Federe ve Muhtar Türk Cumhuriyetleri



Yüklə 14,45 Mb.
səhifə7/100
tarix17.11.2018
ölçüsü14,45 Mb.
#82905
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   100

BAŞKURDİSTAN CUMHURİYETİ

Sovyetler Birliği’nden Sonra Başkurdistan ve Rusya / Prof. Dr. Ildus G. Ilishev [p.64-72]

Prof. Dr. Ildus G. Ilishev

Rusya BilimlerAkademisi Tarih Enstitüsü, UFA Merkezi/Bakurdistan

Giriş


Rusya ve Avrupa arasında doğal bir sınır oluşturan Başkurdıstan Güney Urallar’da yer alır. 1574’te kurulmuş olan ve 1.1 milyon nüfuslu Ufa şehri Başkurdıstan’ın başkentidir. Verimli toprakları, büyük alanları kaplayan ormanları ve doğal kaynakları ile meşhur Baskurdistan Cumhuriyeti’nin toplam nüfusu 4 milyon civarındadır. Burada yaşayan insanlar Başkurt, Rus ve Tatar kökenlidirler.

Yerel dilde “Kurultay” olarak adlandırılan Devlet Meclisi, Başkurdıstan Cumhuriyeti’nin temsil ve yasama organıdır. Cumhuriyetin başı Cumhurbaşkanıdır.

Rusya’nın bölgeyi sömürgeleştirme süreci, 16. yüzyılda Korkunç İvan’ın Kazan Hanlığı’nı fethetmesinden sonra başlamıştır.1 Özgürlükleri ve toprakları ellerinden alınan insanların, kendileri üzerinde hakimiyet kuran bu yeni gücü kendi rızaları ile kabullendiklerini düşünmek büyük bir saflık olacaktır. Başkurt halkının özgürlüklerini kaybetmemek uğruna harcadıkları destansı mücadelenin izleri Rus tarihine kazılarak yazılmıştır. Rus kuvvetleri defalarca, Başkurt halkının çıkardığı isyanları bastırmak zorunda kalmıştır. Rusya’nın meşhur tarihçilerinden V. N. Vitevskiy kitabında şunları söylemektedir: “Bu topraklar Rusya’ya çok pahalıya mal olmuştur. Rusya bu toprakları sınırlarına katarken gerek Rus ve gerekse de yabancı bir çok insan bu geniş alan için canından olmuştur. Neredeyse iki yüz yıldan fazla bir süre, özellikle Başgir’de ve o civarda yaşayan inatçı yerel halk ile sonu gelmez mücadelelere girmek zorunda kalmıştır.”2 Süregelen isyanların sıklığı ve etkisi Rus tarihçilerinden N. Dubrovin’i şu ifadeyi kullanmaya mecbur bırakmıştır. “Rusya’ya muhalif ve isyanlara hazır bir kabile. (bespokoinoye i vrazhdebnoye russkomu pravitel’stvu plemia)”3

Sık sık karşılaştığı bu isyanlar nedeniyle Rusya, Başkurt halkına geniş bir otonomi vermek zorunda kalmıştır. Rus hükümeti Başkurt halkını köleliğe zorlamakta başarısız olmuştur. Başkurtlar 19. yüzyıla kadar otonomilerini korumuşlar ve kendi kendilerini idare etmişlerdir. “Yiyinler” adı verilen bir mecliste her yetişkine söz hakkı verilmiş ve Başkurtlar burada kendilerini doğrudan ilgilendiren meseleleri gündeme getirip çözme yoluna gitmişlerdir.

Yerel idare ve bölgesel bölünmeler, halk tarafından seçilmiş bir lider tarafından daima kontrol altında tutulmuştur. Rusların kurmuş olduğu adalet mahkemelerinin yanı sıra, Başkurtlar kendi meselelerini çözmek için “aksakallar” adını verdikleri Müslüman bir yönetici tarafından idare edilen ve “gadat hokugı” adını verdikleri “örfi hukuk” ile “adat hokugı” dedikleri şeriata dayalı bir hukuk sistemi geliştirmişlerdir.

Çarlık yönetiminin ve Ortodoks papazların Başkurtları Hıristiyanlaştırma çabaları her seferinde askeri kuvvetler tarafından geri püskürtülmüştür. Bununla birlikte eklemek gerekmektedir ki Başkurtlar hiçbir zaman tutuculuk derecesine varacak bir şekilde İslam’ı uygulamamışlardır. Kadınların toplum içerisinde erkeklerle eşit haklara sahip olmaları bu iddiayı doğrular niteliktedir. Ayrıca Başkurt kadınları hiçbir zaman yüzlerini örten “paraa” ya da “yaşmak” adı verilen kıyafetleri giymemişlerdir.

Halkın eğitimi meselesi de bağımsız bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur. Bölgedeki gençler “mekteb” adı verilen ve imparatorluktan hiçbir mali destek almadan açtıkları okullarda ilk eğitimlerini alırlardı.

Bununla beraber Çarlık hükümeti Başkurt isyanlarını önlemek için geniş çaplı önlemler aldı. Böylece İmparatoriçe Anna İvonovna’nın 11 Şubat 1736 yılında verdiği emir ile Başkurt köylerinde demirhanelere sahip olmak ve silah bulundurmak yasaklandı. Aynı nedenden dolayı Başkurdıstan’a Çar 10 Nisan 1798 tarihli emri üzerine özel bir askeri birlik gönderildi. Rejimin bu tutumu nedeniyle, bölgenin o günkü durumunu ifade etmek amacıyla “Başkurdıstan’da etkili bir yönetim için bölgesel sistem” söylemi geliştirildi. Bu söyleme uygun olarak da Başkurdıstan belli başlı bazı askeri-idari birimlere bölündü. Konton yöneticisi (starşina) Genel-Vali tarafından tayin edildi. Yine aynı kanuna uygun olarak daha önceleri Rusya’nın güneydoğu sınırlarını korumakta olan kişilere askerlik zorunlu hale getirildi. Bu askerler Rusya’nın Avrupalı güçlere karşı giriştiği savaşlarda kullanıldı. Ne ilginçtir ki Başkurtlar askeri görevlerini yerine getirirken bile askeri masrafları kendileri karşıladılar. Askerde olan Başkurtlara Başkurdıstan’ın sınırları içinde seyahat etmek bile yasaklandı. “Yiyinler” meclisinin toplantıları yasaklandı. Bütün bu yasaklamaların nedeni, Çarlık hükümetinin sonunda Başkurt halkını sindirmek arzusundan başka bir şey değildi.

Başkurdistan
Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

1917 yılının Şubat ayında gerçekleşen Demokratik Burjuva devrimi, Başkurt insanlarının bir asırdır hayalini kurdukları “ulusal devlet” arzusunu yerine getirmelerine olanak sağladı. 1917 yılının Temmuz-Ağustos ayları arasında Orenburg ve Ufa’da toplanan iki Başkurt Kurultayı Başkurt Bölgesel Konsülü’nü (Oblastnoye Shuro) seçti. Ve bu konsül bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasına karar verdi. Bütün bu çalışmaların ideolojik ve siyasi lideri Ahmet-Zeki Velidi Togan idi (O zamanlar Zaki Validov olarak bilinen bu şahıs daha sonraları İstanbul Üniversitesi’nde görev almış ve Doğu çalışmaları alanında ün yapmış, başarılı bir ilim adamıdır). 1917 devriminden sonra bu Başkurt Şurası Orenburg, Ufa, Samara, Perm gibi bölgelerin bağımsız birer eyalet olduklarını ve Başkurt Cumhuriyeti’ne bağlandıklarını açıkladılar. Bu karar 17 Kasım 1917’de her yerde duyuldu ve 22 Kasım 1917 tarihli “Pravda” gazetesinde haber olarak yayınlandı.

8 Aralık 1917 tarihinde Başkurt Seçmen Kurultayı Orenburg’da gerçekleştirildi ve kurultay sonrasında politik kararlar verme yetkisi olan bağımsız bir Başkurdıstan Cumhuriyeti’nin kurulması kararı alındı. Bununla birlikte ulusal bir ordu oluşturulması kararı da alındı.

Başkurt ordusunun Kolçak Kuvvetlerine (Beyaz Ruslar) ve Bolşeviklere karşı giriştiği önemli mücadeleler sonrasında Lenin hükümeti Başkurt Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını kabul etti. 21 Şubat 1919’da Başkurt Askeri Kuvvetleri Kongresi’nde alınan karar ile Başkurdıstan’daki bütün kuvvetler Başkurt Geçici Devrimci Komitesi altında toplandı. Lenin Hükümeti ile yapılan anlaşma Başkurdıstan hükümetine geniş bir otonomi ve bağımsızlık kazandırmış ve bu sayede içteki ve dıştaki sorunların çözümü için önemli adımlar atılmıştır. Dış İşleri Bakanlığı kurulmuş ve en önemlisi de Başkurt ordusu da devlet içerisinde yerini almıştır.

1919 yılında yapılan anlaşmanın en önemli özelliği şudur ki, Moskova ile iki taraflı güç paylaşımı şeklinde bir anlaşmaya dayanarak kurulan tek Cumhuriyet Başkurdıstan’dır. Diğer cumhuriyetlerin hepsi merkezin verdiği karar ile kurulmuşlardır. Mesela 1920’de, Merkezi Karar Komitesi tarafınca alınan karar uyarınca 27 Mayıs 1920 sonrasında Tataristan Cumhuriyeti’ne otonomi verilmiştir. Kuruluşunun ilk yıllarında Başkurdıstan bir çok haktan istifade etmiştir: Hukuku uygulama yetkisi Başkurdıstan’ın inisiyatifindeydi, mahkeme işlemleri iki dilde de yapılabiliyordu. Ayrıca kültürel teşekküllere ve eğitim kurumlarına daha fazla haklar veriliyordu. Bu bağlamda ortaokul ve lise düzeyinde eğitim verecek ulusal okul kurma alanında girişimlerde bulunuldu. Başkurdıstan Cumhuriyeti yasama gücünü oluşturabilmek için çalışmalarda bulundu. Örneğin yüksek devlet organları bağımsız bir devletin temel niteliklerinden biri olan genel af konusunda gerekli adımları attı. Ancak yeni kurulmuş olan cumhuriyetin devlet olma yolunda atmış olduğu bu adımlar bir bir kaybedildi.

Bolşevik hükümeti 1920’lerin 2. yarısında yapmış olduğu anlaşmaya her zamanki gibi sadık kalmayarak maddeleri tadil etmeye başladı. Sovyet federalizminin genel eğilimi, cumhuriyetlerin sahip olduğu güçlerin merkezden kaynaklanması yönündeydi. Halbuki Başkurdıstan durumunda bunun tam tersi geçerliydi: Merkez devreden çıkarılmıştı. Şimdi de bunun bir sonucu olarak Başkurdıstan totaliter sisteme dahil edilmişti.



Yeltsin Döneminde
Başkurdistan-Rusya
İlişkileri

Mihail Gorbaçov tarafından savunulan demokratikleşme hareketleri, glasnot ve perestroika Başkurt halkı arasında ulusal bilincin güçlenmesine neden oldu. İşte bu nedenle doğaldır ki 1980’li yılların sonlarında cumhuriyetin politik ve hukuki statüsünde yükselmelere neden olacak bir takım hareketler başgösterdi.

1990 yılının Mart ayında, Meclis Başkanlığı ve daha sonra Başkanlık için sıkı çekişmelerin yaşandığı bir seçim oldu. Bu seçimde Başkurdıstan Yüksek Sovyeti çok partili sisteme dayanan yeni bir meclis oluşturdu. Komünist Parti’nin baskıcı tutumlarına tamamen yabancı, demokratik bir zihniyete sahip Avrupa’nın en büyük petrol rezervlerinden biri olan Ufaneftekhim’in eski genel müdürü Murtaza Rahimov iktidara geldi. 1990 yılının Ekim ayında Başkurdıstan’ın Bağımsızlık Deklârasyonu ilan edildi ve Başkurdıstan toprakları, bütün doğal kaynakları ile beraber üzerinde yaşayan farklı etnik gruplardaki insanların mülkiyeti olarak ilan edildi. Bu, yeni bir devletin inşasına ve hukuki bir işleyişe sahip olduğuna işaret ederken, özellikle Rusya ile anlaşmalara dayalı ilişki geliştirilmesine vurgu yapılıyordu. Deklarasyonda açıklanan politik mesaj özellikle şu konular üzerinde odaklanıyordu: “Bu andan itibaren Cumhuriyetimiz kendi doğal kaynaklarına ve üretim hakkına sahip çıkmayı ve halkının bütün ihtiyaçlarını en iyi bir şekilde karşılayacak sosyo-ekonomik politikalar geliştirmeyi yadsınamaz bir hak olarak görmektedir. Bağımsızlık Bildirgesi ile uyumlu bir şekilde Başkurdıstan Anayasası ve hukuk sistemi, gönüllü olarak federal hükümete temsil haklarını vermiş olan eyaletler dışındaki bütün eyaletler üzerinde, federal hukuki eylemler konusunda üstünlük hakkına sahiptir.” Bu bildirge katı, birleşik, çok detaycı bir yönetime mantıklı bir tepki idi.

Dikkate değer bir şekilde erken bir dönemde, yeni birlik anlaşması üzerinde çalışırken Başkurdıstan’ın hukuki statüsünü yükseltmek için bir teşebbüste bulunulmuştu. O dönemde Başkurdıstan ve Tataristan’ın liderleri de kendi istekleriyle, kendilerini Birleşik Cumhuriyet ile eşit statüye getirecek olan Birleşme Anlaşması’nı imzalamaya karar vermişlerdi. Fakat 1991 yılının Ağustos ayındaki olaylar ve Sovyetler Birliği’nin ani çöküşü Sovyetler Birliği’ndeki ülkelerde, içinden çıkılamaz bir demokratik reformlara giriş sürecini başlatmıştır. 1992 yılının 31 Martı’nda Rusya’nın bütün eski otonom cumhuriyetleri -Tataristan ve Çeçenistan dışında- Moskova’da Federal Anlaşma imzalamışlardır. Başkurdıstan lideri Murtaza Rahimov anlaşmayı ancak Moskova ile otonomi ve geniş çaplı bir çok benzer konuda daha fazla yetki tanımasına yönelik sıkı pazarlıklar yaptıktan sonra imzalamaya karar vermiştir. Bu şartlar Federal Antlaşma’ya özel bir Ek ile onaylanarak Rusya Başkanı Boris Yeltsin ve Murtaza Rahimov tarafından imzalanmıştır. İmza koyan taraflar Başkurdıstan Cumhuriyeti’nin herhangi bir uluslararası ve dış ekonomik faaliyette bağımsız bir şekilde yer alabileceğini kabul etmişlerdir. Ek esas itibariyle ilmi ve pratik bütün çıkarları ve seçmen cumhuriyetlerin haklarını ihlal eden Federal Antlaşma’nın bütün şartlarını hükümsüz bir hale getiriyordu. Böylece eğer anlaşmaya göre bütün sahiplik hakkı, toprağın kullanım ve yönetim hakkı, doğal ve mineral kaynaklar üzerindeki hak, vergileri düzenlemenin genel prensipleri, anayasal ve hukuki sistemler ve kamu davaları Rusya Federasyonu altındaysa da Ek Anlaşma’ya göre yukarıda sayılanların hepsi Başkurdıstan’ın yetkisi altında kalacaktır. Egemenlik ile ilgili bir diğer önemli işaret, 24 Aralık 1993 tarihli yeni anayasanın uygulanmasıydı. Ayrıca 3 Ağustos 1994’te Rusya Federasyonu ile Başkurdıstan arasında imzalanan güç paylaşımı antlaşması da örnek gösterilebilir. Genel olarak söylenilebilir ki Başkurdıstan’a büyük bir pazarlık gücü veren şey, güç paylaşımı antlaşması konusunun sonuca bağlanmasına neden olan Federal Antlaşma’ya getirilen Ek’tir. Ek’in bütün şartları güç paylaşımı antlaşmasının bir parçası olmuş ve içeriği açıklığa kavuşmuştur.

Rusya Fedarasyonu ve Başkurdıstan Devleti arasında imzalanan antlaşma, fedaral hükümete sağlanan gücün sınırlarını ortadan kaldırmış ve simetrik olmayan bir federasyonun inşasına hukuki dayanak olmuştur. Başkurdıstan için bu antlaşma kendi özel statüsünü sağlamlaştırma, ve mülkiyet, bütçe, yasama, hukuki sistem ve dış ticaret gibi alanlarda bağımsız karar verebilme yetkisinin tanınması anlamına geliyordu. Anlaşmanın en temel şartları Başkurdıstan’ın Rusya Federasyonu içinde bağımsız bir devlet olacağını karara bağlıyordu. Egemenlik, egemenleştirme gibi kavramların uygulaması ulusal-bölgesel mevcudiyetler federatif de olsa başka devlet içinde olduğu için teorik olarak bazı politikacılarca ve hukukçulara yanlış ve çelişkili telakki edilir. Ve bu kavramların gereği gibi uygulanması Başkurdıstan’ın tarihi, etnik, ekonomik ve coğrafi birliğinin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.

1994 yılının ortalarına kadar merkez ile çevre arasındaki çelişkilerin modern Rus toplumunun temel çelişkilerine -ki bunlar Rusya’yı Sovyet modelinde olduğu gibi dağılmaya götürebilir- dönüşme tehlikesinin var olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

İki taraf arasında imzalanan anlaşma gücün her alanda değişikliğe uğramasına neden olmuştur. “Merkez” ve “Çevre” bu anlaşmadan farklı yönlerde etkilenmiştir. Merkezin rolü büyük bir oranda toplumdaki birliği koruma ve düzeni sağlama şeklinde sınırlanırken, “Çevre”’nin rolü artmış, işlevlerinde asgari düzeyde bir gelişme meydana gelmiştir. Bu bağlamda “Çevre” daha etkin hale gelerek kendi maddi kaynaklarının geleceği ve yargı sistemi üzerinde bağımsız bir şekilde karar verme yönünde gelişme sağlamıştır. Federal hükümetlere verilen güçlerin oranı ise her durumda farklı olacaktır.

Putin Döneminde Rusya-
Başkurdistan İlişkileri

Putin için yapılan başkanlık seçimleri acaba demokrasi ve federalizm için Rusya’nın iyi bir yer olmadığına mı işaret ediyordu? Rusya’nın özerk bölgeleri ortadan kalkacak mıydı? Son olayların çok iyi gösterdiği gibi, farklı etnik gruplara özerklik tanıyan yürürlükteki hükümet sistemi, yani etnik-bölge feodalizmi Kremlin’e getirilen eleştirilerin temel noktası olmuştur. Önemli güce sahip bir Milliyetçinin söylediği gibi “Rusya 14. yüzyıl gibi erken bir dönemden başlayarak bağımsız prensler, hanlar, sultanlar nedeniyle paramparça bir hale gelmiştir. Ülkeyi bu kadar etnik parçaya bölerek, bir etnik unsuru diğerine karşı kullanarak, ülkenin doğal kaynaklarını ve topraklarını başkalarına satarak, Rusya insanlarının hepsinin sahip olduğu ortak duygulara, tarihi mirasa hiç önem verilmiyor.4

Kremlin Rusya’daki bütün etnik unsurları tekrar bir araya getirerek, onları eyaletler konumuna getirmeyi hedefliyordu. İlkin, halkın oyları ile seçilmiş bölgesel liderler, etnik cumhuriyetlerin başkanları devlet başkanının emri ile o görevden alınabiliyordu. İkinci olarak ise Rusya, yedi federal bölgeye ayrıldı ve bunlardan her biri on ila on iki arasında federasyon unsuruna sahipti. Bu bölgelerin her biri başkan tarafından seçilen temsilciler (polpredy) tarafından kontrol ediliyordu. Her ne kadar Kremlin bu değişiklik ile daha etkili bir federal sistem kurduğunu iddia etse de, cumhuriyet liderleri bu durumun tam aksine bir tepki meydana getirip etnik olan ve olmayan unsurların birbirine karışabilme ihtimallerinden endişe duymaktadırlar. Ve son olarak da Rusya Anayasa Mahkemesi cumhuriyetlerin bağımsızlıklarının her birinin anayasal olmadığın ilan etmiştir.5

Özerk bölge liderlerinin hepsi (Mintimer Şamiyev, Murtaza Rahimov, Ruslan Auşev, Nikolay Fyodorov) etnik-toprak federalizminin bağımsız etnik cumhuriyetlere dönüşeceğini ve bunun da Rusya’nın gelecekteki politik yapılanması için iyi bir temel olacağını iddia etmektedirler.6 Başkurdıstan’ın Cumhurbaşkanı Murtaza Rahimov güç paylaşımı antlaşmasının altıncı yıldönümünde yaptığı konuşmada, Rusya Anayasa Mahkemesi’nin etnik cumhuriyetlerin anayasalarının “Anayasaya aykırı” olarak tanımlanmasını sert bir dille eleştirmiştir. Rahimov “Aslında Rusya Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu karar geçen on yıl içerisinde federal güçler ve bu güçlerin halkları tarafından kurulan Rusya Devleti’nin temellerini çürütmektedir. Yine bu karar demokrasinin, federalizmin ve ulusların hür irade normlarının temel prensiplerine zarar vermekten başka bir işe yaramamıştır” demiştir. Bazı politikacılar ise bu kararı kullanmaya çalışarak ülkenin bu şekilde on yıllık bir ilerleme kat edebileceğini iddia etmişlerdir. Böylece bütün hukuki belgelerin ve politik kurumların geçersiz kaldığını ve çok büyük bir çaba sarf etmeyi gerektiren oluşumun, yeni bir federasyona yani bölünmez idari devlete dönüşebileceğini öne sürmüşlerdir. Ancak bir kez daha anlaşılmıştır ki, karşılıklı güvensizlik ve geçmişten gelen eski problemlerin şiddeti farklı etnik gruplardaki insanların bir arada bulunmasını imkansız hale getirmiştir. Devlet oluşumundaki hayati problemleri zor kullanarak çözmek gibi tehlikeli eğilim ise büyük bir güce yakışmayan gelişmelerin ortaya çıkmasına neden oluyor.7 Tataristan Başkanı Mintimer Şamiyev, Tataristan parlamentosuna işaret ederek bu tehlikeli eğilimi kınamış ve “Hiç kimse egemenlik kavramını bizim hayatımızdan atamayacaktır.” demiştir.8

Çuvaşya’nın başkanı Nikolay Fyodorov, Putin’in reformları konusunda korkusuzca eleştiri yapanlardan biridir. Izvestia ile yapılan bir röportajda “Kimse Federal Merkez ile Federal Çevrenin halkları arasındaki bölgesel ayrımcılığı” güçlerin idari-politik dağılım metotlarını kullanarak durduramaz. Böyle bir dikey güç yapı kurmanın sonuçları içler acısı bir duruma dönüşecektir. Başkan basit bir gerçeği anlamalıdır ki, ya Rusya hukuk ile yönetilen federal bir ülke olarak yapılanacaktır ya da yedi-sekiz parçaya bölünmüş bir sistem olarak çöküşe uğrayacaktır. Yedi Federal Bölge oluşturma fikrinin altında yatan gerçek ‘bir güç sistemi’ oluşmasına engel olmak (Dürüst olmak gerekirse bu isyankar olan bölgelerin bağımsızlığı anlamına gelmektedir) ve onu federasyon üyeleri bürokrasi yoluyla öğrenmek zorunda kaldığında ise başka bir sistem ile değiştirmektir. Yeni oluşturulan federal bölgelerde başkanın temsilcileri bulunacakmış, gerçekte bu “Başkanın Temsilcileri” dikey güçlerin daha da güçlenmesine neden olacak ve diğer tarafta ülkenin anayasal kurumlarına zarar vermekten başka bir işe yaramayacaktır.” demiştir.9

Şüphesiz ki etnik-bölgesel federalizm, farklı etnik grupların bir devlet altında birleşmelerine yardımcı olmuştur. Fakat geniş bir yelpazeden gelen farklı federal politikacıların çoğu (birkaç tane isim vermek gerekirse Sergey Kiriyenko, Vladimir Jirinovskiy, Gennadi Zyuganov, Yuri Lujkov) Rusya’nın ileride dağılmasına neden olabilecek bugünkü istikrarsızlığının temel nedeninin var olan politik sistemden kaynaklandığına inanırlar. Sergey Kiriyenko -eski başbakan Volga Federal Bölgesinin Başkan Temsilcisi- federal bir yapı oluşturulmasını etnik cumhuriyetler için büyük bir hata olarak nitelendirmektedir. Bundan başka Kriyenko Yuri Andropov’un bu hatayı düzeltmeyi planladığını ve hatta Sovyet Birliği’ni de benzer bölgelere bölmek için emirler verdiğini iddia etmektedir. Kiriyenko’ya göre eğer Andropov öl

meseydi, bu ideal belki de gerçekleşmiş olacak ve Rusya’nın kaderi şimdikinden çok farklı olacaktı. Fakat bu ne tür bir farklılık olacaktı? Net olan bir şey var ki o da ülke, aynen Yugoslavya örneğinde olduğu gibi gün be gün parçalara ayrılacaktı. Sergey Kiriyenko Etnik Cumhuriyetlerin sınırlarını, federal bölgelerin oluşumunu göz önünde bulundurarak yeniden çizme olasılığını düşünerek “Eğer gerçeklerle onların aldığı şekillere göre yüzleşmiş olsaydık böyle bir problem ortaya çıkmayacaktı” demiştir.10

Dünya çapındaki bir çok Ulusçu ve Egemenlikçi hareket (mesela Çeçenler ve Kosovalılar) çok net bir şekilde göstermiştir ki, kültür, dil gibi temel tarihi değerleri ve politik hakları çiğnenmiş insanlar, kendilerine geniş ölçüde yerel otonomi verilen insanlardan daha fazla şiddet yanlısı olmuşlardır. Buna ek olarak federalizme ve otonomi isteklerine kötü tanımlanmış bir “vatandaşlık” adına karşı koymak, yabancılaşmayı ve çokuluslu devletin birliğine zarar verebilecek sonu gelmez zorlukları da beraberinde getirecektir. Bu özel durumları göz önünde bulunduracak olursak, otonomi merkeze doğru olan ve merkezden çıkan birbirine zıt iki eğilim arasında Rusya’nın birliğini sağlamanın en güvenli yolu olduğu için, Rusya’nın Etnik Cumhuriyetlerinin varlığının dünya toplumunun stratejik çıkarlarında olup olmadığı tartışılabilir. Bu aynı zamanda Amerika Birleşik Devletlerinin çıkarlarına da uygun bir durum arz etmektedir. Öyle ki Amerika’nın nihai hedefi federal hükümetlerin sahip olduğu nükleer silahlar üzerindeki kontrol hakkına koruyuculuk yapmak ve aşırı ulusçuların iktidara gelme şanslarını azaltmaktır.

Yeltsin’in Sovyet sonrası devlet oluşumları alanındaki mirası, iki zıt durum arasındaki çözüm önerilerini içermektedir. Bunlardan ilki, ekonomik açıdan en büyük iki etnik Cumhuriyet olan Tataristan ve Başkurdıstan örneğinde olduğu gibi şiddet içermeyen bir yolla çözüm geliştirmek iken, diğeri ise Çeçenistan örneğinde olduğu gibi askeri yollarla halledilmek istenen, fakat Moskova için ulusçu hareketler konusunda gözle görülür derecede sıkıntılar yaratan tutumdur. Bu iki tutumdan hangisinin Kremlin’in karar verme süreci üzerinde daha fazla etki yaratacağı Rusya’nın geleceğini de bariz bir şekilde etkileyecektir. Bundan dolayı merkezdeki ve çevredeki politik ve etnik elitlerin sahip oldukları en büyük problem, Rus asıllı olmayan insanların da kendi kaderleri üzerinde inisiyatif kullanabilme haklarını onlara verebilecek olan “Çokuluslu Devlet” gibi tek bir devlet çatısı altında uygulanılabilirliği mümkün olan bir federasyon modeli bulmaktır. Ancak eski bakanlardan Ramazan Abdulatipov’un görüşüne göre Rusya’daki siyasi liderlerden hiç biri, fikir düzeyinde bile olsa normal bir seyir takip ederek federalizme yol açma kapasitesine sahip değildir.11

Putin Rusyası’nda etnik-bölgesel bir federasyonun kurulmasının yolları nedir? Merkezin kanuni hareketleri ve son politik analizlerini ve kilit etnik cumhuriyetleri (Başkurdıstan ve Tataristan) göz önünde bulundurarak yakın zamanda “etnik merkezli bir devletler cumhuriyeti” gibi bir çözüm önerilebilir. Temel olarak söylenilebilir ki Rusya içindeki şartlar ve uluslararası dengeler bölünmez tek bir devlet kurulmasına müsaade edecekmiş gibi görünmemektedir.

Yeniden merkezileşme kaçınılmaz olarak, yönetim alanında izolasyon anlamına geliyor olsa da, yönetimde otoriter metotlar izlenmesi gibi bir çareyi miras bırakmaktadır. Federal ilişkilerin desteklenmesi Rusya’daki reform sürecinin en önemli unsurudur ve ülkede istikrarın sağlanması için tek yol merkeziyetçiliğin zayıflamasından geçmektedir. Özellikle aşağıdaki anahtar konular Rusya’da federal devletin oluşumu için büyük bir öneme sahiptir.

- Rusya’nın mevcut etnik-bölgesel ve idari yapısı değişikliğe uğrayacak mı? Ya da bunun alternatifi olarak Moskova farklı bir politik yapı arayışı içerisinde olacak mı? Bugün geçerli olan politik sistem ile hangi noktalarda kökten farklılıklar arz edebilir?

- Yeni politik sistem tercih edilecek mi ve Rusya’nın özerk bölgeleri bugünkü statülerini koruyabilecekler mi?

- Rusya daha az sayıda bir federal subje ile daha sıkı bir federasyona mı girecek? Ya da bu üniter bir devlet mi olacak? Bu etnik cumhuriyetlerin durumunu nasıl etkileyecek?

- Başkurdıstan ve Tataristan Rusya içerisindeki özel konumlarını muhafaza edebilecekler mi?

- Rusya’nın politik yapısı “güç paylaşımı anlaşmalarına” dayalı olacak mı?

- Federal eyaletlerde Başkan temsilcilerinin rolleri ne olacak? Etnik-bölgesel yapılarda böyle bir yeniden yapılanmanın nasıl bir etkisi olabilir? Yakın zaman için nasıl bir manzara ortaya çıkar?

Geçtiğimiz yıl Kremlin saldırgan bir kampanyaya öncülük ederek federal hukuka bölgesel (bu terimden etnik Cumhuriyetleri anlayınız.) yasama getirmek için çalışmalarda bulunmuştur. Rusya başkanının yönetimi ve Rusya Anayasası 21 cumhuriyet anayasasından tam anlamıyla sadece Udmurya Cumhuriyeti’nin anayasası ile uyum içerisindedir. Alexander Zvyagintsev’e (Rusya’nın Volga Federal Bölgesi’nden sorumlu Generali) göre en yüksek sayıdaki yasal uyuşmazlık Başkurdıstan’da söz konusudur (57). Sonra sıra Tataristan’ındır (45). Saratov

ve Ulyanovsk’ta federal yasamayla sadece kanunsu madde bulunmaktadır. Samara oblastı serbest bölge uyuşmazlığına örnek olarak verilmektedir.12

Aynı zamanda Moskova Rusya parlâmentosunun bir çok federal kanunu, acil pratik gerekliliğin dışında kalan bölgelerde uygulamada geç kalmakla birlikte, ekonomi ve diğer alanlardaki hayati konulara işaret eden hukuki maddeleri uygulamaya istekli görünür.

Başkurdıstan, bugünün Rusyası’nın devlet oluşumunun genel prensipleri üzerinde sağlanacak mutabakatın ancak bütün ihtilaf konularının ortak bir Rusya-Başkurdıstan Uzlaşmacı Komisyon mekanizması ile düzenlenebileceğini öne sürmüştür. Özellikle cumhuriyet liderleri, iki tarafı karşılıklı geliştireceği eşit ilişkilerin, tarafların anayasalarını birbirlerine daha yakınlaştıracağı konusunda umutludurlar. Fakat merkezdeki siyasetçiler devlet oluşumunda genellikle geleneksel Sovyet görüşüne sahiptirler. Bu görüşe göre ise bölgesel ve merkezi otoritelerin federal devletlerinin politik müzakerelerde ve ilişkilerde bulunmaları mümkün değildir. Buradaki temel iddia Rusya’nın bir konfederasyon olmadığıdır. Ancak Rusya ve Başkurdıstan karşılıklı müzakereler sonrasında, henüz çözülmeyi bekleyen bir çok soruna rağmen, birbirleri ile olan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen problemlerden bazılarını ortadan kaldırmışlardır.

11 Mayıs 2000’de Vladimir Putin Başkurdıstan Devlet Meclisi sözcüsü Konstantin Tolkaçev’e gönderdiği mektupta parlâmentonun Cumhuriyet anayasasını Rusya Anayasası ve federal kanunlar ile uyumlu hale getirmesini önermiştir. Putin özellikle ifade etmiştir ki Başkurdıstan kanunlarını Federal kanunlar ile uyumlu hale getirme süreci, mutlaka Rusya Federasyonu ve Başkurdıstan Cumhuriyeti’nin ilişkilerini tanımlayan bütün kanun maddeleri üzerinden olmalıdır. Putin Başkurdıstan Parlâmentosu’nu, Başkurdıstan anayasasının özellikle güç paylaşımı anlaşmasında tam olarak karara bağlanmayan şartları konusunda federal kanunlar ile uyumlu olmaya sevk etmiştir. Örneğin Putin, Başkurdıstan anayasasında, Cumhuriyet anayasasının federal kanunlar üzerinde öncelik hakkına sahip olması hususuna dikkat çekmiştir.

11 Mayıs 2000 tarihli Interfax ajansının Putin yönetimindeki görevlilerden aldığı bilgiye Başkurdıstan parlemantosuna gönderilen mesaj daha önce Rusya başkanı adına Başkurdıstan Parlemantosu sözcüsüne gönderilen ve ortak anlaşmazlığın söz konusu olduğu bütün konularda uzlaşmacı komisyon kurmayı öneren mektuba cevap niteliği taşımaktadır. Açıkça görülmektedir ki Başkurdıstan Cumhurbaşkanı Murtaza Rahimov istenmeyen olayların bir daha yaşanmaması için adım atma konusunda kararlıydı. Ancak Rahimov, bu konuyla ilgili olarak Rusya başkanı ile kendisi konuşmak yerine, kendi adına söz söyleme yetkisini verdiği bir sözcüyü görevlendirmiştir. Bu tutumun arkasında yatan temel sebep, güç paylaşımı antlaşmasını korumak ve Başkurdıstan’ın egemenlik haklarını olabildiğince muhafaza etmekti. Başkurdıstan’ın Moskova resmi temsilcisi Irek Ablayev’in ifade ettiği gibi “Tecavüze karşı koymak kaçınılmaz ise yapılacak en iyi şey, ondan zevk almaktır.”13

Sonraki olaylar açıkça göstermiştir ki, Başkurdıstan Putin’in mesajını avantajlı bir duruma dönüştürmekte kesinlikle kararlıdır. Başkurdıstan anayasasının bu yöndeki ıslahı bunun en açık göstergesidir. 3 Kasım 2000’de Başkurdıstan Devlet Meclisi “Başkurdıstan Cumhuriyeti Anayasasında Tadilata Giriş” başlıklı bir kanun çıkarmışlardır. Bu kanun anayasada yapılan yüzden fazla değişikliğin ilanını kararlaştırmıştır.

Bununla birlikte 2000 yılının Haziranı’nda Rusya Anayasa Mahkemesi tarafından geçersiz kılınsa da Başkurdıstan’ın egemenliğinin Rusya içersinde olduğunu ilan eden anayasal şartlar, henüz iptal edilmemiştir. Parlamento üyeleri, eski KGB taktiklerinden biri olarak Başkurdıstan Devlet Meclisi’ni memnun etmek14 ve bütün metni anayasaya dahil etmek için oybirliğini sağlamak amacıyla düzenlenmesi muhtemel olan bir oyuna rağmen, Başkurdıstan ve Rusya arasındaki güç paylaşımı antlaşmasını Putin’in anlaşmayı “temel hukuki doküman” olarak tanımladığı şekliyle kabullenmekte acele etmişlerdir.

Daha sonra beklenmeyen gelişmeler yaşandı. Genel Savcılık (Anayasa Mahkemesi) bu sefer anayasanın gözden geçirilmiş şekli üzerine başka bir itirazda bulundu. Rahimov’un danışmanlarından birinin konuyla ilgili olarak “Onlar kendi işlerini yapıyorlar, biz de bizimkini” yorumunda bulunmuştur. Başkurt Parlamentosu’nun sözcü vekili Rafael Mirsayev’e göre konuyla ilgili şimdi 30 tane tutarsızlık vardır. Başkurdıstan’ın bir sonraki raundda maruz kaldığı idari baskılara nasıl karşı koyacağı henüz netleşmiş değildir. Fakat Murtaza Rahimov’un hukuk danışmanı olan Dr. Zufar Yenikeyev Başkurdıstan başkanının sıkı pazarlıklara girip anayasanın son şeklinin korunması için elinden geleni yapacağını iddia ederek, konuyla ilgili olumsuz düşüncelere kapılınmamasını istemiştir. Başkurdıstan Parlemantosu sözcüsü Minirais İşmuratov, Başkurdıstan’ın Cumhuriyet kanunlarını federal hukuk ile uyumlaştırmak meselesi ile ilgili iş birliğine girmek konusunda ikna edilmiştir. Ancak İşmurotov, cumhuriyetlerin etnik özelliklerinin göz önünde bulundurulmadan, bölgesel kanunların homojenleştirilme teşebbüsünün Rusya için aynen geçmişte sık sık olduğu gibi büyük olumsuzluklara dönüşebileceğini iddia etmiştir. Başkurt milletvekilleri, Putin’in inisiyatifindeki konularla ilgilenirken şartları her zaman akıllarında tutmalıdırlar.15 Sonuç olarak bu, şartlar ne olursa olsun Başkurdıstan’ın mümkün olduğu kadarıyla bütün ayrıcalıklarını koruyabilmesi anlamına gelmektedir. Cumhuriyet kanunlarının federal hukuk ile uyumlaştırılması meselesinde anlaşma sağlanmasına rağmen Başkurdıstan liderlerinin en çok vurguladıkları konu, federal merkez ile yenilenmiş anayasa ve güç paylaşımı antlaşması ile ilgili konularda daha ileri derecede ilişkiye girecekleri hususudur.

Başkurdistan’da Politika ve Etnik Unsur

Moskova’nın yeni bölgesel politikaları stratejik olarak etnik cumhuriyetlerin egemenlik haklarını kısaltmayı amaçlamıştır. Bu egemenlik hakları bir çok etnik kuruluşu ve siyasi partileri daha fazla harekete geçirmektedir ki bu, Başkurdıstan’ın etnik-politik durumunu potansiyel olarak karıştırabilecek ve Moskova ile olan ilişkileri olumsuz etkileyebilecek niteliktedir. Bu olasılık ihmal edilmemelidir. Çünkü bu kuruluşlar Kremlin’in yeniden merkezileştirme konusundaki acımasız tutumuna karşı olma ve Başkurdıstan egemenliğini destekleme gibi politik öncelikleri temel alarak etnik unsura ve onların (Başkurtların, Tatarların ve Rusların) çıkarlarını sağlama temeline dayanmaktadır. Belli başlı politik organizasyonların etnik hat boyunca bölünmelere uğradığını söylemek abartı olmayacaktır.

Bugünün Başkurdıstanı’nda halen işlemekte olan 10 siyasi parti ve 345 sivil toplum örgütü vardır. Bunların içinde en etkili olanları temel olarak bölgede yaşayan üç etnik grubun politik, sosyal, kültürel ve dil haklarını koruyabilmek için oluşturulmuştur. İçlerinden en geniş ve en iyi organize olmuş olanları aşağıda verilmiştir: Başkurtların Dünya Kurultayı, “Ural” Başkurtları Ulusal Merkezi, Başkurt Gençlik Birliği (SBM), “Rus” Rusya Sosyal Organizasyonu, Başkurdıstan Tatarları Sosyal Merkezi (TOTS), ve “Milli Mezlihler” Başkurdıstan Tatarları Ulusal Meclisi. Başkurdıstan hükümetinin bu kuruluşların nasıl politik eylemlere dahil oldukları konusuyla ilgili olarak yaptığı takibe dayanarak üç grup altında inceleme yapılabilir: (1) Başkurdıstan Hükümetinin egemenlik ile ilgili resmi tutumunu aktif olarak destekleyenler. (2) Hükümete sadık olanlar. (3) hükümete doğrudan karşı olanlar. Birinci gruptan olanlar köken olarak Başkurt olan insanların kurdukları politik kuruluşlardır. Diğer etnik grupların oluşturdukları organizasyonlarda da aynı politik duruşu benimsemiş olanlar olabilmektedir. Mesela Başkurdıstan Rusları Konsülü (Sobor) gibi. Fakat bunlar sayıca fazla değillerdir. Üçüncü gruba dahil olanlar aşağıdaki politik kuruluşlardır. “Rus” Rusya Sosyal Organizasyonu, Başkurdıstan Tatarları Sosyal Merkezi (TOTS), Başkurdıstan Tatarları Milli Mezlihleri ve Tatar Gençleri Birliği “Azatlık.”

Kendilerini “anti-suverentetchiki” olarak adlandıran ve Başkurdıstan’ın egemenliğine karşı olanlara karşı geliştirdikleri tutumlarında aşırı radikal olan grup tarafından benimsenen söylem çok açıklayıcıdır. “Başkurdıstan’ın tarihi çok şiddetli ulusal ayrılıkçılığa ve bu ayrılıkçıların liderlerinden olan ünlü alim Zeki-Velidi’nin yenilgisi ve sonunda Rusya’dan göç etmesi ile sonuçlanan acı olaylara tanıklık etmiştir. Fakat bu Zeki-Velidi’nin takipçilerinin gelmesine ve Başkurdıstan’ın egemenlik ideallerinin gerçekleşeceğine inanmalarına engel olmamıştır. Bu uğurda yaptıkları çalışmalar sayesinde Cumhuriyetin başarılı politik ve ekonomik gelişmeler kaydetmesine neden olmuşlardır”.16 Bundan olumlu bir sonuç olarak çıkarılabilecek gerçek şudur ki etnik unsur, Başkurdıstan’daki politik durumunu önemli ölçüde etkileyebilecek niteliktedir.

Sonuç

Rusya’da demokrasi ve federalizmin geleceğinin ne olduğu belli değildir. Bundan başka Viladimir Putin’in Rusya Devlet Başkanı olarak seçilmesi bir çokları tarafından olumsuz bir gelişme olarak görülmüştür.



Putin’in güçlü ve otoriter bir devlet rejimi taraftarı olduğu anlaşılmaktadır. Kendisini bu yönde destekleyenler göz önünde bulundurulduğunda demokrasi ve federalizm ile ilgili bir takım sorunlar olabileceğini düşünmek mümkün hale gelmektedir. Demokrasi tecrübesi anlamında halkın uğradığı hayal kırıklığı bir eski imparatorluk guberniasına dayalı bir federasyon kurulması anlamı taşıyabilir. Moskova’nın etnik-bölgesel bazlı bir federasyon prensibine kati surette karşı olduğu çok açıktır. Ayrıca bu anlamda uzun süreli stratejiler geliştirdiğine inanmak için de her türlü sebep vardır.

Geçen yıl 7 Aralık’ta Moskova’da bir çok insanın habersiz kaldığı dikkate değer bir olay meydana geldi. Kremlin’in başkanlığında 1. Rusya Anayasal Düzenlemelerinde Yeniden Yapılanma Kongresi gerçekleştirildi. Katılımcılar tarafından tartışmaya açılan önemli konulardan biri de Rus anayasasının federasyon tebalarına -ki bunlar cumhuriyetler, oblastlar ve kraislerdir- simetrik bir tutum sergilemeyen 5. maddesinin içeriği idi. Başkurdıstan Parlamentosu sözcüsünün temsilcisi ve bu kongreye katılmış olan Rafail Mirsayev, Kremlin’in etnik cumhuriyetleri tasfiye etmek hususunda istekli olduğunu iddia etmektedir. Amaçlanan nihai hedef, Rusya’yı 50 homojen temsilciden oluşan simetrik bir federasyona kavuşturmaktır. Buna ek olarak sözcü temsilcisi, Cumhuriyet anayasasını federal hukuk ile uyumlu hale

getirme sürecinin, etnik cumhuriyetlerin tasfiyesi alanında ara bir basamak olarak görülen bir aldatmaca olduğunu iddia etmektedir. Federal bölgelerin oluşturulması aşamaları da bu çok iyi planlanmış projenin bir parçası olarak düşünülmelidir. İleride uygun zaman gelince anayasa, aynen 1993 Aralığı’nda olduğu gibi referandum yolu ile değiştirilecektir. Kendi haklarının temsilini güvence altına alma konusunda etkili bir mekanizmanın eksikliği nedeniyle etnik cumhuriyetler karar sürecini etkilemede yetersiz kalacaklardır. Sonuç olarak da böyle bir referandum Kremlin’in işine yarayacaktır. 1993 yılındaki referandumda da Rusya anayasası yaklaşık 30 üye tarafından onaylanmamış olmasına rağmen çoğulculuk ilkesine uygun olarak kanun kabul edilmiştir. Bu Sovyet sonrası devlet oluşumunun kötü bir senaryonun bir sonucu olarak da görülebilir. Özet olarak söylenilebilir ki, Rusya bir türlü federal prensipleri politik yapısına dahil edememiş ve bölgede demokrasinin uygulanması daima bir hayal olarak kalmıştır.

- Rusya öncelikli olarak Başkurdıstan ve Tataristan gibi en önemli otonom cumhuriyetlerini etkileyecek olan yeni bir merkez-bölge ilişkisi geliştirmeye hazırlanmaktadır. Putin döneminde bunun için aktif bir kampanya yürütülmüş olmasına rağmen, diğerlerine göre daha güçlü olan cumhuriyetler bundan etkilenmeden varlıklarını sürdürmekte başarılı olmuşlardır. Merkez-etnik cumhuriyetler ilişkisi 21. yüzyılda da Rusya politikasının öncelikli konularından biri olacaktır. Başkurdıstan ve Tataristan Kremlin ile doğrudan yüzleşmek yerine, sıkı pazarlıkların söz konusu olduğu bir ilişki düzeyinde bulunmayı tercih etmişlerdir. Bu cumhuriyetler Putin’e sadık olmalarının karşılığını, daha önceleri sahip oldukları bir çok hakkı kaybederek alacaklardır. Kısaca, Putin onları kötü bir hediye ile ödüllendirecektir.

- Putin ve onun yeni oluşturulmuş federal bölgelerdeki temsilcileri, Rusya gibi büyük ve bir çok farklılığı bünyesinde barındırmakta olan bir ülkeyi uzun süre idare edemeyeceklerdir. Bölgenin iletişim ve ulaşım alanındaki eksiklikleri, kalabalık nüfusu ve geniş coğrafyası göz önünde bulundurulacak olunursa bütün bir siyasi gücü tek bir yerde toplamanın imkansız olduğu görülecektir. Farklı politik alt-kültürlerinin varlığı da yalnız merkezi hükümetteki siyasi otorite ile birleşecekmiş gibi görünmektedir.

- Putin halkın ekonominin hızla düzeltilmesi yönündeki taleplerine cevap vermekte yetersiz kalacaktır. Yönetim sisteminin kendisi ülkedeki politik istikrarsızlığın temel kaynağı olacak ve ülke ulusal çöküş sürecine girecektir. Aşamalı olarak Putin’in “perestroika”sı ile birlikte toplumsal hayal kırıklığı Putin’in gücünün sosyo-politik temelini çürütecek ve onun bir daha seçilmesini imkansız hale getirecektir. Merkezi hükümetin gittikçe zayıflıyor olması otonomilerin Kremlin yoluyla güçlenmesi anlamına gelecektir. Sonuç olarak Tataristan ve Başkurdıstan statükoyu yenileyeceklerdir. Akıllıca ortaya konmuş, etkili bir federal sistemin ortaya çıkması ihtimali yakın gelecekte pek mümkün görülmemektedir. Daha uzun sürecin (Yaklaşık on beş-yirmi yıl) sonuçlarına bakarak söylenilebilir ki daha zayıf tarzda bir federasyon ortaya çıkacaktır. Bu yeni fotoğrafta Rusya, eğer kendisini yerel otonomilerine daha geniş haklar tanımış bir devlet olarak yeniden inşa edebilirse, kendi tarihi geleneği ile büyük bir çelişkiye girmiş ve bu geleneği kırmış olacaktır.

1 Detaylı bilgi için bakınız. Alton S. Donelly’nin “The Russian conquest of Bashkiria, 1552-1740. A case study in Imperialism, (Rusya’nın Başkira’yı Fethi, 1552-1740. Emperyalizmle ilgili bir alan çalışması), Londra, 1968.

2 V. N. Vitevskii,


Yüklə 14,45 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   100




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin