Al: Düğünde güveyin boynuna atılan mendil büyüklüğünde kırmızı bez. 2. Kadınların alınlarına bağladıkları yeşilli kırmızılı ipek örtü.
Ala: Karışık renkli, alaca. 2. Açık kestane renginde olan.
Alaca: Siyahla beyaz karışık renk, siyahlı beyazlı.
Âlem: 1. Dünya, acun, cihan. 2. Çevre. 3. Durum ve koşullar. 4. El gün, herkes. 5. Eğlence.
Anadan belli: Doğuştan işareti, nişanı olan.
Anay: Ara bozucu, müzevir.
Anay pazarı: Ara bozuculuğun çok olduğu yer.
Aplak: 1. Tembel. 2. Budala, şaşkın.
Arşın: Eskiden kullanılan ve aşağı yukarı metrenin üçte ikisine eşit olan uzunluk ölçüsü.
Asbab: Çamaşır.
-B-
Bandırma: 1. İri taneli, beyaz üzüm, razak. 2. Kuru üzüm. 3. Ceviz içi, badem, ipliğe dizildikten sonra pekmezli veya şekerli nişastaya batırılarak yapılan sucuk, şeker sucuğu, pekmez sucuğu.
Bazlama: Mısır, arpa, darı ve buğday unlarından yapılan mayalı, mayasız, yağlı, yağsız, şekerli, şekersiz, ince ve kalın pişirilen sac ekmeği.
Bostan: 1. Sebze bahçesi. 2. Kavun, karpuz tarlası. 3. Kavun ve karpuza verilen ortak ad.
Boz: 1. Açık toprak rengi, 2. Açılmamış, sürülmemiş.
Bucak: 1. Memleket. 2. Semt, mahalle. 3. Taraf, öte, uzak. 4. Dağ eteği. 5. Dağ tepesi doruğu.
-C-Ç-
Cılga: 1. Harmanda saman ile taneyi ayırmak için her ikisi arasına uzatılan ağaç. 2. Kağnı veya araba izi. 3. Su yolu.
Cihan: Dünya, âlem.
Civan: Yakışıklı genç.
Civan-ı Mert: Mert yaradılışlı, yüce gönüllü yiğit.
Cübbe: Din adamlarının elbise üstüne giydikleri uzun, yenleri geniş, düğmesiz giysi.
Cülle: 1. Kafa. 2. Küçük kefal balığı. 3. Yaramaz kötü.
Çevre: 1. Bir şeyin kenarlarının meydana getirdiği kapalı çizgi. 2. Bir şeyi kuşatan yakın yerler. 3. Bir kimse ile ilişkisi bulunanlar. 4. Sırma işlemeli mendil.
Çökelek: Ayrandan yapılan yağsız peynir.
-D-
Dağım: Çitlembik ağacı ve üzümü.
Deste: 1. Demet bağlam. 2. Darıya benzeyen ak darı da denilen bir çeşit tahıl. 3. Mısıra benzeyen tohumundan un yapılan bitki.
Fetva: Dini ilgilendiren sorular üzerine müftünün verdiği genel yargı.
Firik: Olgunlaşmaya başlayan tahıl. 2. Çerez olarak yenilen tahıl kavurması.
-G-
Gagalı: Yeşil kabuğundan çıkarılmış ceviz.
Garb: Batı.
Gem: Atı kontrol altında tutabilmek için, ağzına takılan demir araç.
Gökçe: 1. Gökle ilgili sema. 2. Gök rengi. 3. Yormayan, batıcı olmayan, güzel, latif.
Gönenmek: 1. Mutlu rahat bir hayat yaşamak. 2. Birlikte yaşamayı dilmek. 3. Bir işten hayır görmek. 4. Bir yere yerleşmek, oturmak. 5. Sahip olmak. 6. Mirasa konmak. 7. Geçinmek.
Gunnacı: Gebe hayvan.
Gurbet: Yurt, dışı, yad el.
Guyu: Kuyu.
Güvey: 1. Evlenmekte olan bir erkeğe, evlenme töreni sırasında verilen adı. 2. Bir kızın ailesinden olan büyüklere göre o kızın kocası.
Güz: Sonbahar.
-H-
Harda: Kıldan yapılan yaygı ya da hayvan örtüsü.
Harman: 1. Bahçe, sebze ya da meyve bahçesi. 2. İncir bahçesi. 3. Kolay sulanan tarla.
Oba: 1. Bölmeli büyük göçebe çadırı. 2. Çadır halkı, göçebe ailesi. 3. Göçebelerin bir zaman için konaklamış oldukları yer.
Od: Ateş.
Okuntu: Çağrı kağıdı, davetiye.
Orak: 1. Ekin biçmekte kullanılan, yarım çember biçiminde, bir ucu tutmaklı, öbür ucu sivri kılıç. 2. Ekin biçme, deyirgi, hasat.
Oymak: 1. Boy denilen topluluğun ayrıldığı kol, işaret. 2. İzcilikte küçük birlik.
-Ö-
Öbek: 1. Maddeleri ya da nitelikleri bakımından birbirine yakın olan şeylerin topu, takım, grup. 2. Genel olarak yaş, yapı, uzay dağılımları ve hızları bakımından benzer özellikler gösteren dizgelere ilişkin yıldızlar kümesi.
Ören: Eski yapı ya da şehir kalıntısı, harabe.
-P-
Palan: Kaşsız, enli ve yumuşak bir çeşit eyer.
Palas pandıras: Çok çabuk.
Parça pinik: Paramparça.
Pejmürde: 1. Eski püskü, yırtık. 2. Dağınık.
-R-
Revan: Akıcı, akan.
-S-
Sac: Demir levha.
Sancaktar: Sancağı taşıyan kimse.
Sarp: 1. Dik, geçilmesi ve çıkılması güç, yalman. 2. Sert.
Softa: 1. Eskiden medrese öğrencisi. 2. İlmiyeden olanlara aşağılama amacıyla verilen ad. 3. Körü körüne bir davaya bağlanıp ayak direyen kimse.
Soyka: Ölünün üstünden çıkan giysi.
Sumak: Antepfıstığıgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, kabuğu hekimlikte ve yaprakları dericilikte kullanılan, mercimeğe benzeyen, taneleri dövülerek ekşilik vermek için yemeğe katılan ve yüz türü bilinmekte olan bir ağaç.
Sürme: Kirpik diplerine sürülen siyah boya.
-Ş-
Şah: İran ya da Afgan hükümdarı.
Şark: Doğu.
-T-
Tandır: 1. Su çevresi burgaç. 2. Fırında pişirilen ekmek.
Telkin: 1. Aşılama, kulağına koyma. 2. Ölü gömüldükten sonra mezar başında imamın söylediği dinsel sözler.
Tellâl: 1. Bir şeyin satılacağını ya da herhangi bir şeyi halka bildirmek için çarşıda pazarda yüksek sesle bağıran kimse. 2. Satışlarda aracılık eden kimse.
Terki: Eyerin arka bölümü.
Toplak: Camiî.
Tuluk: Tulum.
Tura: Kadınların başlarına taktıkları küçük altın dizisi.
Turunç: Turunçgillerden bir ağaç ve bunun portakalı andıran, suyu acımtırak meyvesi.
-U-
Uvak: Ufak.
Uzalam: 1. Masal. 2. Ahmak.
-Ü-
Üleş: Hayvan ölüsü, leş.
Ür-: Havlamak.
Üzengi: Ayak altı çukuru.
Üzerlik: Tütsü, nazara iyi geldiğine inanılan kokulu bir ot.
-Y-
Yağız: 1. Karaya çalan buğday rengi, esmer. 2. Yiğit, yavuz.
Yar: Sevilen kimse, sevgili.
Yayık: Tereyağı elde etmek için sütün içinde dövüldüğü ya da çalkalandığı kap.
Yörük: Hayvancılıkla geçinen, göçebe Türkmen boyu. 2. Bu boydan olan kimse.
Yular: Hayvanın başlığına ya da tasmasına takılan ve onu bir yere bağlamaya ya da çekerek götürmeye yarayan ip.