GöNÜlden esiNTİler: (6) peygamber (6) hz. Muhammed rasûLÜllah


Kûr’ân-ı Kerîm’in özellikleri



Yüklə 1,36 Mb.
səhifə144/155
tarix07.01.2022
ölçüsü1,36 Mb.
#78591
1   ...   140   141   142   143   144   145   146   147   ...   155
Kûr’ân-ı Kerîm’in özellikleri:

-------------------

30 cüz, 114 sûre, 606 sayfa, yaklaşık 6237 âyettir. Bazı ilim adamlarının uzun âyetleri daha kısa alarak, kolay söylenmesi nedeniyle ikiye üçe ayırmalarından dolayı, âyet sayısının 6666 olduğu şeklindeki söylem de yaygındır.

Hafızlara Kûr’ân-ı Kerîm’i lafzen akıllarında taşıdıkları için Hamele-i Kûr’ân denilir. Bu kimseler Kûr’ân’nın ef’âl mertebesi itibarıyla gelen mahlûk yönünü yüklenmiş olan kimselerdir.

İrfan sahibi olan ârifler ise Kûr’ân’nın mânâsını yüklenmiş olan kişilerdir ve Kûr’ân-ı Kerîm’i gerçek mâ’nâda anlamaya çalışarak anlatmaya çalışan kişiler bu kimselerdir.

Haşr-59/21- âyeti kerîmesinde de buyurulduğu üzere:

-------------------








(Haşr- 59/21- (Lev enzelnâ hâzel kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn.)

Eğer Biz, bu Kur'ân'ı, dağa indirseydik, O'nu mutlaka, Allah'ın korkusundan huşû ile boynunu bükmüş, parça parça olmuş görürdün. Ve insanlar için bu misalleri veriyoruz. Umulur ki, böylece onlar tefekkür ederler.”

-------------------

İşte irfân ehline Kûr’ân-ı Kerîm inmeye başladığı anda onun dağ hükmünde olan nefsi paramparça olmaya başlar

256

ve yok olur gider ve yerine Kûr’ân-ı Kerîm’i idrâk edecek “Cebel-i Nûr” yâni “Nûr dağı” kalır. Bu ilâhî dağ bizlerde olmasa beşeri dağımız parçalanıp yok olduğunda o mahalde Kûr’ân-ı Kerîm’i idrâk edecek bir saha kalmazdı. Bizler bu Nûr dağını oluşturmuş isek Kûr’ân-ı Kerîm’in kendisinde de nûr olduğundan ikisi uyuşup kaynaşırlar ve bu iniş muhafazalı olur. Cenab-ı Hakk (c.c) Hz.Mûsâ’ya tecelli ettiğinde Tûr dağı yani onun ateşten oluşan dağı parçalandı. Oysa Efendimiz (s.a.v) kendisinde nûrdan bir dağ oluşturduğundan o nûranî dağ Kûr’ân-ı Kerîm’in gelmesine tahammül edebildi.



Kûr’ân-ı Kerîm’in birinci sûresi Fâtiha sûresi, orta sûresi Hadîd sûresi, son sûresi ise Nâs sûresidir.

Kûr’ân-ı Kerîm’in ilk gelen âyetleri Alak sûresinin ilk beş âyeti kerîmesidir, sûrenin tamamı ondokuz âyettir. Sûrenin ilk sözü “İkrâ yâni Oku!”dur ki, “Rabbinin ismi ile oku” bu ifâde ise okumaya rububiyyet mertebesinden başla demektir. Yani “Kûr’ân-ı Kerîm sana zât mertebesinden geldi ama sen bunu Rab mertebesinden başlayarak anlat!” demektir, çünkü zât mertebesini anlayacak kimseleri, daha henüz bulamazsın, denilerek sistem gösterilmektedir.

İslâmiyetin ilk eğitiminin başladığı düzey Rab mertebesi olmalıdır. Çünkü o güne kadar gelen bilgiler Rab mertebesine kadar ulaşmış idi. Hatta Îsâ (a.s) ile sıfât mertebesine kadar gelmiş idi ancak bağlantı olsun diye esmâ mertebesinden yani Rab mertebesinden anlatmaya başlanıldı ve daha sonra sıfât ve zât mertebeleri anlatıldı.

Görüldüğü gibi daha ilk kelimesinde dahi nice mânâlar olan Kûr’ân-ı Kerîm’in bizler sadece lâf hammalığını yapıyoruz, kutsal sayıyoruz. Başımızı üzerine koyuyoruz hepsi güzel, ancak özüne intikal edemiyoruz. Oysa bütün müslümanların en azından “dil mertebesinde” olmaları lâzımdır ki karşısındakilerin evvelâ kulaklarına daha sonra gönüllerine hitap edebilsinler.

Kûr’ân-ı Kerîm’in son gelen âyeti ise Bakara sûresi 281. âyetidir:

257


-------------------





Bakara- 2/281- (Vettekû yevmen turceûne fîhî ilâllâhi summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn.)

Ve Allah'a döndürüleceğiniz ve sonra herkese kazandığının tam olarak ödeneceği günden sakının. Ve onlar zulmedilmezler.”

-------------------

Bu âyeti kerîme ile Kûr’ân-ı Kerîm içerisindeki ma’nâlar ve insanın yaşadığı dünyâ hayatı özetlenmiştir.

Aynı zamanda dikkat ettiğimizde bir günde 281 namaz tekbiri vardır. 281 sayısını topladığımızda (2+8+1=11) çıkar ki, ilk (1) Hakk’ın varlığı diğer (1) kulun varlığıdır. Buradaki kulun varlığı Cenab-ı Hakk (c.c)’ın ona verdiği şahsiyet dolayısıyladır, diğer varlıklarda bu şahsiyet yoktur. Ne yazık ki, bizler nefsâniyetimiz yönünden kendimizi hayali varlıklar olarak kabul ediyoruz. Oysa bizler, Hakk’ın bize verdiği asâlet ile hayali değil ilâhî varlıklarız. Her insanda olan bu hakîkâti kim kendisinde ortaya çıkarırsa o ebedi saadete ermiş olanlardandır. Bunun için de ihtiyari ölüm ile ölerek perde olan beşeriyetten soyunmak gereklidir.

Bizlerdeki gerçek yaşam olgusu, nefs tarafından oluşturulmaktadır. Bizler bu nefsi, emmâre yönünde kullanırsak bireysel nefse, yani beşeriyet yönüne dönüştürüyoruz. Aynı nefsi, belirli çalışmalar neticesinde, terbiye ederek azîz bir hale getirerek, ilâhî nefse ulaştırıyoruz. Bu ifâdelerden de görüldüğü üzere, kişinin sonu bu nefsi kullanmadaki bilince bağlanmıştır ki, dünyâya geliş nedenimiz de bu nefsi, emmârelikte bırakmayarak Hakk’a ulaştırmaktır. Bu şekilde “Nefsini bilen kişi Rabbini bilmektedir” Çünkü nefs, Rabb zâtından meydana getirilmiştir. Kişiler farkında olsalar da

258


olmasalar da, cesedi ile madde âleminde yaşar, iç duygu ve düşünceleri ile Rabb âleminde, yani bâtın âlemde yaşar.

Terbiye edilen bu nefsin yanına, daha evvelce akl-ı küll ile irtibatı olan bir akıldan, alacağımız akl-ı küll aklını da, önder olarak koyup, yola çıkardığımız zaman bu yaşam içerisinde, erdiğimiz hakîkâtler ile Kûr’ân-ı Kerîm’in gerçek taşıyıcıları olmuş oluruz. Bu oluşum da bir anda olacak bir oluşum değildir, el verme ile başlar ve en güzel bir eğitim ve en güzel şekilde bir çalışma ile uzun bir süreç gerektirir. Bu nedenle, biraz zorca olan ve kişilerin nefsine dokunan bu işin fazla taliplisi yoktur. İslâmiyet’in insanlara zor gelmesinin temel sebeplerinden birisi de işte budur. Çünkü sürekli nefsi sınırlayarak terbiye etmeye yönlendirmektedir ve bu da insanoğluna zor gelmektedir. Ancak kişilere zor da gelse, kolay da gelse, işin hakîkâti budur. Hayalde yaşamaya alışmış olan insanın, hakîkâtte yaşaması biraz zordur.

Kısa süreli dünyâ yaşantısı içerisinde, bu hakîkâtleri idrâk ederek, biraz kendisini nefsinden koparıp, muhafaza edebilen kimseler, ebedi hayatlarında ebedi zâtlarıyla birlikte olurlar. Ve dünyâ yaşantılarında zât mertebesini idrâk etmiş olan kimselerin, ahiretteki hallerini tasvir etmek mümkün değildir. Kûr’ân-ı Kerîm’de ve hadis-i şerifler de ef’âl mertebesi itibarıyla hakîkâtleri idrâk edenlerin halleri anlatılırken dahi ne kadar büyük mükâfatlardan bahsedilmektedir.

Hükümler hakkında gelen son âyet-i kerîme ise, Vedâ Haccı sırasında gelen Mâide sûresi 3.âyeti kerîmesidir:

-------------------

…………



………..

Mâide-5/3- (El yevme ekmeltu lekum dînekum ve

259



Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   140   141   142   143   144   145   146   147   ...   155




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin