Bir kişi öldürülmüş ve bunu yapanlar suçu başkasına atarak saklamışlardı. Yani nefsinize zulmetmiştiniz. Yaptığınız işle Allah’tan ayrı düşmüştünüz.Şimdi hevanızdan kurtulduktan sonra sizde açılan şuur ve kazanımlarla bakarsanız yaptığınız işlerdeki ölü kısımlar size konuşucu olur. Allah’ın ayetlerinin hakikatine varırsınız. Allah’a kul olabilirsek KULUM dediği noktayı da açar inşeallah.
Her şeye rağmen bazı kalbler taş gibi katılığını muhafaza eder. Hiç birşeyden etkilenmezler. İşlenemezler.Hatta taştan daha katıdırlar. Öyle taşlarda vardır ki Allah’a duyduğu haşyetten ne yapacağını bilmez halde yerlerde yuvarlanır,esfeli safilinde devamlı secdede olurlar. Bazı taşlar ortadan yarılır, binlerce fayda sağlayan, binlerce kişiye ulaşan nehirler kaynar içlerinden. Öyleside vardır ki ehil bir kişinin dokunmasıyla bağrından pınarlar akıtır. Allah hiç birşeyden gafil değildir. Allah yolunda ne olduğunu olacağını Allah bilir. Siz Allah yolunda selim bir kalble bakar gibi olup,dergah merasında, mürşid sohbetinde ve nazarında olun. Emirleri kabul ederek uygulayarak gidin. Zamanı gelince nefsinizin heva kısmını Allah rızası için kurban edebilmeyi bekleyin. Zamanı geldikçe diğer kurbanlarınızı da yapın. Allah gafil değildir, zaten dileyen O’dur. Nice taşlardan nice güzellikler meydana getirir.
2/67
Bu ayette Allah’ın resulü vasıtasıyla bildirdiği emri var. “Siz nefsinizdeki heva kısmını boğazlayın”. Bu emri kabul etmede tereddüd gösteriyorlar. Alışkanlıklarından vaz geçmek kolay olmuyor. Hatta emri bildiren Hz. Musa’ya bizle alay mı ediyorsun diyorlar. Hz Musa alay etmenin cahillikten, mülk edinmekten ve kendini üstün görmekten kaynaklandığını biliyor ve Allah’a sığınıyor. Çünkü manevi nokta alay etmez. Hiç bir şey hikmetsiz değildir. ( Nefsi Emmare)
2/68
Emri kabulde değil gibiler ama, gelişimlerinin tamamlanması için dua ve yardım istiyorlar. Hz. Musa’nın kendilerine doğru yolu bulduracağının farkındalar. Bakaranın özelliklerini öğrenmek istiyorlar. Rabb’den bilgi istiyorlar. Kendilerinde açılacak gelişmeleri soruyorlar. Hz. Musa gene onları yönlendirmeye çalışıyor. (Nefsi Levvame)
2/69
Rabblerinden dua ile yardım istiyorlar. Gelişmelerini tamamlamış değiller henüz. Ama artık bakaranın sarı renkte olduğu ortaya çıkıyor. Rızalık durumuna geliniyor.
2/70
Gelişmeleri devam ediyor. Devamlı soru sorma ve dua halindeler. Kafaları karışık ama Rabbine sordan, ne yapacağızdan, Allah dilerse elbette buluruz’a gelmişler. (Nefsi Mülhime) Buraya kadar Tarikatin Şeriati.
2/71
Burada bakaradan kastın ne olduğunu anlıyorlar. Bütün kazanımlarını nefislerinin heva kısmını Allah yolunda kurban etmek için vererek, kurbanı yerine getiriyorlar. Tam kabuldeler. Herşey Hakk’tandır diyerek herşeyi kabuldeler. (Nefsi Mutmainne ve Raziye). Burada Tarikatin Tarikatine geçilmiş.
Eğer bakarayı boğazlamasalardı yap denileni yapmadıkları için başa dönecek tarikatin şeriatine geleceklerdi.
2/72
Artık içten içe temizlenme başlıyor. Zamanında siz bir nefsi öldürmüştünüz ortaya çıkmayacağını zannederek denmesi hakikati bulmak için sorgulamaların başladığını gösteriyor. Hakikat arayışına gelinmiş. Heva benliğimizden kurtulunca hakikati ilahiyeye gidiş başlamış. Tarikatin Hakikati.
2/73
Ölü halde olan anlayışlarınız yani Allahı bilmeden bugüne kadar yaptığınız işler, kendi hakikatine varmak için, bütün mülk edinme hallerinden vazgeçmenle, elde ettiğin kazanımlarla baktığın zaman sana konuşucu olacaktır. Çünkü artık bir idrakten diğer idraka geçilmiştir.Hayvani nefisten bir şey kalmamıştır. BA’S BA’DELMEVT gerçekleşmiştir( Hayy sırrı açılmıştır). Allah böylece ayetlerini gösterir. Her yerde Allah’ın vechi görünür. Nefsin heva kısmı gidince olaylar sana konuşucu olur. Tarikatin Marifeti.
2/74
Sonra tekrar kalbleriniz katılaştı denerek aynı cihadın başka bir yönden tekrar başlaması lazım geldiğini söylüyor. İlahi yolda durmak yoktur, daima daha ilerisi daha ilerisi vardır. Taş gibi kalblere Allah haşyeti erişmişse nasıl mucizevi olayların olacağı anlatılıyor.
Zümer suresi 68. ayetinde, Suranın birinci üflenmesiyle toplu bir ölüm, yıkılma olur. İkinci sura üflenmesiyle toplu dirilme gerçekleşir(Allah’ın diledikleri dışında). Burada da ba’s ba’delmevt gerçekleşiyor. Allah’ın emrine uymazsan, maddiyata önem verir maneviyatı itersen saika seni çarpar. Takatın dışındaki durumlarda da çarpılırsın. Fakat kalkışın kıyamdır. O halde ba’s ba’delmevt lütuftur. Kıyama gelmişsindir. Artık rüku edenlerle rüku ve secde edenlerle secde yapma yolu açılmıştır.
***
Be… Sa… Gö…
Selamün aleyküm Efendim,
Bakara hikâyesinde Museviyet mertebesi; bir diğer deyişle Tenzih mertebesi söz konusudur. Tenzih mertebesinde Allahı kendinden ayrı tutma hali vardır. Hikâyede Salihlerden ihtiyar bir zâtın bir buzağısı ve bir çocuğu bulunmaktadır. Çocuğu (imanı) büyüyünceye kadar, buzağıyı Rabbına emanet eder. Buzağı Allahın verdiği ot (Mürşidin sohbet-i İlahisi), Allahın verdiği su (Mürşidin Nazarı) ile büyür. Buzağı büyüyerek inek haline dönüşür. Buzağı büyüyüp de inek haline geldiğinde; duygu, fikir ve gönül bakımından takâdi belirli bir olgunluğa eriştiği vakit için kesilmesi emir edilir. Museviyet mertebesinde Musa aracılığı ile Allah, kavme iletir. Museviyette Manâ âlemine geçişte bir Musa bulunmaktadır. Ademiyette ise mülk âlemine Allah, direkt hitap etmektedir.
Musa kavmine; “Allah size bir bakare boğazlamanızı emir ediyor” dediğinde kavmi, tek değerli şeyleri olan bakarayı önce kurban etmek istemedi. Sonra da Musa’yı sık sık sordukları sorularla taciz ettiler. Emri yerine getirmezden önce inek hakkında; yaşı, rengi ve diğer hususiyetleri ile ilgili sorular sordular. İnek sarı renginde yani, “Sensin” denen Rıza renginde olmalıydı. Ne arazi süren, ne de ekin sulayan, alacası olmayan kusursuz bir inek olmalıydı. Bu sıradan bir inek değildi. Kavmi ineği derisi dolu altın ile satın aldı ve emri yerine getirmek üzere kestiler. Burada ineği keserek, Musa’yı yani Resulü kabul ederek, Kelime-i Şahadet getirmiş oldular ve putlarını terk ettiler. İneğin hususlarını göz önünde bulundurarak; sarı renkli, kusurdan uzak ve alacalılığı olmayan, arazi sürmeyen, ekin sulamayan inek şartını yerine getirerek; Hakkın izin verdiği şeylerden Allah Rızası için vazgeçerek “Oruç” şartını yerine getirmiş oldular. Tenzih mertebesinde Allahı göremiyoruz, Mürşit ile gidilmesi gerekir. Burada Mürşit Musa’dır.
Her mertebenin putları farklı olmakta ve belirli bir olgunluğa eriştikten sonra bırakılmaları gerekmektedir.
Bir vakitte yaşlı zengin bir adamın oğlunu yeğenleri; mirasına konmak için öldürmüşlerdir. Öldürülen Nefistir. Geçmişte beşeriyetin mülk etme heyecanı ile başkasına ait olan mirasına konarak işlenen bu suçtan, ancak bu ineği keserek kurtulunabilir. Bu suç ile Allahtan rol çalınmıştır. Suçu işleyenler kendilerini çeşitli bahanelerle haklı da görmüşlerdir. İneğin bir parçası ile –ki bu parçası yaşamın oluştuğu kuyruk sokumundan veya dilinden bir parçadır- maktüle darp edilir. Darp ile bir şeyden başka bir şeyin çıkması sağlanmaktadır. Ölüden dirinin çıkması sağlanmaktadır. Ölüyü diriltme İseviyet makamını ifade etmektedir. Maktül uyandığında suçluları tek tek bildirir. Nefsin önüne geçen hevaları, beşer istekleri tek tek bildirir.
***
Eb…. Ka….
SELAMUN ALEYKUM EFENDIM
hikayede anladigim kadariyla dervisin seyru suluk yolundaki halleri,
mulk edindigimiz hallerimizden
ne zaman kurtulursak bakarimizi keserek o kadar allaha yakin oluruz.
***
Eb... Ku....
Esselâmü aleyküm efendim
Bakara hikayesiyle ilgili ayetlerle ilgili Rabbimizin bizdeki lutfu aşağıdaki gibidir:
Euzubillahimineşşeytanirraciym
Bismillahirrahmanirrahim,
Bu ayetlerin tümü aslında tek bir vücuttaki yahudiliği, yani dünyevi saltanatı talep etme halini temsil ediyor. Yani bu ayetleri Ku’an’ın tümünde olduğu gibi tek bir gruba atfetmek Kur’an’ın yaşanılırlığını ortadan kaldırır. Buradaki ayetlerin özünde vücuttaki, nefisteki yahudi halinin kurban edilmesi yatmaktadır.
Meali Şerifi :
(2/67) Bir vakit de Mûsâ kavmine demişti:
Allah size bir bakare boğazlamanızı emrediyor,
ay dediler: Bizi eğlence yerine mi koyuyorsun?
Dedi: öyle cahillerden olmamdan Allaha sığınırım.
“Boğazlamak”: Hayvanın kesilme haliyle insan hali ortaya çıkıyor, yani nefsin hayvansal halleri bırakmaları ve kendindeki özüne gelmesi emrediliyor. Bir diğer anlayışla beşer aleminde ölü gözüken iç alemimizin canlanması için beşer bedenin ölmesi gerekir.
“Bizi eğlence yerine mi koyuyorsun?”: Nefsini bırakma haliyle çekişme noktası
(2/68) Dediler; bizim için rabbine dua et nedir o? Bize beyan etsin,
dedi: Rabbim şöyle buyuruyor:
Bir bakare ki ne yaşlı ne genç, ikisi ortası bir dinç, haydi emrolunduğunuz işi yapın.
“Bir bakare ki ne yaşlı ne genç, ikisi ortası bir dinç”: Ruhun ebedi noktadaki görünmesi 33 yaş olarak ifade edilir. Nefsin özünü ortaya çıkarmaya vesile olacak bu bakarın orta yaşta ve dinç olarak ifade edilmesi de 33 yaşa işaret olarak düşünülebilir.
(2/69) Bizim için dediler: Rabbine dua et, rengi ne imiş bize beyan etsin,
Rabbim, dedi, Şöyle buyuruyor: Bir bakare ki sapsarı, rengi bakanlara sürur verir.
“Bakare ki sapsarı”: Nefs-i Radiye – Nefsin razı olma hali, yani Rabbimizin o nefsin oluşumu noktasındaki arzusu. Nefis merhalelerindeki saflık ve letafet kazanmadaki son üç aşamadan ilki, aynı zamanda Cenab’ı Hakkın “Hay” ismiyle yeni bir hayat vermesi.
Bu nokta, bizlerdeki beşer benliğinin boğulma neticesinde sıyrılarak kendi özümüzün ortaya çıkması ve yeni bir hayat kazanmamız olduğuna işaret olarak düşünülebilir. Ancak bu ancak ve ancak imanın Hakka teslim edilmesi sonucunda olur.
Bakare’nin sahibinin kendi oğlunun ihtiyacı olduğu zaman, yani er noktasına geldiği vakit kullanabilmesi üzerine buzağıyı Allah’a teslim etmesi bize aynı zamanda Hz. Hızır’a sırda bildirilen iki yetim çocuğu hatırlatmıştır. O iki çocuk da ancak vakitleri geldiğinde, yani ergenlik çağında onlara ayrılmış hazineye ulaşacaklardır, ancak o ana dek o hazine beklemededir. Bu nokta bizde başka bir açılım yapmıştır: Her iki hususta da er olma ve de gerçek hazineye ancak o zaman ulaşabilme bahsi vardır. Bir diğer ifadeyle kişide zaten var olan hazine ancak o tam bir er olana dek açılmayı bekler.
Buzağı bahsine geri dönecek olursak, istenilen buzağı Cenab-ı Hak’ka iman ve teslimiyetle bırakılmış ve ancak er noktasına gelindiğinde gerçek hazinenin, yani yarılarak nefsin razı olma halinin ortaya çıkmasına bir vesiledir.
Nefs-i Radiye’ye yönelik olan işaret bize Nefs-i Merdiyye ve Nefs-i Safiyenin o dönemde saklı olup olmadığını düşündürmüştür. Tıpkı her makamın oluşumu gibi, acaba nefis makamlarındaki görünümler de o noktadaki makama uygun olarak mı görünür hale gelir düşüncesi aklımıza gelmiştir. Ancak Rabbim bizlere her makamın kendi 7 nefis merhalesi olduğunu hatırlatmıştır. Doğal olarak Museviyet makamının da Nefs-i Safiyesi olması gerekir.
(2/70) Dediler: Bizim için rabbine dua et nedir o bize beyan etsin,
çünkü o bakare bize karışık geldi, hangi sığır olduğunu kestiremedik.
Bununla birlikte biz-Allah dilerse onu elbette buluruz.
Boğazlanma hali olmadan evvel nefsin can çekişmesi. Ancak bütün bu çekişmelere rağmen yine de benlik kendinden kendine de bir kabul hali var, çünkü yine “Allah dilerse onu elbette buluruz” sözü söyleniyor.
Bir de ilk başta çok daha kolayca elde edebilecekleri buzağıyı şartlar ağırlaşınca bulmak zorlaşmış, ve o ağır şartlar için ödenen bedeller de artmıştır. Yahudilik vasfının önemli temsili olan maddiyata düşkünlüğün verilmesi hali de burada mevcuttur, yani bu maddi hal teslim edilesin ki gerçek hazine zuhur bulsun.
(2/71) Rabbim, dedi: Şöyle buyuruyor:
Bir bakare ki ne koşulur arazi sürer, ne de ekin sular, salma, hiç alacası yok,
işte dediler, şimdi hak ile geldin,
bunun üzerine o bakareyı boğazladılar, ki az kaldı yapmıyacaklardı.
Bir bakare ki ne koşulur arazi sürer, ne de ekin sular, salma, hiç alacası yok: Bu ifade bize aslında dervişin miskin olduğu halini anımsatmıştır. Derviş miskindir, bir bakar gibi sadece şeyhi tarafından denileni yapar. Bu yolda derviş uzun bir zamanını tabi olma dersini Hakkıyla bilerek geçirir. Rivayete göre bunun 40 sene sürmesi de, aynen bir dervişin yetişmesinde ve nefsinin belli bir kemale gelmesindeki süre olarak da düşünülebilir.
Hz. Adem dokunma denene dokunmuştur, yani sözü yerine getirmemiştir. Bu onun Hz. Havva’dan ayrı düşerek fark aleminde seneler boyunca dolanmasına sebep olmuştur. Bu 40 sene bahsiyle ilgili bir de Hz. Adem’in Hz. Havva’yla, yani hevasıyla kavuşması kemal bularak kavuşma hali, Hz. Adem mertebesindeki Akl-ı Kül ve Nefs-i Kül’ün bütünleşmesi zuhur etmiştir.
İlk anda nefisteki çekişme, zaman içinde yaşanan zorluk gibi deneyimlerle nefis sükun bulur, yani kıyma haline gelir, ki ancak o zaman yenilebilir noktaya gelir. Diğer bir ifadeyle tam teslim ve de razılık giysisini giyerek, beşer beşerliğini, hayvanlığını bırakır, insan olma yolunda ilerler.
(2/72) Ve o vakit bir kimse katletmiştiniz de hakkında biribirinizle atışmış,
üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah sakladığınızı çıkaracaktı
Hz. Adem’in oğlu Kabil kendi kardeşi olan Habil’i katletmiş, ve onu nasıl saklayacağını aramıştır. Tıpkı bu bahiste olduğu gibi nefis hakkı olmayanı talep etmiş ve o talebin yerine gelmesi için kan dökmüş, ve sonrasında da yaptığını saklayarak kendini haklı çıkartacak şekilde konuşmuştur. Ancak tek bir nefiste gizlilik mümkün değildir, bu ancak fark aleminin düşüncesi olabilir.
(2/73) Onun için dedik ki o bakaranen bir parçasile o maktule vurun,
işte böyle Allah ölüleri diriltir ve size âyetlerini gösterir gerek ki akıllanasınız
Bakarenin kesilmesi, yani toprağı yarmaya yaran hayvanın öldürülmesi nefisteki özün / gerçek cevherin bir anlamda toprakta olduğu yarılarak ortaya çıkmasına vesiledir. Beşeri noktada saklanmaya çalışılanlar bu hakikatle beraber doğal olarak ortaya çıkacaktır. Ancak safiyetin huzmeleri saklı olanları ortaya çıkartır.
(2/74) Sonra bunun arkasından kalbleriniz katılaştı,
şimdi onlar taşlar gibi hattâ daha duygusuz,
çünkü taşların öylesi var ki içinden nehirler kaynıyor,
öylesi var ki çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor
ve öylesi var ki Allahın haşyetinden yerlerde yuvarlanıyor,
sizler ise neler yapıyorsunuz Allah gafil değil
Burada gözle görenin göremeyeceği gizlilikler olduğuna bir vurgu var. Nefse zulmetme halinde, ona mülkiyet verme, onu dünyevi saltanata mahkum etme durumunda kalpler katılaşır, gönül gözü körleşir. Gönül gözünün açılması ancak o üstteki mülk elbiselerinin çıkmasıyla, yani hafiflenmeyle, letafet kazanılmayla olur.
(2/72) Ve hani siz bir nefis yani bir insan katletmiştiniz
ve bundan dolayı aranızda büyük bir fitne çıkmış idi de
katl olunan bu nefis hususunda suçu biribirinizin üstüne atarak
başınızdan defetmek istiyordunuz. Ve bu suretle kavga ve çekişmeniz çoğalıyordu.
NOT: Terzi Babam vermiş olduğunuz bu hizmeti imkanını yerine getirmeye çalıştığımız her aşamada sınandığımızı hissettik. Öyle ki size bunu teslim edememe endişesi doğdu içimizde. Tıpkı Hz. Süreyya’nın buyurduğu “yoksulluk az kalsın dinden edecekti” sözünde olduğu gibi bizdeki takıntılar da az kalsın bu hizmetin yerine getirilmesine engel olacaktı. Bu noktada Rabbimiz şunu farkettirdi ki bu noktada yaşadığımız iç çekişme aslında vermiş olduğunuz Bakara ayetlerinin bilfiil yaşanmasıdır, yani bünyedeki nefsin teslim ve rıza göstermesiyle ilgili yaşadığı sıkıntıdır. Hamd-u sena olsun ki Rabbimiz bize bu noktayı açmıştır.
***
Ez… Çu….
Efendim ;
Affınıza sığınarak okuduklarımdan anladıklarımı yazıyorum.
Allahlımızın bizden istedikleri bellidir. Direkttir.
Biz allahımızn bizden istediklerini nefis mertebelerimize göre anlarız ve şekilllendiririz. Nefis meretebeleri yüksek olanlar Allahın isteklerini sorgusuz suhalsiz yaparlar.
Nefisine bağlı olanlar hayatlarındaki her şeyi değişik görmek isterler
ve ona göre şekillendirirler. Bu da onları Allah yolunda uzaklaştırır.
Ellerinizden Öperim.
***
Fa… Oy… Tü…
Selamun Aleykum
Efendim
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Allah’mız Hz.Kuran’daki Bakara Suresinin 67-74 ayetleri arasında Musa’ya bir bakarı yani ineği kesmesini kavmine duyurmasını buyurduğu gibi Terzi Baba’mızda bizlere Kurban Bayramına kadar bu ayetlerle ilgili tefekkür ve zuhuratları hazırlamamızı istemiştir. Kurban Bayramına kadarda zamanla kayda koymuştur. Her mertebenin kurban hakikatine gelme zamanı vardır. Terzi Baba’mızın bu arzusu yönüyle Rabbımızın lutfuyla hazırlayacağız inşallah.
Hadise Musa’ya kavmine hitaben Bakarayı kurban et emriyle başlıyor. Burda kesin bir emir var. Aynı zamanda bu bakarın yaşı, rengi, hali, kafamız karıştı, zillete uğramamış, ekin sulamamış gibi birtakım sorular ve tanımlamalarla bir sistem var. Bu sistemi anlayabilmek ve tanımlayabilmek için önce Adem’i anlamamız lazım. Çünkü bu işin asıl başlangıcı Adem’de oluşuyor. Adem’de Rabbı melaikelere dedi ki şeklinde bir hitap var. Bu hitap Adem’e değil önce melaikelere oluyor, Adem’e demiyor. Adem orda hiç konuşmuyor, görünmüyor. Yaklaşma o ağaca dediğinde hevesi yani Havva ortaya çıkıyor. Melekler, İblis, Adem, Havva şeklinde dörtlü bir oluşum var. Bu Adem’in şeriatıdır. Adem’in şeriatında önce melekler, inatla direnen ve kendine varlık izafe edip, kebir kelimesini kibire dönüştüren kafir olan İblis, Adem’in hevası, hevesi yani Havva ve Adem bunların hepsi Ademiyet sistemindeki şeriatı anlatıyor. Demekki konuşmayan Adem, irfaniyeti olmayan nefis, subbuh ve kuddüs olan melekler ve İblis (şeytan) var. Bunların hepsi birarada Cem makamı olarak göründüler ve yine Allah’ın emriyle ecmayine hepsi birlikte indiler. Burda görüyoruz ki Ademiyet şeriatında kelimeler çıkmış ama yerine oturmamış. Kelimelerin hayatiyet bulması gerekir. Ademiyet Rabbından kelimeler alma şeriatıdır.
Musa’da bu iş değişiyor. Kelime artık kellim haline yani Musa’yla konuşma haline geliyor. Ademiyet şeriatken Museviyet tarikat şeklinde görünüyor. O halde Ademiyet Şeriattır (Kelime verilir, sohbet halinde değildir, kelimeleri kullanamaz)
Museviyet, Tarikattir (Allah’ın kelimesi olan Adem orda mevcuttur ama kelimeleri Museviyet mertebesi kullanır, kellim eder, Risaleti taşıyan Resulle konuşur)
İseviyet, Hakikattır
Muhammediyet, Marifettir.
Musa’ya kellim etti, bakarı kes emrini verdi. Burada 3 mertebe görünür.
Nefsi Emmare ki; emri şiddetle almaktır,
Nefsi Levvame ki; benlik gider, sensin noktası başlar, bu olan herşey sen=Sübhanekeden
Sübhansın noktasına gelinir.
Nefsi Mülhime ki; artık kesilmiş olan beşer benlikle Hak sohbeti açılıp, ilhamlar inmeye
başlar.
Kendi kafamızdan yarattığımız doğruları put ederiz, herkesin de bu doğruları put edinmesini bekleriz. Museviyet mertebesinde artık tarikate gelindiğinde bu putların kırılması yani diğer bir ifadeyle ineğin kesilmesi gerekmektedir. İşte bu inek diğer bir ifadeyle derviş, dergahta selam alan gönül noktasına geldiğinde Mürşit, geçmişteki herşeyi koy kenara der. Salihlerden salih kimse buzağı halindeki ineğini Allah’a emanet eder. Allah’ın merasında otlayan inek ordan yiyecek, içecek ki inkılap etsin. İmanı büyüsün, irşat olsun, rüşte ersin. Böylelikle rüşte erecek feta kararlarını Hak’ka göre versin.
Derviş, kendisindeki nefsini, imanı rüşte erinceye kadar Hak sohbeti, Hak merasına ineği (kendini) teslim eder. Ta ki irşat oluncaya kadar. Salih olan kimsenin Allah’a emanet ettiği ilahi himayeyle büyüyen inek, Mürşitinin sohbetiyle otu yer, nazarı ile suyu şurup eder, ikisi birleşince süt çıkar. Zahiriyle ilmel yakınlıkta başkalarına vermek üzere ilim alır. Ta ki bütün benlik iddaları gidip, Risaletten gelen bütün emirleri ilmel, aynel, hakkel yerine getirince zahirdeki altınlar mana aleminde ineğin derisini kaplayıncaya kadar.
İnek iyice sütle dolar, o sütü göğsünde taşıması için Rabbının takatine ihtiyacı vardır. Geçmişte takıntıları olan ineği kesmek zordur. Mülk aleminden gelen ineğin kesilmesi lazımdır. İşte bu mülke, dünyaya bağlı halimizi keseceğiz. O ineğin cismaniyeti derisini dolduracak kadar beşeri amellerimizin sağlayacağı altını temin etmek gerekir. Her bir makamda ayrı ayrı inekleri keseceğiz. Her bir mertebede ayrı ayrı nefis mertebelerini kurban edeceğiz. Kesmezsek ruhani hakikat ortaya çıkmaz.
Ayetlerden devam edecek olursak birinci noktada bu inek nasıl bir inek olacak, yaşı kaç olacak? Diye soruluyor.
Bir tarafımız su, toprak, ateş, hava diğer tarafımızla nefahtü min ruhiyiz. İkisi karışmış bir varlığız. Öyleyse bu ikisinin olgunluk yaşı ve takadi olmalı bizde. Yaş herhangi bir yaş olabilir önemli olan o olgunlukta ve takatte olabilmektir. Kabulde olunmalı, benliğini değil hedefini zikretmeli.
Rengini soruyorlar. Rengi sarıdır yani sensin denen rızada ve razılıkta olmalıdır. Levmiyetin rızasında (Fenası) olunmalı ki ilham alınsın, sohbet başlasın.
Ayetlerde bulunan diğer hususiyetler ki zillete düşmemiş, tarla sürmemiş, ekin sulamamış gibi. Bunlar Adem’de kesrete indirip, Musa’da kavmine hitap ettirince orda artık ya söz dinlenecek ya da dinlenmiyecektir. Dolayısıyla Kavimdeki bazılarında İblislik ve meleklik noktaları apaçık görünür hale gelecektir. O nokta harekete geçecek bu nedenle o noktadaki hususiyetleri gösteriyor. Yani bu hususiyetler geçmişteki herşeyi kesrette vahdeti görmeye başlar.
Biz geçmişte nefsimize zulmetmişiz. Nefse kimin zulm ettiğini Allah mutlaka ortaya çıkaracaktır. Nefsi katletmişiz. Katlettiğimiz, zulm ettiğimiz zaman katilin ortaya çıkması için bu ineğin kesilmesi lazım. Sizin gizlediğiniz şeyi Allah ortaya çıkartır buyurulmuştur. Bunca zaman hüviyetin ortaya çıkmasını engellemişiz, saklamışız. Ortaya çıkabilmesi için benlikten kurtulmamız gerekir. Bizdeki ihlasın nefsi katletmemesi için selam alan gönlün merası olan sohbetine, şurup olan nazarına irfan olması için bırakmak gerekir. O zaman hakikatimizden, hüviyetimizden haberdar oluruz. Bu noktayı kurban edeceğiz. Nefsin aklını makamı Mustafa’da kurban edelim ki nefsi safiye ortaya çıksın.
Makbul olan inek kurban edilir yani hayvanlık noktasını yok edip insanlık noktasını ortaya çıkartırız. Önce nefsi (ineği) besleyeceğiz. Sonra Allah’ın makbul tuttuğu bir kasabın önüne getirip keseceğiz. Sonra bu etlerden yemek yapacağız, bizdeki hayvanlık halini dirilteceğiz, insana dönüşecek. Nizam budur. Taklidi kısım tenzih, tahkik kısmı Muhammedi mertebedir. Tenzih mertebesinde Allah bizi diriltir. Tevhid mertebesinde 3. şahıstan bahsederek kendi yapar.
Katledilen kişiye darp edilmişti dediğimiz zaman bu, beşeriyetin mülk etme isteği ile başkasının mirasına konmak, Allah’tan rol çalmaktır. Allah ölüyü diriltiyor. Bizi nasıl meydana getiriyorsa bizden başka bir ben daha yaratır. Onu yaratırken öteki ölür. Senden seni çıkarması için darp lazım. Kurban edilen hayvanın eti, kemiği Allah’ın hiç umurunda değildir. Ancak takva başka. Kurban edilmiş hayvandan alınan bir parçayı yani takvayı maktule vurduğumuz zaman bu takvayla beşeriyetimize, halimize ettiğimiz darp ile nefsimizi bu hale getiren katilin kim olduğunu anlarız. Katil isminin hakikati kim veya ne? İşte onu anlamış olmak Allah’ın diriltmesiyle karşı karşıya kalmak demektir. Geçmişte Allah’ı bilmeden yaptığımız, hamdı Allah’a vermeden, fiili Allah’a vermeden sadece kendi benliğimizi görerek yapmış olduğumuz şeylere vurduğumuz an, o mertebenin dirilmesi demektir.
Saika yıldırım kıssası ile ilgili olarak tarikat seviyesinde “Mürşit sen ne dersen de gözümle Allah’ı görmek isterim” denen bir hal vardır. Tam teslim olamama hali de denilebilir. Burada aklımıza İblis’in halleri geliyor. İblis ne demişti “senin beni azdırdığın gibi senin izzetinle ben de onları azdıracağım diyerek Adem’e secde etmemiş, Allah’a secde etmiştir. Oysa gaye Allah’a değil Adem’e secdedir. Çünkü Adem’i kabul Allah’ı kabuldür. Adem Allah tarafından Halifeyi Hak olarak halk edilmiştir dolayısıyla Adem’in halkiyet hususiyetine secde edilir. İşte bu görüşlerde bulunanlar, bu hal içinde olanlar ansızın saika ile yakalanır. Manayı maddeye indirgemeye çalışınca maddeden görünenin mana olduğu hakikati unutulur. Maneviyatı maddiyata hakim olmayan düşüncelerden dolayı saika gelir. Maneviyatı maddiyatla örtmemek gerekir.
Manevi eğitimde takatinin üstünde beşer algılamanla Allah’ı kavrayamazsın. Teslim olmak için Allah’a geldik, Allah’ı kavramaya değil. Yine tarikatta Allah adı zikredilmeyen birşeyi yemeyeceksin. Şeriatta herşey yenilebilir ama tarikatta artık emri dinlemek esastır. Bize zulm edilmemiştir biz kendi nefislerimize zulm ederiz. Söz dinlenmediği zaman nefisler zulmettedir ve saika ile çarpılmaya mahkumdur. Olmayacak bir işin takati, senin kaldıramıyacağın yıldırım seni yakalar. Ancak teslimiyetle kurtuluruz.
Bir de taşlardan bahsediliyor. İşte bu kurban etme, beşeri benlikle dolu inekliğimizi kesmeden önce kalbimizi, gönlümüzü katılaştıran, taşlaştıran tüm kasvetler, ağırlıklar, vehimler göğsümüze oturan taşlar gibidir. O kasvet ve vehimlerle daralan gönüller adeta taşlaşmıştır. İşte bu taşları kırmadan, patlatmadan manevi dirilmeden hissement olmak mümkün değildir. Beşeri benlikle dolu olan inekliğimizi kurban ederek bundan kurtuluruz. Burda bahsedilen taşlar aynı zamanda 4 mertebeyi de remiz ediyor. Bazı taşlar duygusuz daha hiçbirşeyden haberdar değil. Sonra taşlardan kurtulmaya letafete doğru yol almaya başladıkça hani Musa’nın asasını vurup 12 pınara ayrılması misali gibi bazı taşlar da çatlayıp bağırlarından sular fışkırtıyor. Öyleleri var ki haşyet ve huşuyla yerlerde yuvarlanıyor. Allah gafil değil, herşeyde ve herşeyden görünen ve bilinendir o.
Bu ayetlerde aynı zamanda İslamiyetin 5 şartı Museviyet mertebesi üzere görünmektedir. Şöyle ki:
-
Allah kesin olarak bir şeyi emir ediyor ise onu yapmak şeriattir. Burda emir ettiği kurbandır. Emir vermesi “namaz” dır.
-
Emir ettiği kurbanın nasıl olacağı , yapılan tanımlamalara dikkat ve ehemmiyet gösterildiği zaman bu hadiseyle emrin tavafı, yerine getirdiği zaman “hac”cı olur.
-
Bunu Allah’ın Risaletini taşıyan Resul kanalı ile yaparsan Resulü kabul ile Allah’ı kabul etmiş oluruz. Bu da Kelimeyi Risalet, “Kelimeyi Şehadet” tir.
-
Ordan alınan bir parça ile katledilen maktule darp ederek sadakat, sıddıkiyet yani temizlenme, “zekat” tır. Böylece beşeri benlik izafiyetinden kurtulur manevi hakikatimizden haberdar oluruz.
-
Hususiyetler kısmında zillete uğramamış, tarla sürmeye ve ekin sulamaya alıştırılmamış, kusursuz, alacası olmayan diye bahsediliyor.
Bunlara dikkat etmek, sakınmakla Hak’kın izin vermiş olduğu şeylerden Allah rızası için yapmamak hali, “oruç” tur.
Elhamdülillahi Rabbül Alemiyn
Hürmetle Ellerinizden Öperim
Dostları ilə paylaş: |