SOSYO-KÜLTÜREL BAĞLAMDA “YEMEK VE İLETİŞİM”
“FOOD AND COMMUNICATION” IN THE SOCIOCULTURAL CONTEXT
Ali Osman Abdurrezzak1
Özet
Yemeği oluşturan sebze ve meyvelere şekil vererek, kültürle özgü hazırlanışının sonunda ortaya çıkan yemek çeşidi ve sunuluşu ile güç ve sosyal statü ilişkisinin varlığı önemli bir tespit niteliği taşımaktadır. İnsanın temel ihtiyaçlarından biri olan yemek yeme işlevi ile iletişim arasında nasıl bir bağ olduğu da, hayatın her evresinde yadsınamaz bir gerçek olan iletişim olgusunun insan hayatındaki önemini göstermektedir. Yemeğin sosyal işlevinin temelinde paylaşılma özelliği olduğunun vurgulanmasının yanında yemeği hazırlayanın hâkim güç olması durumu ile günümüzdeki sosyo-ekonomik süreç göz önünde bulundurularak güç faktörünün değişikliğe uğradığı görünen bir gerçektir. Genellikle yemeği evde kadının hazırlaması evdeki hâkimiyet sınırlarının çizilmesi bağlamında statü değişikliğine yol açtığı görülmektedir. Bu çalışmada özellikle yemeğin iletişim boyutu içersinde toplumsal işlevinin ne olduğu, yemek ve güç faktörü, kültürel bağlamda halk edebiyatı türlerinden şiir türüne olan yansıması, mizah ile olan ilişkisi, modern yaşam ile yaşanan değişimin yemek yeme alışkanlığına olan etkilerinin neler olduğu üzerinde durulacaktır.
Anahtar kelimeler: Yemek, iletişim, kültür, sosyal işlev, modern yaşam.
Astract
Kinds of food made at the end of preparation in cultural specific by giving form to vegetables and fruit, serving food, power and social statu realtion has an important determination quality. connection between eating function which is one of the basic needs of human beings and communication shows the importance of communication phenomenon on man’s life. Besides the fact that there is a sharing feature lying at the bottom of social function of food is emphasized, the fact the one who making food seem to be dominant has changed is the apparent truth by taking into consideration the process of social-economic.In this study especially, it is discussed that what the social function of food in communication process is, food and power factor, reflection of folk literatures on poem kind, its relation with humor, what the effects of change by the modern life on eating habit.
Key words: Food, communication, culture, social function, modern life.
Giriş
Yemek yeme ihtiyacı, öncelikle fiziksel bir ihtiyaç olarak düşünülür. İnsanların yaşamı boyunca, iş bulma çabaları, para kazanma hırsları, bir aile kurma düşüncesinin temeli hep ekmek parası kazanma ihtiyacı ile doğrudan yemek yeme ihtiyacına bağlanmaktadır. Biyolojik gereksinimlerin yanında insana haz veren psikolojik bir özelliğinin de bulunduğu yemek yeme eylemi kültürel bir yapıya da sahiptir. Yiyerek bireyler, en özel alanları olan bedenlerine yabancı maddeler almaktadırlar; bu nedenle yeme psikolojik olarak benliğin yapılandırılmasında önemli görülmektedir (Belk ve diğerleri, 1996). Yemek yeme alışkanlıkları, tüketilen besinler, sunuş biçimleri, sofra adabı, tarihsel süreç içersinde gelişen ve değişen kurallar, endüstrileşme gibi unsurlar yemek yeme kültürünü sosyal boyut içersinde incelenme gereksinimini doğurmuştur. Coğrafi, etnik, ırksal farklılıkların yemek kültürüne olan etkileri yadsınamaz derecede önemlidir. Bu farklılıkların temelinde kültür yatmaktadır. Kültürlerin farklılığını gösteren en karakteristik ürün yiyeceklerdir (Dedeoğlu ve Savaçcı, 2005: 81). Türk kültürü, Yunan kültürü, Fransız kültürü vb diye adlandırılan çerçevede yemek kültürü, kültür içersinde bir parçadan ibarettir. Yiyeceklerin seçimi, hazırlanışı, yeme metodu, günlük öğün sayısı, yemek zamanı ve porsiyon ölçüsü oluşumu gelenek ve pratiklerin rol oynadığı yemek kültürü ve genel olarak kültürel örüntülerle bütünleşiktir (Fieldhouse, 1996: 1).
Somut bir maddenin yenilip içilmesi bireydeki fizyolojik değişikliklerin yanında manevi ruhsal değişikliklere de neden olmaktadır. Gerçekleşen değişiklik bireyin doğrudan kendisinde görüldüğü gibi, sosyal bir ortamda da kendini gösterebilir. Yemek yeme isteği karın doyurmak, manevi doyun sağlamak ve toplumsal saygınlık kazanmak olarak tanımlanmaktadır (Köksal, 1984: 71). Yemeğin manevi ve toplumsal özelliğinin kültürel açıdan yemek ve iletişim arasındaki ilişkinin sembolik bir dil kullanımı ile insan hayatındaki oluşumunu ortaya koymaktadır. Daha samimi bir ortamda aile fertleri ile yenilen yemek ile daha resmi bir ortamda şirket elemanlarının ya da aile büyüklerinin ağırlandığı yemek ortamlarında, mekândaki doku farklığının sosyal statüden gerçekleştiğini göstermektedir. Bu tür bir yemek evde değil de herhangi bir restoranda yenilse, oradaki mekân farklığı da performans teorinin üzerinde durduğu, bağlam merkezli yaklaşım ile örtüşmektedir. Diğer bir deyişle bağlamda meydana gelen bir değişiklik dokudaki bir değişikliği açıkça etkilemektedir (Ekici 2006: 74). Halkbilim unsurlarından olan yemek kültürü ile bağlam arasındaki ilişkinin varlığı anlaşılması karmaşık gibi görünebilir.
Bu çalışmanın asıl konusu, Türk yemek kültürü ve diğer yemek kültürlerinden etkilenişi değil, yemek ile iletişimin nasıl sağlandığı, yemek ve iletişim arasındaki bağın nasıl kurulduğu, basit bir olgu olarak görülen yemek kültürünün, aslında kültürel bir sembol oluşunun ispatı üzerinedir. Anadolu’da yemek yalnızca yenen ve insanların karnına girip onları doyuran bir madde olmamıştır. Yemek topluluk düzeniyle, disiplin ve onurları da kuran bir vasıta ve sembol özelliği taşımaktaydı (Ögel, 1982: 16). İnsan ihtiyacının bir parçası olan beslenme gerçeği, yemek olgusunu kutsallaştırmaktadır diyebiliriz.
Çalışmada ortaya atılan hipotezin, yemeğin sosyo-kültürel bir iletişim aracı olması münasebetiyle, öncelikle Türk kültüründe ve sosyal yaşamında yemek olgusuna bakış açısı ile diğer ülkelerdeki bakış açısı arasındaki benzer ve farklı yönleri karşılaştırmalı olarak ele almanın çalışmanın, evrensel bir işleve sahip olan iletişim ile bağının kurulması açısından önemli olacaktır. Kültürün bir parçası olarak sembolik anlam ifade eden davranışlar olduğu için beslenme alışkanlıkları ortaya cıkmış ve sürdürülmüştür. Yeme ve içme aynı zamanda bir araçtır ve bu yeme-içmenin sembolik özelliğinden kaynaklanmaktadır (Sceats, 2000: 92). Yemek kültüründen bahsederken, bağlı olduğu diğer disiplinler ile olan ilişkileri üzerinde durmak, yemek kültürünün basit bir kültürel değer olmadığının göstermek açısından önemlidir.
Malinowski, yemek yemenin ihtiyaçları gidermenin ötesindeki toplumsal işlevlerine yer vererek; statü simgesi, dostluk, arkadaşlık ve iletişim, hediyeleşerek paylaşma, toplumsallaştırma aracı olarak yiyecekler, ailenin yüceltilmesi, üstün tutulması gibi işlevlerden söz etmiştir. (akt. Tezcan, 2000: 15). Jacobson ise iletişimle ilgili anlayışını çerçevesinde İletişim birimleri, iletişimin yer aldığı ortam, iletişim biçimi, iletişim içeriği gibi iletişim unsurları” ile yemeğin ilişkilendirilmesi, açısından, iletişimin nasıl bir yol çizeceğini göstermesi bağlamında önem arz etmektedir (akt. Başgöz 2002: 31).
Nasıl ki sözlü gelenekte hiçbir halk edebiyatı türünün, değişmez donup kalmış, kuşaktan kuşağa böylece aktarılan bir metni veya biçimi yok ise, atalarımızdan öğrenilen yemeklerin günümüzde yapılışı, sunuluşu, taşıdığı değerler ile yemeğin tüketilme biçimi ve belli başlı uyulması gereken kuralların da durağan olmadığı, sürekli bir değişim içersinde cereyan ettiği gerçeği ortaya çıkar (Başgöz 2002:1). Dolayısıyla hiçbir kültürde kültürel olgular sabit olmayıp, sürekli hareket halindedir ve bu durum iletişimi ve buna bağlı olarak diğer halkbilim unsurlarını da etkilemektedir.
Claude Levi Strauss un söylediği gibi, yemek sadece karın doyurmaya değil, aynı zamanda düşünmeye de iyi gelir. Yemek bizi beslemek için kullanılmakla birlikte varoluşun önemli yönlerinden bahsetmemiz için de kullanılır. Beslenmenin eşsiz birleşik doğası (asimile etme), yemeyi kutsal ve önemli sembol haline getirir. Grupla Tanrı arasındaki ilişki, cemiyet üyeleri arasındaki ilişki gibi rızkı paylaşma ve değişme halinde açıkça görülmektedir. Yarışan ve çatışan sınıf ve etnik gruplar arasındaki ilişki bazen yemek tercihi ve sakınmalarıyla sembolize edilir (Goode, 205: 172).
Bu bağlamda, yemeğin fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasının yanında sembolik olarak da iletişim sağladığı açıkça görülmektedir. Hem insanlar arası iletişimin hem de Tanrı ile olan bağın sağlandığı bir araç niteliği taşımaktadır. Yemeğin çeşidi, sunuluşu, yemek yenilen ortam, insanlar arası statü iletişim ile ilişkilendirilerek, insanı bir iş bulup çalışmaya iten, hayatını davam ettirebilmesi için zorunlu kılan yemeğin sosyo-kültürel seviyeyi belirlemesi söylenmek istenenin sözsüz mesaj ile iletilmesi, yemek ile iletişim arasındaki bağı güçlendirmektedir.
Yemeğin Sosyal İşlevi
Türk mutfağı denildiğinde Türkiye'de yaşayan insanların beslenmesini sağlayan yiyecekler ve içecekler, bunların hazırlanması, pişirilmesi, korunması; bu işlemler için gerekli araç gereç ve teknikler ile yemek yeme adabı ve mutfak çevresinde gelişen tüm uygulamalar ve inanışlar anlaşılmalıdır. Murat Belge’nin (2008: 15) Levi Starussdan aktardığı bir toplumun yemek pişirme yolu, bilincinde olmadan yapılarını tercüme ettiği bir dil gibidir sözünden de anlaşılacağı gibi, bilinç dışı, doğuştan aynı ana dilin öğrenilmesi gibi, yemek kültürünün kültürlere özgü bir yapıya sahip olduğu belirtilmiştir.
Türk kültüründe mutfak kültürü, diğer kültürlerden farklı bir özellik taşımaktadır. Bu durumun “Türk misafirperverliği” ile olan ilişkisi etkili olmaktadır (Sürücüoğlu ve Akman, 1998). Aslında dünyanın her millette yiyecek ve içecek ikramı alışılagelmiş bir mevzudur. Yapılan ikramlar konukseverliğin bir ölçütüdür (Tezcan, 1993). Misafir anlayışı Türk kültüründe ise saygının, sevginin, birlikteliğin bir göstergesi konumundadır. Yemekli veya yemeksiz davetlerin gerçekleştiği Türk kültüründe, iletişim ortamları misafirin varlığı ile değişiklik gösterir. Özellikle yemekli davetlerde, bir masa etrafında toplu olarak yenilen yemek yeme geleneği oldukça eskilere dayanır. Bu toplantılarda geleneğe göre sofralar hazırlanır, yemekler çıkarılır, bütün oymak, boy veya köy halkı birlikte yer, birlikte eğlenir veya acıyı paylaşır (Eröz, 1977: 158).
Bu gelenek içersinde düğün, sünnet, cenaze, doğum günü, yeni yıl kutlamaları, dini bayram yemekleri önemli bir yere sahiptir. Pek çok insan belirli bir zamanda belirli yemekler yiyerek grup kimliğini doğrular, aynı zamanda kendi geleneğini de yutar (Stoeltje, 2005: 162). Günümüzde yemekli düğünlerin yapılması oldukça popüler hale gelmiştir. Yemekli düğünlerde çeşit ne kadar çok olursa düğün sahibinin maddi gücü ortaya çıkabilir. Yemekli yapılan bu merasimlerde gelen konuklara yemek menüsünün zenginliği ile maddi içerikli bir mesaj verilmiş olur.
Yemeğin statü belirleyici iletişimsel özelliği içersinde, bu tür adetlerin amacı misafirperverliği göstermenin yanında günümüzde daha çok maddi güç gösterisi halini almıştır. Bu tür ortamlarda sofra adabı pek önemli olmamakla birlikte, ev veya bir toplantı ortamında sofra adabı önem kazanmaktadır. Birçok kişinin bir arada iş yapabilmesi için toplumsallık her zaman ve kaçınılmaz olarak kural üretir (Belge, 2008: 360). Sofra adabının ortaya çıkması da birlikte yemek yemenin getirdiği kuralların sonucunda ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla yeme sırasındaki davranış kalıplarını belirleyen sofra kuralları söz konusudur. Sofraya eller yıkanmadan oturulmaz (Araz, 1996: 21). Bunun yanında yemek yerken ağız şapırdatmak, diş karıştırmak, sofraya elleri silmek, ekmek kırıntısı dökmek gibi davranışlar görgü kurallarına aykırıdır.
Bunun yanında, Türk kültüründe önemli yeri olan belirli aylarda insanların yiyecek üzerine yapmış olduğu hazırlıklar mevcuttur. Bunlar arasında ramazan ve aşure ayı yer almaktadır. Bu aylarda insanlar birbirlerine gelip gitmekte, en güzel yiyecekleri misafirlerine sunmaktadırlar. Bu durum karşılıklı oturup sohbet etmekten ziyade yemek üzerine kurulu bir düzendir ve tek odak noktası budur. Sadece fizyolojik ihtiyaç değil sosyal ihtiyacından giderilmesi için hazırlanmış bir araç özelliği taşımaktadır. Aşure ayında da durum farksızdır. Ancak ramazanda iftar veya sahurdaki gibi yemek toplantısı yapılmaz. Komşuların, eş, dost, akrabanın birbirlerine bir kase aşure ikram etmesi ile başlar ve biter. Buradaki amaç aşurenin yenip yenmemesi değil sosyal bağın kuvvetlenmesi, yardımlaşmanın gerçekleşmesi ve bunun içinde yemek ile iletişim sağlanması durumu söz konusudur.
Yemek ve güç ilişkisinde bireylerin besin temin sürecindeki rolü belirleyici olabildiği gibi yöneten ve yönetilen ilişkilerinin de yemeğe yansıdığını görmek mümkündür. Yemekte saygınlık ve güç, katılımcıların hizmet görme miktarı ile ölçülebilir. Saygınlık göstergesi olarak bireyin sofradaki konumlanması da önemlidir. Bir sebze veya et yemeğinin en çok talep edilen kısmı en saygın kişi için ayrılabilir. Yemeğin kısımlarının saygınlığa göre dağıtımı Türklerde görülen bir unsurdur. Sofrada herkesin oturacağı yer belli olup kişinin ifa ettiği görevi ve rütbesi ile birebir alakalı idi. Yemek zamanı aile fertlerinin sosyal etkileşimi, aile aktivitelerinin koordinasyonunun sağlanması, üyeler arasında bilgilerin paylaşıldığı, bireylerin şekillendiği rutin bir içeriğe sahiptir. Yemek, aile için sistem olarak ilave fonksiyonlara sahiptir. Yemek aileler için yaşamı sürdürme fonksiyonu yanında statü farklılaşması ve işbölümünün sürdürülmesini sağlamaktadır (Beşirli 2010: 162).
Tarih çoğunlukla, statü eşitsizliklerini sembolik şekilde ifade eden bir mitolojiye dayanır ve bu eşitsizliklerin yol açtığı egemenlik-tabiiyet ilişkilerini meşrulaştırır (Balandier 2010: 80). Semboller sistemi, toplumların sosyo-kültürel yapısını oluşturmaktadır. Sofrada oturulan yer, statü farkı gibi etmenlerin yanında bazı yiyeceklerin tüketim hakkının da belli kesimlere verilmesi de güçlü olanın yani baskın olanın (iktidarın) yemek üzerindeki etkisini gösterir. Dışarıda yemek yendiğinde masaya hesap gelince erkekler hesabı masanın altında, kimseye göstermeden ödenmesi durumu kalıplaşmış bir davranış göstermektedir (Yeşil, 2005: 118).
Burada bahsedilen iktidar kavramı resmi bir ortamın yanında aile içi bireyler açısından bakıldığında ekonomik sorumluluklar açısından eşit olmayan bir durumu işaret etmektedir. Yaş ve cinsiyet farklılığı da etkili olmaktadır. Yemeğin paylaşımsal farklılıkları, tarım toplumu, çitçi aile ve endüstriyel düzenlemelerde oldukça çoktur. Bu durum kent yaşamında eşitsizlikten çok aile içi eşitliğe dönüşmüş olsa da, erkek egemen toplumlarda, kadın çalışsa dahi erkek son sözü söyleyen ancak ilk yemek servisi yapılan birey haline gelmiştir. Ekonomik gelişmeler ve diğer nedenler kadının çalışma yaşamına katılmasını sağlarken, yemek yeme alışkanlıklarının ev dışına tasması, daha kısa sürede yemek ihtiyacını giderme zorunluluğu gibi sonuçlar doğurmuştur (Güler 2007: 23).
Sosyokültürel yapı gereği, kadın ve genç kızlar yemek yapıcı ve sunucu, yetişkin erkekler ile genellikle erkek çocuklar yemek alıcı rollere sahiptirler (Özdemir 2005: 179). Burada kadın ve erkeğin eşit olmama, erkeğin ekonomik imkânları sağlayıcı, kadının ise erkeğin kazandığı ile aldığı malzemeleri veya eşyayı kullanarak kadının ev işlerinden olan yemek yapma eylemini gerçekleştirdiği görülür. Buna ilaveten, ritüelsel yemekler görünmeyen varlıklar ile katılımcıları birbirine bağlamakla kalmaz, onlar ciddi sosyal işlevlerde sergilerler (Mintz ve Bois 2002: 107). Yemek yeme öncesinde yapılan hazırlıklar, yemeğin yenileceği kişi(ler) ile olan samimiyet ya da mesafe, bu kişilere olan saygınlık, statü farklılığının olması, öğün farklılığı gibi etkenler ardından gelecek iletişim için gerçekleştirilen ritüelsel bir faaliyettir.
Etnologlar insanoğlunun yiyeceklerle ayinler, semboller ve inanç sistemlerini nasıl ilişkilendirecekleri üzerine yapılan çalışma için birden çok giriş noktası buldular (Mintz ve Bois 2002: 107). Görünmeyen varlıklarla bağ kurulması, bolluğun ve doyumun şükran duygusu ile tanımlanması, üretim ve bereketin kutsanması gibi durumlar insanın varlık nedeni arayışı ile başlayıp, günümüze kadar süregelen bir olgudur. Dinsel bağlamda yiyecek, insanlar ile onların inançlarını yiyecek ve zihinleri arasındaki güçlü bağlarla bağlamaktadır (Feeley-Harnik 1995: 567). Geçmişten bugüne sahip olunan öğretiler neticesinde kazanılan değerlere uygun davranışlar içersinde, yiyeceğin kutsiyet sayılması ile yokluğunda yalvarışın, varlığında ise şükran duygusu yer almaktadır.
Bunun yanında eksikliğin giderilmesi için yemekli uygulamalara başvurulması (inanç-yemek/eğlence birlikteliği) Türkler tarafından etkili bir biçimde kullanılmaktadır (Özdemir 2005: 180). Örneğin; çocuk sahibi olamayan bir kişinin çocuğu olduktan sonra eşe, dosta, komşuya helva dağıtması veya yemek vermesi gibi uygulamalar Anadolu’nun birçok yerinde uygulanmaktadır. Doğum, nişan, evlilik, sünnet ve hatta ölüm gibi geçiş dönemleriyle ilgili yemeklerin çok kere ilk sembolik yemeği tatlıdır (Özdemir 2005: 188). Dini bayramlarda şeker ve tatlı ikram edilmesi de akraba, eş ve dostlar arasındaki tatlılığın devam etmesini sağlamak anlamını taşımaktadır (Özdemir 2005: 189). Yukarıdaki doğum âdetinde de bu tür bir inanış olduğu düşünülebilir çünkü tatlı türü yiyecekler Türk kültüründe en son yenir ve bunun da manası tatlılığın devam etmesi, onun üzerine bir şey yenmeden sofradaki yemek yeme işlemi bittiğini göstermektedir.
Statü farklını belirleme, inanç yönü, fizyolojik ihtiyaçlar gibi yemeğin yani, görünürde somut bir madde olan malzemelerden elde edilen ürünlerin aslında gözle görülemeyen, elle tutulamayan bir yönünün olduğu açıktır. Ne yazılı, ne sözlü bir iletişim taşımamakla birlikte, sembolik, kendine özgü belli işaretler ile insan hayatında yer ettiği görülür. Kendine özgü yani yemeğe özel işaretlerden kastedilen, yöreden yöreye seslendirilişi farklı olan şiirlerin türlerini belirlemede temel unsurlardan biri olan ezgi gibi, yemek de kendine has ezgiyi bünyesinde barındırmaktadır. Sofra adaplarının, yemek çeşitlerinin, sosyal yaşantıyı bile etkileyen yemek yeme alışkanlıklarının toplumdan topluma farklılık gösterdiği açıktır. O halde yemek ve iletişim arasında, insanlar arasında köprü kurabilmesi açısından önemli bir bağ vardır.
Dahası, yaren, erfane, ferfane, sıra toplantıları, sıra geceleri gibi sosyal mekânlarda bir arada bulunulduğu sürece yemek, yakacak, su, elektrik giderleri ortamı kullanan kişiler tarafından karşılanmaktadır. Özellikle toplantıların ana kaynağı olarak birlikte yenilen yemek dikkati çeker. Paylaşım ortamı içersinde aşını arkadaşı, akrabası, komşusu ile bölüşen topluluk üyeleri bazı durumlarda evde yapılan yemekleri bu tür ortamlarda birleştirerek topluca yemektedirler (Özdemir 2005: 191). Yemeğin bir işin ortaklaşa yapılmasını sağlaması, yemeğin birlik ve beraberliğin oluşturulması özelliğinin varlığından bahsedilebilir.
Türk kültüründe dışarıda yemek yeme kültürü çok yaygın değildir. Özellikle akşam yemeklerinde evde yapılan yemeklerin yenmesine özen gösterilir. Kadınların yapmış olduğu günlerde de dışarıdan hazır yiyecekler yerine çoğu kadın kendi yapmış olduğu böreği, çöreği, pastayı misafirlerine ikram etmek ister. Bunun bir nedeni temiz olması ama asıl konumuzu ilgilendiren kısmı, beğenilme arzusudur. İkramların gösterişi, çeşitliliği misafire yiyecekler üzerinden verilen bir mesaj nitelliği taşımaktadır. Özenle hazırlanmış aperatif yiyecekler karşı tarafın önemsendiğini, değer verildiğini göstermektedir.
Özellikle kırsal kesimde yemek yeme işlemi toplu yapılsa da, yer sofrası ya da masa etrafında gerçekleşse de kent yaşamına göre daha hızlı olmak durumundadır. Çünkü genellikle tek kaptan yemek yendiği zamanlarda yavaş yiyen kapta yemek biteceğinden dolayı doymadan sofradan kalmak zorunda kalmıştır. Ayrıca iş sırasında yemekte fazla zamanı harcamayıp tarlada çifte çubuğa bir an önce yetişmek, işi tamamlamak kaygısı da çabuk yemekte rol oynuyordu (Tezcan 1982: 123).
Yemek sofralarının iletişimsel sistemi” adeta konuşma dili gibi kendine özgü bir işlevi vardır (Özdemir 2005: 177). Sunulan yemekler, yemeklerin sunuş sırası ve şekli birer iletişimsel sembol niteliğindedir. Türk kültüründe önce çorbanın servis edilmesi ve ardından ana yemek, tatlı ve çay ya da kahve sıralaması yemek yeme olgusunun önemli bir parçasıdır. Kahve ikramı, çay ikramına göre iletişimsel anlamda toplantının uzun süreli olduğunun göstergesi olarak anlaşılabilir (Özdemir 2005: 197). Toplumda çay her zaman içilebilen, daha ucuz, daha hızla ikram edilen bir içecek olmasına rağmen, kahvenin hazırlık aşaması, ücreti ve çok sık tüketilememesi gibi farklarda iletişim boyutunu göstermesi açısından önemlidir.
Kahve içmek statünün psikolojik olarak yükselmesini sağlamaktadır denilebilir. Hatırlı misafir olma, güzel ağırlanma, önemli konular konuşma gibi durumlar kahve içimi ile doğru orantılıdır. Bu durumlarda çay da tercih edilir. Burada üzerinde durulan konu en çok tercih edilen tüketim maddesini belirlemek değil, iletişimsel olarak yemek kültüründe kahvenin nasıl bir izlenim yarattığı ve insan üzerinde bıraktığı sosyal etkidir.
Yaren sohbetlerinde iki kez kahve ikram edilir. Birinci ikram yemekten önce ikinci ikram ise yemekten sonra edilir. Sohbetin yapıldığı, orta oyunlarının oynandığı, müziğin dinlendiği yaren meclisinde son kahve misafire kalkıp gitmesi için bir mesaj niteliği taşımaktadır. Bazı yörelerde bu kahvenin adı kalk git kahvesi olarak adlandırılmaktadır. (akt. Mirzaoğlu 2003: 118)
Ayrıca kahve ve kahvehane kültürü üzerine yapılan bir çalışmaya göre yapılan anketin bir bölümü neden kahve falına bakıldığı ile alakalıdır ki; bu durum özellikle kahvenin telvesine bakarak gelecekten haber verilmesi/alınması için de içildiğini göstermektedir (Ulusoy 2011: 165). Halk inancı unsurlarından fala bakma yolu ile karşılıklı iletişim ortamı sağlanmakta olup, bu durum birbirini tanıyan ya da hiç tanımayan iki kişi arasında meydana gelen sosyalleşmenin bir göstergesidir. Sosyalleşme ve sosyal müeyyidelerle aile üyelerine diğer insanlarla iletişim kurma, uygun değerlerin kabul edileceğini öğretilir. Bu anlamda yemek masası bir sosyalizasyon forumudur (Beşirli 2010: 167).
Bu bağlamda yemekli yapılan toplantıları göz önünde bulunduracak olursak, iki şirket arasında bir ortaklaşma imzalanması durumu düşünelim. Yemekli değil de, her hangi bir toplantı salonunda oldukça ciddi bir atmosferde geçen toplantıda, insanların gerginliği ve resmiyeti hem toplantının uzamasını hem de sonucun olumsuz sonuçlanabilmesine neden olabilir. Oysa yemek eşliğinde yapılan bir iş toplantısında tarafların iletişimi daha samimi olabilir ve daha müspet sonuçların elde edilebilir.
Bunun yanında toplu yenen yemeklerde insanlar daha uzun iletişim kurabilirler, çünkü doyma hissi daha uzun bir zaman dilimine yayılmıştır. Ancak tek başına yenen yemekte bir an önce yemeği yiyip, yapılacak işe devam etme gibi bir düşünce oluşur. Ayaküstü yenen yemekler, fast-food türü yiyecekler de iletişimin kısa olmasına, konuşulacak konuların daha basit olmasına neden olmaktadır.
Yemeğin Kültürel İşlevi
Doğan Kaya’nın (1990: 9) Halk Edebiyatında Yemek Destanları adlı çalışmasında, bu destanların “Türklerde yemek yeme ve mutfak kültürü ile ilgili olarak bilgiler ihtiva ettiğinden bir bakıma vesika niteliği” özelliğine sahip olduğunu belirterek, yemek yeme işlevinin sadece gündelik ihtiyacın karşılanması dışında, etnolojik açıdan da geçmişten bugüne yaşamın kültürel, sosyal, ekonomik alanında da iletişim boyutu ile karşımıza çıktığı göstermektedir. Yemek kültürü hakkında edebiyatın kullanımı ile bilgi verilmesi mesajın alıcıya şiir türlerinden destan yolu ile gönderilmesi, yemeğin iletişim özelliği taşıdığının bir göstergesidir.
Bunun yanında, hangi yörede ne tür yiyecek ve içecek yetiştiğini göstermek açısından, yörede yetişen besin maddesi ile yörenin özdeşleştirilmesi de kısa ama kapsamlı bilginin verilmesi için yeterlidir. Amasya elması, Malatya kaysısı, Kahramanmaraş dondurması gibi kelime guruplarına bakıldığında hangi yörede hangi besin maddesinin ön planda olduğu açıkça görülmektedir. Bu tür tamlamalarla, kelimenin gücü ile verilmek istenen bilgi, kısaca alıcıya ulaşmış olur.
Dahası yörelerin özdeşleştirildiği besin maddelerinin reklamı yapılarak daha çok alıcı bulması sağlanır. Aşağıdaki örnekte, yemeğe nasıl başlanması gerektiği, yemek yapana ve yiyene saygı ve hürmet gösterildiği, haddinden fazla yenmemesi, sofra adabına göre hareket edilmesi ve tatlının Türk mutfağı için önemini göstermesi açısından önemlidir. Görüldüğü gibi şiirlerimizde de her konu gibi yemek ile ilgili dizeler bize yemek kültürü için bilgi vermektedir
Al kaşığı eline
Besmele getir diline
Küçük büyük efendiler sofra sizin buyurun
El evi cennete benzer karnınızı doyurun
Allah Allah Allah
Lokmalar kabul ola
Muratlar hasıl ola
Yiyene helâl ola
Yedirene delil ola
Cennet taamı ola
Armudu sapı ile
Üzümü çöpü ile
Pekmezi küpü ile
Arsız olup sofrada çok taam yeme sakın
Ayıplarlar seni bazen iki tarafa bakın
Baklavayı görmeden doyma
Bamyayı yedim sayma
Bunun yanında yöresel tatların neler olduğunu göstermesi açısından da aşağıdaki Kamber Nar’a ait şiir önemli bir yere sahiptir.
Tadı Damağımda Kaldı
Köyümdeki yemeklerin
Tadı damağımda kaldı
Tandırdaki ekmeklerin
Tadı damağımda kaldı
İlk kez giydiğim urbanın
Yılda kesilen kurbanın
Soslu düğürcek çorbanın
Tadı damağımda kaldı
Kırda otlayan sürümün
Çökelekli bir dürümün
Kuzukulak, pürpürümün
Tadı damağımda kaldı
Tereyağlı eriştenin
Bazlama ile ketenin
Bulgurdan içli köftenin
Tadı damağımda kaldı
Haşıl sofrada baş tacın
Pilavdır senin ilacın
Babikko ile omacın
Tadı damağımda kaldı (Kaya 1990: 58).
Türk kültüründe yer alan milli yemeklerimizin, bu yemekler arasında günümüzde artık yapılmayan yemeklerimiz hakkında bilgi vermektedir. Aynı yemeklere yöresel farklılıklardan kaynaklanan başka adlar verilmesi de Türk sözcük dağarcığı için önemli bir yere sahiptir. Türk yemek kültürü açısından destan türündeki bu dizeler, yemek çeşitleri hakkında bizleri bilgilendirir. Yemek konusunda ders niteliği taşıyan destan bir bakıma geçmişe şahitlik etmekte ve bizim ulutulmaya yüz tutan yemek kültürümüz hakkında pek çok yemek çeşidini de hatırlatarak, iletişimi sağlamaktadır. İletişim sözlü ve yazılı olduğu gibi, yazılı kaynakların bizlere aktaracağı şeyler açısından da iletişimin yazılı kaynaklardan sağlanabileceğini söylemek mümkündür. Çünkü Kamber Nar gibi pek çok ozan’ın, aşığın, şairin yazdığı bu tarz yazılı kaynaklar aslında mevcut olan mesajı, bilgiyi sunmaktır. Geçmiş ile günümüzün bağını kuran iletişim gücüne sahip kültürel bir unsur olan yemek, halk kültündeki yerini ve unutulan değerleri hatırlatmayı hedefleyen yaşayan kültürel bellek unsurudur
Dahası yemek konulu atasözleri de halk edebiyatında önemli bir yere sahiptir. “Pişmiş aşa su katmak”, “Gönülsüz yenen aş ya karın ağrıtır ya baş”, “Emek olmadan yemek olmaz”, Aç aman bilmez çocuk zaman bilmez”, “Parasız yemek olmaz” gibi yemek ile ilgili bazı atasözleri de yemeğin hem fizyolojik, hem toplumsal boyutunu ortaya koyması açısından kayda değer nitelik taşımaktadır. Atasözlerinin ve deyimlerin de günlük yaşantıda kullanılması yemek üzerine söylenen ve iletişim kurmada kullanılan edebi türler olarak hayatımızda yer aldığını görmek de iletişimi kolaylaştırıcı özellikleri açısından önemli bir yere sahiptir.
Yemek ile Mizahın İlişkilendirilmesi
Yemek aileler için yaşamı sürdürme fonksiyonu yanında statü farklılaşması ve işbölümünün sürdürülmesini sağlamaktadır (Beşirli 2010: 168). Statü farkı, cinsiyet farklılığının yansıdığı ortam, inanç yönü, misafirperverlik, birlik ve beraberlik, sözlü gelenek, “ yemek kültürümüzün mizahi yönleri” gibi pek çok pencereden bakılabilinecek yemek kültürü ve iletişimsel boyutu özellikle üzerinde durulması gerekilen noktalardır. (www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-3283/turk-yemek-antropolojisi.html).
Kültür Bakanlığının internet sayfasında Türk yemek Antropolojisi başlığı altında Türk yemek kültürümüzün mizahi yönlerinden bahsetmektedir. Örneğin; Kadınbudu köfte, dilberdudağı, hanımgöbeği... gibi yemek isimleri kadına özgü olanın yemeğe sirayet etmesidir. Mizahi halk yaşantısından alınan bir örnek ise şu şekildedir:
“İzmir’de köfte, döner, adana ve şişten oluşan karışık ızgara et yemeğine ‘Vali’ deniyor. Konaktaki bir lokantada ısmarladığı ‘Vali’nin bir türlü gelmemesi üzerine şef garsonu uyaran kişi şu cevabı aldı:
- Abicim sizin Vali’nin tayini çıktı, hemen geliyor... diyerek sosyal yaşamda mizahın yemek üzerinden yapılması kültürel zenginliğin ve espri anlayışının bir göstergesi olsa gerektir.
Görüldüğü gibi, mizah unsuru olarak bir yemeğe verilen ad, hikâye konusu olabilmekte ve halkbilim unsurlarından biri haline gelebilmektedir.”
Kültürel Değişimin Yemek Kültürüne Etkisi
Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, teknolojik gelişmelerin hız kazanması gibi durumlar genellikle ataerkil bir topluma sahip olan Türk toplumunun değişmesine neden olmuştur. Bu sayede, evde yemek yapan kadın, çalışan bir bayan rolüne bürünerek, yemeğin tek kadın tarafından yapılmaması ve evde kadın-erkek arasında eşitliği sağlamıştır. Çünkü teknolojik gelişmeler sayesinde ve çalışan kadınların artması durumu, yemek hazırlama işini de hızlandırmaktadır. Türk mutfağının zahmet gerektirecek pek çok yiyeceği artık yerini daha kolay yapılabilen yemeklere hatta hazır yiyeceklere, fast foodlara bırakmıştır. “Fast food” kültüründe kültürlerarası etkileşimin büyük payı vardır (Arslan 1997: 29) .
Yukarıda belirtildiği gibi, teknolojik gelişmeler, okuma yazma oranının, nüfusun artması, köyden kentte göç gibi nedenlerden dolayı üretici toplumdan daha çok tüketici topluma geçiş ile beraber, tarım toplumundan endüstrileşme çağında yaşan bireylerin kaçınılmaz kültürel etkilere maruz kalmasından dolayı Türk mutfağının değişmesi de kaçınılmaz olmuştur (Aktaş ve Özdemir 2005: 27).
Bölgenin alt bölgelerinde yazarlar yiyecekleri kültürleşme, statü, saygınlık, kentleşme ve diğer sosyal süreçlerin göstergesi olarak buldular. Dahası, ekonomi ve sosyal sistemlerdeki kesin değişiklikler yiyecek alışkanlıklarının değişimini beraberinde getirmiştir ( Bennett; Smith; Passin 1942: 647). Medyadaki reklamların ilgi çekici ve sürekli hale gelmesi de yemek kültürünün değişmesinde önemli etkenlerden biridir. Bu bağlamda insan hayatında önemli bir yere sahip olan yemek, gereksinim duyulduğunda daha hızlı ulaşılma algısını güçlendirerek, yoğun kent yaşamına ayak uydurmuş ve fast food tarzı yiyeceklerin tüketilmesi kaçınılmaz olmuştur. Türk mutfak gelenek ve göreneklerinde ve sofra adabında büyük değişiklikler meydana gelmiştir (Maviş 2003: 63). Beslenme alışkanlığını değiştiren, bu tür yiyecekler batı kültürünün etkisidir. Özenle hazırlanmayan, zamana karşı yarış halinde olan besin tüketimi, zamanın bağlayıcı özelliğini ortadan kaldırmaya aday olarak görülmektedir. Geçmiş kültürümüz ile olan iletişimin zayıflamasının önemli etkilerinden birisi zahmetsiz aş üretme sistemidir.
Yemeğin Kültürlerarası İşlevsel Farklılıkları
Türk kültüründe cinsiyet farklılığı, yemek seçiminde de etkili bir rol oynar. Erkeğin yediği ya da yiyebileceği yiyecekler kadınınkilerden farklıdır. Daha hafif yiyecek ve içecekler kadınlara özgü gibi algılanırken, daha yağlı, ağır, sert yiyecek ve içecekler erkeklere özgü gibi algılanmaya neden olur. Cinsiyete göre yemek çeşidi birçok kültürde görülür (Goode 2005: 173).
Amerikan popüler kültüründe erkekler kırmızı et ve patates yerler ve beyaz et “quiche” (içinde tatlı veya tuzlu dolgu maddesi bulunan poğaça benzeri yiyecek) lerden sakınırlar (Goode 2005: 173). Kırmızı etin yenmesi erkeksi bir tavır olarak benimsenirken, tavuk eti ve poğaça ise erkekler tarafından tercih edilmeyebilir. Bunun yanında Türk toplumunda süt içmenin çocuksu bir hareket belirttiği bilinmektedir. Çünkü Türk dilinde çocuk ve genç ayrımını belirleyen önemli unsurlardan birisi de yiyecek ve içecek alışkanlığımızdır. Bu alışkanlıkta süt kuzusu, süt çocuğu gibi adlandırmaları beraberinde getirerek, sütün çocuksu bir sembol olduğunu göstermektedir (Hazar 2006: 251).
Bir başka kültür ile karşılaştırma yapılacak olursa, Çinliler özellikle eti çok kaynatmaz, pişirmedikleri ve böylece “nesnenin özüne saygı” duyduklarına işaret etmektedirler. Çatal ve bıçak kullanarak da yemeği mıncıklamayı sevmezler. Bıçak kullanımını yemeğe karşı bir saygısızlık, bir günah olarak düşündükleri belirtilmektedir (Belge 2008: 15). Bizim kültürümüzde ise tam tersine çiğ et yenmez ve uzun süre kaynatılır ve pişirilir. Burada yemek ile din ilişkisi de etkilidir. Çünkü çiğ etin, kanlı etin yenmesi doğru değildir. Çinliler elleri ile yemek yediklerinden önceden yiyecekleri her şeyi küçük parçalara ayırırlar ve sonra yerler. Bizde ise yemek esnasında bu işlem gerçekleşir. Çinlilerin her şeyi ayırma, küçük parçalara bölmesi ekonominin getirmiş olduğu bir davranıştır (Belge 2008: 17). Tedbirli ve tasarruflu olmak durumundadırlar.
Japonlarda ise yemeğin tadından ziyada görünüşü önemlidir. Diğer bir deyişle Japon yemeğinde görünüş lezzetten önce gelir (Belge 2008: 16). Yemeğe saygı, ekonomik etkenler, yemeğin görüntüsü gibi durumlar kültürlerin kendine has özellikleri arasındadır. Bu özellikler kültürden kültüre farklılık göstermektedir. Ancak ne olursa olsun, sadece yemeğe biyolojik ihtiyaçların karşılanması için doyurucu bir madde olarak bakmak,
yemeğin ayrı bir dili olduğunun fark edilmesini engelleyebilir. Yemeğe özgü bu dil, kültürlerin konuştuğu dil ile dolayısıyla kültürü ile birebir ilişkilidir.
Sonuç
Sosyo-ekonomik süreç göz önünde bulundurularak Yemeğin sosyal işlevinin temelinde paylaşılma özelliği olduğu konusu vurgulanmıştır. Bunun yanında yemeği genellikle kadının hazırlaması kadının evde hâkimiyeti elinde tutmasının günümüzde değişikliğe uğradığına işaret edilmiştir. Özellikle yemeğin iletişim boyutu içersinde toplumsal işlevinin ne olduğuna, halk edebiyatındaki yansımasına, mizah ile olan ilişkisine, kültürel değişimin yemek yeme alışkanlığı ve modern yaşamın yemek kültürüne etkilerinin neler olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Yemeğin günlük ihtiyaç gereği tüketilmesinin yanında kültürel bir sembol olduğu da ortaya çıkarılmıştır. Geçmişten günümüze Türk mutfak kültüründe olduğu gibi dünyanın her ülkesinde kendi kültürleri çerçevesinde hayatın içersindeki toplumsal bir simge olan yemeğin sosyal statüyü, iletişimi, gücü temsil etmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Yemeğin kendine özgü sembolleri içermesinden dolayı belli ritüeller de kültürün beslenme konusundaki önemi de ortaya konulmuştur. İletişim ve yemek arasındaki etkileşim sosyalleşme süreci göz önünde bulundurularak açıklanmaya çalışılmıştır. Sosyal sınıfların olduğu ülkelerde yemekler sınıfları oluşturmuştur. Tarımla uğraşan toplumlar ile endüstrileşmiş toplumlar arasında yiyecek tüketiminde farklılıklar vardır. Bu durum o toplumların ekonomik gelişmişlik süreçleri hakkında bilgi verdiği ortaya konulmuştur.
Modern yaşamda yemek yeme kültürünün değiştiğine işaret edilmiştir. Fast food tarzı yiyecekler belli yemek ritüellerini ortadan kaldırmıştır. Yemek hazırlama evresinin ortadan kalkıp sadece topluk hissini gidermeye yönelik bir alışkanlık olan fast food tüketimi, insanların zamanla yarış halinde olduklarını, özentiyi, kendini farklı hissetme ve farklı gösterme gibi hareketlerin ortaya çıkardığı tespit edilmiştir. Halkbilimi unsurlarında olan destanların yemek üzerine yazılması, halkın hayatındaki önemini vurgulaması açısından son derce önemlidir.
Bunun yanında, yemek ile ilgili mizahi unsurların da yer aldığı belirtilmiştir. İletişimin sözlü, yazılı olmasının yanında sembolik iletişim olarak nitelendirebileceğimiz yemeğin, yemekteki davranışların, olaylara yön verişinin, yenilen yemek ile bağlam arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılması, yemeğin kültürel bir vitrin olduğunun göstergesidir. Bu bağlamda, toplumların yemek çeşitlerinden, yemek yeme alışkanlıklarına, yemeğin sunuluşundan, yenilen yemeklerin sırasına ve ortama göre değişen statü ve güç ilişkisine kadar pek çok sosyal ve kültürel içerikli etkenler insanlar ve toplumlar arasında iletişimsel bir köprü kurmaktadır.
KAYNAKLAR
Aktas, A. ve Özdemir, B. (2005). Otel İşletmelerinde Mutfak Yönetimi.
Ankara: Detay Yayıncılık.
Araz, Nezihe. (1996), Tatlı Tatlı Yiyelim, Tatlı Tatlı Konuşalım”, Eskimeyen
Tatlar: Türk Mutfak Kültürü. (Editörler: Ersu Pekin, Ayşe Sümer). İstanbul: Vehbi Koç Vakfı.
Arslan, P. (1997). Toplumun Geleneksel Yemek Kültürünün Degisimi-Hızlı
Hazır Yemek Sistemine (Fast Food) Geçis. Türk Halk Kültürünü
Arastırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları. Yayın No: 20. s.29-34.
Balandier, Georges. (2010). Siyasal Antropoloji. çev. Devrim Cetinkasap,
İstanbul. İş Bankası Kultur Yayınları.
Başgöz, İlhan ve Azadovski, Mark. (2002). Sibirya’dan Bir Masal Anası
İçinde. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Belge, Murat. (2008). Tarih Boyunca Yemek Kültürü. İstanbul: İletişim
Yayınevi.
Belk, Russel W. ve Ger, Güliz, Askegaard, Soren. (1996). Metaphors of
Consumer Desire. Advances in Consumer Research, 23, pp.368-
373.
Bennett, John, Harvey, W. Smith ve Herbert L. Passin. (1942). Food and
Culture in Southern Illinois--A Preliminary Report, American
Sociological Review, 7(5), pp. 645-660.
Beşirli, Hayati (2010). Yemek, Kültür Ve Kimlik. Millî Folklor, C.11, (87),
s.159-169.
Dedeoğlu, Ö. Ayla; Savaşçı, İpek. (2005). Tüketim Kültüründe Beden
Güzelliği ve Yemek Yeme Arzuları: Kadınların Tüketim Pratiklerine
Yansıması, Eğe Üniversitesi işletme Fakültesi Dergisi, C. 5, (12),
s.77-87.
Dundes, Alan, (2006). Doku Metin ve Konteks, çev. Metin Ekici, Halk
Biliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar I, Ankara: Geleneksel
Yayıncılık, s.58-77
Eröz, Mehmet (1977). Türk Yemek Adetleri. Türk Kültürü Araştırmaları.
İstanbul: Kutluğ Yayınları.
Fiedlhouse, Paul (1996). Food and Nutrition. Customs And Culture. London:
Chapman@Hall Publishing.
Goode, Judith. (2005). Yemek. çev: Fatih Mormenekşe. Millî Folklor, C.
9(67), s.172-176.
Güler, Sibel. (2007). Türk Mutfağının Degisim Nedenleri Üzerine Genel Bir
Degerlendirme. I.Uluslararası Gastronomi Sempozyumu ve Sanatsal
Etkinlikler. 4-5 Mayıs 2007, Antalya. Cilt.18, Sayı: 2, s.18-28.
Harnik Feeley G.(1995). Religion and Food: An Anthropological
Perspective. Journal of the American Academy of Religion, vol. 63,
No. 3, Thematic Issue on"Religion and Food", pp. 565-582.
Hazar, Mehmet. (2006). Türk Dilinde Çocuk ve Genç. Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Sempozyumu.
Ankara: 04-06 Ekim 2006, s.249-277.
Kaya, Doğan. (1990). Sivasli Âsiklardan Yemek Destanlari. Milli Folklor, C.
1(7), s.56-59.
Kaya, Doğan. (2007). Halk Edebiyatında Yemek Destanları. Motif, S. 48, s.
4-11.
Köksal, Orhan. (1984). “Psiko Sosyal Yönden beslenme, Ağız Tadı ve
Tatlıların Sağlık Yönünden Durumları”. Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Geleneksel Türk Tatlıları Sempozyumu Bildirileri, Ankara:
Başbakanlık Yayınevi.
Mavis, F. (2003). Endüstriyel Yiyecek Üretimi. Ankara: Detay Yayıncılık.
Mintz, W.Sidney ve Bois, M. Du Christine. (2002). The Anthropology of
Food and Eating. Annual Review of Anthropology vol. 31, pp. 99-
119.
Mirzaoğlu, Gülay. (2003). Bir Tarihî Türkü: Cezayir. Türkbilig, C.6 s.117-
126.
Ögel, Bahaeddin. (1982). “Türk Mutfağının Gelişmesi ve Türk Tarihi
Gelenekleri”. Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri. Ankara: Kültür
Turizm Bakanlığı Araştırma Dairesi Yayınları, s.15–18
Özdemir, Nebi. (2005). Türk Eğlence Kültürü. Ankara: Akçağ yayınları.
Sceats, Sarah. (2000). Food, Consumption and the Body in Contemporary
Women’s Fiction. Londra: Cambridge University Press.
Stoeltje J. Beverly. (2005). Festival. çev:Petek Ersoy. Milli Folklor, C.9(67),
s.160-169.
Sürücüoğlu, M.Saip ve Akman, M. (1998). Türk Mutfağının Tarihsel
Gelişimi ve Bugünkü Değişim Nedenleri. Standart Dergisi,
Temmuz, Sayı 439, s. 42-53.
Tezcan, Mahmut (1982), “Türklerde Yemek Yeme Alışkanlıkları ve Buna
İlişkin Davranış Kalıpları”, Türk Mutfağı Sempozyumu Bildirileri,
31 Ekim-1 Kasım 1981, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Folklor
Araştırma Dairesi Yayınları: 41, Seminer Kongre Dizisi Bildirileri
Dizisi: 12, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
Tezcan, Mahmut. (1993). Yemeklerin Toplumsal Fonksiyonları. Ankara:
Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı. Yayın No:20,
s.54-60.
Tezcan, Mahmut. (2000). Türk Yemek Antropolojisi Yazıları. Ankara: T. C.
Kültür Bakanlığı Yayınları: 2515.
Ulusoy, Kadir. (2011). Türk Toplum Hayatında Yaşatılan Kahve ve
Kahvehane Kültürü. Millî Folklor, C.12(89), s.159-169.
Yeşil, Nilüfer. (2005). Sözlü Kompozisyondan Listeye, Listeden Stand Up’a
Fıkranın Dönüşümü: Türkleri Anlama Kılavuzu’na Eleştirel Bir
Bakış. Milli Folklor, C.9(67) s.115-119.
Kültür ve Turizm Bakanlığı. www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-3283/turk-
yemek antropolojisi.html (E.T. 25.07.2005).
Dostları ilə paylaş: |