İlim-İman İlişkisi
Bazı gençler-yukarıda da geçtiği gibi- müslüman-ların şehadet kelimesinin manasını bilmeden söylediklerini, halbuki Resulullah (SAV) döneminde şeha-detin ne ifade ettiğini çok iyi bildiklerim ileri sürmektedirler. Müslümanlığı kabul eden bir kişinin her şeyi tam olarak bilmesi gerekmez. (Bu görüşü Mevdudi çokça zikreder. Seyyid Kutup da ondan naklediyor) Fakat onlar ilk müslümanlarm anladığı gibi şehadeti bilmeyen kişinin kafir olacağını söylemediler. Ama gençler devamlı bu görüşü dillerine dolay ip enine boyuna uzatıyorlar, sonra da bu görüşü küfürle sonuçlandırıyorlar. Onlara göre tüm yollar Roma'ya çıkar.
Daha önce İbn-i Maz'un'un ayeti yanlış anlayıp içki içtiğini, zikretmiştim. Halife Ömer (r.a) konuyu fa-kih sahabiîerle tartışmış, adamı iki durumdan birini seçmekte serbest bırakmıştı: Ya ayetin manasını bilmediği konusunda ısrar edecek ve bundan ötürü içki içtiğini söyleyecek; buna binaen de hakkında "dinden dönme" hükmü verilecek. Ya da ayeti yanlış anladığını ve haram bir şeyi içtiğini itiraf edecek ve üzerine had cezası gerekecek... Olay da sonuncu şekilde cereyan etmişti.
Sahabe-i Kiram'm bilgi düzeyini ortaya koyan bir çok benzer olay lar mevcut. İbn-i Abbas (r. anhüma) rivayet etmiştir: Bir adam, Resulullah (SAV)'a, içinde şarap bulunan bir tulum hediye etti. Hz. Peygamber (SAV) adama: Sen Allah'ın onu haram kıldığını bilmiyor musun? dedi. Bunun üzerine adam: Hayır, dedi. Bu sırada Sahabe-i Kiram'dan bir başkası, adama fısıltıyla bir şeyler söyledi. Bunu gören Hz.Peygamber: Neler fısıldaşiyorsunuz? diye sorunca, sahabi:O'na şarab tulumunu satmasını emrettim diye cevap verdi Hz. Peygamberde içilmesini haram kılan, satışını da haram kıldı." buyurdu. İşte iki sahabi, işte de bilgilerinin miktarı...
Rivayet edilir ki: Mısır'ın Kuzeyinde Nübya kabilesinden bir kadın müslüman olmuştu. Kadın namaz kılıyor, oruç tutuyordu. Aynı zamanda duldu. Fakat kadın hamile kalmıştı. Hz. Ömer b.el-Hattab (r.a) ona haber gönderip, hamile olup, olmadığını sordu. Kadın: Evet, iki dirhem karşılığında falanca kişiden, diye cevap verdi. Bunun üzerine Halife Hz. Ömer (r.a), Hz.Ösman, Hz. Ali ve Hz.Abdurrahman bin Avf (Allah hepsinden razı olsun) ile istişare etti. Hz. AH ile Hz.Abdurrahman, kadına had uygulanması gerektiğini söylediler. Hz.Ösman ise :"Bu kadın ne yaptığını bilmiyormuş gibi yaptığını yüksek sesle söylüyor. Ne yaptığını bilmeyen kişiye had yoktur." Bu sefer Hz. Ömer, Hz.Osman'a: "Doğru söyledin" Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki, had ancak bilen kimselerin üzerinedir." dedikten sonra kadına, dininden bilinmesi gereken helal ve haramı sorup, öğrenmeyi terkettiği için te'dip cezası uygulanmasını emretti.
Ebi Vâkıd el-Leysi'nin rivayet ettiği olay anlatılanların en açık olanıdır. Ebu Vâkıd şöyle dedi: Resulullah (SAV) ile birlikte Hayber'e doğru çıktık. O sırada bizler İslam'a yeni girmiş bulunuyorduk. Müşriklerin çevresinde rükü'a eğildikleri ve silahlarını astıkları "Zat-u Ehvat" diye adlandırılan bir sedir ağacı vardı. Bizede: Ey Allah'ınResülü,bizede onlargibisilahasa-cakbirşey yap... dedik. Bu sefer Hz.Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: "Allah-u Ekber! İsrailoğullarının dedikleri gibi söylüyorsunuz. Onlarda: Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bize böyle bir tanrı yap, demişlerdi. Yeminle söylüyorum ki, sizlerde sizden öncekilerin gittikleri yolu karış karış, adım adım izleyeceksiniz. Öyleki onlar bir kertenkele deliğine dahi girecek olsalar, onların peşine takılacaksınız. 66 İbadete ait bir olayda bu insanların bilgi miktarı bu kadar. Halbuki Resulullah'ın tutumu belli. Onları doğru yola iletmişti. Daha Önce İsrailoğullarınm yaptığını onlara hatırlatmıştı. Ama hiç birinin küfrüne hükmetmemişti.
Onların imanları ilim üzerinde durmadığı gibi cehaletleri de onları küfre götürmedi.
Müslümanlar İslam Şeriatının Emirleri ile amel Etmedikleri için Kafir Olurlar mı?
Bu gençlerin en yaygın iddialarından biri de şöy-le:"MüsIümanlarşehadet kelimesinin manasını bilmiyorlar, onun gereği ile amel etmiyorlar ve toplumları da İslam'a bağlı değil, bunun için de o toplum kafirdir. Bu toplum tıpkı üzerinde "şeker" yazılmış, fakat içi tuz dolu şeker kutusu gibi. Üzerindeki yazı gerçeği değiştirmez. (Bu konu yukanda da geçmişti) Çünkü şeker kutusu-tutunacak sapasağlam kulptur. Gelin, biz bu kutunun içindekini araştıralım.
Daha önce de söylediğimi, burada tekrarlamakta bir sakınca yok. Şöyle: Kutuyu gören kişi, aksi sübut buluncaya kadar içindekinin şeker olduğuna hükmedecek. Bu bir. Diğeri ise bana şunu iddia etme imkanını veriyor: Resulullah'tan, şehadet getiren kişinin bu şehadetini pekiştirecek veya yalanlayacak bir amel bir bilgi zuhur etmesini bekliyerek şehadetle yetinmediğini belirleyen bir rivayet nakledilmemiş tir. Bilakis hadisler vesahabe kavilleri İslam vasfının yalnızca şehadet kelimesini söylemekte gerçekleşeceğini ortaya koymaktadır. Daha önce geçen inikdat ve üsame hadisleri bu konuda en büyük şahittirler. Bununla beraber bu konuda daha fazla hadis getireceğim. Umulur ki "şeker" kutusu kırılır da gençler huzura kavuşur.
Buhari'ninSahih'inealdiğı bir hadiste şöyle Duyurulmaktadır.: "Lâ ilahe 'illallah diyen ve kalbinde bir arpa ağırlığınca hayır (iman) bulunan kişiler ateşten çıkar. Daha sonra, Lâ ilahe illallah deyip, kalbinde bir buğday tanesi ağırlığınca hayır taşıyan ateşten çıkar. Daha sonra, La. ilahe Ulah deyip kalbinde bir buğday tanesi ağırlığınca hayır taşıyan ateşten çıkar "67 Tavus'un şöyle dediği rivayet edilmiştin'lbn Ömer'e bir adam gelip soru sordu. Şöyle dedi: Ey Abdurrahman'm babası! Kilitlerimizi kırıp, evlerimize giren ve bize ait eşyaları alanlar hakkındaki görüşün nedir? Onlar kafir olurlar mı? İbn Ömer: Hayır, dedi. Adam tekrar: Başımıza buyruk kesilip kanlarınızı dökenler hakkında ne dersin? Kafir olurlar mı? diye sordu. Bu sefer İbn Ömer: Bir şeyi Allah'a ortak koşuncaya kadar hayır, diye cevap verdi. Tavus, diyor ki: Ben İbn-i Ömer (r.a)in parmağına bakıyordum. O, parmağını hareket ettirerek: Hz. Mu-hammed'in sünneti budur diyordu. 68
Müslim'in Sahihinde, Ubade bin Samit'ten rivayet edilen bir hadis var. Ubade bin Samit şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (SAV) kadınlardan biat aldığı gibi bizden de: "Allah'a hiç bir şeyi eş koşmayacağımıza, başkasınınmalınıçalmıyacağımıza,zinaettniyeceğimizeve çocuklarımızı öldürmiyeceğimize" dair söz aldı. Sonra şöyle buyurdu: Sizden kim sözünü tutarsa ecrini vermek Allah'a düşer. Kim de sözünü tutmaz, yasaklananı işlerse, ona had uygulanır. Bu ona keffaret olur. Kim de işlediğini gizlerse, onun işi Allah'a bırakılmıştır. Diterse azabeder, dilerse bağışlar."
Halk arasında dolaşan bir hadis var ki onu Muaz bin Cebel rivayet ediyor. Muaz kendisine Resulullah (SAV)ın şöyle buyurduğunu söyledi:"Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna, kalbiyle tasdik ederek şehadet getiren hiç bir kişi yoktur ki, Allah ona ateşi haram kılmamış olsun." Muaz:"Ey Allah'ın Elçisi, bunu insanlara haber vereyim mi? Onlarda müjdelensinler" diye sorunca, Resulullah (SAV): "Hayır, onların güvenip, taatı terkedecekle-rinden korkuyorum" diye buyurdu. Muaz bu hadisi ha-yatının son günlerine kadar söylemedi. Sonunda ilmi gizleyenlerden olmamak için açıkladı. Yine Ebu Hani-fe'nin Müsned'inde şöyle bir rivayet var: Resulullah (SAV) ölmek üzere olan bir yahudi genci ziyaret etti. Gence üç defa şehadet getirmesini telkin etti. Gençte şehadet getirdi. Sonra öldü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (SAV): Benim sebebimle bir kişiyi ateşten koruyan Allah'a hamdolsun, buyurdu. Bir başka rivayette de Hz. Peygamberin orada bulunanSahabe-i Ki-ram'a:"Kardeşinizisevipdostedininiz"buyurdu. Halbuki genç şehadet getirdikten sonra bir saat kadar bile yaşamadı. Ama Resulullah (SAV) bu şehadet sayesinde ateşten kurtulacağını haber verip onun lehine hükmetti. Bundan da öte ve daha önce mağfiret konusunda Kur'an'ı Kerim'in ne söylediğidir. Kur'an, şirkin dışındaki her davranışın mağfiret dairesine girebileceğini açıklamaktadır. Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyuruyor:'7U/a/î kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar...''69
Dostları ilə paylaş: |