GöNÜlden esiNTİler: (6) peygamber (6) hz. Muhammed rasûLÜllah


Birincisi, üstte olan Ulûhiyyet elidir. İkincisi



Yüklə 1,36 Mb.
səhifə68/155
tarix07.01.2022
ölçüsü1,36 Mb.
#78591
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   155
Birincisi, üstte olan Ulûhiyyet elidir.

İkincisi, tutulan risâlet elidir.

Üçüncüsü ise, tutan abdiyyet elidir.

İşte böylece ellerde remzedilen (99) “Esmâü-l Hüsna” Hakk mertebesinden, Risâlet mertebesine, oradan da abdiyyet mertebesine olan nüzülü başlamış olmaktadır.

Yukarıda bahsedildiği üzere, âlemlerin halkedilişi gibi ulûhiyyet mertebesinin, tecellisi ve aynı zamanda bir kopyası olan hakikat-i insaniyye mertebesine bütün ulûhiyet özelliklerinin aktarılması gibi aynı şekilde biat esnasında, hakikat-i insaniyye’ye aktarılmış olan bu hakikatler de daha henüz beşer (insan, ancak gerçek insan namzeti olma yolunda) olan sâlike de (el verme tatbikatı ile kendi hakikatine ve âlemlerin hakikatine erme yolu) böylece açılmış olmaktadır.

106


Bazen bu husus hakkında lâtife olarak, “Tutarsan tutulursun” diye ifade etmekteyiz. Yani zorlama yoktur tutan tutmaya devam eder, bırakan da bırakır gider, ancak o zaman âyet-i kerîmenin devamının hükmü altına girmiş olur. Cenâb-ı Hakk cümlemizi idrak ehli olanlardan eylesin.

-------------------

Şimdi burada “selâmlaşma/musafaha/tokalaşma” ile “biat” arasındaki farkı incelemeye çalışalım. Tokalaşma genelde iki sağ el ile olmaktadır. Sağ “akl-ı kül” olduğundan, akl-ı külden, diğer akl-ı kül’e her iki taraftan sevgi ve saygı işareti olur. Genelde ayak üzere karşılaşınca olur, şartlara göre oturanlar arasında da olur. Genel bir nezaket halidir. Kişi karşı kişinin kendine olan yakınlığı kadar muhabbeti vardır ve dilediğinde tokalaşmaz da.

Biat ise özel bir haldir ve yolun gereğidir. (el ele diz dize göz göze) dir. Tokalaşma iki elle olmakta biat ise altı elle olmaktadır. Altı sayısı ise “altı cihet”i ifade etmektedir. Üstte Hakk’ın eli, altta mürşidin eli yanında da sâlik’in eli vardır. Hakk’ın kudret elinde “yedullah” sıfatları ve isimleri kendinin “rüşd/kemâl” verdiği mürşidin eli ki, bu gerçekten kâmil bir rüşd/mürşid olmalıdır, oraya akmaktadır.

Mürşid ise kendine Hakk’tan gelen bu sıfat ve isimleri kendinde iki elinde bulunan (99) ve sonsuz olan sıfat ve isimleri elini tuttuğu sâlik’ine istiğfar, salâvat ve kelime-i tevhid ile “talim/ilka/aktarmaktadır.” İşte bu hadise, yukarıda bahsedilen, Hakikat-i İlâhiyye’nin, Hakikat-i Muhammdiyyeye aktarılışı, kopya baskısı ve kopyanın Hakk’ın tasdiki ile aslının aynı olması gibi, biat tatbikatı sırasında da mürşid mevkiinde olandan sâlik mevkiinde olana bu ilâhî hakikatlerin kopyalanmaya başladığı sürenin başlangıcıdır. Sâlik yoluna devam ettiği sürece bu kopyalar kendisine akmaya devam edecektir.

El ele bu hakikatlerin ma’nâ melekût âleminden alınmasıdır.

Diz dize bu hakikatlerin beden mülküne indirilmesidir.

Göz göze ise bu hakikatlerin gönül âlemine indirilmesi

107

ve rabıtanın başlaması hükmündedir.



Rabıta ise, Peygamberimizin, “men reânî fekad reel Hakk/bana bakan Hakk’ı görür.” ifadesi ile bu hususta belirttikleri İlâhî bir haberdir. Ve bu tatbikat tahiyyatta oturur, “huzur ve mutmain” halde, mürşidin arkası kıbleye dönük sâlik’in ise vechesi kıbleye dönüktür ki, kıblesi mürşidinin ma’nâ ve hakikatinin hakikat-i ilâhiyyenin temsilcisi olduğu yönü ile, teşbihan orasıdır.

Bayanlara ise bu tatbikat el ele tutulmak için bir havlu aracılığı ile olur. Yani ellerin arasına edeben havlu alınır.

Ancak bu husus çok önemli bir husustur. Takip edilen sistem eğer gerçek bir ma’nevi eğitim sistemi ise, mürşid olan kişi daha evvelce kendisi de, aynı tatbikatlardan geçtiği için bunları kendinden sonrakilere aktarabilir. İşte bir bakıma ma’nevi Kevser ırmağı budur ve seyrini gönüllerden gönüllere, her gönül o yolun bir altın halkası olarak, kıyamete kadar akışını sürdürür.

Eğer mürşid mevkiinde olan kişi ehl-i sünnet olup şeriat ve tarikat mertebesi içinde yaşıyor, hakikat ve ma’rifeti yok ise, kendisinin bulunduğu yere kadar sâliklerini getirir daha yukarıya çıkartamaz yine ikilik içinde ancak zâhitlik zâkirlik mertebesi itibariyle hayatlarını sürdürürler irfaniyyet yaşantıları olmaz.

Ayrıca, dış görünüşleri bu sistemlere benzer guruplar da vardır. İçleri tamamen hayalî ve iblisidir. Bunlar çok tehlikeli olanlardır. İrfan ehlinin sözlerinden bazılarını almışlar ve teklik hakkında lâf söylerler, bunları ayırma kabiliyeti olmayan kimseler de, gerçek zannederek o kişilerin peşlerine düşüp, yukarıda bahsedilen hususlara benzer hallerle biat alırlar ve bu kimseler hangi sahada iseler, kendilerine bağlananları da o sahaya sokarlar. Girdikleri saha da Allah etmesin iblisin etkili olduğu sahadır. Bir daha da ordan kolay kolay çıkamazlar, (illâ bi sultan) dünya ve ahiretleri de kararmış olur.

Yaşadığım oldukça uzun sürede, bu halde olan şahıs ve gurupların ne kadar çok olduğunu, maalesef üzüntü ile

108

görmüş oldum. Bu tehlikelerden Hakk’a sığınırız.



Bütün bunlardan sonra, sâlik yolunda gevşeklik ederse bu kopyaların akışı durdurulur. O kişi de tekrar eski kupkuru nefsi emmâre haline döner.

Bu husus (Mâide-5/115) deki müthiş ihtar olarak ve (Âl-i Îmrân-3/8) de de bu hale düşmemek için yakarma hali olarak bildirilmiştir.

-------------------

NOT=Bu hususta daha geniş bilgi, (19/48) Fetih Sûresi isimli kitaımızda vardır. Dileyen oraya da bakabilir.

-------------------




Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   155




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin