Gdo’ larin potansiyel faydalari


YENİ İLAÇ GELİŞTİRMENİN TÜRKİYE VE DÜNYADAKİ DURUMU



Yüklə 186,06 Kb.
səhifə2/3
tarix25.01.2019
ölçüsü186,06 Kb.
#101844
1   2   3

YENİ İLAÇ GELİŞTİRMENİN TÜRKİYE VE DÜNYADAKİ DURUMU


İlaç geliştirme çalışmaları kolay olmayan bir titizlik gerektirir. Yeni bir ilacın geliştirilmesi çok pahalı ve 10–15 yıl kadar uzun bir süreçtir. Yapılan bir hatada elde edilen tüm bilgiler, güvenilirliğini ve değerini yitirebilmektedir. Bu nedenle klinik ilaç çalışmaları için gelişmiş ülkeler tercih edilmektedir. Bir klinik ilaç denemesi yapmak kolay değildir. Ciddi protokoller geliştirmek, iyi bir araştırma ekibi kurmak ve çok önemli bir bütçeye sahip olmak gerekmektedir.

2007 yılı verilerine göre dünyada ilaç Ar-Ge'sine ayrılan yatırımın %25’i Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleşmiştir. Ülkemizde ise bu yatırım %1 civarındadır. Bu verilerden görülen, ülkemizin potansiyelinin %10'unu bile kullanamadığıdır. Gerekli altyapı sağlanabilse şu andakinin en az 10 katı kadar klinik araştırma ülkemizde yapılabilecektir. Eski Doğu bloğu ülkeleri son yıllarda büyük bir atak yaparak pek çok çalışmaya girmişlerdir. Örneğin komşumuz Bulgaristan 1995 yılında sadece 10 uluslararası klinik araştırma projesine katılmışken, 2008 yılında bu sayı 275'e çıkmıştır.



  • İlaçlar için serbest pazar ekonomisi,

  • Temel araştırmalara sağlanan devlet desteği,

  • Fikri mülkiyet haklarının korunması,

  • Etkili ve verimli regulasyonların varlığı,

  • Serbest ticaret ve tıbbi innovasyonu destekleyen küreselleşme.

Bu koşullar giderek ülkemizde de oluşmaktadır. 1999 tarihli patent kararnamesi ile fikri mülkiyet haklarının korunması yönünde önemli bir adım atılmıştır. 1994 yılında imzalanan Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ile küresel ekonomiye dahil olunmuştur. Regulasyonlar, kılavuzlar bakımından Türkiye aslında pek çok ülkeden ileride bulunmaktadır. 1993'te yeni bir yönetmelik ve ardından ilgili kılavuz yayımlanmıştır. Bu yönetmelik, dünyadaki iyi klinik uygulamaları temel alınarak hazırlanmıştır. Sağlık Bakanlığı’nın bu konudaki çalışmaları devam etmektedir. Küçük de olsa farklılıklarımız giderilirse daha fazla çok uluslu çalışmada yer almamız mümkün olacaktır. Bu projelerle Türkiye'de araştırma bilgisi düzeyi yükselecek, ciddi yurt dışı fonları kazanılacak ve ilaç endüstrimiz gerçek bir bilgi üretim endüstrisine dönüşecektir
İLAÇ BAĞIMLILIĞI VE TEDAVİSİ

Hastalıkları tedavi etmek için kullanılan ilaçların bilinçsizce alınması, sürekli kullanma alışkanlığına yol açarak, bağımlılığa sebep olabilir ve bu bağımlılık tehlikeli sonuçlar doğurabilir. İnsanlar gereksiz yere ilaç kullanmaya çeşitli nedenlerle başlarlar. Bazıları ruhsal çöküntü ya da yetersizlik duygusuna kapıldıklarında, bazıları da arkadaşlarına ayak uydurabilmek için ilaç kullanırlar.



İlaç Bağımlılığının Etkileri:

İlaç bağımlılığı fiziksel ve ruhsal bağımlılık olmak üzere ele alınabilir.

İlacın vücudun mutlaka karşılanması gereken fiziksel bir gereksinimi gibi olduğu fiziksel (tam) bağımlılıkta, bağımlı kişi ilaçtan yoksun kaldığında, çok şiddetli ağrılar ve kusma gibi sarsıcı yoksunluk belirtileri ortaya çıkar.

Alışkanlık durumunda yani ruhsal bağımlılıkta kişi ilacın kendisi için vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu savunur. Hatta ilaçsız kaldığında bazı fiziksel sıkıntılar da yaşar; ama ilacı çok uzun süre yüksek dozda kullanmamışsa ağır yoksunluk belirtileri görülmez.



Bağımlılık yaratan ilaçlar

Fiziksel ve ruhsal etkileri nedeniyle kullanılan bağımlılık yapıcı ilaçlar dört grupta toplanabilir: Sinir sistemini baskılayan ilaçlar, uyarıcılar, halüsinojenler ve esrar.



Sinir sisteminin etkinliğini yavaşlatan baskılayıcı ilaçlar tıpta ağrıları dindirmek, uyku vermek, sinir gerginliğini ve bunaltıcı iç sıkıntısını yatıştırmak için kullanılır. Afyondan elde edilen morfin ve eroin gibi uyuşturucu ya da narkotik maddeler; bazı bileşimleri uyku ilacı olarak kullanılan barbitüratlar ve sinir gerginliklerine karşı kullanılan yatıştırıcılar bu gruptandır.

Uyarıcılar ise tam tersine sinir sisteminin işleyişini hızlandırır. Bu grubun başlıca ilaçları kokain ile amfetaminlerdir.

Halüsinojenler, var sanma ya da varsanı denen duyu yanılsamasına yol açan maddelerdir. İlacın etkisinde olan kişi bilincini yitirmediği halde var olmayan garip şeyler ya da karmaşık düşler görür, olmadık sesler duyar.

Esrar, küçük dozlarda alındığında sinir sistemini baskılayan hafif bir uyuşturucu, yüksek dozlarda ise hafif bir halüsinojendir.



İlaç Bağımlılığının Tedavisi

İlaç bağımlılarının tedavisinde birkaç amaç birden güdülür. Kişiyi kötü alışkanlığından kurtarmak, bağımlının vücut sağlığına kavuşmasını sağlamak ve hepsinden önemlisi, tedaviden sonra yeniden o ilaçları kullanmamasına yardımcı olmaktır.



TARIM İLAÇLARI

  • Tarımsal ürünlere zarar veren ve ürün kaybına neden olan hastalık yapan zararlı ve yabancı otları yok etmek için kullanılan ilaçlara tarım ilaçları denir. Doğal zararlılara pestler, bunlarla mücadele etmek için kullanılan sentetik organik maddelere de pestisitler denir. Başlıca pestisitler;

  • Böcekler

  • Kemirgenler

  • Mantarlar

  • Yabani otlar

Pestisitlerin kullanımı çok eski tarihlere dayanmaktadır. M.Ö. 1500’lere ait bir papirüs üzerinde bit, pire ve eşek arılarına karşı insektisit(böcek öldürücü) hazırlanışına dair kayıtlar bulunmuştur. Pestler insanlar için gerekli maddelere zarar verdiklerinden, bunlarla mücadele etmek hususu zamanımızda hayati bir konu haline gelmiştir.

PESTİSİT ÇEŞİTLERİ

Pestler insanlar için gerekli maddelere zarar verdiklerinden, bunlarla mücadele etmek hususu zamanımızda hayati bir konu haline gelmiştir. İnsanoğlunun bu mücadelelerde kullandığı başlıca silahlar kendisi tarafından imal edilen pestisitlerdir. Pestisitler bazı bakımdan yararlı olmalarına rağmen zararlı yönleri de vardır.

Halen 300 kadar sentetik organik pestisit bilinmektedir. Bunlardan çıkılarak ad ve formülasyonda 10.000’in üstünde ticari pestisit preparatı hazırlanmıştır. Sayıları ve formülasyonları çok olmasına rağmen pestisitler kimyasal formüllerine ve amaçlarına göre birkaç ana gruba ayrılır. Bunlar sırasıyla aşağıda verilmiştir.

Kimyasal formüllerine göre pestisitler:



  • Klorlanmış hidrokarbonlar

  • Klorlanmış fenoksi asitler

  • Organofosfatlar

  • Karbamatlar

Kullanılma amaçlarına göre pestisitler:

  • Böceklere karşı kullanılanlar (insektisitler)

  • Mantarlara karşı kullanılanlar (fungisitler)

  • Otlara karşı kullanılanlar (herbisitler)

  • Kemirgenlere karşı kullanılanlar ( rodentisitler)

  • Yılanlara karşı kullanılanlar (mollusisitler)

  • Mikroskopik kurtlara karşı kullanılanlar (nematositler)

Pestisitlerin bozunması ya kimyasal ya da biyolojik yoldan olur. Bozunma sonucu meydana gelen madde veya maddeler artık pestisit özelliği göstermezler.

Klorlu pestisitlerin organizma üzerindeki toksik etkisinin mekanizması henüz bilinmemektedir. Yalnız, insektisitlerin sinir liflerini çevreleyen yağ dokularında çözündükleri ve orada hayati önemi olan iyonların sinir sistemlerine girmelerini ve sinir sisteminden çıkmalarını engelledikleri zannedilmektedir. Bilindiği gibi, iyonların sinir sistemine girip çıkmaları, sinir sitemi boyunca impulslar meydana getirir ( Gündüz, 1994, s.161)



Mücadele İlaçlarıyla Bozulan Ekolojik Denge

Peru’nun pamuk ambarı olan Canete Ovası’nda, 1949 yılından itibaren pamuklara zarar vererek, pamuk ürünü miktarını düşüren pamuk zararlılarıyla kimyasal mücadele başlatılmıştı. Bunun için artan dozlarda zararlıları öldüren kimyasal mücadele ilaçları kullanılmaya başlandı. Hatta birçok pamuk tarlasında ortak mücadele yapabilmek için, ilaçlamada uçaklar kullanıldı. Bunun için de uçakların alçaktan rahatça uçabilmesi amacıyla pamuk tarlalarındaki ağaçlar kesildi. Bu projenin uygulanması sonucunda şu çevreyle ilgili olaylar meydana geldi:

 Pamuk ürünü ilk mücadele yıllarında hızla artmış pamuk zararlıları azalmıştır.

 Pamuk zararlılarıyla mücadelenin başlatılmasından 5–6 yıl sonra (1954–1955) pamuk zararlıları artmaya pamuk ürünü düşmeye başlamıştır.

 Pamuk ürünü 1955 yılından sonraki yıllarda o kadar azaldı ki bu yıllar “afet yılları” olarak nitelendi. NİÇİN?

Bu çevreyle ilgili bilmecenin çözümü şöyle açıklanmıştı:

 Tarımsal mücadele ilaçları, başlangıç yıllarında pamuk zararlılarını öldürdüğü için mücadelenin ilk yıllarında pamuk verimi artmıştır.

 Pamuk zararlılarını yiyen bazı parazit böcekler de zararlı ilaçtan etkilenip ölmüşlerdi. Ayrıca tarlalar içindeki ağaçlar da kesildiği için pamuk zararlılarını yiyerek geçinen kuşlar ve zararlı parazit böceklerin de mekânı ortadan kaldırılmıştı. Böylece biyolojik mücadelede önemli roller oynayan bu hayvansal varlıklar da ortadan kaldırılmış oluyordu. Bunun sonucunda ise düşmanları yok olan pamuk zararlılarının üreyip çoğalması için uygun ortam oluştu.

Gittikçe artan dozlarda kullanılan ilaçlara karşı pamuk zararlılarının bağışıklık kazanması da mücadelenin etkisini ortadan kaldırmış oldu.

Bütün bu olaylar pamuk zararlılarının lehine gelişerek eskisinden daha çok artmalarına ve pamuk ürününün gittikçe azalmasına neden olmuş ve beklenenin aksine bir durum yaratmıştır ( Berkes ve Kışlalıoğlu 1990, çevreyle ilgili sorunlar ve çözümleri tubitak 2007).


BDT’nin Yarattığı Ekolojik Dengesizlik

Endonezya’nın Borneo Adasında Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından 1950’li yıllarda yaygın olan sıtma hastalığını ortadan kaldırmak için DDT ile mücadele başlatılmıştı. Bu mücadele sonunda sıtmanın önüne geçildi. Ancak belirli bir süre sonra şu olaylar cereyan etmeye başladı.

 Köylülerin sazdan yapılmış damları çökmeye başlamıştı.

 O zamana kadar görülmeyen veba hastalığı salgını bu mücadeleden sonra birdenbire ortaya çıkmıştı.

Bu çevreyle ilgili bilmecenin çözümü:

 Sıtma ile mücadele için kırsal alandaki kerpiç evlerin duvarlarına da DDT püskürtülmüştü. Buralarda yaşayan ve tırtılların düşmanı olan böcekler DDT etkisi ile ölmüşlerdi. Kendilerini yiyen böcekler ölünce tırtıllar kitle üremesi yaparak olağan üstü çoğalmışlardı. Bunlar damlardaki sazları yiyerek damların çökmesine neden oldular.

 Veba salgınına gelince: İlaçlama sonucunda evlerdeki hamam böcekleri yavaş yavaş DDT’ye karşı bağışıklık kazanmaya başlamışlardı. Bu zehirli ilaç vücutlarında birikiyordu. Bu biriken zehir besin zinciri yoluyla önce onları yiyen kertenkelelere onlardan da kertenkeleleri yiyen kedilere geçti. Bu zehire karşı duyarlı olan kediler bir süre sonra ölmeye başlamışlardı. Böylece veba hastalığının kaynağı olan bir fare popülâsyonu yaratılmış oluyordu ( Berkes ve Kışlalıoğlu 1990, ekolojik sorunlar ve çözümleri tubitak 2007).

Aral Gölünün Dramatik Öyküsü

Aral Gölü, Amuderya ve Siriderya Nehirlerinin bol ve temiz sularıyla bundan 10 bin yıl önce hayat bulmuştu. Kısa bir süre öncesine kadar yılda 40–50 bin ton balık tutan, 60 bin kişi için geçim kaynağıydı. Sovyetler Birliği son 30–40 yıl içinde dev sulama projeleriyle pamuk sulamak için hem bu gölün can damarlarından hem de bu gölden kapasitesinin çok üstünde sulama suyu çekildi. Aynı zamanda pamuk zararlılarıyla mücadele için zehirli ilaçlar kullandılar. Başlangıçta dekara 5 kg düşen bu mücadele ilaçlarının miktarı gittikçe artırılarak 50 kg kadar yükseltildi. Bu olaylar sonucu bir yandan gölün suyu azalırken bir yandan da zehirlendi. Son 30 yıl içinde göl yüzey alanının 40’ını, hacminin ise 75’ini kaybetti. Rüzgâr erozyonunun da etkisiyle göl etrafında binlerce kilometrekare genişliğinde zehirli bir çöl meydana geldi. Rüzgâr, bu kirlenmiş toprakları hızla çevreye yaydı, bunun sonucunda çölleşme ve çoraklaşma aklın alamayacağı kadar genişledi. Uluslar arası kuruluşlar uydu fotoğraflarıyla bu dramatik gelişimi belgelediler. Islah için uluslar arası dev projeler yapıldı. Bu göl ile çevresini kurtarma çabaları hala sürmektedir. Ancak bozulan doğal dengenin yeniden kurulması çok zor olduğundan çalışmalar sınırlı başarı sonuçları vermekten öteye gidememiştir. Ekolojik dengenin bozulmasından önce 60 bin kişinin geçim kaynağı olan ve bugün çöl haline gelen eski Aral Gölünün büyük bir kısmı kıyısındaki balıkçı tekneleri ile hayali bir tablo gibi durmaktadır ( Ekolojik sorunlar ve çözümleri tubitak 2007).


Yakında olsun uzakta olsun

Tanrının yarattığı her şey

Gizliden gizliye bağlı birbirine

Bir yıldızı rahatsız etmeden

Dokunamazsın bir çiçeğe
Francis Thompson ( Ekolojik sorunlar ve çözümleri tubitak 2007).
TARIMSAL İLAÇLARIN İNSANLAR ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ


  • Akut zehirlenme

  • Kronik zehirlenme

  • Allerjik etki

  • Kanserojenik etki

  • Çeşitli organlarda ve dokularda birikme

TARIMSAL İLAÇLARIN DOĞAYA VE ÇEVREYE OLAN OLUMSUZ ETKİLERİ

  • Zararlı böcekleri kontrol altında tutan faydalı böceklerin ölümüne neden olur.

  • Su kaynaklarına, göllere ve nehirlere karışarak kirliliğe neden olur.

  • Aşırı kullanımlarda yağmur veya sulama sularıyla toprak altına geçerek yer altı kaynaklarını kirletebilir.

  • Rüzgârlı havalarda ilaçlama yapılırsa çevre kirliliğine yol açar.

  • Kullanılan ilaçların ambalaj kutuları gelişigüzel ortalığa atıldığında çevre kirliliğine neden olur.

  • Balıkların ve arıların ölümüne neden olabilir.

Tarım ilaçlarının tümü zehirlidir. Önemli olan tarım ilacının bilinçli ve güvenli kullanılmasıdır.

KOZMETİK NEDİR?

“Kozmetikler, deri, tırnak, saç gibi organların görünüşünü düzelterek bir kimseyi güzelleştirmek için kullanılan maddeler, preparatlar, tedavi biçimleri ve araçlarıdır.” 26 Şubat 1994 Resmi gazetede yayınlanan Türk Kozmetik Kanunu’na göre “Kozmetikler; insan vücudunun epiderma, tırnaklar, kıllar, saçlar, dudaklar, ve genital organlar gibi değişik kısımlarına, ağız ve dişlere ve mukozaya uygulanmak üzere hazırlanmış, amacı ve yan amacı bu kısımları temizlemek, koku vermek ve korumak suretiyle iyi bir durumda muhafaza etmek ve görünümünü değiştirmek ve vücut kokularını düzeltmek olan, saç boyaları ve saç rengi açıcıları da dâhil bütün preparatlar ve/veya maddelerdir.”(Kozmetik Kanunu, Resmi Gazete, 26 Şubat 1994, Sayı 21861).


KOZMETİKLERİN TARİHÇESİ

Kadınların görünüşlerini güzelleştirmek, değiştirme amacıyla çeşitli renk faktörlerinin öneminin, insanlar en eski çağlardan beri farkındadır.

Eski Mısır'da yapılan arkeolojik kazılar­da ortaya çıkarılan, ölülerle birlikte eşyaların da mezara konul­duğu yüze sürülen boyaların karıştırıl­dığı küçük kâseler, binlerce yıl sonra hâlâ güzel kokusunu koruyan merhem kapları, İÖ 4000'lerde kozmetiklerin yaygın olarak kulla­nıldığının kanıtı olmuştur. Bu güzellik ürünleri genellikle rahipler tarafından hazırlanır, hoş kokulu bitkilerden, tohumlardan ve yağlardan elde edilirdi. Kekik, ıtır, mürrüsafi, sedir ağacı, günlük, amber, misk, sakız, reçine ve çeşitli çiçekler, yapraklar ve kökler kullanılarak hazırlanan kozmetiklerin formülleri çok gizli tutulurdu. Kozmetik yapımı bu nedenle çok önemsenen bir sanattı. O dönemlerden kalma resimlerden ve mezarlardaki buluntular­dan Eski Mısır'da göz makyajına çok önem verildiği anlaşılmaktadır. Mısırlı kadınlar göz­lerinin altını yeşile boyar, fildişi, tunç, tahta ya da kemikten yapılmış minik bir çubukla üst kapağa is, antimon ve kurşun karışımı siyah bir boya olan sürme çeker, ayrıca kirpiklerini de boyarlardı. Ayrıca göz boyaları güneşin zararlı etkilerinden de koruyordu. Mezopotamya’da kadınlar gözlerine sürme çekip, kına yapraklarını kurutup saçlarını tırnaklarını boyarlardı. Eski Yunan’lılar ise güzel kokulu merhemler ve tırnak boyalarını kullanıp, zambak ve çeşitli otların yetiştiriciliğinde katkıda bulunuyorlardı.

Yunan kültüründe etkilenen Roma milleti çeşitli parfüm ve kozmetiklere merak sarmaya başladılar. Mısır'dan getir­tilen sürme, dudakları ve yanakları renklen­dirmek için kırmızı boyalar, dişleri beyazlat­mak için süngertaşı kullanılıyordu.

Araplar ise çeşitli baharatları kullanıp kına yakma, sürme çekme geleneklerini başlattılar. Bu sırada Haçlı Seferlerinin olmasıyla kozmetik ürünler Avrupa ülkelerine yayılmaya başladı. Süt banyosu soylular arasında çok önemli bir güzellik aracıydı. Bunun üzerine İngiltere’de yaygınlaşan kozmetik sanayi ile 1770 yılında bir yasa tasarısı sunuldu.

Fransa’da parfüm ve güzellik gereçleri bir sanayi halini aldı. İspanya’dan getirilen kakao ve vanilya kremleri ile yüz beyazlaştırmak ve yumuşatmak için kullanılıyordu.

Genel olarak kozmetik ürünler kadınlar tarafından 1920–1930 yılları arasında kullanılmaya başlandı ve endüstrisinde gelişmeye yol açmıştır. Fakat kozmetoloji ve kozmetik maddelerin kullanımı bilinçli bir devreye II. Dünya Savaşından sonra girmiştir denebilir.

KOZMETİK ÜRÜNLERİN SINIFLANDIRILMASI
Kozmetiklerin dermatolojide kullanımı üç temel aşamadan oluşur:

1)Cilt temizliği

2)Cildin nemlendirmesi

3)Cilt bakım ürünleri


1) Cilt temizliğinde kullanılan ürünler

  • Sabunlar ve sindetler (yüzey aktif temizleyiciler)

  • Yağ içermeyen temizleyiciler

  • Temizleyici kremler

  • Tonikler ve sıkılaştırıcılar

  • Temizlik maskeleri


2) Cildin nemlendirilmesinde kullanılan ürünler

  • Oklüzif yağlar

  • Su çekici humektanlar

  • Hidrofilik maddeler

  • Güneşten koruyucular


3) Cilt bakım ürünlerinde kullanılan ürünler

  • Yumuşatıcı kremler

  • Yumuşatıcı losyonlar

  • Temizleyici kremler

  • Yüz maskeleri

  • Ter kokularını önleyen

  • Traş preparatları

Kozmetikler, günümüzde tıbbi gözetim gerektiren ve belirgin ilaç aktivitesi gösteren bileşikleri kapsamaktadır. Bu nedenle şöyle bir grup ele almamız mümkündür:


1)Alfa-Hidroksi asitler (Aha)

2)Antioksidanlar

3)Vitaminler ve derideki etkileri

4)Bitkiler ve bitki kaynaklı maddeler

5)Biyolojik maddeler
1)Alfa-Hidroksi asitler (Aha)

Çeşitli krışıkların giderilmesi amacıyla kullanılan alfa-hidroksi asitler dermatolojide akne vulgariste, akne skarlarının azaltılmasında, ince ve orta derideki kırışıklıkların azaltılmasında, siğil tedavisinde kullanılmaktadır.


2)Antioksidantlar

Serbest radikallerle reaksiyona girerek (onlarla bağ kurarak) hücrelere zarar vermelerini önler. Bu özellikleriyle hücrelerin anomalileşme ve sonuç olarak tümör oluşturma risklerini azalttıkları gibi, hücrede yıkımını da azalttıkları için, daha sağlıklı ve yaşlılık etkilerinin minimum olduğu bir yaşam yaşama şansını yükseltir.



3)Vitaminler ve derideki etkileri

Yaşlanmaya bağlı kırışıklıkların giderilmesinde, kuru ve yağlı ciltlerdeki değişimlerin önlenmesinde, çeşitli hastalıkların iyileştirilmesi için vitaminlerin oldukça yararlı olduğu görülmüştür.


4)Bitkiler ve bitki kaynaklı maddeler

Doğal ürünlerin son günlerde kullanımlarının artması sonucu kozmetik ve deri bakımı ürünlerinde koku verici olarak ta kullanılmaktadır. Daha çok sentetik ürünlerden faydalanılmaktadır.



Şekil 2.Bitkisel kaynaklı ürünler



5)Biyolojik maddeler

Deriye etkili maddelerin kullanımının artmasına bağlı olarak cilt bakım ürünlerinde kullanılan biyolojik maddelerin sayısı artmaktadır. Bu maddeler derideki hücresel olayları etkileyerek, hücrelerin doğal yenilenme, tamir ve kontrol mekanizmalarını uyararak, derinin daha sağlıklı ve genç görünmesini sağlarlar.

Mikroorganizmalar, üremeleri için uygun bir ortam oluşturan herhangi bir maddenin içinde ya da yüzeyinde oluşabilirler. Bu yüzden mikrobiyolojik açıdan uygunluk, tüketicilerin sağlığı ve ürünlerin tüketiciler tarafından güvenli kullanımı yönünden olduğu kadar, preparatın stabilitesi (kararlılık ve dayanıklılığı) ve kalite uygunluğu yönünden de önem taşır.

Bu mikroorganizmaların ürünlere çeşitli etkileri vardır:
A.Gözle görülür etkiler: Mikroorganizmalar sıvı formülasyonlarında çökelti, bulanıklık veya ince bir zar oluşumuna neden olabilirken daha katı preparatlarda, sıklıkla renkli olmak üzere, bakteri, maya ve küf kolonileri oluşabilir.
B. Renk değişiklikleri: Ürünlerin içindeki bileşenlerde değişikliklerin bir sonucu olarak, pH, redoks veya organizmanın metabolik değişiklikleri sonucu veya kontaminant mikroorganizmaların oluşturduğu pigmentler renk değişikliklerine yol açmaktadır.

C. Gaz oluşumu ve pH değişimi: Fermantasyonun sonucu olarak, ürünlerde görülen oksijen yetersizliğinde organik asitler pH’da düşmeye, oluşan gaz ise baloncuk ve köpüklere neden olur. Kozmetik ürünlerin çoğunda gerekli bir madde olan gliserin, bazı mikroorganizmalar tarafından kolaylıkla fermente edilir.
D. Toksik etkiler: Kozmetik ürünlerin uygulanmasının ardından tahriş oluşabilmektedir. Bazı durumlarda, dermatit reaksiyonuna neden olabilen yabancı bir protein kaynağı olduğu gözlenir.
E. Koku ile ilgili etkiler: Birçok mikroorganizmanın kendine has koku oluşturduğu, çeşitli hoş koku oluşturan bakterilerin tanımlandığı bilinmektedir. Bu hoş kokululardan en tipik olanları, hidrojen sülfür gibi kükürt içeren metabolitler, yağ asitlerinin kötü kokusu, enzimlerin kokusu ve amonyağın kokusudur.
F. Yapı ile ilgili etkiler: Tropikal preparatların deri üzerinde oluşturduğu his, kabul edilebilirlikleri için önemlidir. Kremler, topak veya kumlu hale gelebilir. Sıvı preparatlarda, deriye uygulandığında hissedilebilen viskozite oluşabilmektedir.

KOZMETİK ÜRÜNLERİN GELİŞTİRİLME SÜREÇLERİ

Kozmetiklerle ilgili sorumlu otorite FDA’dır (Amerikan Gıda, İlaç ve Kozmetik Kurumu). FDA 1994 yılında 14 yaş ve üzeri 1.687 tüketici üzerinde yapılan kozmetik kullanımı konulu bir araştırma sonucunda, tüketici bilgilerinin ürün etiketinde yazılanlar çerçevesinde olduğu görülmüştür. Bu yapılan araştırmada birçok kişi bir ürün paketinde veya üzerinde kırışıklık oluşumunu engeller veya yavaşlatır yazısını okuduklarında, bu ürünün kırışıklık azaltma amacına uygun bir ürün olduğu kabul ettiklerini söylemişlerdir. Bunun yanı sıra yarıdan fazla tüketici, doğal olduğu iddia edilen bir ürünün mutlaka doğal maddeler içerdiğine inandıklarını belitmişlerdir. FDA müdürü John Baile‘ye göre John Baile’ye göre:“ Kozmetik endüstrisi, ürünlerle birlikte imaj satma amacındadır ve ürünle ilgili yazılanlara inanıp inanmamak tüketici ile ilgili bir konudur. Ürün etiketi üzerindeki iddialar ürünü tam olarak doğrulayıcı nitelikte değildir. Tüketicilerin satın aldıkları ürünler hakkında doğru bir seçim yapabilmeleri için, FDA’ nın kozmetik ürünlerle ilgili bilgileri yardımcı niteliktedir. Kozmetik ve tuvalet ürünlerinde kullanılacak olan hammaddelerin mikrobiyolojik kaliteleri kullanılmadan önce yeterince kontrol edilmelidir. Ayrıca hammaddeler aynı üreticiden, özelliklerini belirten belgelerle birlikte alınmalıdır. Alınan örneklerde bakteri, maya ve mantar kontrol testleri yapılmalı, temiz ve tozsuz ortamlarda iyi kapalı kaplarda saklanmalıdır.

Kozmetikler belirli kişilerde alerjik reaksiyonlara sebep olabilir. Reaksiyonun ilk belirtisi genelde aşırı kırmızılık ve tahriştir. İçeriklerin listesinde alerjik reaksiyonlara sebebiyet vermez diye bir garanti bulundurulamaz. Bu sebeple alerjik durumlara hassas ciltleri olan tüketiciler cilt bakım ürünleri kullanırken çok dikkatli davranmalıdırlar. 1994 yılında FDA ‘nın yaptığı araştırmada yaklaşık olarak tüketicilerin 1/4'i bazı nemlendirici, fondöten ve far‘lardan ötürü alerjik durumlarla karşılaştıklarını belirttiler.

Birçok karışım ve formül türlerinde sınırsız birleşimleri bulunduğu için herhangi bir cildin bir kozmetiğe nasıl tepki vereceğini bilmek neredeyse imkânsızdır. Eğer satın aldığınız bir ürünü belli bir takım sebeplerden ötürü kullanmayı bıraktıysanız, o ürünü aldığınız yere geri götürün ki ilgili şirket üründeki formüllerle ilgili gerekli bilgiyi edinebilsin (Uçar, 2004).

Ayrıca FDA bu ürünleri pazara sunulduktan sonra düzenlemeye alır. Yani FDA, kozmetikleri ve içerikleri halka satılmadan önce onaylamak zorunda değildir. Bu şu demektir; üreticiler herhangi bir içeriği veya hammaddeyi, renk, katkı maddeleri ve bazı yasaklanmış maddeler hariç, hükümet onayı almadan, bir ürün pazarlayabilirler. Bu yüzden kaliteli kozmetik ürünlerin içeriklerinin güvenliği için de gerekli programların sağlanması gerekmektedir. Bu programın adı CIR’dir. 1976 yılında kurulan bu programla beraber yapılan çalışmalar halka yayılıp her türlü kesme hitap edebilmektedir. Amaç kamuya açık işleyişle, uzmanların bütünlüğü ile kozmetiklerde kullanılan maddelerin güvenilir olup olmadığını belirtmektir. Bilimsel açıdan ve endüstri tarafından hala güvenilir bilgiler elde edilmiyorsa, ilgili gruplar çağırılarak özel çalışmalar yapmaya veya yayınlanmamış verileri kullanmaya açık bir sistem oluşturulabilir. En son da ise uzman paneline gelen veriler değerlendirilip son halinin yayınlanmasını sağlar ve CIR’nin anasayfasında içerikler yayınlanır.


Yüklə 186,06 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin