GöNÜlden esiNTİler: (6) peygamber (6) hz. Muhammed rasûLÜllah


PEYGAMBERİMİZİN (s.a.v.) MUHAMMED İSMİ VE MERHALELERİ



Yüklə 1,36 Mb.
səhifə69/155
tarix07.01.2022
ölçüsü1,36 Mb.
#78591
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   ...   155
PEYGAMBERİMİZİN (s.a.v.) MUHAMMED İSMİ VE MERHALELERİ

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRÂHÎM:

Bugün 22.01.2014 Çarşamba günü gündüz öğleden sonra bazı kardeşlerimizin soruları var, onları alalım sonra devam edelim. Evvela bir sesli soru, sorun bakalım.

-Muhammedü’l Emîn…

Muhammedü’l Emîn yani Hz. Peygamberin isim ve merhaleleri diye bir başlık yapalım.

Doğdu ol saatte o sultân-ı mübîn

Nûra gark oldu semâvât-u zemîn

Süleyman Çelebi, mevlüdde böyle diyor. Yani Peygamber efendimiz doğduğu zaman, semâvat ve arz nûrla doldu, nurlandı. Peygamber efendimizin (s.a.v.) dünyaya gelmesi o günlerde bilindiği gibi 10 kadar mûcize türü değişik haller oldu. Bu nerede bulunur? Dini kitaplarda bulunur, peygamber efendimizin doğumuyla ilgili kitaplarda bulunur. Bir de bizim “mübarek geceler ve bayramlar” isimli kitabımızın mevlüd kandili bölümünde bulunur. Daha geniş bilgi isteyenler oraya bakabilirler. Peygamber efendimiz böylece

109

dünyaya geldikten sonra belirli yaşantıları var bilindiği gibi. Köy yaşantısı var, gittiği süt annesi Halime’nin yanında geçirdiği devreleri var. Orada bir çocukluğunda ameliyat olduğu kalp, gönül ameliyatı olduğu devreler var. Sonra tekrar ailesinin yanına geldiği gençlik yıllarında, böyle hayatını sürdürdüğü ve bu hayatı içersinde güzel bir insan olarak, hayat seyrine devam ettiği için ve bütün üzerine aldığı görevleri ne ise, hepsini yerli yerince yaptığı için ve çevresinin de îtimadını kazandığı için kendisine “Muhammedü’l Emîn” dediler. Yani kendisi “Emîn Muhammed” olarak isimlendirildi ve bu isimle de vasıflandırılmış oldu.



Bu devrede (Muhammedü’l Emîn devresinde) bilindiği gibi en mühim hâdiselerden birisi Hacerü’l Esved’in yerine konmasıydı. Kâbe-i Muazzama tamir ediliyor iken oradaki kabileler arasında ihtilâf vâki oldu. Her kabîle o şerefi kendi kabîlesine almak için ve kendi başkanının da değerini arttırmak için “Biz koyacağız, biz koyacağız.” diye aralarında anlaşmazlık çıktı. O günkü yaşam sistemine göre bu tür anlaşmazlıklar hakem yoluyla çözülüyor, bir hükme bağlanıyor idi. O zaman aralarında “Biz kavga etmeyelim bir hakem tayin edelim, o ne derse onun sözüne uyalım.” diye anlaştılar.

“Peki, bu hakem kim olacak?” diye düşündükleri zaman dediler ki:

-Bu çevreye, Beytullah’a (O zaman Kâbe değil ismi) kim daha evvel girerse onu hakem yapalım, dediler. Bir müddet sonra da oraya bir kimse geldi, gelen Muhammedü’l Emîn idi.

-Hah! Dediler, tamam zâten bu emin bir kimsedir. Ona biz bu işi verelim, bakalım aramızda nasıl bir hüküm verecek. Hâdiseyi anlattılar Muhammedü’l Emîn de “bir örtü getirin” dedi ve örtünün ortasına hacer-ül esved taşını koydu. Ondan sonra bütün kabile reislerini topladı “hadi bakalım hepiniz şimdi bu örtünün ucundan tutun” dedi. Hepsi birlikte örtüyü aldılar, kaldırdılar ve peygamber efendimiz aldı yerine koydu. Hakem seçtikleri için artık bu yerleştirme

110

işine kimse itiraz edemedi ve hepsi de memnun oldular. Çünkü hepsi o şerefe nâil olmuş idi. İşte o Muhammedü’l Emîn olduğu devrede peygamberimizden böyle bir hâdise cereyan etti. Olağan üstü bir hal idi bu. Belki Kâbe-i muazzama eski ismiyle Beyt-ül Atik, Beytullah tarihinde ikinci defa olmuş hâdisedir.



Birincisinde İbrâhim (a.s.) zamanında tamir edilirken onlar tarafından yerleştirildi.

İkincisinde de Kureyş’in tamirinde peygamber efendimiz tarafından, emîn Muhammed tarafından yerine kondu ki, bu O’nun gelecekte hangi makam ve mertebelerde olacağının da ilk işaretlerini veriyordu.

Şimdi böylece birinci vasfı ve ismi Muhammed olan o zuhûrun, ilâhi zuhûrun hayat sahasındaki çevresine, kendisine ve çevresine olan tesirleri başlamıştı bile. Nihayet ikra gecesi, kendisi Hira’ya gitmeye başladığı zamanlarda ikra gecesi ismi “HAZRET” oldu. Hz. Muhammed oldu ondan sonra. Yani hazret ne demektir? Hazret ismiyle birçok kimselerde anılabiliyor. Hazret demek, hakîkat-i ilâhiye ile, Hakk’ın varlığı ile hâzır olan kimse demektir. Yani kendinde Hakk’ın varlığı ile varlığı bulunan kimse hazret demektir. Ancak akla bir soru gelebilir, herkes böyle değil mi? Bâtınen tabii herkes böyledir. Neden? Çünkü bütün varlıkta Hakk’ın zuhûru olduğundan nerede ve neresi olursa olsun, orası hazrettir.

Ancak mertebe yönünden hangi mertebede ise o mertebesi yönünden hazrettir. Gerçek hazret lâfzı ise insanda tahakkuk eder. Çünkü insanda zâtı ile zuhûr ettiğinden hazret kelimesi “zâtıyla hâzırdır” ma’nâsındadır. Ancak bilen ayn, bilinen gayr olduğu gibi bunu idrak etmeyen kimse “heze beşer” dir. Hazret değildir. Yani heze insan değildir, heze beşerdir. Heze, bu demektir. Yani onun mutlakıyyetini ifade etmekte, heze işte bu. İşaret zamiri deniyor ona? İşte bu “heze beşer” dir o kadar şeksiz, şüphesiz. Neden?

Kendindeki Hakk’ı idrak etmekten âciz olduğundan bakın kendinde Hakk olduğu halde, kendini beşer sıfatıyla göstermektedir. İşte bu perde, bir bakıma perde-i küfür

111


olmaktadır. Yani nefsî küfür olmakta, nefsi ile Hakk’ı perdelemekte. Ama diğer küfür ise kendi hakkıyla, kendindeki Hakk ile Hakk’ı perdelemektedir. O “heze insan” olmakta yani “Hazret-i İnsan” olmaktadır. Bu hususda kendini bilen insan ma’nâsındadır. İşte onun yolu da, evvelâ emînlikten geçiyor, emîn olacak. Ondan sonraki ismi, Hazret-i Muhammed (s.a.v.)’den sonraki ismi Hakîkat-i Muhamme-diyye’nin zuhur mahalli yani. Diğer ismi Ahadiyyetü’l Ahmediyyedir.


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   ...   155




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin