Gecenin karanliğinda doğan işIK



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə6/23
tarix30.07.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#63459
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   23

... Söz Allah'ın sıfatlarından başlamış, sırasıyle kudret, hayat ve ilim gibi sıfatlardan sonra irade bahsine gelmiştir. Burada Seyyit:
- Allah'ın bütün kemal sıfatları cüzide olsa vardır. Böyle olunca cüzi bir iradenin de insanda bulunması lazım gelir. Fakat huzurda bulunanlarda irade olmaz, der. Dinleyenler acaba bir misalle açıklayamazmısınız demeleri üzerine Seyyit bu kerre keşfini göstererek:
- Bakınız, biz şu anda Padişahın huzurunda bulunuyoruz. Şahsi irademize malik değiliz. İrade onundur. Bize gel der, kalkıp geliriz. Çıkın derler, gideriz. Böylece şu anda irademize malik değiliz. Ne zaman huzur-u şahaneden çıkarız, o zaman irademize malik oluruz. Ehlullah ise her an Allah'ın huzurundadırlar. Bundan dolayı onlar iradelerine hiç bir an malik değillerdir, daima Allah'ın iradesiyle hareket ederler. Huzurdan ayrılmazlar ki iradelerine sahip olsunlar, demiştir. Padişah Abdülmecit, Seyyit Hace Muhammed Nur'un irade hususundaki bu açıklamasına hayran kalmış ve davet edildiği gibi incitilmeden memleketine dönmesini, Şeyh'ül İslâmına irade etmiştir.
Sadettin Bilginer bu arada iradenin tarifi üzerinde durur ve şöyle der:
<< - İrade birdir, bölünmez. Cüzi irade külli iradenin aynıdır. Sıfatı subutiyeden biri olan irade Allah'ın sıfatlarından biridir. Zira bu sıfatlar insanın kendisine ait olsaydı, mesela hayat sıfatına sahip olsaydı, ölmesini yahut yok olmasını hiç bir vakit istemezdi. İlim sıfatı da kendisinde olsaydı her şeyi bilmeyi ve hiç bir şeyde cahil olmamayı başarırdı. İrade ve kudret kendisinde olsaydı, her ne isterse ol demesiyle oluverirdi.>>
Bu olaydan sonra anlıyoruz ki, veliler her zaman Hakk'la beraberdir ve onlar için irade-i cüziye olmayıp, irade-i külliye vardır. Kendine benlik izafe eden kimseler için ise sadece irade-i cüziyeden bahsedilir ki, irade-i cüziyenin temelinde sorumluluk yatar ve kul'a teklif ve tekellüfat vardır yani irade-i cüziye, ilahi emir ve yasakları, ilahi teklifi mahiyetinde saklar.
Seyyit Muhammed Nur kemale eren kimselerin vücudu olmadığını ve onda görülenin de vücudu Hakkani olduğunu beyan buyururken irade-i cüziyenin sözü edilemez. Amma kişi kendi varlığı ile hemhal olmuş ve ene'si içinde ise, onun da irade-i külliyeden bahsetmeye hakkı olamaz. Onun için Seyyit şöyle der: << Arifin zahirde ve batında, ağyarda hareketi yoktur; daima kudreti ilahi tahtında sakindir. Mefkudun dahi vücudu yoktur. O'nda görünen vücud, vücudu hakkanidir.>>
Seyyid'in kıdem ve ihtiyar hakkındaki risalesinden hülasaten Abdülbaki hocamızın kitabına aldığı şu bölüm dikkatle okunmalıdır:
<< Sual: Esbab içtima ettikte meşiyyet zarureten münbais olur dediniz ki suduri efal dahi zaruri olur ve ihtiyara münafi olup mezhebi hukema üzre tevcih olunur.
Cevap: İhtiyar ile murad meşiyyeti mezkûre değildir kimüstelzimi vücup ola... Belki indettahkik ihtiyar ile mürad, içtimai esbab ile meşiyyeti mezkûre'nin husulü indinde masdarın suduri efal'e ilmidir. Masiyet sebebiyle emri ilâhiye muhalefet olundukta emr bilvasıta muhalefettir. Emri tekviniye muhalefet değildir. Pes emri meşiyyet haysiyetinden hiç bir ehat, işlediği fiilde Hakk'a muhalefet etmemiştir. Muhalefet emr bilvasıtaya olur.>>
Demek oluyor ki hiç bir varlık fiilinde Hakk'a muhalefet edemez, ancak fiilin hayırlısında ilahi rıza vardır, fena fiilde Hakk'ın rızası yoktur. Bütün mesele edeb-i Muhammedi ile zevk ve temaşa etme idrak ve seviyesinde olmaktır.
Kişinin fiilinde irade-i cüziyenin yeri kabul edilmezse cebriyecilik olur, fiili Hakk'a nisbet edersek, sorumluluk nerede kaldı? Bu öyle ince bir konudur ki tefrik ve tahkikte çok dikkatli olmayı zorunlu kılar. Fiil Hakk'a nisbet edilir amma failin mazhar ve istidadı ile... Yani genelleme yapılmadıkça (fail Hak'tır) demek hatadır. Tüm fiiller Hakk'ındır, münferit fiilde mazharı ile birlikte düşünmek gerekli. Bu gerekçe varlığın farklılık kuralından neşet eder ve insan mahiyeti itibarıyle sorumluluk yüklü bir suje olduğundan, her hatasını kendinden bilmesi müminliğin de ilk şartıdır.
Hazreti Ali (K.V.) nin efal ve irade konusunda yaptığı bir açıklama, bize fiillerimizin irade-i cüziyeye tabi olduğunu kanıtlar. Hazreti Ali, fail Haktır gerçeğini, mazhariyet ve istidat ile birlikte düşünmekte ve fiilin, çıktığı esma ve mazharın rengini taşıdığını kabul etmektedir.

SEYYİT MUHAMMED NUR'ÜL ARABİ'NİN

TEVHİD MERTEBELERİ

Seyyidin tevhid akidesini tesbit ederken “Risale-i sülûkü Hakikat şeyhunâ Tâlbakae” isimli risalesini hatırlamak zorunludur. Bu risalesinde hazret, şöyle buyurur:

Malum olaki Tevhid üçtür. Tevhid demek Hakk'ın vahitliğini kalble zevk etmektir. Evelki Tevhidi ef'al demek cemi halk efalullah olduğunu bilip ve her fiilin rüyeti indinde ol fiilin ayenesinde hazreti maşuku müşahade etmektir. İkinci tevhid: Tevhidi sıfat, Tevhidi sıfat demek halka zahir olan sıfat ayinesinde hazreti maşuku müşahade eylemektir. Üçüncü tevhid zâttır. Tevhidi zât demek cemi halk bilâ hevl velâ ittihad zâtı Hak ile vücutları olduğunu bilip Hak ayinesinde zâtı maşuku müşahade etmektir.

Mertebe-i Sıddıkiye üç tevhidden ibarettir. Amma kurb (yakınlık) mertebesi ittihaddan ibarettir. İttihadın dört makamı vardır.Evvelkisi makamül cemi'dir.Makamül cem demek Hakk'ı zahir ile Halk'ı bâtın ile müşahade etmektir. Hadisi nebevide varit olduğu gibi innallahe vekulu alâ lisan abdehû semiallahü limen. Samede bu makamda halk ayine oldular. Ayinelerinde Hakk zahir oldu.

İkinci makam hazretül cemi'dir. Hazretül cemi demek halkı zahir ile Hakk'ı batın ile müşahade etmektir. Hadisi kutside varit olduğu gibi: sem'âllezi yesmeubihi ve basare bihi velisanellezi yentuku bihi ve yedelleni bibâtnı bihâ derecelleti bimeşhii biha ve gayrı zalik...... Ve aza ve kuvai cümlesi bu makamda hak ayine oldu. Ayinesinde Halk zahir oldu.

Üçüncü makam; Cemül cemi'dir. Makamül cemül cemi demek bâtın, zahir cümlesini Hak müşahade etmektir. Ayeti kerimede varit olduğu gibi; Hüvel evvel vel ahir vezzahirü velbâtın. Bu makamda bâtın olan mutlaktır. Zahir olam Mukayyedtir; Cümlesi Hakk'tır.

Dördüncüsü; Makamı Ahadiyetül cem'dir. Makamı Muhammedidir. Sallallahü aleyhi ve sellem kademi üzere olan ona vasıl olur. Cemül Cem Kȃbe kavseyn, ahadiyetül Cem makamı ev ednâdır. Makamı ahadiyetül cem demek mukayyedden kayıt ref olmaktır. Kalallahü Teȃlȃ, külli şey'ün halikün illa veche, buyurduğu makamdır.”

Tevhidin tarifi mertebeler üzerinde yapılmaktadır. Tevhidin makam ve menzilleri olduğu anlaşılmakta. Seyyid, bu makam ve menzilleri üç kademede mütalaa eder. Bunlar: FENA, BEKA, KEMÂL makamlarıdır. Tevhid mertebelerinden:

Tevhidi efal, Tevhidi sıfat ve Tevhidi zat Fena makamlarıdır. Cem, Hazretül Cem, ve Cemül Cem Beka makamları olarak kabul edilir. Ahadiyet neşesini ifade eden bir makam vardır ki, bu kemȃl makamı'dır. Fena mertebelerini geçen velayete, beka makamlarını idrak eden de kemȃle erişir.

Seyyid'in makamları değerlendirmesi için MÜRŞİDÜL UŞŞAK-ÜL KEBİR İsimli risalesine bakmak gerekir:

<< Ehlül zevk vel iştiyak ve bade malum ola ki marifet üç kısımdır.>>

Evvelkisi ilmen yakindir.Yani Allahü teâlâ'yı delil ile bilmek tir. İstidlali bilmisildir. Yani hazreti maşukun evsaflarının mislini kendinde isbat edersin. Meselâ sıfatları kudret, iradet, ilim, hayat, semi, basar, kelâm, tekvin zatına sabit olduğu gibi ve dahi asarlarını kendi zatını isbat edersin. Kudret ilâ ahire bu sıfatları kendi zatına mülahaza edip halika izhaz edersin. Zira sanii teâlâ seyri üzere sununu ispat eder. Bu makamda varit olan (enallahe halaka ademe âlâ sûreti ve reeytü rabbi fiy süreti şâbû emret) sûret demek esma ve sıfattır.

İkinci tarik istidlali bizzarurdur, yani aşık olan kendini âciz ve ahadis ve muhtaç mülahaza edip maşuku kadir ve kadim ve gani olduğunu iman eder. Bu makamda varit olan kelam'u kavle teâlâ: Leyseki mislişey'ün Allahü teâlâya gerek zatında ve gerek sıfatında ve efalinde bir kimseye benzemez. Sıfatı selbiye ve nefsiye ile muttasıftır demektir. Ve (hüve semiyür basir) sıfatı zatiye ile muttasıftır, demek olur. Velhasıl bu ayetin evveli hazreti maşuku zıt ile delalet eder ve ahırı misl ile delalet eder.

İkinci kısım aynel yakindir. Bu makamda aşık gerek mana ve gerek hayalen ve hissen maşuku aynen müşahade eder. Bu dahi üç makamdır. Evvelki makam Tevhidi efal ve fenayi efal ve tecellii efal ve cennetül efal derler. Salik olan veledi kalp yani zikri kalbi tahsil eyledikte hazreti maşuku cümle efal ayinesinden müşahade edip Allah diye Hâl oluncaya kadar.

İkinci makam Tevhidi sıfat ve fenayı sıfat ve tecellii sıfat ve cennetül sıfat tesmiye olunur. Yani hazreti maşuku sıfatiyesinden müşahade edip Allah diye. Andan üçüncü makama naklolunur üçüncü makam Tevhidi zattır, yani hazreti maşuku, yani zat ayinesinden müşahade edip Allah diye.

Bu üç makam Aynel yakin makamlarıdır. Bunlara marifet derler ve mahvı mahfa ve salik ve fenafillȃh ve makamı sekirdirler. Sülûku irfan ve aşk budur.

Üçüncü kısım Hakkel yakin makamıdır, üç makamdır.

Evvelkisi makamı cem ve kurbu feraiz ve fenayı nefis ve bekayi ruhi ve seyrimahhubi ve surei Necimde meskûr olan denâ makamıdır. Ve berzah derler. Ol makam vahdeti zahiriyedir. Yani cümle eşyanın hakikatleri aynel hak aslen ayar ve ikilik ve kesret olmayarak hatta bu makam sahibine bu kesret nedir sual olunca cevap vermeye Vahdetle kesretten mahcup ola. Bu makam vuslat oldukta vesvese müntaki olur

İkinci makam hazretül Cem ve kurbu nevafil ve fenai ruh ve bekaı sır ve surei necimde meskur olan (fetedella) makamıdır. Ve seyri mahbubi derler. Ve bu makamda kesret ve sıfat tedella ve tenezzül olunur. Yani sıfatları kendine ispat eder. Ve bu makamda kesret sual olunursa kesret sıfatıyle deyu cevap verir.

Üçüncü makam Cemül Cemi ve vücudi kalbi ve surei necimde mezkür kabe kavseyn makamı budur. Bu makamda efal ve asare tedella ve tenezzül olunur. Kesret; ayni vahdet; Vahdet, ayni kesret olur ve bu makamdan gayri dai bir makam daha vardır. Ahadiyetül Cem makamıdır ve sahvıtaam ve makamı temkindir. Surei necim de varit olan evedna makamıdır. Resulullaha mahsus bir makamdır. Lâkin gerek enbiya ve gerek evliya bu makama hakikatı Muhammedi ile vasıl olur ve bu makam hitam makamıdır. Her bir zerrenin hakikati aynı Haktır, kesret yoktur. Mesela kırk ayineye baksa kırk ayinede görünen birdir. Lâkin Kâmil bazan ilmen yakin makamına tenezzül eder zâtını ve cümle ȃlemi hazreti maşukuna delil ispat eder. Ve bazı aynel yakine telfi edip hakikatı ve Cemi hakayiki mazharü mirat edip esmai maşuku ve sıfatı mahbubu müşahade eder. Ve bazen aynı Hak olup ve aynı zâtı maşuk olur. V e Kâmil olan her makam ile tekellüm eder. Ve herkese aklı fehmedecek kadar ifade eder. Resul sallallahü aleyhi ve sellem aynel yakini avalimi sahabiye ifade ederlerdi. Ve havvası sahabiye kimine Tevhidi efal ve kimine tevhidi sıfat ve kimine tevhidi zât ve kimine makamül Cem ve Cemül Cem ifade ve talim ederlerdi. Hȃlbuki makamları bu makamlardan âlâdır.

<< innehü gıyane âlâ kalbi festağfirullahe fiyi yevmeeti mervet >> buyurdu. Ve Kâmil olan âlâ makamdan aşk için etnâ makama nazil olur. Ve dahi makamatı kemal dört makamdır:

Evvelkisi velayet. İkincisi: Kurbiyet. Üçüncüsü hurbet. Dördüncüsü nübüvvettir.

Velayet, bir bir mertebedir ki veli akla olduğu zaman keşfi olur. Ve Hakla olduğu vakit mahcup olur. Ve sıtdıkiyet bir mertebedirki sıddık olan daima hakla olur halkla olmaz. Ve KURBİYET bir mertebedir ki mukarreb gerek hakla ve gerek halkla olduğu halde asla mahcup olmaz.

Nübüvvet bir mertebedir ki nebi olan gerek hakla gerek halkla asla bir an mahcup olmaz. Fakat ana dahi nazil olur. Vücudine gayri olan kelâmı ilahi evliya ve sıddıka ve manaya dahi olur. Ve dahi eshabı meratibe kelâm varit oldu; meselâ mertebei velayetten varit olan: (mareeyte şeyen illa ve reeytullahe kabil) ve (baz mareeyte şeyen illa ve reeytallahü bade) ve bazı (mareeyte allahe mâa) dedi ve bu mertebei sıddıkiyette olan (enelhak) ve bazı (minallah) ve bazı (sübhane mââzâmi şâni) ve bazı (mâafil cebte illallah) dedi. Amma mukarrebler ve nebiler ehli temkin olup asla telvinde olmaz. Ve avama muhalif kelâm demezler. Ve dahi zikrolunan makamların delilleri vardır. Hak Teâlâ buyurdu: (eynemâ tuvellu fesemme vechullah hüvel evvel vel ahir vezzahir vel bâtın ve mâaremeyte izremeyte ve lâkin Allahe remâ felem nak nelvane büğreke menfinnar ve men mevlâhâ ve sübhanallah) ve ayrı eserde dahi varit. Ve gayri eser dahi vardır. Ve hadisi şerifte dahi varit olduğu gibi (künte sem'â ve basara ve lisane) dedi. Ve bilcümle (innallaheyeküle alellisane abdi semi allahü limen hamide hüve fekulu rabbenâ lekelhamd) varit oldu. Ve dahi tariki hakikatte havl ve ittihad yoktur. Zira hülûl iki şey mevcut olup birbirine şirayet olup. Sütte yağ olduğu ve ittihad iki şeyi birbirine müttehit olur. Acı su ve soğuk su birbirine karışıp bir miracı aharde bir su olur. Halk aynı Hak olmak bu kabilden değil'dir. Belki Kar gibi su vücudundan gayrı birşey olmadığı gibi belki kar, hava soğuk olmaktan suyu donar bir suret olur, kar namı ile müsemma olur. Filhakika karın vücudu yoktur. Belki sudur. Kar aynı su oldu ve lâkin namda ve hükümde birbirine mugayirdir. Su ile taharet olur, kar ile olmaz. Halk aynı Hak olmak, Halk Hakkın zuhurudur ve müstakil vücudları yoktur. Ancak vücud Haktır. Eğer müstakil vücudları olsaydı ikilik lâzım gelirdi.

A - Fena makamları:

Vahdeti vücud inancında olan kişilerin Tevhid, tahkik ve ıtlak üzerinde durdukları ve bilhassa tevhid mertebelerine çok önem verdikleri bilinmektedir. Seyyid Muhammed Nûr ondokuzuncu asrın müceddidi ve yenileyicisidir. Muhiddini Arabi'nin felsefi sistemini yeniden ele alarak inançlarımıza ve hayata indirmekte harikulâde bir başarı göstermiştir. Risaleleri kısa fakat özlü ve büyük ciltleri ihata edecek kadar anlamlıdır. Kendileri en çok tevhid mertebeleri üzerinde durmuşlar ve fena makamlarını ısrarla tekrar tekrar talim buyurmuşlardır.

Demek oluyor ki fena makamlarına adım atan, benlik şalını atmaya mecbur. Kim ki tevhid yolundadır, o kimse (benlik) ve (nefis) ten geçmek zorunda kalır. Vücud ve varlık üzerinde tefekkür ederken kendisine hiç bir şey izafe etmez. Vücut ve fiil Hakk'a aittir. Ancak kusurlar, hatalar nefsimizden sadır olur deriz. Çünkü: Kişi tevhid yoluna sülûk edince zahiren ve bâtınen Resuli Ekrem ile mukavele yapar. Biât eder ona. O zaman da mutabaat, itaat ve her emri yerine getirmek, her nehyinden sakınmak asıl olur. Hazreti Muhammed'in sözü ve fiili ölçü olur insana ve muvahhit, ahlâk-ı Muhammedi ile ahlâklanmak zorundadır.

1 - Tevhidi Ef'âl:

Tevhid mertebelerinin birincisi olan tevhidi efal'i Seyyid Muhammed Nûr RİSALEİ TEVHİDİ İLAHİYE isimli eserinde şöyle tarif eder: << Malum ola ki tevhid üç kısımdır: Evvelkisi tevhidi efal'dir. Tevhidi efal demek aşık olan kimesne efali hissiye ve efali kalbiyye ve âfâkiyye ve enfüsiye verâsında hazreti maşukun fiilini ol fiil ile zahir olduğunu zevk eder >>. (Bu makamı idrak eden << gerek yerde ve gökte gördüklerini, gerek içinde tebip gelen bütün işlerden kendi alakasını keserek hepsini Hakk'a verir. Bunları yapan ve becerenin Hak'tan gayrı hiç bir işleyeni olmadığını bilerek, kalben inanıp zevkeder. LÂ FAİLE İLLA HÛ - ondan başka işleyen yoktur. Rabıtasında hiç bir işi ne kendine ne de başka bir kimseye nisbet etmez.>>

2 - Tevhidi Sıfat:

Efal Hakk'a ait ise, o fiilin zuhur aracı, görüntü imkȃnı olan esma ve sıfatların da Hakk'a ait olması gerekir. Vahdeti vücud anlayışında asıl olan: fiil, sıfat ve vücud birliğidir.

Seyyid, RİSALEİ TEVHİDİ İLÂHİYE de tevhidi sıfatı şöyle tanımlar: <<İkincisi tevhidi sıfattır. Tevhidi sıfat demek ȃşık olan kimesne Hazreti maşukun evsafı kemalini mahsurunda ve makulünde kalbi ile müşahade eder. Her mevcut ve mahsus ve meful herbirisi hazreti maşukun bir kemal sıfatının mazharıdır. Ȃşık olan kimesne hazreti maşukun kemal sıfatlarını zerrâti âlemin verasında zevk eder.>>

Tevhidi sıfatın rabıtası, dereceleri ve mahiyeti RİSALEİ SALİHİYYE de anlatılmıştır:

<< Hayat, ilim, irade, kudret, semi, basar, kelâm Hakkındır. Yani diri olan Allahtır ve bilen Allahtır ve kadir olan Allahtır ve işiten Allahtır ve gören ve söyleyen Allahtır. Bu sûrette salik zevkan bilecek ki bu sıfat ile mevsuf olan Zatullahtır. Ve bu sıfatla salike ayine olup ol ayinede hazreti mevsufu müşahade edecektir ve bu sıfatın kur'anda delilleri: evvela hayatın Hakk'a mahsus olduğuna delil:

(Allahülâ ilahe hüvel hayyül kayyum) ayeti kerimesidir. Yani hayat ancak Hakk'a mahsustur; eşyada görünen hayat Hakk'ın hayatıdır. Zira şeriatta eşyanın hayatı ilahiyye ile kaim olduğunda cümle ehli kelâm ittifak etmişlerdir ve ilim Hakk'ın olduğuna delil:

(Vallahü yağlemu ve entüm lâ tağlemun) ve (kul innemel ilmu indallah) ayeti kerimesidir. Ve kuvvet Hakk'ın olduğu (innel kuvvetullahü cemian) lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyül azim. Sübaneke rabbike rabbil izzeti amma yesifûn) ve iradet Hakk'ın olduğu: (ve rabbike yahleku mayeşaü ve yahdaru ma kâne lehümel hayreh) Semi ve basar Hakk'ın olduğu: (Leyseki mislihi şeyün ve hüvessemiül basir) ayeti kerimeleriyle sabittir. Ve rabıtası: (Lâ mevsufe illallah) dır.

Bu eğitim görünen isim ve sıfatların Allah'ın zuhuru olduğuna tam bir inanç telkin eder ve Muhiddini Arabi'nin (Allah - sıfat - Zât) mevzuundaki vahdeti vücud görüşlerini yansıtır. Hayat, ilim, irade, konuşma, işitme (semi), görme (basar), kudret Allah'ın olunca kul'un ne hükmü kalır? Allah'ın zıllı olarak kabul edilen isim ve sıfatlarının aslında Hak saltanatı vardır. İnsan isim ve sıfatların ne olduğunu idrak ederse artık kötülük yapamaz, kimseye kem gözle bakamaz ve hiç kimsenin hakkına dokunamaz, çünkü varlık aleminde Hakk'tan gayrı hiç bir şey kalmaz ki, kişi fenalık edebilsin.

3 - Tevhidi Zât:

Tevhidin üç mertebe üzere olduğunu belirten Seyyid Hazretleri RİSALEİ TEVHİDİ İLAHİYE isimli eserinde tevhidi zâtı tarif ederken: << Üçüncüsü tevhidi zâttır. Tevhidi zât demek vahdeti zatiyeyi kesreti mezahiri ile müşahade eylemektir. Ve kesret iledir. Ve kesretin vücudu vahdet iledir. Vahdeti kesret etmeyince ayanda zahir olmaz. Ol kesret hazreti maşukun meratipleridir. Ol meratip iki kısımdır. Birisi müessiredir. Esmai zâti ve evsafı fiiliyedir. Ve birisi gayrı müessiredir: Elvanı hissiye ve manii akliyedir. Makamı velayetin nihayeti budur. Gayrı makam yoktur. Ancak makamı Muhammediyedir. Ona kimse vasıl olamaz. Ancak varis vasıl olabilirler.>> buyurur. (69)

Vücud birliğini kapsayan ve tevhidde fena makamlarının nihayeti olan tevhidi zât, Allah'tan başka hiç bir vücud olmadığının izahıdır. Bu makam için RİSALEİ SALİHİYE de, Seyyid Muhammed Nûr şunları söyler:

<< Vücud Hakkındır, gayrının vücudu yoktur. Zira: (Külli şey'in halikün illa veche) ve (külle men aleyha faan ve yebkaa vechü rabbike zülcelalün vel ikram) demek eşya madum demektir. Madumun ise vücudu yoktur. Ancak vücud Hak'tır. Bu makamın rabıtası: (Lâ mevcude illallah) dır. Ve bu üç makam eshabına ehlullah ve ehli fena tesmiye ederler.>>

Kur'anı kerimde beyan olunan : Külli şeyin halikü illa vechehû - Her şey helak olur, yalnız onun vücudu kalır. Eynemâ tevellu fesemmâ vech-üllah - Her nereye dönerseniz dönün, Allah'ın yüzüyle karşılaşırsınız, ayeti celileleri varlığın Allah'a ait olduğuna açık delildir. Onun içindir ki Allah her gün yeni bir şe'n (iş) üzerindedir ve bütün âlem onun hüviyetidir. Bu sebeple Muhiddini Arabi << Allah mahiyetiyle bilinmez, hüviyetiyle bilinir >> buyuruyor.

Tevhidi zat, velayetin son makamıdır ve bu makamdan sonra tahkik yolu açılır. Tevhid mertebeleri olarak adlandırılan tevhidi efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zat aynel yakin makamlarıdır. Ve bunlar ayı zamanda fenafillȃh ve sekir makamlarıdır.

Tevhidi zatta salik ȃşıktır. Demekki tevhidi efalde mürüt olan talip, tevhidi sıfatta muhip ve tevhidi zatta aşık tesmiye olunuyor. Ki bu makamda velayet hasıl olmuştur.

Tevhidi zat, makamı salistir. Eşyanın vücudları olmadı, vücudun Hakk'a ait bulunduğu, her şeyin Hakk'a nisbet edildiği bir makamdır ve bu makamda salik << hissen ve aklen gerek efal ve sıfat ve gerekse zât ayinelerinden vücudullaha rapt olup, yani eşya bir vücud olup vücudu Hak olduğunu mülahaza eder.>>

Burada sekr tamam olur. Salik vahdet ile kesretten mahcup olur. Hatta bu kesrettir diye sual etsen cevap veremez. (75) Makamı zâtta açılma olur ve kişi bekabillaha vasıl olur.

Hazreti Seyyid: << Tevhidi zât demek , cemi halk bilâ hevl velâ ittihad zât-ı Hak ile vücudları olduğunu bilip halk ayinesinde zâtı maşuku müşahade etmektir >> diyor. (76)

B - Beka Makamları.

Tevhid mertebeleri fena makamları olan tevhidi efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zattır. Vahdet makamları tevhidden sonra gelir ve bunlara beka makamları da denir. << Ve vahdet üç makamdır: Hazretül Cem, Cemül Cem ve Ahadiyetül Cem.>>

Bekaya eren kişinin benlik ve nefsi olmaz; ancak onlar kulluklarıyla iftihar ederler. Tek varlıkları: Fark'dır. Davranışlarında sadelik ve tabiîlik vardır. Ve onların avamdan farkları yoktur. Farzı ilahiyi eda ederler. Ve emri ilahiye temesük ederler. Halleri daima Hakladır ve bu taifeden birisi ile mülȃki olmak ve hȃliyle hȃllenmek saadeti uzmadır. Ve Hakk'a vasıl olmaktır.

Beka makamlarına Hakkel yakin makamı da denir. Seyyid Muhammed Nûr şöyle buyurur:

<< ... Hakkel yakin makamı üç makamdır. Evvelkisi makamı cem... ikinci makam Hazretül cem... Üçüncü makam cemül cemi'dir.>>

Hakkel yakin, ittihad veya beka makamı diye isimlendirilen bu üç makam RİSALEİ SALİHİYYE ve MÜRŞİDÜL UŞŞAK da geniş şekilde anlatılır.

1 - Makamı Cem:

Yükselme durakları makamı zat ile sona erer. Fena mertebelerinden sonra beka mertebeleri, ya da (iitihat makamları) dediğimiz: Cem, Hazretül Cem, Cemül Cem menzilleri gelir. Cem makamı ayrılıktan sonra birleşme makamıdır ve bu makamda Hak zahir, Halk bâtındır; yani görünen Hak'tan başka bir şey değildir. Risalei Salihiyyede Seyyid Muhammed Nur, bu makamı şöyle anlatır:

Bu makamda salik Hakk'a kuva olur, kuvasında Hak zahir olur ve kendisi bâtın olur.

(İnnallahe basirun bilibâd)..... ayeti kerimesiyle (innalahe yekulü bilisani abdühû semiallah limen hamide) hadisi şerifi bunu ifade eder. Bu makamda eşya Hak'ta bâtın olur. Şöyle ki eşya denilen suveri ekvandır; suveri ekvan ise gözlerini kapadığın vakitte eşyanın suretleri insanın zihninde bâtın olduğu gibi makamı cemi'de dahi eşya, ilmi ilâhide bâtın olur; zat ile zahir görünür. Bu makam saliki, eşyaya nazar eyledikte suveri ilâhiyeye nazar eyler ve ne ahkam zahir olursa cümlesini Hakk'a isnad eder ve bu ahkama ahkâmı ilahiye tesmiye ederler. (İnnallahe ve melaiketehu yüsellüne alennebi) ayeti kerimesi bunu ifade ve beyan eder. Yani Allah ve Melekleri, yani sıfatı ilahiyenin cümlesi zatı Hak'ta bâtın olduğu cihetle ahkamın cümlesini rica eden Hakk'tır. Anın için Cenabı Allah, miraçta Hazreti Peygambere buyurdu: (kâf ya Muhammed feinne rabbüke yüsalli) ve ( şehidallahü innehû lâ ilâhe illâ Hû) bunu ifade eder. Bu makamda salik, kesreti eşyadan mahçuptur. Bu kesret nedir? diye sual olunca cevap vermekten acizdir ve bu makamda saliki çok durdurmazlar. Zira Hakikatte makam değildir. Belki bir hâli istiğraktan ibarettir. Mecnunun (Leyla benim gayrı Leyla yoktur) dediği gibi... ve makamı cemde eşyanın bâtına rücuunun bir diğer misali, meselâ: düz bir ovada bir direk olsa, sabah güneşi, o direğe vurdukta bir gölge çıkar. İşte o gölge mahlûktur. O gölgeyi güneşin tulûu izhar eyledi. Bir müddet sonra güneş yukarı çıktıkta ve zeval vaktinde ol gölgenin eseri kalmayıp direkte bâtın olur. Salikte dahi, şuhut ve zevk sebebebiyle Hak kemaliyle zahir oldukta, eşya, Zatı Hak'ta bâtın olur, gölgenin bâtın olduğu gibi; gölgenin vücudu haricisi olmayıp ancak göze bir karaltı görünüp belki vücudu zıllisi olduğu gibi halkın dahi vücudü halikisi olmayıp ve yalnız âlemde bir şey olup hariçte asla vücudü yoktur. Yalnız gölgenin inkârı kabil olmadığından halkı dahi inkâr kabil olmaz. Belki halk denilen Hakk'ın ismi zahirinin hükmüdür. Ve mutlaka tecelliyetı hariciyyeden ibaret olup vücudü haricisi yoktur. Anın için Ehlullah buyurdular: (el a'yanü mâ şemtü rayihatül vücud) ayanı sabite vücud kokusu duymadılar. Nerede kaldı ki vücudları olsun. Bu makama kurbi feraiz derler.

Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin