunu, ayrıca ithalattaki artışın da göz ardı edildiğini ifade eden Uğurtaş, tekstilde rekabet gücünün ciddi ölçüde azaldığını, kurlarda yaşanan düşüşlerin bunda büyük payı olduğunu, her ne kadar ciroları yüksek olsa da aslında tekstil sektörünün çok düşük kâr marjları ile çalıştığını, inanılmaz derecede büyük risk taşıdıklarını, bugünden yarını görme şanslarının bulunmadığı için 3-5 aylık sözleşmelerin dahi yapılamadığını belirterek, elektrik, doğalgaz, asgari ücret artışlarının da tekstil sektörünü zor duruma soktuğunu ifade etti.
Uğurtaş, tekstil sektöründeki rakiplerimiz olan Çin, Afrika ülkeleri özellikle Mısır, Türki Cumhuriyetlerde enerji, işçilik fiyatlarının bizden çok daha ucuz olduğunu ve bu ülkelerle aynı pazarda mal sattıklarını dile getirdi. Türkiye’nin de avantajları bulunduğunu, örneğin çok güçlü tekstil alt yapımızın, yetişmiş iş gücümüzün, pamuk üretimimizin olduğunu, Ar-Ge için ciddi yatırımların yapıldığını, koleksiyonları hazırlayan tekstil ve hazır giyim sektörümüzün bulunduğunu belirten Uğurtaş, İhracatçılar Birliği’nin sektör sorunlarını görüşmek için toplantılar düzenlediğini söyleyerek, Sanayi Odası’nın da bu toplantılarda yer almasını istedi.
Kurun düşmesinin nedenlerinin başında siyasi stabilitenin sağlanmış olmasının ve ekonominin düzgün yönetilmesinin yer aldığını ifade eden Uğurtaş, Merkez Bankası’na, sadece enflasyon hedeflemesi verilip, buna uygun faiz politikası uygulanması istenirse, yaşanan gerilemede ekonomi yönetiminin hiç suçu yokmuş gibi bir durumun ortaya çıkacağını, oysa siyasi istikrar gerekli yapıyı hazırlayamadığı için Türkiye’nin her hafta bir milyar doların üzerinde faizi yurt dışına ödediğini, artık ülkemiz politikalarının düşük kura ve enflasyona dayalı olmaktan çıkarılması, istihdama ve büyümeye yöneltilmesi, hükümetin acilen ekonomi ve enerji politikalarını gözden geçirmesi gerektiğini vurguladı.
Uğurtaş, bir gazetede “tekstil ölüme koşuyor” başlıklı bir beyanatının çıktığını, ancak bu ifadeyi kendisinin söylemediğini, ilave edildiğini belirterek, hiç bir sektörün bile bile ölüme gitmeyeceğini, bütün sanayicilerin yaşamak ve çalışanlarına iş vermek istediğini dile getirdi.

Meclis Başkanı Ender YORGANCILAR :

Uğurtaş’ın ifade ettiği konuları 4 yıldır sürekli dile getirdiklerini, detaylı dosyalar hazırlayarak ilgili bakanlara sunduklarını, sadece tekstil sektöründe değil, tüm sektörlerde aynı sıkıntıların yaşandığını ifade etti.


Halit ŞAHİN :

Çin’den gelen kalitesi tartışılır soğutma elemanları ile ilgili yaşanan sorunların soğutma sektörünü rahatsız edici konuma getirdiğini, meslek komitesine gelen, yaşanan sıkıntılar ile ilgili dosyayı Yönetim Kurulu’na sunduklarını ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndan alınan randevuya komite adına katıldığını ve şimdiye kadar resmi kurumda görebileceği en iyi hizmeti gördüğünü söyleyen Şahin, neticede müsteşarlıkça kendilerinden bazı veriler istenerek, konunun üzerine gidileceğinin ifade edildiğini, istenen verileri hazırlamak için 100 komite üyesine yazı yazarak toplantıya davet ettiklerini, ancak bu 100 kişiden 2 kişinin toplantıya iştirak ettiğini belirtti. Şahin, toplantıya katılmayanların ya halinden çok memnun olduğunu ya da “biz bu toplantılara katılsak da sonuç alamayacağız” diye düşündüklerini ifadeyle yorumu meclis üyelerine bıraktı.


Tehlikeli atıkların bertarafı ile ilgili Türkiye’de sadece İZAYDAŞ’ın yakma tesisi bulunduğunu, muhtemelen bölgemizdeki çimento ve tütün fabrikalarının bir kısmında da tehlikeli atıkların yandığını, Petkim’in ise 17.000 tonluk kapasitesi olmasına rağmen bunun sadece 10.000 tonunu sanayiciye ayırdığını, dolayısıyla da bir çok sanayi kuruluşunda sıkıntı yaşandığını söyledi. Şahin, 9 Eylül Üniversitesi’nde konuyla ilgili yapılan panele konuşmacı olarak katıldığında bu sıkıntıyı dile getirdiğini ve orada bulunan Pektim yetkililerinin ise numunelerin gelmesi halinde her sektörden tehlikeli atık alınabileceğini ifade ettiklerini, kendilerinin de bunu bütün üyelere duyurduklarını, belirtti. İZAYDAŞ’ın kapasitesinin 2009 yılına kadar dolu olduğunu ancak, özel bir teşebbüsün 19 Ağustos’ta Manisa’da tehlikeli atık bertaraf tesisinin temelini attığını, açılışa katılan tüm bürokratların, üniversite hocalarının bu konuda gösterilen çabaya, memnuniyetle değindiklerini söyleyen Şahin, ayrıca Türkiye’nin ikinci tesisi olması nedeniyle Odamız’ın buraya önem göstermesinin rica edildiğini söyledi.
TOBB’da personele ikramiye verileceği yönünde bir duyum aldığını söyleyen Şahin, Eylül ayında okulların açılacak olması da dikkate alınarak, odamız personeline de ikramiye verilmesi yönünde yönetimin bir düşüncesi olup, olmadığını sordu.

Nedim KALPAKLIOĞLU :

Son 2-3 sene içinde gıda sektörünün çok büyük bir değişim yaşadığını ve bu değişimin devam ettiğini söyleyen Kalpaklıoğlu, dünya nüfusunun 7 milyar kişiye dayanmasıyla artık sadece enerjide değil, gıda sektöründe de planlamanın başladığını ifade etti.


Genel olarak dünyadaki global ekonomiye bakıldığında, ham maddede üretimin azaldığı, kalitenin düştüğü ve fiyatların yükseldiğinin göze çarptığını, zira dünyadaki arz talep dengesinin bozulduğunu dile getiren Kalpaklıoğlu, bunun nedenlerinin başında da dünya nüfusunun son derece hızla artmasının yer aldığını, ki 1980’li yıllarda 3.5 milyar olan dünya nüfusunun bugün 6.8 milyara ulaştığını, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin bu rakamda 1,5 milyar civarındaki nüfus sayılarıyla çok etken olduğunu, yılda 70-80 milyon kişilik bir artış yaşandığını belirtti.

Kalpaklıoğlu, ülkemizdeki tarım arazilerinin azalmasının, bazı tarım alanlarının bio yakıt elde edilmek üzere ekilmesinin, insanların gıda ihtiyacının karşılanmasında daralmaya yol açtığını, küresel ısınma nedeniyle zaten verimli toprakların bile verimsiz hale geldiğini belirterek, ancak özellikle bu sene Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ciddi bir kuraklık yaşanırken, Doğu Anadolu Bölgesi’nde müthiş bir potansiyelin ortaya çıktığını ifade etti. Yaşanan küresel ısınma ile bu sene Arjantin ve Brezilya’daki tarım alanlarının %50 azaldığını ve maalesef küresel ısınmanın arkasından su kaynaklarının da azalarak, petrol fiyatlarının arttığını, birbirini zincirleme izleyen bu olaylar sonucunda; dünya gıda ürünleri fiyatlarının %50, ülkemizde ise son iki senede %40 arttığını vurguladı.


Gıda fiyatlarında yaşanan artışın nerede duracağının belli olmadığını, dolayısıyla hammadde üretiminin azaldığı, kalitesinin bozulduğu, fiyatların çiftçiden, tüketiciye gelinceye kadar yükseldiği müddetçe durmasının da mümkün olmayacağını söyleyen Kalpaklıoğlu, önümüzdeki 10 sene içinde gıda sektöründe faaliyette bulunan firmaların en önemli konusunun sağlıklı, güvenilir hammadde bulmak olduğunu, zira kendi kendine yeten Türkiye’nin, artık kendi ürettiğinin yanında dışarıdan bir çok maddeyi ithal ettiğini, dolayısıyla bir an önce yaşananların analiz edilerek, yeniden planlama yapılması, envanter çıkarılması, yapılan üretimin ve üreticinin kayıt altına alınması gerektiği gibi verimlilik arttırıcı çalışmaların, eğitim programlarının yapılması gerektiğini dile getirdi.
Kalpaklıoğlu, üretimin az, kalitenin düşük, fiyatların yüksek olduğu bir dönemde gıda güvenliğine dikkat edilmediğini, bütün dünya gibi ülkemizde de bu sorunla karşı karşıya olduğumuzu, mutlaka güvenli gıda üretiminin sağlanması amacıyla eğitim çalışmaları yapılması gerektiğini söyleyerek, küresel ısınma ile dünyadaki yetersiz gıdanın bizi etkilememesi için Tarım Bakanlığı’na çok ciddi görevler düştüğünü, gerekli çalışmaların bir önce hazırlanarak uygulamaya geçilmesi gerektiğini vurguladı.
Meclis Başkanı Ender YORGANCILAR :

İzmir Ticaret Borsası’nın Ege Bölgesi’nde pamuk, üzüm, zeytin ve incir üreticileri arasında bir inceleme yaparak, verimli üretim yapanları tespit edip, ödüllendirildiğini ve dönümde 175 kg pamuk alınırken, bir çiftçinin ekmiş olduğunu dönümde ortalama 550 kg ve üstü pamuk elde ettiği için ödüllendirildiğini söyleyen Yorgancılar, Borsa’nın Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Kesen’e bunu nasıl gerçekleştirmiş olduğunu sorduğunda ise, çiftçinin, tüm bilgilendirme toplantılarına katılarak, gelen yabancı heyetleri birebir takip ederek, kullanılan sistemi biraz farklılaştırarak büyük bir verim elde ettiğini belirttiğini, yani işin sırrının detaylarda olduğunu ifade ettiğini, bu bağlamda Kalpaklıoğlunun söylediklerinin çok doğru olduğunu belirterek, Tarım Bakanlığı’na bu konuda büyük görev düştüğünü söyledi.


Hüseyin VATANSEVER :

Ülkemizin son iki yılda gündemini, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 22 Temmuz genel seçimi, AKP’nin kapatılması davası ve en sonunda Ergenekon Soruşturması konularının meşgul ettiğini, bu süreç içerisinde Başbakanın, “herkesin Başbakanı olacağım, bütün konuları uzlaşma ile çözeceğiz”, Cumhurbaşkanı’nın “ halkımız bize bu desteği verdi, biz kararı kimseye sormayız” tarzında açıklamalar yaparak, güven ortamı oluşturmaya çalışmalarına rağmen AKP’nin kapatılması ve Ergenekon Soruşturması gibi güven ortamını zedeleyen konuların konuşulduğu bir ülkede istikrar ortamının olamayacağını belirtti.


Vatansever, siyasi istikrarın tek parti ile olmayacağının, uzlaşmada mutlaka muhalefetin de olması gerektiğinin çok net görüldüğünü, ancak muhalefetin de iktidarın yaptığı doğrulara doğru, yanlışlara yanlış demesi gerektiğini, her yapılana yanlış demenin olumlu sonuç yaratmadığını, tek başına iktidarda bulunanların da sivil toplum kuruluşlarının fikirlerini almadan yaptıklarının olumlu sonuçlar vermediğini, istikrar ortamının sağlanamadığını ifade etti. Bu ülkenin işsizlik problemi varken, üretim problemi varken, ciddi anlamda üniversite- sanayi eksikliği varken, teşvikler ile ilgili ciddi problemleri varken suni gündemlerin, yön değiştirmek adına acaba özellikle mi yapılıyor sorusunu akıllara getirdiğini söyledi.
Sanayicinin ürettiği malın dünyada satılabilir, rekabet edebilir kalitede olması ve üretilen malın alıcısı olması gerektiğini, bunun içinde ciddi pazar araştırması yapılması, firmaya kârlılık sağlanması ve firmanın büyütülmesi gerektiğini, ancak ülkesinde ekonomik istikrar olmayan bir sanayicinin bunları yapabilmesinin çok zor olduğunu, çünkü kimsenin yarın döviz fiyatlarının ne olacağı konusunda garanti veremediğini, hatta kriz çıkmayacağını bile garanti edemediğini ifade eden Vatansever, nitekim 2001 krizinin çıkacağını da kimsenin tahmin edemediğini vurguladı.
Ülkemize yabancı yatırımcıların, dövizin gelmesini, kendisinin de istediğini ama bunun borsada devletin verdiği yüksek faiz sebebi ile yapılmasına karşı olduğunu söyleyen Vatansever, sektörlerde yaşanan sıkıntılar ne kadar dile getirilirse getirilsin, ne kadar ilgili bakanlara verilmek üzere dosyalar hazırlanırsa hazırlansın ve ekonomik istikrar anlamında ne kadar toplantı yapılırsa yapılsın, net çözümlerin alınacağına inanmadığını ifade etti. Vatansever, ülkemizde sadece siyasi, ekonomik değil, sosyal istikrarsızlığın da yaşandığını, nitekim işsizliğin, eğitim eşitliğinin, sağlık hizmetlerinde gerekli planlamanın, düzenlemenin yapılmadığını belitti.
Artık devletin yatırım yapmayacağı yönünde karar aldığını, buna saygı duyduklarını, ancak özel yatırımların da durma noktasına geldiğini ifade eden Vatansever, İzmir’de sermaye birikiminin çok fazla olmadığını, sermayenin İstanbul’da biriktiğini, nitekim Bayraklı bölgesinde yapılacak 17 tane gökdelenin sadece 3 tanesini İzmirli firmaların yapacağını, diğerlerinin İstanbullu firmalarca yapılacağını, dolayısıyla projelerinin ve kullanılacak malzemenin tamamının oradan geleceğini, İzmirli firmalara da rakip oldukları firmalara taşeronluk yapma görevinin düşeceğini dile getirerek, “işte biz yaşanan bu durumun mücadelesini veriyoruz” dedi.

EXPO’yu şehrimize kazandırmak için çok ciddi çalışmalar yapıldığını, İzmir için çok önemli projelerin hazırlandığını, ancak istenen sonuca ulaşılamadığını söyleyen Vatansever, İzmir’in yılmadan yoluna devam etmesi, hazırlanan projeleri hayata geçirmesi gerektiğini, bunun İzmir Ekonomisi, sosyal hayatı, insanları için çok önemli olduğunu belirterek, bu konunun gündemde tutulması ve çalışmaların devam ettirilmesi için Yönetim Kurulu Başkanı’ndan konuyu Başkanlar Kurulu toplantısı gündemine, sürekli gündem maddesi olarak alınması ve projelerin hayata geçirilmesi için gerekli takibin yapılmasını istedi. İzmir’in daha önce Universiade oyunlarına ev sahipliği yaparak, nasıl başarılı bir şekilde sonuçlandırdıysa, EXPO’yu da aynı şekilde gerçekleştirecek güce sahip olduğunu, heyecanın yitirilmemesi gerektiğini söyledi.


Meclis Başkanı Ender YORGANCILAR :

EXPO sürecinin tamamlanmasının ardından, İzmir Valisi’nin Başkanlığı’nda, İzmir Başkanlar Kurulu ve sivil toplum örgütlerinin başkanlarının katılımıyla 2 günlük arama konferansı gerçekleştirildiğini ve bir deklarasyon yayınlandığını, İzmir’in yoluna devam etmesi ve EXPO gibi projelerde yer alınması yönünde gerekli raporların hazırlandığını, Cumhurbaşkanı’ndan randevu alınmasının akabinde konunun kendisine iletileceğini, çünkü bu tür organizasyonların devlet desteği ile gerçekleştirilebildiğini söyledi.


Erdoğan ÇİÇEKÇİ:

Vatansever gibi insanların toplumda söz sahibi olmasıyla gelecek kaygılarının kalmayacağını söyleyen Çiçekçi, Şahin’in ifade ettiği; yapılan toplantılara çok az sanayici katılıyor konusunda çok doğru söylediğini, zira kendisinin de Pektim ile ilgili yaptığı toplantıya çok az sayıda sanayicinin katıldığını dile getirdi.


Ankara Sanayi Odası Başkanı’nın bu ayki meclis toplantısındaki konuşmasında; 1998 yılının birinci dönemiyle, 2008 yılının birinci döneminin mukayesesini yaptığını, buna göre; 10 yıl içerisinde konut sektörünün %27.3, madencilik sektörünün %15.4, gayrimenkul ve kira sektörünün %13.7 arttığının, gayri safi milli hasılada %10,6 artış yaşandığının, elektrik, gaz, su fiyatlarında %10 artış olduğunun, ulaştırma sektörünün %9.4, toprak ve perakende ticaretinin %9.1, inşaat sektörünün %9, tarımın %8.7, imalat sanayinin %9.6 büyüdüğünün ifade edildiğini ve 1998 yılında 1 birim imalat sanayi ürünü ile 1 birim madencilik ürünü alabilirken, 2008 yılında 1 birim imalat sanayi ürünü ile ancak 0.45 birim madencilik ürünün alınabildiğinin belirtildiğini söyledi.
Çiçekçi yapılan bu mukayesenin bir anlamda imalat sanayi mallarının alım gücünün, madenler karşısında neredeyse yarı yarıya düşmüş durumda olduğunu gözler önüne serdiğini, daha öncede ifade ettiği gibi, Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre son 3 yılda ana gıda hammaddeleri, ana gıda ürünlerinin %80 kayba uğradığını, geçen yıl mahsulüyle, bu seneki mahsul arasında Güneydoğu Anadolu’da %90.8 oranında azalma yaşandığını, hükümet tarafından yaklaşan tehlike bilinse de IMF’in koyduğu kurallar gerekçe gösterilerek gerekli çalışmaların yapılmadığını, şu durumda IMF artık ülkemizde bulunmadığına göre hükümetin tek tek sıralanmış sorunlara bir an çözüm getirmesi gerektiğini dile getirdi.
Türkiye’nin mevcut borcunun ödenebilmesinin yolunun üretimden geçtiğini, dolayısıyla en kısa sürede üretime dayalı iyi bir program ve planlama yapılarak konunun çözülmesi gerektiğini ifade eden Çiçekçi, Çin’in 4 yıllık kalkınma hızı toplamının %55 olduğunu, bu süreçte 800 tane termik santral yaptığını ve her hafta 2 termik santrali açtığını, artık kömür ihraç etmeyerek, kendi enerji üretiminde kullanmaya başladığını, bu nedenle Rusya’da kömürün 450-500 dolar olduğunu, Türkiye’de ise 2002’de enerji yasasının tam anlamıyla değiştirildiği halde, 2007 yılı sonuna kadar hiçbir enerji yatırımının doğru dürüst yapılmadığını, enerji santrallerinin lisanslarının firmalar arasında satıldığını ve lisans satışı için şirketlerin birbirine el verdiklerini, sonuçta gelinen noktanın enerji darboğazı olduğunu vurguladı.
Çiçekçi, bugün sivil toplum örgütlerinin konuşamadıklarını, konuşsalar da dinlenmediklerini söyleyerek, TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun iktidarla çok yakın olmasının, sanayicilerin sıkıntılarını yeterince aktarmasına, sanayiciyi temsil etme gücüne engel olacağını ifade etti.
Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Sağlam’ın, hafta sonu çıkan yazısında; “bu iktidar seçimlerden sonra İstanbul Sanayi Odası’nı eline geçirmek için harekete geçmiş vaziyette. Arkasından büyük odalar da gelecek. Yani konuşan kim olursa olsun, onların düşündüğü gibi konuşulmasını istiyorlar” dediğini söyleyen Çiçekçi, böyle bir düzenin kendilerini, ancak iktidarın gittiği yere götüreceğini, zira sürekli mecliste bunu tartışmalarına rağmen, hiçbir düşüncelerinin algılanmadığını belirtti.
Üç sene önce Taşkın’a; sanayiciler olarak seslerini başka türlü duyuracak bir kongre yapmaları yönünde bir öneride bulunduğunu, Taşkın’ın önce bu fikri benimsemesine rağmen, daha sonra “zaten mecliste gerekenleri konuşuyoruz” diyerek tersi bir davranış sergilediğini dile getiren Çiçekçi, konuşulanları duyurmanın da bir sanat olduğunu, öncelikle dik başlı olarak yürümek gerektiğini, hükümetçe yapılan yanlış uygulamalarda mahkeme yolları açıksa, mahkemeye müracaat edilmesi gerektiğini ifade etti.
Çiçekçi işsizlik sigortası adı altında toplanan 4 trilyon liranın hükümet tarafından GAP’ta istihdam yaratılacağı gerekçesiyle alındığını, bunun hakka tecavüz, kuruluş esasına aykırı bir uygulama olduğunu, herkes susturulduğu için konuyla ilgili hiç kimsenin mahkemeye müracaat etmediğini söyledi.
Remzi PEKÖZ:

15 yıldır meclis kürsüsünden konuşulanlara şahit olduğunu, tüm arkadaşlarının isyanlarına kalben katıldığını, elinden gelen gayreti ve aktiviteyi gerçekleştirmeye çalıştığını dile getiren Peköz, sonuçta hükümetin mutlaka sanayicinin taleplerini bildiğini, ancak ülke kaynaklarının isteklerinin gerçekleşmesine izin vermediğini söyledi.


Başbakan ile Princess Otel’de yapılan toplantıda; Erdoğan’ın “IMF tepemizde, ben bu Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti’ye söz dinletemiyorum. Ama merak etmeyin 2 ay sonra gidecek, biz yeni bir Merkez Bankası Başkanı atayacağız ondan sonra dediklerinize elimizden geldiğince ve mutlaka yerine getirmeye çalışırız” dediğini, hükümet yetkililerinin mutlaka sanayicinin istek ve sıkıntılarını çok iyi bildiğini ancak Cumhuriyetin kurucusu olan birinci neslin heyecanının ne yazık ki ülkemizin hiç bir siyasetçisinde olmadığını da kabul etmek gerektiğini, şu anda heyecanın belli bir felsefesi olan, o felsefenin gereklerini gerçekleştirmek için çaba gösteren dinamik güçlerin etkisi altında bulunduğunu ifade eden Peköz, 70’li yıllarda sağcıların, “komünistler memleketi ele geçiriyor” diye üzülürlerken, 80’li yıllarda solcular olarak, “faşistler memleketi ele geçiriyor” diye üzüldüklerini, şimdi ise farklı bir anlayışın memleketin kaderine hükmedecek olmasından kaygı duyduklarını, ancak Türkiye’nin büyük bir ülke Türk Halkı’nın büyük bir halk olduğunu, dönem dönem diz çökmek zorunda kalsa da dünyanın efendisi olmaya, lider ülke olmaya her zaman namzet olduğunu, bunun bizim genlerimizde bulunduğunu belirtti.
Uğurtaş’ın söylediklerine tamamen katıldığını, ancak herkesin kendi işiyle ve sorumluluğu ile baş başa olduğunu, öngörüsünü sağlam tutup, analizini düzgün yapıp batmamak, yok olmamak ve sağ kalmak için mücadele etmesi gerektiğini, bize bizden başka kimsenin faydası olmayacağının bir gerçek olduğunu dile getirdi. Peköz her ne kadar meclis kürsüsünden konuşsalar da eğer Türkiye’de gündem yaratmak, siyasetçileri biraz silkelemek istiyorlarsa mutlaka eylem boyutuna geçmeleri gerektiğini, zira daha önce alınan kararla Atatürk Anıtına gidilerek şikayetlerin dile getirilmesinin de Yönetim Kurulu ve Meclis Başkanı’nca uygun görülmediğini, bunu da ufak bir eleştiri olarak söylemek istediğini belirtti.

Peköz, şu anda Ege Bölgesi’nde organik pamuk ile ilgili en üst seviyede üretim yapıldığını ve dünyanın organik pamuk ve kumaştan üretilen ürünlere talebinin 2 milyar dolara ulaştığını, havaların ısınması, ekolojik dengenin bozulması nedeniyle, dünyanın organik ürünlere olan talebinin daha da artacağının düşünüldüğünü ifadeyle, bu kapsamda Ege Giyim Sanayicileri Derneği’nin liderliğinde, hazır giyimciler için çıkış olması adına, firmaların akredite edilmesi, gerekli lisansların alınması için bir çalışma başlatıldığını söyledi.


Hiç kimse değinmese de Olimpiyatlarla ilgili birkaç cümle söylemek istediğini ifade eden Peköz, dereceye giren sporculara baktığında hepsinin zenci olduğunu, insanların Türkiye’yi Afrika ülkesi zannedeceğini, sonradan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapılan sporcuların, bir de para verilerek olimpiyatlarda ülkemiz adına yarıştırılmasını doğru bulmadığını, Spordan Sorumlu Devlet Bakanı’nı göreve davet ettiğini, nüfusunun genç olmasıyla övünen bizlerin maalesef gençlerimizi olimpiyatlara çıkaracak alt yapıyı ve imkanı hazırlayamadığımızı söyleyerek, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı’nın da İzmirli olmasından ayrıca mutluluk duyduğunu belirtti.
Meclis Başkanı Ender YORGANCILAR:

Açılış konuşmasında, olimpiyatlarda yeterli başarının kazanılamaması, altya-pıdaki yetersizlikleri dile getirerek, hükümet nezdinde gerekli çalışmaların yapılması gerektiğini üstüne basarak vurguladığını söyledi.


Yönetim Kurulu Başkanı Tamer TAŞKIN :

Vatansever’e teşekkür eden Taşkın, devlet kurumlarından istenilen ve beklenilenlerin hemen yerine getirilmesinin çok kolay olmadığını, ne yazık ki bürokrasi denilen çarklarda insanların çaresiz kaldıklarını, çünkü devlet kurumlarının özel şirketler gibi istenilen kaliteli elemanların alındığı, verimli olamadığında gönderildiği yerler olmadığını, ya da üst mevkilerdeki kişilerin işleri istedikleri gibi yapamadıklarını, belirli prosedürlere uymak durumunda kaldıklarını söyledi.


EXPO konusunda Yorgancıların son derece güzel bir açıklama yaptığını söyleyen Taşkın, Cumhurbaşkanının ziyaret edildiğini, araştırma toplantısı yapılarak gerekli raporların hazırlandığını, başbakanın randevu taleplerine cevap vermesini beklediklerini ifade etti. Burada en önemli noktanın EXPO kazanılsaydı devlet tarafından gerçekleştirilecek işlerin ne yazık ki Akdeniz Olimpiyatları’na kaydırılması olduğunu, dolayısıyla sanayiciler açısından yaşanan heyecanın asıl sebebinin; EXPO konusunda devletin yapacağı yatırımların akabinde, özel sektörün yatırımlarının başlaması olduğunu, ancak heyecanın kaybolmadığını, sadece şu anda gündemde yer almadığını belirtti.
Taşkın, Uğurtaş’a teşekkür ederek, İzmir’i ziyaret eden heyetlerin İAOSB’ye hayran kaldıklarını söyledi.
Şimdiye kadar hiç kimseye “başının çaresine baksın” demediğini, “bütün arkadaşlarım, tüm bu konuşmalara rağmen kendi çarelerini yaratmak için, kendilerini yenilesinler, giderlerini kıssınlar” dediğini ve kendisini örnek vererek; firmasında giderleri %40 düşürdüğünü herkesle paylaştığını belirtti. Taşkın, artık kabiliyetli olmayan, dünyayı gezmeyen, Ar-Ge yapamayan, yeni bir şey üretemeyen sanayicinin, devletin tedbirleri ile yaşamasının mümkün olmadığını, dolayısıyla sanayicinin kendi tedbirini alması gerektiğini, bunun “başının çaresine bakmak” anlamına gelmediğini ifade ederek, VOB’un açılması ile gerekli ziyareti yaparken sadece 15 tane sanayicinin bu ziyarete iştirak ettiğini, oysa bugün VOB’u bilmeyenlerin, VOB’u kullanmayanların kaybetmeye mahkum olduğunu, zira yaptığı işi bilinçli olarak yapanların nasıl verim aldığını, Yorgancıların anlattığı pamuk üreticisinin aldığı verimle gözler önüne serildiğini vurguladı.
Şahin’in dile getirdiği konu için kendilerinin de İthalat Genel Müdürü Ahmet Yakıcı’ya teşekkür ettiklerini söyleyen Taşkın, daha önce ithalat parçalarının sektörlerimizi olumsuz etkilediği için yetkilileri Odamız’a davet ederek toplantı yaptıklarını, yine çok az kişinin katılımıyla yapılan toplantıda yetkililerin; tek tek bütün parçalarda yaşanan sıkıntının bilinemeyeceğini ama gerekli raporların hazırlanarak kendilerine gönderilmesiyle, sıkıntı yaratan konuların ortadan kaldırılabilineceğini ifade ettiklerini, nitekim otomotiv yan sanayicilerinin hazırladıkları dosyalar ile Hindistan’dan, Çin’den gelen bütün mallara vergi konularak, ithalatın zorlaştırıldığını söyledi. Bu bağlamda sanayicilerin karşı karşıya kaldıkları konuları komitelere iletmeleri, komitelerin de çalışarak raporları Yönetim Kurulu’na iletmeleri gerektiğini ki, Yönetimin de böylece gerekli girişimleri yapabileceğini dile getirdi.
Taşkın, Şahin’in seçildiği günden itibaren Odamız çalışanlarının destekçisi olduğunu, ikramiye almaları konusunu kürsüden sürekli dile getirdiğini ifadeyle, bazı konuların basın ve çalışanların önünde konuşulmaması gerektiğini, arzu etmeleri durumunda kendisini ziyaret ederlerse gerekli açıklamaları yapabileceğini söyledi. Görevi devraldıktan sonra 28 kişinin odadan kendi istekleri ile ayrıldığını, şu anda 55 personel bulunduğunu, ancak odayı yeni baştan kursa 40 kişi ile de bu sistemi devam ettirebileceğini ifade eden Taşkın, kendisinin de çalışanlarıyla her zaman övünç duyduğunu, şu anda gelinen noktanın küçümsenemeyecek olduğunu, çünkü çalışanların eskiye nazaran 3-4 katı iş yaptıklarını belirtti. Bu ay gönderilen meclis tutanaklarında gündemde personele ikramiye verilmesi için fasıllar arası aktarma yapılması yönünde bir gündem maddesi bulunduğunu, bunu tutanakları inceleyen herkesin görebileceğini, dolayısıyla Şahin’in “ikramiye vermeyi düşünüyor musunuz?” yönünde bir ifadeden ziyade, “ikramiye verdiğiniz için teşekkür ederiz” şeklinde bir ifade de kullanabileceğini dile getiren Taşkın, bu kararı almalarının sebebinin gerekli tasarrufu yapabilmeleri olduğunu, zaten yıl sonu hesaplarına bakıldığında dengenin görüleceğini, bir daha aday olmayacağı için de bu kararı popülist politika olarak almadığını vurguladı.
Ege Bölgesi Sanayi Odası olarak, kendilerini İhracatçılar Birliği’nde yapılan bir toplantıya davet ettiremeyeceklerini, İhracatçılar Birliği’nin kendi gündemleri ile her ay toplantı yaptıklarını, eğer EBSO üyesi tekstilcilerinin de yaşadığı sıkıntılar varsa komitelerinde görüşmeleri, gereği için yönetime sunmalarının yeterli olacağını, her zaman basın toplantılarının yapılmasına açık olduklarını, eğer çok isteniyorsa İhracatçı Birlikleri’ni davet edip burada da bir toplantı yapabileceklerini söyledi.
Taşkın, Çiçekçi’nin, her meclis toplantısında Hisarcıklıoğlu’na çatmakla, herhalde toplantıya bir renk kattığını düşündüğünü, ya da ileriye dönük kendisinin iyi değerlendirilmesi için TOBB’a mesaj vermeye çalıştığını ifadeyle, Hisarcıklıoğlu’nun, 364 tane Odayı çok iyi temsil ettiğini, temsil edilen grupların menfaatlerini kollamak, yaşanan sıkıntıların çözümünde yardımcı olabilmek için çeşitli yöntemlerin olduğunu, belki Çiçekçi’nin bunları bağırarak çözebileceğini düşündüğü, oysa Hisarcıklıoğlu’nun sorunları konuşarak, görüşerek çözüm bulmaya çalıştığını belirtti.

Meclis Başkanı Ender YORGANCILAR:

Hisarcıklıoğlu’nun, üslubunun çok farklı olduğunu, sakin, çözüm odaklı bir kişiliğe sahip olduğunu, dolayısıyla her zaman örnek aldıklarını söyleyen Yorgancılar, çok bağırıp çağıran insanların hiç bir işi başaramadıklarını da çok iyi bildiklerini, ancak bugün Hisarcıklıoğlu’nun, Cumhurbaşkanımızdan, Başbakanımızdan, istediği bakandan randevu alıp, görüşebilecek konumda bulunduğunu, hatta şu anda Eurochambers’ta da görevli olduğu için dünyada da istediği bir Devlet Başkanından randevu alabilecek kapasitede ve konumda bulunduğunu, böyle bir Başkanımız olduğu için son derece mutlu olduğunu söyledi.



8- a) Odamız 2008 Temmuz ayı mizanına ilişkin Yönetim Kurulu Başkanlığı’nın 21 Ağustos 2008 tarih, 9558 sayılı yazısı ile Hesapları İnceleme Komisyonu Kararı okundu.



Yüklə 2,02 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin