GöNÜlden esiNTİler: (6) peygamber (6) hz. Muhammed rasûLÜllah



Yüklə 1,36 Mb.
səhifə152/155
tarix07.01.2022
ölçüsü1,36 Mb.
#78591
1   ...   147   148   149   150   151   152   153   154   155
fındandır.”

-------------------

Ahkâf-46/1- (Hâ mîm.)

Hâ mîm.”

-------------------

Ahkâf-46/2- (Tenzîlul kitâbi minallâhil azîzil hakîm.)

Kitâb'ın indirilmesi, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafındandır.”

-------------------

Ahkâf-46/29- (Ve iz sarefnâ ileyke neferen minel cinni yestemiûnel kur’âne,)

Cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik, Kur'ân'ı dinlemeleri için.”

-------------------

Bu nedenle Efendimiz (s.a.v)’e Rasulu Sakaleyn denilmiştir.

-------------------

Kaf-50/1- (Kâf vel kur’ânil mecîd.)

Kâf. Mecîd (şanlı-şerefli) Kur'ân'a andolsun.”

-------------------

Yeryüzünde Kûr’ân-ı Kerîm gibi bir kitâp olmadığı için, o bütün kitâpların üzerindedir.

-------------------

Necm-53/1- (Ven necmi izâ hevâ.)

Söndüğü zaman yıldıza andolsun.”

-------------------

Necm-53/2- (Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ.)

Arkadaşınız dalâlete düşmedi ve azmadı.”

-------------------

273

Necm yıldızı kişilerde sönmez ise arkadaşının hidâyette olduğunu anlayamaz çünkü kendisi dalâlettedir. Kendi nefsâniyetinden geçmeyen kişiler, bu âyet-i kerîmenin mânâsını anlayamazlar. Kişiler kendi hevâ yıldızlarından ışık aldıkları sürece, Hakîkat-i Muhammedî kamerinden aydınlanamazlar çünkü o küçücük ışığın aydınlığı kendisine yetmektedir. O ışığın enerjisi bittiği an o da biter. İşte bu enerji bitmeden o ışığın kaynağını bir tarafa atarak kamere yapılan bağlantı ile ışığı oradan almak lâzımdır. Zâten kamer de ışığını güneşten almaktadır ve güneşten doğrudan doğruya ışık almak mümkün değildir çünkü güneş herşeyi yakar. Hz.Muhammed (s.a.v.) kanalıyla ne zaman ki Hakîkat-i Muhammedîyeye bağlanacağız işte o an Hakk’a bağlanmış olacağız (Yukarıda bu husustan bahsedilişti).



-------------------

Kamer-54/17- (Ve lekad yessernel kur’âne lîz zikri fe hel min muddekir.)

Ve andolsun ki Biz, Kur'ân'ı, zikir için kolaylaştırdık. Buna rağmen tezekkür eden (ibret alan) var mı?”

-------------------

Kelimelerin gerçek mânâları ile yaygın olarak kullanılan mânâları çok değişmiş olduğundan irfân ehli olmanın ilk gereklerinden biri, bu kelimelerin gerçek mânâları ile düşünülmesidir. Başka yolu da yoktur çünkü avâmi mânâda kalan kelimeler, kişiyi de anlaşıldığı yol üzere avâmi mânâda bırakır. Kişiler büyümeye başladıkları çocukluk devresinden itibaren, Allah’ın ötelerde olduğu şartlanmalarına mâruz kalmakta ve bu şartlanmalar neticesinde düşünmeyen bir konuma girmektedirler.

-------------------

Vâkıa-56/77- (İnnehu le kur’ânun kerîm.)

Muhakkak ki O, gerçekten Kerîm olan Kur'ân'dır.”

-------------------

Vâkıa-56/78- (Fî kitâbin meknûn.)

274

Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitâp'tadır (Levhi Mahfuz'dadır).”



-------------------

Vâkıa56/-79- (Lâ yemessuhû illel mutahherûn.)

O'na, tahir olanlardan başkası dokunamaz.”

-------------------

Vâkıa-56/80- (Tenzîlun min rabbil âlemîn.)

Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.”

-------------------

Burada belirtilen hükümler gereğince abdest almadan Kûr’ân okunamamaktadır.

Yeri gelmişken Fatiha Sûresi kitâbımızın konuyla ilgili bölümünü aktaralım:

-------------------

Vâkı’a Sûresi 56/79 ayetinde bahsedilen “lâ yemesse hu” “O’na (Kûr’ân’a) temas etmeyin (dokunmayın)” bölümü Kûr’ân-ı Kerîm’e doğru yönelişimizin ne sûretle olması gerektiğini bize bildirmektedir. Birşey ile ilgilenmek veya okumak için onu evvelâ elimize almamız, ona temas etmemiz gerekmektedir.

Bu ele alış keyfiyyetini bu ayet kendisi, kendi dili ile bizlere anlatmaktadır. Herhangi birşeyi sağlıklı okumak üç aşama gerektirmektedir. Birincisi yöneliş ve ele alma adabı, ikincisi başlama adabı, üçüncüsü ise okuma adabıdır. Bu adap (edepler) yerine getirilirse okunan şeyden âzami istifâde sağlanır. Üstelik okuyacağımız yazılar “İlâhî kelimeler” ise bu sıralanan üç adabı en kemalli şekilde koruyarak okumak bizlerin Kûr’ân-ı Kerîm’in derinliklerine doğru yol almamıza vesile olur. Bu Âyet-i Kerîme şeriat ve tarikat mertebesinde, tefsirlerde geniş olarak zâhiren ifâde edildiği gibi “temiz olmadan” yani “abdestsiz olduğunuz halde” O’na dokunmayın hükmündedir ve dosdoğrudur. Herkesin mutlaka uyma-

275

sı gerekmektedir.



Hakikat ve mârifet mertebelerinde ise daha derin mânâları vardır. Bu mânâlar uruc idrâki ile yükseliş halinde olanlar için gerekli irfâniyyet bilgileridir.

“Yemesse Hu” buradaki “Hu” Kûr’ân, temas etmeye yani eline alıp dokunmağa çalışan da insândır.

Bu iki muhteşem ilahi zuhur; ezelden ebede ikiz kardeştir. Bir Hadîs-i Şerifte “El İnsân-u vel Kûr’ân-u tev emanü” yani “İnsân-ı kâmil ile Kûr’ân bir bâtında doğan ikiz kardeştir” diye buyurulmuştur.

Bu ikiz kardeşten birisi olan “İnsân” zâhiri (dışı) itibariyle hareketli, (eğitilmezse) içi itibariyle hareketsizdir. İkincisi olan “Mushaf” (Kûr’ân) ise zâhiren (dışı itibariyle) hareketsiz, içi (mânâsı itibariyle) hareketlidir. İşte bu iki kardeşin birbirlerini tamamlamaları ve fayda sağlamaları için bir araya gelmeleri lâzımdır.

Biraraya gelip, ele alınıp okunmaya başlandığında her ikisinde de bulunan zâhir ve bâtın hareketlilik ortaya çıkmaktadır yani Kûr’ân-ı Kerîm’in içinde bulunan hareketler insanın hareketsiz olan iç âlemini harekete geçirerek orada bulunan ilâhî mânâları tatbik eder hale getirerek ilim ve irfânının artmasına sebeb olmaktadır.

Bu faaliyetten âzamî derecede fayda sağlamak için evvelâ zâhiren tahir (temiz) yani abdestli olmak lâzımdır. Abdesti olmayan zâhir ehli bu hüküm ile onun zâhirine dokunamaz. Peki, dokunursa ne olur? Fayda sağlayamaz. Zâhiren böyle olduğu gibi bâtınen de böyledir.

Zâhiren her abdestli olan kimse elinde Kûr’ân-ı Kerîm’i tuttuğu halde acaba bâtınını yani özünü de tutmuş oluyor mu? Yani özüne temas edebiliyor mu? Hayır, özüne temas etmiş olmuyor sadece zâhirini okuyor fakat bâtınını okuyamıyor, ayetleri zâhiren okusa bile özüne temas edemediğinden iç mânâlarını anlayamıyor.

Bunları anlayabilmesi için Kûr’ân-ı Kerîm’in kardeşi olan gerçek bir insân-ı kâmilin eğitiminden geçip onun nefhasını

276

alması ve bu yolda onun hayat suyu ile gusledip beşeriyetinden soyunup bâtıni tahirliğe ulaşması gerekmektedir. Ancak bu ilmî ve irfânî tahirlik ile kâmil hâle gelen kişi; ikiz kardeşi olan “Hu”ya yani Kûr’ân’a dokunur (temas eder). Bu dokunuş ilk olarak eline aldığı dokunuşla beraber içindeki mânâları anlayarak, onları anlayış dokunuşları olarak algılaması, bâtıni mânâdaki O’na dokunuş (temas) olur.



Zâhiren abdestsiz olarak Hu’nun zâhirine dokunmak yasaktır. Zâhiren abdestleri olduğu halde bâtınî abdestleri olmayanların da “Hu”nun bâtınına dokunmaları yasaklanmıştır. O halde gerçek mânâda Kûr’ân-ı Kerîm’i okumaya başlamak ve ona zâhir ve bâtın temas etmek için bu iki temizliği (tahareti) de yapmamız gerekmektedir.

Bu taharatlerın biri su ile bedenimizin taharatı-temizliği, diğeri ise varlığımızı kaplamış olan nefsî benliğimizden taharet temizlik ile olabilmektedir.

İşte bu iki özelliği “tâhir” liği varlığında oluşturanlara ancak gerçek mânâda Kûr’ân-ı Kerîm’i okuma izni verilmiş olur. Bunun dışında ona bâtınen temas etmek isteyenler bâtınî adabına riâyet etmediklerinden izinsiz olarak temas ettiklerinden bâtınen “HU” dan yani Kûr’ân-dan fayda sağlayamazlar.

Bu hususta mârifet mertebesi itibariyle de mânâlar vardır. Fakat genele açılması câiz değildir, ehline mâlûmdur.

Kûr’ân-ı Kerîm-i yani zâtî mâ’nâları okuyup anlamak için evvelâ onu bu adap ve anlayış ile tâhir olarak elimize almamız lâzım gelecektir. Fakat onu elimize alıp, öpüp alnımıza koymakla da işimiz bitmiş olmamaktadır. Bu bir hürmet vesilesidir çok güzeldir, fakat ona olan gerçek hürmet içini açıp, okuyup tavsiyeleri ile amel ederek Hakk’a ulaşmaktır.

-------------------

İnsân (Dehr)- 76/23- (İnnâ nahnu nezzelnâ aleykel kur’âne tenzîlâ.

Muhakkak ki Biz, Biz sana Kur'ân'ı, tenzil ederek




Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   147   148   149   150   151   152   153   154   155




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin