GöNÜlden esiNTİler. A’YÂn-i sâBİte kazâ ve kader necdet ardiç terzi baba necdet ardiç



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə29/32
tarix03.01.2019
ölçüsü2,1 Mb.
#88712
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32

(3) Merkezi muallâk.

Boşta olan kesin bir yere bağlı olmayan değişken olan.

Şeriat mertebesinde, merkez kuldur, çünkü emir ve nehiyler ona gelmiştir. Kendisine cennet ve cehennem, varacağı iki merkez olarak sunulmuştur, ve bunların içinde, kendisine cennet amelleri tavsiye edilmiş, cehennem amelleri ise nehyedilmiştir. Bu şekilde kendisi mükellef olduğundan muhatap olunan merkezdir.

Dünyadaki davranışları itibariyle sonunda bu iki merkezden birine gidecektir ve o merkezle/merkezleşecek, özdeşleşecektir. Bu yüzden daha henüz netice belli olmadığından burada merkez muallâk yani her iki yönede kayması muhtemeldir.

-------------------









(Vallahu ahreceküm min butni ümmehatiküm lâ ta’lemune şey’en ve ceale lekümüssem’a vel ebsare vel ef’ideh lealleküm teşkürun.)

(Nahl-16/78.) “Ve Allah sizi analarınızın karınlarından hiçbir şey bilmez olduğunuz halde çıkarır. Ve size tefekkür edesiniz diye kulaklar, gözler ve kalpler verdi.”

-------------------

Âyet-i Kerîme de kişinin dünyaya geldiği zaman hiçbir şey bilmediğini hayatının gelişmesi için bir eğitim görmesini bunun içinde kendisine gerekli olan azalarının verildiğini, hayatı boyunca hangi tarafı seçerse merkezinin orası olacağını açık olarak bildirmektedir. Bu durumda, merkezi muâllâk’tır.

-------------------









(Veli külli vichetün hüve müvellîhe festebikulhayrat eyne mâ tekünü ye’ti bikümüllahu cemîan innellahe alâ külli şey’in kadîr.)

(Bakara-2/148.) “Her birinin bir kıblesi vardır, o yüzünü o kıbleye döndürür. Artık hayırlı işlere koşunuz. Siz her nerede olursanız olunuz Allah Teâlâ hepinizi bir araya getirir. şüphe yok ki Allah Teâlâ her şeye kadirdir.”

-------------------

Görüldüğü gibi bu âyet-i kerîmede de ifade ne kadar açıktır. Yani insanların her birinin yöneldiği bir yön vardır ve orası onun kıblesi yani merkezidir. O halde şeriat mertebesinde ve zâhir âlemde ne kadar insan varsa o kadar merkez vardır hükmü ortaya çıkmaktadır.

-------------------









(Ve vassa bihe İbrâhîmü benîhi ve ya’kubü ya beniyye innellahestafa lekümüddîne felâ temutünne illâ ve entüm müslimun.)

(Bakara-2/132.) “ Ve bunu -dinini- İbrâhîm de oğullarına vasiyette bulundu, Yakup da. -Her biri dedi ki- Oğullarım; şüphe yok ki Allah Teâlâ sizin için İslâm dinini seçti. Binaenaleyh sakın siz ölmeyiniz, ancak müslüman olduğunuz halde ölünüz.”

-------------------

Görüldüğü gibi bu âyet-i kerîme de merkez gösterilmiştir. Oğullara hayali merkezlere kapılmasınlar diye, açık olarak gerçek merkez istikameti işaret edilmiştir.

-------------------

Bende şöyle dedim. “Merkez varlığının içinde huzur bulduğu yerdir. Orada aslını bulup kendini tamamlamış olur.” T.B.

-------------------



(7) “merkezinde bırakırdım!” sözü sizce hangi mertebe-nin sözü olabilir.

(7) El cevab. Fenâfillâh/sıfat/hakikat, mertebesinin sözüdür.

-------------------

Yukarıda bahsedilen, Fenâfillâhdan sonra gelinen, baka billâhda, kişi tekrar Ef’âl âlemi şartları içine girer ve tekrar şeriat hükümlerine tabi olur ve merkezi merkezsizlik olur, yani çok merkezli sahaya dönmüş olur. Şeriat tarikat mertebesinde çoklu merkez vardır. Hakikat mertebesinde ise ilim olarak tekli merkez vardır fakat bu âlemde genel tatbikat sahası yoktur, oraya ulaşabilen kişilerin bilinçlerinde ve tevhid zevklerinde vardır.

-------------------





(Rabbî erini ünzur ileyke kâle len terânî)

(A’râf-7/143.) “Ey Rabbim!. Bana varlığını göster sana bakayım. Cenâb'ı Hak da- buyurdu ki: Sen beni katiyyen göremezsin.”

-------------------

Yukarıdaki Âyet-i kerîmede de Mûsâ (a.s.) merkez arayışını görmekteyiz. Ancak merkez yolunun kendine kapalı olduğu belirtilmekte, bizlere ise merkez yolu sonuna kadar açık olduğu ifade edilmektedir yeterki biz istikametimizi gerçek merkezimize döndürelim.

Ümmeti Muhammedin merkezi (Men reani fekat reel Hakk/bana bakan Hakk’ı görür” hükmü ile evvelâ Efendimiz (s.a.v.) onun varlığında da, varlığında olan Hakk müşahedesine ulaşmaktır. Cenâb-ı Hakk bu çok merkezli yerde asli merkezimizin yolunu şaşırtmasın. Ahirette ise cennet ve cehennem olmak üzere iki merkez olacaktır. Birde az bir gurup olarakta A’raf merkezli olacaktır.

-------------------

Faydası olur düşüncesi ile bazı merkez yazıları ile devam edelim.

Hızır (a.s.) ın merkezi, şer’an geçerli bir merkez değildi sadece bâtında olandı, insanlar üzerinde tatbiki mümkün değildi. Mûsâ (a.s.) şeriat merkezi ise zâhiren bütün halkın uymak zorunda olduğu adalet merkezi idi.

Mûsâ Tenzîh, Hızır teşbîh, İkiside bir birine zıt merkezdir, bunları Tevhîd ile toplamak ise hepsinin merkezidir. Bu da tevhîd-i Muhammed-î İnsân-ı Kâmil makamıdır.

-------------------

Şeriat mertebesi de, şeriat mertebesi yönünden merkezdir, ancak uyulması gereken kurallar mertebesidir, uymayanlar merkezden dışarı çıkar o kadarda ceza yer, cezayı yiyince de merkezine gelir.

-------------------

Çiçek koparılması hakkındada küçük birkaç cümle söyleyelim.

Çiçeğin koparılması da bir makam icabıdır, çünkü o çiçekteki cüzlere ihtiyaç vardır, çiçeğin kendi kendine zikrinden, içindeki ecza sebebiyle bir insan varlığına şifa vermesi için koparılması daha efdal, daha faziletlidir, lokman hekim ve diğerleri bunu yapmışlar, ve yapılıyor, bunların hepsi birer mertebedir. O çiçek koparılmadan sadece seyirlik için duruyorsa bundan gözler bakanın idrakine göre haz duyar, bu hazlar, bazılarınca nefsi bazılarınca duygusaldır.

Eğer o çiçek koparılarak bir ilâç içine şifa olmak üzere içindeki cüzleri alınıyor ve böylece bir insanın derdine deva oluyorsa o çiçek veya bitki, bundan daha çok memnun olacaktır. Çünkü varoluş gayesi insana hizmettir. Bu şekilde koparılan çiçekler veya diğer bitkiler, insana ulaşmak sebebiyle o kanaldan miraclarını yapmış olacaklarından, kendileri için daha efdaldir. Ancak keyfî, koparılan çiçeklere yazık olur, ancak onlarda çayıra çıkmaya imkânı olmayan kimseler, onları seyrettikleri zaman gözlerine nur olurlar.

-------------------

Bâtın âlemi denge üzere zâhir âlemi dengesizlik üzeredir, Mûsânın dengesi kendine göre, Fir’âvn’ın dengesi kendine göredir. Zenginin dengesi zengine göre fakirin dengesi fakire göredir. Ama birirlerine göre denge ve merkez değildirler, hepsinin merkezi başkadır.

-------------------



(Velâ yerda li ibâdihilküfra)

(Zümer-39/7) “Fakat kulları için küfre râzı olmaz.”

-------------------

Küfür merkezinde olmadığından Cenâb-ı Hakk ondan razı değildir. Ve bu kimselerin îmâna yani merkeze gelmesi istenmektedir.

-------------------

Yaşanan hayatın hepsi bir zannediştir. Ve bu zannediş kendi asılları üzere sabit olduğundan, ehli zâhir dünya ahret, kendini kendi ile var zanneder, ve bu yerde geçerli olan bir husustur. İşte bu yüzden hiçbir varlık için kendinden başka merkez yoktur, kendine göre diğerleri merkezde değildir.

İşte bu yüzden, şeriat mertebesinde kısas vardır, kısas yapıldığında adalet yerine gelmiş, böylece o hadisede merkezde yerine gelmiştir.

-------------------

Zât-ı mutlaktan ilk zuhur eden hayat/Rûh’dur, ancak ilk zuhur eden sıfat ilimdir. İlk zuhur eden rûh’dur, ilim onun üzerine vaki olur, ilim ile rûh birleşince, a’yân-ı sâbiteler lâtif varlıklar, olarak ilmi ilâhî de peydah olurlar, ve rûh’da kimlik alırlar. Oradan nur mertebesine intikâl edince her a’yânın özellikleri belirir, buradaki özelliklerine nefs denilir, şerrede hayrada kabiliyetleri vardır.

Nefs mertebesinden beden mertebesine intikâl edince, bu nefisler “nefes” olup hareket haline dönüşürler, ve mükellef olurlar. Bunların ismine de “abd/kul” denir. Ve belirli hükümlerle yaşanması istenir. Uyarsa merkezde olur, uymazsa merkezden çıkmış olur.

-------------------

Ef’âl âlemi merkezler savaşıdır.

Bundan sonra merkez kaç veya merkez kalda yaşayalım.

(02/04/2014/Çarşamba)

-------------------

“Ene misliküm beşer” (Bende sizin gibi beşerim ifadesi ile, beşer merkezini ifade ediyordu.

-------------------

Bilen ayn bilinen gayr olması, bilinen kendi fark merkezinde, bilende kendi cem merkezindedir.

-------------------

Ben acıyı ve azâbı duyarım, aklım başımda iken. Aklım gidince duymam o zamanda ben, ben olmam ben varsam acıda vardır tatlı da, o halde bazı şeyler merkezde bazılarıda değildir.

-------------------

Eğer her şey merkezinde olsaydı, ateşe “İbrâhîm için soğu” denmezdi, ve bu âlemde hiçbir müdahele olmazdı, ozaman insanın birey iradesi de olmazdı.

-------------------

Bütün varlıklar zuhura çıktıklarında kendileri olarak vardırlar. İnsanlarda öyle, hakikatlerinden habersiz olduklarından, bulundukları hâl icâbı kendilerini var zannederler. Ve bu husus kendileri beşeriyetleri yönüyle gerçektir. Bu da onların her biri ayrı olan bireysel merkezleridir.

-------------------

Bu âlem-i şeriat merkezler çatışması, veya bazı yerlerde kısmen bazı gurupların merkezler uyuşmasıdır. Evine giren bir hırsıza, hoş geldin yaptığın hem senin hem benim merkezimdedir, diyerek ses çıkarmadan hırsızlığını ve çaldıklarını alıp götürürken sana göre merkezindedir, deyip al götür diyebilirmiyiz, yoksa kendi merkezimiz olan malımızı koruma yönündemi hareket ederiz.?

Veya aile fertlerinden birine göz dikmiş biri senin evine giripte gözünün önünde kötü muamele etmek isteyen bir kişiye, ne güzel bu da merkezinde, fiiline devam et, nefsin hoşlansın; diyebilir-miyiz? O halde her şey her zaman merkezinde değildir. Ef’âl âlemi merkezsizliği merkezine çekme/getirmeye çalışma yeridir.

Evine biri gelmiş yakıyorken, sende Hak’sın, oh ne güzel yaptığın iş merkezindedir, deyip yakanla birlikte ona yardımcı olabilirmiyiz.

-------------------

Dünyada her kes merkezini bulmaya çalışıyor. Bu gün şu durumda merkezinde olan, yarın bir başka durumda başka merkezde oluyor, çünkü burası fark âlemidir. Burada birlik, ve bir merkez olmaz.

-------------------

Ahiret, Cennet Cehennem, merkezlilik merkezi olarak, iki merkezli kurulmuştur. Bu merkezler de birbirlerine göre zıt olduğundan karşı tarafa göre her iki tarafta merkezinde değildir.

Bu âlemde ise birbirlerine göre hiçbir şey merkezinde değildir, her şey kendi merkezindedir. Ancak zâten gaye merkezsiz olanı genel merkeze getirmeye çalışmaktır. Siyasilerin çatışmalarıda merkezsizliktendir.

-------------------



Bütün bu izâhlardan sonra netice olarak.

Şöyle diyebiliriz. “Şeriat ve tarikat” mertebesinde merkez çoklu ve çeşitlidir.

Hakikat/fenâfillâh” mertebesinde her şey iki yönden genel merkezindedir.

Birincisi, Cenâb-ı Hakk gerçekten her şeyi hakkıyla halketmiştir. Her şey’iyyet yerli yerincedir.

İkincisi ise “fenâfillâh” durumunda olan kimsenin zâten kendine ait bir tefekkürü olamayacağından herhangi bir şey hakkında değerlendirme yapması o süresi içinde mümkün değildir, ve onun için her şey merkezindedir. Soruya gelen cevaplar genelde bu mertebeden gelmiştir. Ancak bu düşüncenin ef’âl âleminde faaliyet sahası yoktur, ilmi ve zevkidir, belki ahirette ayni olarak karşımıza çıkacaktır. Burada idrak etmeye çalıştığımız her şeyin Hakkın bir zuhuru olması hükmü, bu idrake ulaşanlar içindir, fiili yaşayanlar hakkında ef’âl âlemi hükümlerinde geçerli değildir. Çünkü bu âlemde ceza ve mükâfat fiil sahibine aittir. görülen hâdise nasıl ise hüküm ona göre verilir. Tevhid ehli bunların hepsinin Hakk olduğunu bilsede yapılan eksi bir fiil cezasız kalmaz artı fiilde mükâfatsız kalmaz.

Ma’rifet/bakabillâh” mertebesinde gene iki yönden her şey, ve men, yani kimlikler merkezinde değildir.



Birincisi zâten şeriat mertebesinde geçerli olan beşeri benlik itibariyle olan hükümdeki çoklu merkez halidir.

İkincisi ise, bakabillâh’dan şeriat mertebesine tenüzzül edip orada bu sefer şeriat mertebesi hakikati üzere yaşadığından, orada her varlığın kendi hakikati üzere, tafsil âleminde yaşadığını tam bir şekilde idrak ettiğinden. Yukarıda bahsedildiği gibi a’yânı sabiteleri gereği her varlığın programı ayrı olduğundan ve her varlıkta, Hakk olarak kendi varlığını yaşadığından, o zaman gene hiç bir varlık tek bir merkezde değildir ve her varlık kendi merkezine göre çoklu merkezlerde yaşanmaktadır.

O halde netice olarak şeriat, tarikat ve marifet mertebelerinde çoklu merkez, hakikat mertebesinde ise tek merkez vardır.

-------------------

Bu dosyamızıda böylece bitirmiş olmaktan dolayı rabbımıza şükrederiz. Herhalde “bir hikâye bir çok yorum” adlı çalışmalarımız bu dosya ile son bulacaktır zâten gayede hasıl olmuştur ulaşılabilecek noktalarda bu vesile belirlenmiştir. Bu tür çalışmalar oldukça çok zamanımı aldığından diğer kitaplarıma fazla zaman ayıramamaktayım, Bu yüzden bunları sonlandırmak yerinde olacaktır zâten netice hasıl olmuştur. Cenâb-ı Hakk okuyanlara idrak ve gönül genişliği nasib etsin İnşeallah.

-------------------

Allah hakk söyler Hakk’ı söyler.

Gayret bizden muvaffakiyet Hakk’tan dır.

Terzi Baba Necdet Ardıç.

-------------------

Tekrar kaza kader bölümü ile yolumuza devam edelim.

---------



Kazâ-i muallâk’ın değişebilen kazâ’nın kader bölümünün, bu âlemde kişiler tarfından düzenlendiği hakkında bazı deliller verelim.

----------------

Not=Kişinin mutlak varlığı hakkında yukarıda (36-61) sayfalar da mesnevi-i şeriften bir bölüm verilmiş idi.

---------

Ben kimim? Bizler kimleriz?

Sen kimsin? Sizler kimlersiniz?

O kimdir? Onlar kimdir?

30.09.2004 MEKKE



-------------------

Kendini arayan kişi. Esmâ-i ilâhiler. İsimler zuhura çıkınca birer elbise giyerek kendilerini müstakil bir varlık gördüklerinde, farkında olmadan kendilerini ilâh zannettiler, ve kendi anlayışlarını üstün görmeye çalıştılar. Bu zan kendilerine göre asaleten mutlakan, Hakk’a göre ise, hayaletendir. Ancak Hakk onların hayaleten olan düşüncelerini a’yân-ı sabiteleri gereği asaleten olarak görüp böylece ahirette hükmeder.

-------------------



(Hârûne ahî.)

(Tâ-Hâ, 20/30) “Kardeşim Hârûn.”

-------------------

Kardeşim Hârûn’dan kasıt, bir bakıma kendisinde olan güçlerden, en kuvvetli olanların faaliyete geçmesidir. Örneğin Rûhun ona yardım edecek en güçlü tarafı olan akıl gibi.

Bu talepte gerçekten ince bir hakikat vardır, Daha evvelce Hârun’un bu işlerle hiç tecrubesi ve İlâh-î bir işareti olmadığı halde Mûsânın talebinin, bâzı işlerin bu âlemde de düzenlendiği hakikatine bir ışık tutmaktadır. Yani bütün her şeyin hiç eksiksiz Esmâ âleminde düzenlenmeyip yeri geldiğinde ihtiyaç halinde bu âlemde de oluşturulup faaliyyete geçirildiğide ifade edilmektedir. Mûsâ, Hakk tarafından bâtında, Hârun ise Mûsâ tarafından zâhirde seçilmiştir. Bu da gösteriyor ki, “Kader” sadece bâtın âleminde oluşturulmuyor bu âlemin de kaderin oluşmasında tesirinin varlığı gerçektir. Eğer kişinin yaptığı ve yapacağı bütün fiilleri bâtın âleminde düzenlenmiş oluyor ise bu “cebriyedir” kişi bütün fiilerini sadece kendi uluşturuyor ise buda mutezile’dir.

Dengelisi ise ehli sünnet’tir. Bu hususta Efendimizin de bir talebi vardır. İslâmiyetin başlarında (Yarabb’i beni Ömer veya ebulhakem ile destekle) demiştir. Ebulhakem daha sonra Ebu cehil olmuştur, demekki burada seçim ve seçme konusu vardır. Neticede bu seçim Ömer (r.a.) isabet etmiştir.

-------------------

Kazâ kader, ve â’yân-ı sabite hakkında bazı düşünceler.

-------------------

Â’yân-ı sabite mahlûk olmadığına göre her â’yan kendi saltanatında kendi sahasında Rabb mertebesinden İlâh’tır, o halde hepsinin bu mertebesi itibariyle geçici de olsa istiklâlleri vardır. Ve yaptıklarından Ulûhiyyet olan Rabb’ül erbabab’a karşı sorumlu-durlar. (25/08/2012)

--------------

Sedef hastalığı, balıkların hastalık yemesi onların gıdası, başkalarının ise hastalık sebebi. Kerih olan bir şeyi yemekle hastalığın şifası ve ilacı olmaktalar.

--------------

Maymunlar su aygırının dışkısını karıştırıp içlerinden yedikleri yiyeceklerin içindeki tohumları yerler.

--------------

Tezek böceği tezeğin kendisini yer fazla bulduğunu yuvarlar sonraya saklar. Onun gıdası da odur.

--------------

Ardıç kuşu da Ardıç ağacının tohumlarını yer midesinde yumuşatır sonra dışkısı ile onları dağ başlarına bırakır oradan böylece Ardıç ağacı oluşur.

--------------

Benim olmayan benliğimin benimle ben olarak var olduğunu anladım.

--------------

Beşeri kader zannı galip üzeredir. Bu zan geçerlidir ef’âl âleminde, (03/04/Nisan/2013)

--------------

Şeriatte. Kişi kendini hayali varlık kabulünde.

Tarikatte, Kişi kendini hayali-duygusal, varlık kabulünde.

Hakikatte, Kişi kendini hayalen yok kabul etmekte Fenâfillâh.

Marifette, Kişi kendini bütün mertebeleri ile var kabul etmekte Baka billâh. (04/06/2013)

--------------

A’yân-ı sâbitenin muallâk bölümünün kısmen dünya da düzenlendiği bir gerçektir.

Berat gecesinde bir senelik oluşumlara karar verilir hükmü ile, sene içinde yapılacaklar belirlenir. Her şey tümüyle ezelde gökte, hazırlanıp yere sunulmaz.

Kûr’ân’ın derlenmesi.

Kûr’ân’ın harekelenmesi.

Ezân-ı Muham-med-î’nin düzenlenmesi. Burada olmuştur.

Ve imtihana giren talebelerin istediği tercihleri değil de çok başka dalların kendilerine çıkması gibi. A’yân-ı sâbitesine göre meylettiği bir mesleğin kendine çıkmaması gibi.

(7/A’râf/155) (70) kişi seçildiler, öldüler ve Mûsâ’nın duası üzerine dirildiler. Mûsâ, kardeşini vekil olarak istemesi ve kabul edilmesi.

--------------

Yukarıda da belirtildiği gibi, Yûsuf Sûresinde “Ben olsaydım zindandan çıkardım” Peygamberimizin sözüdür.

--------------

Kûr’ân-ın harekelenmesi, ve bu günkü sıraya konması, nüzül sırası değil, düzenleme sırası, burada olmuştur ve düzenleme sırasına göre okunmaktadır.

--------------

Ezan-ı Muhammed-î burada düzenlenmiştir.

--------------

Mûsâ (a.s.) Tur dağına çıkarken (70) kişi öldü Mûsâ (a.s.) ın duasıyla tekrar dirildiler.(A’raf/155)

--------------

Mûsâ (a.s.) kardeşini vekil olarak istemesi ve böylece Hârun (a.s.) ın onun isteği üzerine buradan gelen bir taleple Peygamber olduğu açıktır.

--------------

Peygamberimizin Yûsuf Sûresinde, “ben olsaydım hemen zin-dandan çıkardım” demesi aynı hadise hakkında iki değişik Peygamber tarafından değişik hüküm yürütülmesi v.s. Bunların dünya mülkündeki hilâfeti ve böylece varlık kimliğini göstermesi bakımından mühimdir.

(05/06/2013)

--------------

Uhud savaşı istişâre ile yapılmış. Ashâb-ı kirâmın kararı ile Uhud’da oldu.

28.06.2013 Cuma, Mekke-Ka’be

--------------

Eskiden kan aldırmak veyâ şifâ bulmak için insanların ba’zı yerlerinden sülüklere kan aldırırlardı, o eskimiş ve kıvâmı bozulmuş kan o sülüklerin gıdâsıdır. Bir başka cana göre kerih olan şey onun meşrebine göre hasen-güzeldir.

--------------

(3/159) - Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah'tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

--------------

Bedir savaşı, karargâh yerinin değiştirilmesi.

--------------

Kader bahsi Peygamberimizin halife seçmemesi,

--------------

Sevvelet leküm enfüseküm emra” “bu işi size nefisleriniz yaptırdı, demekle” (12/18) kişiye ait bir nefsin olduğu anlaşılıyor.

--------------

Bunun üzerine Yûsuf (a.s.) nefsi emmâre kötülüğü emreder. (12/53) diyerek nefse kimlik vermiştir.

--------------

Ayrıca, insan hayrada, şerrede dua etmektedir. İsra 11 (18/11/2014) kader bahsine de konacak, aklı cüz vardır ve sorunludur..

--------------

A’yân-ı sâbite mec’ul değilse, o zaman Vahidiyyet zatı ile Ulûhiyyette Ulûhiyyet ile birlikte ilmi aynlar olarak Ahadiyyet ilminde kendi zatları olarak var olmuşlardır, hepsi emri iradileri yönleriyle kendileri kendileri hakkında irade etmişler hayatlarının bir bölümlerini de emri teklifiye bırakmışlardır, kaderi muâllâktır. (21/12/2014) Pazar.

--------------

Hakikat-i İnsâniyye sıfat mertebesi, insanların a’yân-ı sabitelerinin program halindeki yeri, Rahmâniyyet halketme yeri, Ulûhiyet istihkak verme yeri, ceberut ismi bütün varlığı cebren ortaya çıkarması bütün bu programların aldığı isim hakikat-i Muhammed-î.

--------------

Muallâk kaderin bu âlemde düzenlediği hakkında bilgi veren âyet-i kerîmelrin bazılarının meallerini vererek yolumuza devam edelim.

--------------

(50/16) - Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.

--------------

küllüküm rain ve küllüküm mes’üle an raıyyeti.
hepiniz çobansınız güttüklerinizden mes’ulsünüz.
hadisi serif...

--------------

(21/23) - O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar.

--------------

(9/128) - Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.

--------------

(3/103) - Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.


--------------

(53/39) - İnsan için ancak çalıştığı vardır.

Görüntüde kendinden ne çıkmış ise değerlendirme ona göredir.
--------------

(28/56) - Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemez-sin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.

--------------

(8/17) - (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü'minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüp-hesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

--------------

Ben sadece bir düşünceden ibaretim, bedenim ben olarak bana verilmiş bir vasıtadır, ancak her zerresinde bana verilen bir can vardır. Âlemdir, benim âlemimdir, ancak hasta olur düzeltemem. Üzerindeki idarem iki yönlü olur biri aklımla, biri nefsim ve duygularımladır. Nefsimden de iki türlü gelir hayrada şerrede meyyaldir. Çünkü bunların karşılığı olan isimlerin hepsi iç bünyemde mevcuttur.

Aklımla ise eğer aklımı aklı külle bağlamış ve hükümlerini tatbik ediyor isem o zaman emri İlâhi düşüncemde ne gerektiyor ise onu yaparım.

--------------

Vasılı ilâ Allah. Bâtını billâh/fillâh, Allah de geç.

Netice ulaşılacak yerde ne kaza vardır ne kader hepsi Hakk’tır Hakk’tan’dır, Hakk’la’dır, kendi kendinedir, kendinde’dir, diğer yönlerin hepsi kendi mertebelerinde geçerlidir, ancak diğer mertebelere göre yanlıştır, herkes bulunduğu yerden sorumludur.

Zât-ı Hakk’ı anla zatındır senin.

Hem sıfatı hep sıfatındır senin,

Sen seni bilmek necatındır senin,

Sende iste sende bul.

Ulûhiyyet hakikatiyle rabb-ı hasının ilâh-ı olarak yaşayanlar ve ayrıca cami ismi Allah ile yaşayanlara benim cennetime gir denmektedir.

--------------

Rasulüllah’ın beşerliği “beşeri beşerlik” değil “mübeşşirin beşerliğidir.” Dışarıdan bakınca beşeri beşerlik zannedilir. (15/04/2015/Çarşamba)

--------------



http://www.muminem.net/ornek-musluman-kadinlar

Ümmü Seleme (Radiyallahu Anha) Annemiz, hicretin 6. yılında umre yapmak için Mekke’ye hareket eden Müslümanlarla beraber Rasul-ullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanında bulunuyordu.
Bu seferde müşrik Kureyşliler, onların Mekke’ye girmelerine izin vermediler ve sonunda Hudeybiye anlaşması yapıldı. Bu olayda Ümmü Seleme’nin İslâm tarihi açısından çok önemli bir rolü olmuştur.

Hudeybiye anlaşmasının şartları sahâbeye ağır gelmişti. Görünüşe göre bu bir zafer değil, müşriklere boyun eğiş idi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) anlaşmanın yazım ve imzasını bitirdiğinde sahâbesine:

Haydi, artık kalkın, kurbanlarınızı kesip başlarınızı tıraş edin” buyurdu. Sahâbeden bir kişi bile kalkmadı. Hatta Rasu-lullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu emrini üç kere tekrarladı.
Buna rağmen kimse kalkmayınca Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’in üzgün ve kızgın olarak zevcesi Ümmü Seleme (Radiyallahu Anha)’nın yanına girdi ve sahâbîlerinden gördüğü kayıtsızlığı ona anlattı.

Ümmü Seleme:

−“Ey Allah’ın Nebisi! Sen bu emri yerine getirmek istiyorsan şimdi dışarı çık, kimseyle bir kelime konuşmadan kurbanlığını kes ve berberini çağırarak başını tıraş ettir” dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun görüşüne uyarak çadırından çıktı, kurbanını kesti ve tıraş oldu. Sahâbîler de onu bu halde görünce hemen kalkarak kurbanlarını kesmeye ve tıraş olmaya başladılar. Buhari: 2570

Müslümanlar bir an hislerine mağlup olmuş ve Nebilerinin sözünü dinlememişler ancak gerçeği çabuk görerek hatalarından dönmüş ve Allah’a tevbe etmişlerdir. Nitekim Ömer (Radiyallahu Anh) o olaylar esnasındaki tepkisinden dolayı kefaret olarak birçok iyilikler yaptığını haber vermektedir. Buhari: 2569

-------------

Diyanet Meali:


(20/44) - "Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar."
--------------

Diyanet Meali:


(47/31) - Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.

--------------

Diyanet Meali:
(20/40) - "Hani kız kardeşin (Firavun ailesine) gidiyor ve "size onun bakımını üstlenecek kimseyi göstereyim mi?" diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük. (Sana baktı, büyüdün) ve (kazara) bir cana kıydın da biz seni kederden kurtardık, seni sıkı bir denemeden geçirdik (ve kaçıp Medyen'e gittin). Medyen halkı içinde yıllarca kaldın, sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir zamanda (Tûr'a) geldin ey Mûsâ!"

--------------

Diyanet Meali:
(7/142) - Mûsâ'ya otuz gece süre belirledik, buna on (gece) daha kattık. Böylece Rabbinin belirlediği vakit kırk geceye tamamlandı. Mûsâ, kardeşi Hârûn'a, "Kavmim arasında benim yerime geç ve yapıcı ol. Sakın bozguncuların yoluna uyma" dedi.
--------------

Diyanet Meali:


(7/143) - Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr'a) gelip Rabbi de ona konuşunca, "Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım" dedi. Allah da, "Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin." dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, "Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah'ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim" dedi.

--------------


Diyanet Meali:
(20/46) - Allah, şöyle dedi: "Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm."
--------------

Görüldüğü gibi bunlar hep benlik işaretleridir

Burada kişi tenzihi ma’nâ da vardır Hakk göklerdedir ve kul yerdedir. Ancak Hakk yönünden kulu ile beraberdir burası teşbih mertebesidir.

--------------


Diyanet Meali:
(10/44) - Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler.

--------------

Diyanet Meali:
(39/7) - Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kullarının inkâr etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir.

--------------


Diyanet Meali:
87.14 - (14-15) Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.

--------------

Hani, Al-i İmrân suresi 54. Âyette geçiyor.

وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللَّهُ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ



3/54-Mekr yaptılar ve karşılığını Allah'tan mekr ile aldılar. Allah mekr yapanların en hayırlısıdır

İşte onların yaptıkları hile onlara göre bir hükümdür, surete faaliyete geçtiği zaman kazâ hükmüdür, ama surete geçtiğinden kader olmaktadır, işte buna göre Cenâb-ı Hakk da bir kazâ yani bir hüküm ezelide belirtmekte onların hilelerine karşı hile yapmakta ve o hile faaliyete çıktığı zaman da kadere dönüşmekte ancak Cenâb-ı hakk’ın yaptığı, bireylerin yaptığı zarar verici hile değil rahmet olucu hiledir. وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

Allah hile yapanların hayırlısıdır, yaptığı hile de hayırlıdır. Hile gibi gözükür ama orda bir adalet vardır. Cenâb-ı Hakk böylece ikaz eder, ikaz babındadır, ikaz ise çok güzel bir şeydir böylece adalette yerini bulmuş olur,

Cenâb-ı Hakk her birerlerimizi bu hakikatleri gerçek ma’nâ da anlayanlardan eylesin, idraklerimizi açsın genişletsin mâdemki Zât-i hükmü ile bunları hükmetmiştir şu anda az evvelki şeyi gündeme getirelim o halde yapılan izahları biz âmir olalım rabbı’ımızı memur ve mahkûm etmiş olalım inşeallah bu ilimleri en geniş şekilde anlama özelliğini versin tabi burada rica ile söyleyelim tabi gene de edebimizi takınmış olalım

Rabbımız her birerlerimizi insan olarak bu dünya ya getirdiği için gerçekten çok müteşekkiriz ve yapmış olduğu a’yân-ı sâbite’lerimizi ilmi ezelisinde ve zâtında programlamış olduğu a’yân-ı sâbite’lerimizi hakkıyla yerine getirmek üzere bu dünyadan ayrılmamızı nasib etsin İnşeallah.

--------------

Yeri gelmişken Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi Cilt.1-Mukaddime 20. fasıl, Cennet ve Cehennem, bölümünüde aktara-lım inşeallah faydalı olur. T.B.

--------------



Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin