MÜDDESSİR SÛRESİ
53-56. ÂYETLER
KUR’ÂN’DAN OKUNAN BÖLÜM:
كَلَّا بَلْ لَا يَخَافُونَ الْآخِرَةَ (53) كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ (54) فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ (55) وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ (56)
TEFSİRDEN OKUNAN BÖLÜM:
{كَلاَّ} ردع لهم عن تلك الإرادة وزجر عن اقتراح الآيات ثم قال {بَل لاَّ يَخَافُونَ الآخرة} فلذلك أعرضوا عن التذكرة لا لامتناع إيتاء الصحف {كَلاَّ إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ} ردعهم عن إعراضهم عن التذكرة وقال إن القرآن تذكرة بليغة كافية{فَمَن شَاء ذَكَرَهُ} أي فمن شاء أن يذكره ولا ينساه فعل فإن ذلك عائد إليه{وَمَا يَذْكُرُونَ}
وبالتاء نافع ويعقوب {إِلاَّ أَن يشاء الله} إلا وقت مشيئة الله أو إلا بمشيئة الله {هُوَ أَهْلُ التقوى وَأَهْلُ المغفرة} في الحديث هو أهل أن يتقي وأهل ان يغفر لمن اتقاه والله اعلم
ESMA BAĞLANTILARI
İÇİNDEKİLER
1.Kur’an’dan Okunan Bölüm
2.Tefsirden Okunan Bölüm
3.Nur Koridorunda Yürüyüş
4.El-Hafız Şemsiyesi
5.Ahiret Kargosu
6.Cehennem Ehliyle Röportaj
7.Müminin ve Müşrikin Ürpermesi
8.İlâhi Ekran’dan Yansıyan Mesajlar
9.Duyuların Mühürlenişi
10.Niyet Kendini Programlamaktır
11.Kuşku Nifak Alametidir
12.Son Söz Kalbin
13.Varlığın Sonu Heba Olmaktır
14.El-İnsan Sensin Ey İnsan!
15.Hiçmişim
16.Kâfirin Gönlü Mermere Benzer
17.Küfür ve Kâfir Takdir Edilmez
18.Küfrün Başı Doğudur
19.Kur’an Öğüttür
20.İman Kimliği
21.Kulun Allah İle Alışverişi
Değerli Müminler, Kıymetli Kardeşlerim;
Allah’ımızın lütfu, keremi ve sonsuz inayeti ile Aziz Kitabı’nı anlamak, anlatmak ve gereğini yapmak niyetiyle okumakta olduğumuz İmam Nesefi’nin Medarikü’t-Tenzil adlı tefsir-i şerifinden Müddessir Sûre-i Celilesi’nin 53. âyet-i celilesine gelmiş bulunuyoruz. Allah’ın lütfuyla keremiyle bu zamana kadar düşe kalka geldik; Yüce Rabbimiz bizi bu günlere getirdi. O’na hamdolsun.
NUR KORİDORUNDA YÜRÜYÜŞ
O’nun Kitabı’nın gölgesinde, nuru, rahmeti, bereketi ve himayesi ile bu fitney-i ahir zaman yolunda, meydanında Yüce Allah’ın “الحافظ” ismine sığındık. O isimle bizlere bir koridor açtı. “Nur koridoru.” Bu koridorun içerisinde, bu himayeli yolda, bu selametli yolda, Kur’an’ın eşliğinde, O’nu okuyarak, O’nu anlamaya çalışarak, O’nu konuşarak, O’nu hayal ederek, O’nu düşünerek, O’nunla oturup kalkarak, O’nunla gezip tozarak yolumuza revan olmaktayız, yaşamımızı sürdürmekteyiz. Allah bereket üzerine bereket kılsın. Bizleri âyat-ı beyyinatının nuru, rahmeti ve himayesi ile fitney-i ahir zamandan korusun.
EL-HAFIZ ŞEMSİYESİ
Ahir dönemde olduğumuz kesindir. Artık geçmişe göre son günlere daha yakınız. Son günlerin içerisindeyiz. Ama o dilediği zaman bir koruyucu şemsiye açmaktadır. Kullarının üzerine koruyucu bir perdeyi, şemsiyeyi tutmakta, onları fitneden, fesattan azat etmekte, hıfz-u emanında tutarak inayetine yönlendirmektedir. O her şeye kadirdir. Biz buna iman ediyoruz. Ne kadar buyruğuna uyarsak, ne kadar tavsiyelerine kulak asarsak, o kadar koruyuculuk yönümüz, koruyucu kalkanımız o denli güçlü olacak, korunacağız. Ne kadar zayıf olursak, buyruklara uyma konusunda ne kadar zaaf gösterirsek, şunu iyi bilelim ki bizim koruyucu kalkanımız da surumuz da zaafa uğrayacaktır. Surda gedik açılacaktır, çatlaklar oluşacaktır. O çatlaklardan, o gediklerden fitneler fesatlar baş gösterecektir. Dumanını, isini, pasını bize yollayacaktır. O halde sizin için kullarım diyor. İyilik yaparsanız lehinize, kötülük yaparsanız aleyhinizedir. Bana bir zarar veremezsiniz. Yani bunlar kendiniz içindir. Benim için değildir. Benim sizden istediğim her şeyin menfaati, faydası size racidir, size döner. O halde kendinize kastetmeyiniz. Kendinize zarar vermeyiniz. Faydanızı artırınız. O hâlde;
وَتَزَوَّدُوا
AHİRET KARGOSU
Maddeten ve manen yolunuz uzundur. Daha çok yol yürüyeceksiniz. Dünya ile bu iş bitmez. Bunun berzahı, mahşeri, arasatı vardır. Bunun sıratı vardır. Vardır da vardır. O halde tedarik için çalışın. Yol tedariğine çalışın. Bu yolda ne lazımsa onları bir an evvel doldurun ve onları ahiret ambarına verin. Allah’ın ahiret kargosuna verin. Çünkü siz onları taşıyamazsınız. Eşkiyadan koruyamazsınız. İblisler kol geziyor. Yollarda barikatlar kurmuşlar. Onlara kaptırırsınız. O halde onu benim kargoya verin. Benim adımla bana gönderin. Ben onları korur, o ihtiyaç gününde fazlasıyla size iade ederim. Faydanıza sunarım. Emin olun, ben eminim. Benden size faydadan öte bir şey gelmez. Size hâşâ zararım dokunmaz. Ben kullarımın zararını istemem. Ben kolaylık isterim. Ben sizin için lütuf, kerem mağfiret isterim. Ama siz de beni gazaplandırmayın, öfkelendirmeyin. Yoksa
إِنَّ عَذابِي لَشَدِيدٌ
-
“Hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”2
Azabım müthiştir. Rahmet yönünde yol alın. Rahmet kitabıyla rahmetli olarak rahmetler saçan yolumda yürüyün ve rahmetimle sizi kucaklayayım. Bekliyorum.
فَانْتَظِرُوا
إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ
-
“Biz de sizinle bekliyoruz.” 4
Bana ulaşmak, rahmetime, mağfiretime erişmek için bekleyin. Yolumu gözleyin. Kullarım! Ben de sizi beklemekteyim. İnşaallah lütfuma, keremime, sonsuz olarak, sonsuza dek sizleri almak için bekliyorum. İnşaallah bunun sonu güzel olur. Akıbetimiz hüsn ile neticelenir. Hüsnü hatimeye mazhar oluruz ve bu fitneli yolu emniyetle inşaallah tamamlamış oluruz.
Müddessir Sure-i Celilesi’nin İslâm’ın ilk günlerini yansıttığını öğrendik. Peygamber-i Zişan’ın bu yönde vahiyle temasını, ilk olarak vahiyle yüz yüze gelişi anındaki iç ve dış konumunu, psikolojik yönünü, sosyal yönünü ele aldı ve bize yansıttı. Peygamber-i Zişan’ın bu yönde neler çektiğini, küffar ile nasıl kapıştığını ve bunun yanında Yüce Allah’ın Peygamberini nasıl takip ettiğini, O’nu yardımsız bırakmadığını öğrendik. Yüce Allah bunları bize anlattı. Peygamberinin her konumda, her durumda yanında olduğunu, sık sık sözü kendisi alarak küffara karşı durduğunu gördük. Onlara cevaplar yetiştirdiğini gördük. Onları nasıl tehdit ettiğini, Peygamberini savunduğunu, koruduğunu, açık seçik bu sure-i celilenin satırlarından sadırlarımıza intikal ettirerek güvenli, sevgili saygılı bir şekilde mazhar olduk. Göğsümüz, kalbimiz, ruhumuz bu âyetlere mazhar oldu. Allah bereketini sonsuz eylesin. İlmini, inayetini ziyade buyursun.
CEHENNEM EHLİYLE RÖPORTAJ
Sure-i Celile’nin son bölümleri artık kötü akıbetle neticelenen küffarın durumu ile ilgiliydi. Onların tehdit edildiğini gördük. Daha sonra yani sizi öyle bir ateşe atacağım ki ey kâfirler hiç bir güç sizi kurtaramayacak. Size yardım edemeyecek. Benim elimden sizi hiç bir güç alamayacak ve sizi cehennem ateşine yasladıkça yaslayacağım. Biz bu tehditlerden sizi onun dağları ile taşları ile paramparça edeceğim. Sizleri onlara vurdukça vuracağım ve cehennemin ateşine soktukça sokacağım türünden anlamlar anlıyoruz. Son olarak da cehennem ehlinin sanki bir kesitini görüyoruz. Cehennem yaşamından bir bölüm görüyoruz. Bu bölüm içinde sanki bir ilahi röportaj yapılmıştır. Onların ağzına sanki mikrofon tutulmuş ve buralara nasıl geldiniz, yolunuz buralara nasıl uğradı, sizin buralarda ne işiniz var? Sizi buralara sokan nedir? Bu soruların cevaplarını görüyoruz ki şu anda henüz daha ölmemiş, aklı başında, gücü yerinde, hâlâ umut besliyor. Çünkü ölmedikçe umut kesilmez. Allah’ın rahmetinden, lütfundan, kereminden, iyiliğinden, güzelliğinden, istikametinden ümit kesilmez. İşte bu ümitleri canlandırmak ve bir kısım gafilleri uyarmak maksadıyla Yüce Allah bize bunları takdim ediyor. Bu sahneleri bize gösteriyor. Kulağımızda çınlatıyor. Gözümüzün önünde canlandırıyor. Buraya giren insanların namaz kılmadıklarını gördük. Miskinlerle olan münasebetlerinin bulunmadığını öğrendik. Sanki hayatlarında böyle bir zümre hiç görmemişler. Fakir, fukara hani hiç görmüyorlar diyoruz ya beni hiç görmedi. Onların gözleri vardır görmez, kulakları vardır duymaz. Onların acılarını, çığlıklarını duymazlar. Çünkü o tarafa açılan işitme kapıları kapalıdır. Kulakları o tarafa tıkalıdır. Hak yönünde kulak çalışmamaktadır. Bu nedenle haktan yana her ne görüntü varsa, her ne türlü ses varsa kulakları o tarafa kapanmıştır.
خَتَمَ اللَّهُ عَلى قُلُوبِهِمْ وَعَلى سَمْعِهِمْ
-
“Allah onların kulaklarına da bir mühür vurmuştur.”5
فِي آذانِهِمْ وَقْرٌ
-
“Onların kulaklarında kurşun dökülmüş gibi, tıpa ile sımsıkı kapatılmış gibi çelikten sanki bir yama vurulmuş gibi ağırlıklar vardır, duymazlar.” 6
إِنْ تَدْعُوهُمْ لا يَسْمَعُوا دُعاءَكُمْ
-
“Sizin çağrınızı duymazlar.”7
Ve birbirlerine de uyarı da bulunurlar.
لا تَسْمَعُوا لِهذَا الْقُرْآنِ
-
“Bu Kur’an’ı dinlemeyin, kulak vermeyin.”8
MÜMİNİN VE MÜŞRİĞİN ÜRPERMESİ
İşte bu şekilde onlar davranışlarda bulunurlar. Sonunda da Allah onların kulağını tamamen tıkayıverir. Çünkü onlar dinlememek için ellerinden gelen her türlü şeyi yapmışlardır. Her türlü yola başvurmuşlardır. Kaçarlar, dinlememek için kaçarlar. Yaban merkeplerinin aslandan kaçması gibi kaçarlar. Sanki bir aslan kükremesi duymuş gibi, Allah’ın vahyi karşısında ürperirler. Onlara âyetlerimiz okununca tüyleri ürperir. Kimisi Allah’a olan sevgisinden ve saygısından heybet alır. Kimisinin de ödü patlar. İğrenç bulur hâşâ ve kella. Kendisi için büyük bir tehlike görür eyvah avcılar geliyor der. Şimdi beni avlayacak diye avcılardan ve onların oklarına hedef olmaktan kaçan yaban merkepleri gibi kaçarlar. Bakın tüy ürperme olayı onlarda da vardır. Müspet anlamı da vardır negatif anlamı da vardır. Birisi panikler, eyvah yakalandım dercesine böyle bir korku vardır. Gökyüzündeki şimşeklerden, yıldırımlardan insan nasıl paniğe kapılırsa, nasıl korkarsa, böyle titrerse, onlar da bu türden korkarlar. Çünkü Allah;
سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْأَعْناقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنانٍ (12) ذلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَمَنْ يُشاقِقِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقابِ
-
“Hani Rabbin meleklere: ‘Ben, sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üzerine. Vurun onların bütün parmaklarına diye vahyediyordu. Bu, onların Allah’a ve Resûl’üne karşı gelmelerindendi. Her kim de Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelirse bilsin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.”9
Biz kâfirin kalplerine korku bırakacağız. Onlarda müthiş bir korku vardır. Bunun nedeni inkârlarından ve itaatsizliklerinden dolayıdır. Manevi besinlerini alamadıkları için bünyelerinde bir gerginlik vardır. Her an olumsuzdurlar.
يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ
-
“Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar.”10
Her duydukları sesi eyvah tepemize bir şey yuvarlanıyor. Eyvah bize bir kurşun sıktılar. Bir ses duysunlar eyvah derler ve hemen paniklerler. Yakalandık mı baskın mı görüyoruz cinsinden telaşa kapılırlar. Böyle bir yapıları vardır, ürkeklikleri vardır. İşte bunun için Yüce Allah;
يَجْعَلُونَ أَصابِعَهُمْ فِي آذانِهِمْ مِنَ الصَّواعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ
-
“Ölüm korkusuyla yıldırım seslerinden parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar.”11
Hani o gökyüzünden gelen o şimşekler çaktıkça, o gürültüler gökyüzünden yeryüzüne dehşet saçtıkça ellerini kulaklarına tıkarlar. Kur’an’ı duymamak için de böyle yaparlardı. Parmakları ile kulaklarını tıkarlardı. Bazen de böyle giysileri ile kafalarını dolarlar, görmek ve duymak istemezlerdi.
وَاسْتَغْشَوْا ثِيابَهُمْ
-
“…elbiselerine büründüler….”12
Elbiselerine bürünürlerdi. Peygamber de büründü ama bakın bu bürünme başka o bürünme başkadır. Demek ki aynı hareketi görürsün ama neden kaynaklandığını bilemezsin. Hareketler birbirine benzer ama onları tetikleyen, etkileyen şey başkadır. Korku müminde de vardır. Gâvurda da vardır ama menşeleri farklıdır, dürtüleri farklıdır. Onları etkileyen şey farklıdır. Hepsinden önemlisi neticesi, sonucu farklıdır. Birisinin korkusunu Allah recaya, umuda, lütuf ve kereme çevirir. Tıpkı gökyüzünden bir gürültü başlıyor. Şimşekler çakıyor acaba ne gelecek diye paniğe kapılıyorsun, korkuyorsun. Çünkü bunlar Peygamberimizin hareketleri idi. Böyle olması lazım. Her ne kadar biz vurdumduymaz isek; gökyüzü çatlıyormuş, patlıyormuş, kıyamet kopuyormuş hâlâ adam dizisine bakıyor. Gülüyor, oynuyor. Yahu be hey adam gidiyorsun, gökler yıkılıyor. Kapatsana şunu, dinlesene Yüce Allah’ın mesajlarını, onlar canlı mesajdır.
İLÂHİ EKRANDAN YANSIYAN MESAJLAR
Gökyüzü ilahi ekran, yeryüzündekilere mesajlar veriliyor. Peygamber panikler, oradan oraya tabiri caizse Kastamonu ifadesiyle cız tutmuş gibi bir oraya bir oraya giderdi. Sahabenin tasviriyse doğum yapacağı zaman sancısı tutmuş kadınlar gibi, Peygamberi böyle görmüşlerdir. Çok ilginç değil mi Allah’ın kulları. Bakınız
وَأَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَاءً ثَجَّاجًا
-
“yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.”13
Biz âdeti yaklaşmış kadınların sıkışması gibi sıkıştırılmış bulutlardan yağmur indirdik. Peygamber de bakınız sancısı tutmuş kadınlar gibi böyle oradan oraya panikliyor. O hareket aslında gökyüzünde var. Peygamber onu bize cismen yansıtıyor. O’nun o paniklemesi, oradan oraya gitmesi, gergin hale gelmesi bulutlardan kaynaklanıyor. O bulutlardan mesaj alıyor. İşte mesaj alan böyle yapar. Almayan ise keyfine bakar, hevasına tapar. Elbette hevasına tapan mesajlara kulak asmaz. Yer titriyormuş, depreniyormuş. Gökyüzü hareketlenmiş onun umurunda değildir.
Âyetlerimizi açık seçik, gözlerinin önünde böyle gösteririz. Yollarının üzerindedir, âyetlerimizi abideler gibi dikmişizdir.
يَمُرُّونَ عَلَيْها وَهُمْ عَنْها مُعْرِضُونَ
-
“Göklerde ve yerlerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler.”14
Onlara uğrarlar, yanlarından geçerler ama ne görürler, ne duyarlar. Hiç bir şey anlamazlar. İşte böylesine gafil bir güruhtur. Bunlar sürekli kaçarlar. Kulaklarını, gözlerini tıkarlar. Görmemek için, duymamak için ellerinden gelen her türlü çabayı, gayreti gösterirler. Yüce Allah da sonunda öyle mi, ben size yardımcı olayım öyleyse, madem tercihiniz bu yöndedir.
DUYULARIN MÜHÜRLENİŞİ
خَتَمَ اللَّهُ عَلى قُلُوبِهِمْ
-
“Allah onların kalplerini mühürlemiştir.”15
Allah kalplerine bir mühür basıverir. Artık kaygıları kalmaz. Çünkü his mekanizması istop ettirildi, devreden çıkarıldı. Bunun adına “hatm” deniyor. Allah korusun. Hani bunun kalbi mühürlü, ne söylesen anlamıyor derler ya; işte kalbin mühürlendi mi artık beş duyunun hayır yönünde ortaya koyacağı bir şey yoktur. Çünkü merkez gitmiştir. Buna mümasil olarak hemen arkasından devreye
وَعَلى سَمْعِهِمْ
-
“Kulaklarına da Allah bir mühür basmıştır.”16
Diğer âyette okuduk
فِي آذانِهِمْ وَقْرٌ يعني ثقل
-
“Onların kulaklarında kurşun gibi bir ağırlık vardır.”17
ثقل “Siglun” bir ağırlık tamamen kapatılmış, mağaralar beton dökülür gibi, mermerle nasıl kapatılırsa bir daha girilmesin çıkılmasın diye, kurşun dökülmüş gibidir. Kulakları hiç ses, haktan bir yana bir şey duyamayacak şekilde tıkanmıştır.
وَعَلى أَبْصارِهِمْ غِشاوَةٌ
-
“Gözleri üzerinde de bir perde vardır.”18
Gözlerinin önünde de kalın bir perde vardır. İşte bundan ötürü görmeleri mümkün değildir. Ey Allah’ın Kulları! Allah bunları doğuştan bu şekilde meydana getirmedi. Bu âleme böyle göndermedi. Bunlar onların kötü çabasının bir sonucudur. Kötü girişimlerinin, yanlış hareketlerinin bir sonucudur. Yanlış tercihtir. Hani birileri benzetmek gibi olmasın bir soru sorar. Bir güçlü, kaba bir adam bir soru sorar. Yanlış cevap, bir tane kondurur. Tekrar et, söyle bakalım. Olmazsa bir tane daha ağır darbe indirir. İşte yanlış cevap vermeleri neticesinde Allah’tan aldıkları cevabın sonucudur. Yanlış cevap işte böylesine bir tehlikeyi getiriyor. Böyle bir olumsuzluğu getiriyor. Olumsuz hareketin cevabı olumsuzluktur.
وَمَنْ جاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلا يُجْزى إِلاَّ مِثْلَها
-
“Kim de bir kötülük yaparsa o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır..”19
Eğer verilen cevap kötü ise karşılığı da kötülüktür.
هَلْ جَزاءُ الْإِحْسانِ إِلاَّ الْإِحْسانُ
-
“İyiliğin karşılığı yalnız iyiliktir.”20
İyiliğin karşılığı da ancak iyiliktir. Kötülüğün karşılığı da kötülüktür. Kötülükle gidip de iyilik bulmak böyle bir yasa yoktur. Böyle bir kanun yoktur. Böyle bir davranış yoktur. Sen tarlaya darı ekersen darı biçersin. Diken ekersen diken biçersin. Hiç diken ektin de buğday bitti mi? Hiç gördün mü? Sen zehire ekmek bandın da Kastamonu ifadesiyle batırdın da bunu ağzına aldığın zaman hiç bal yemiş gibi oldun mu? Yoksa nalları havaya mı dikiyorsun? Öte tarafa çabucak atlayıveriyor musun? Elbette zehir zehirdir. Hiç bir zaman zehir insana bal tadı vermez. Bal da insana zehir tadı vermez. Sen zehirlenmedinse. Tabii ki sen marazlı isen, arazlı isen, ahraz isen balı yerken bu acı bir şeymiş, neymiş bu dersin. Ama balı herkes bilir ki baldır, tatlıdır ve Allah’ın en güçlü şifasıdır. Allah’ın Kulları! Ne ekerseniz onu biçersiniz. Hangi yöne adım atarsan o tarafa erişirsin. Kuzeye gidiyorsan kuzey kutbuna doğru gidersin. Güneye doğru gidersen varacağın yer güney kutbudur. Sen güneye doğru git kuzeye varır mısın? Kâbe’ye doğru adım atarsan ona gidersin. Moskova’ya doğru adım atarsan oraya varırsın.
أَيْنَ إِلَى
Nereye? Allah soruyor
فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ
NİYET KENDİNİ PROGRAMLAMAKTIR
Gittiğiniz yeri tespit ettiniz mi? Planını projesini yaptınız mı? Bir haritanız var mı? Yoksa böyle burnunuzun doğrultusuna mı gidiyorsunuz? Rastgele Zeydün mü?
İşte bu insanların miskinler diyarına uğramayışları, onları hiç görmemeleri, görmezler. Yanlarından geçer giderler onları görmezler. Görmek için niyet lazımdır. Görmek için görme duyusunu ayarlamak lazımdır. İnsan niyetinde ne varsa onu görür, onu duyar ve ona uyar. Niyet insanın kendisini programlamasıdır. Dolayısıyla
إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ
-
“Şunu iyi bilin ki ameller niyetlere göre değerlendirilir.”22
hadis-i şerifinin anlamı işe başlamadan programla kendini diyor. Programsız rastgele iş yapma, isabet etsen de havanı alırsın. Eğer programsız iş görürsen havanı alırsın, puan yok. Gördünüz mü Allah’ın Kulları? Buna dikkatinizi çekerim. Senin böyle bir projen var mıydı? İşte ben de yaptım geldim. Önceden bir dilekçe vermiş miydin? Hani sen bize proje sundun mu? Yok. Öyleyse bizden ne talep ediyorsun? Şimdi de böyledir. Verir mi adam, niye versin sana? Sen oraya sunmamışsın ki, ben de talibim dememişsin ki. Adam sana ne versin? Ben de çalıştım bu şeyde; çalışanlara bakın ücret veriyorsunuz. Onlar kayıtlıdır, senin kaydın yok. İşte niyet kayıt olmaktır, proje sunmaktır. Bunu yapan kişi projeyi sunduktan sonra herhangi bir nedenle orada çalışamasa bile yine ona ücret tahakkuk eder. Böylesine niyet önemlidir. Niyet insanın mekanizmasını yönlendirme hareketidir, çalışır konuma getirmesidir. Sen düğmeye filan basmamışsın. Sen havasız kalmışsın. Adam gitmiş, oturmuş. Üşüyorum ben hiç ısınmadım burada demiş. Makineyi çalıştırdın mı? Klimayı açtın mı? Yok, unutmuşum, açmamışım. Açmazsan işte böyle olur. Donarsın soğuktan tabii ki. İşte niyet açmaktır, fetihtir.
إِنَّمَا الأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ Budur. Onu açtığın zaman çalışmasa bile bir şekilde, herhangi bir mekanizma çalışmasa bile ısınırsın. Adam kırmızıya, ocağa bakarken gözünden ısınırmış. Çünkü o gördüğü şeyde ısınmak istiyor. Gayesi ısınmaktır. Ateşin resmi bile yetiyor, resmi görmek bile kâfidir. Buna psikolojik derler. Ne ise önemli olan neticedir. Adam ısınmış mı ısınmış. Nasıl ısındıysa ısındı. İşte bu olay niyetledir. Adam ısınmak istiyor ve onun karşısına da, o havayı, o atmosferi oluşturan bir tablo koymuşsun. Onu o şekilde algılıyor. Bütün bunların temeli niyet dediğimiz tahrik mekanizmasıdır. Tetikleme mekanizmasıdır. Bu olmadan bir şey olmaz. Bu tarz şeyleri ısınma ve donma yönüyle anlatırlar. Adam, çalışmayan buzdolabında ben öldüm düşüncesiyle donarak ölmüş. Halbuki makine çalışmıyormuş. Nedeni niyettir. O makinenin çalışması önemli değil, kendini programlaması önemlidir. Ben şimdi donuyorum diyor ve ona göre bünye başlatıyor. Çünkü adam buna inanmıştır. İnsan bünyesi inancı doğrultusunda kendini yeniler, kendini geliştirir. Beni Allah affetmez, benim işim bitti dedin mi, kesinlikle buna inandın mı? Öyle olursun. Bu Kur’an’da vardır. Bağışlanmazsın, öyle gidersin. Adamın birisi ateşe atılıyordu. O sırada ben seni böyle düşünmemiştim, ben sana böyle inanmamıştım dedi. Hemen Yüce Allah her şeyi duyduğu için durun dedi. Peki, sen beni nasıl sanıyordun dedi. Adam, “Beni bağışlayacağını ümit ediyordum” dedi. Yüce Allah: “Öyle mi” dedi. Evet, öyle deyince adam Allah tamam bağışladım, bırakın onu, atmayın dedi. Bu bir sahnedir.
KUŞKU NİFAK ALAMETİDİR
Bu insana bir mesaj veriyor. Bunun suni oluşumuna bakmayın, bunun özüne bakın. Bu bir mesajdır. Bakın o Allah’a olan inançtır. Rabbim budur benim. Ben eminim ki benim kusuruma bakmayacaktır. Öteki de beni hiç affetmeyecektir diyor. Affetmeyecek dedi mi affetmez. Affeder beni, ama bunu dilinin ucuyla söylemiyor dikkatinizi çekerim. Bende öyle deyim o zaman derseniz onu yapmak kolay değildir. Dilinle yapmayacaksın, için buna inanacak. İnandırabiliyorsan buyur. At uçurumdan bana bir şey olmaz de. Olmaz eğer gerçekten için bunu yalanlamazsa. Ama içinde bir tedirginlik varsa sakın yapma, o inanç değildir. Çünkü inançla tedirginlik birbiriyle barışmaz. Tereddüt ve iman bir birbirinin zıddıdır. Tereddüt şekkin, şüphenin bir ürünüdür. Kuşku göstergesidir. Kuşku iman değildir, nifak alametidir. Peygamber adamı ziyaret etti.
Dostları ilə paylaş: |