ve’l büdne ce’alnaha leküm min şe’airillahi leküm fiyha hayrün fezkurüsmallahi ‘aleyha savaffe feiza vecebet cünubüha fekülu minha ve et’ımü’l kani’a ve’l mu’terre kezalike sahharnaha leküm le’alleküm teşkürune
Biz o büdne/kurbanlık develeri de şe’airillah/Allahın işaretlerinden
(Ve develeri de sizin için Allah'ın kurbanlıklarından kıldık)
Sizin için (size) ce’al/yaptık, kıldık. onlarda sizin için hayır vardır
onlar ön savaffe/ayaklarını sıra halinde yere basmış durumda iken
(Artık onların üzerlerine birer ayakları bağlı, üçer ayaklan üzerine durdukları halde)
üzerlerine üsmallahi/Allahın adını ezkur/anın
cünub/yanlarına düşünce onlardan külu/yiyin
kani’a/kanaat edene de, mu’terre/isteyene de et’ımü/yedirin
(haline kanaat edip istemeyene de ve isteyene de yediriniz)
(Allah) onları size sahhar/boyun eğdirdi ki, şükredesiniz
Etleri ve kanları Allaha ulaşmaz Takvaniz ona ulaşır
HAC (22)/37
len yenalellahe lühumüha ve la dimaüha
ve lakin yenalühü’t takva minküm
kezalike sahhareha leküm litükebbirullahe ‘ala ma hedaküm
ve beşşiri’l muhsiniyne
Onların ne lahm/etleri, ne de dem/kanları nalellahe/Allah’a ulaşmaz
Lakin sizin takvanız O’na nalühü/ulaşır
onları bu şekilde size sahhar/boyun eğdirdi ki,
size heda/yol gösterdiği için kebbirullahe/Allahı tekbir edesiniz
muhsin/güzel davrananları beşşir/müjdele
***
Böylece sıdk kılıcıyla kesilen nefis,
lisan-ı nefsiyle, öldürülen kalbin üzerine zikre devam ile vurursa
Allah onun kalbini nuruyla diriltir.
Nitekim Kur’anı Kerim’de
YUSUF (12)/53
ve ma überriü nefsiy
inne’n nefse leemmaretün bi’s sui
illa ma rahime rabbiy
inne rabbiy gafurün rahıymün
Ve nefsimi ben beri/ibra etmem (beri kılıp, temize çıkarmam)
Şüphe yok ki: Rab'bimin rahim/esirgemiş olduğu müstesnâ
nefs/nefis sui/kötülüğü emmare/pek fazla emredicidir
Muhakkak ki: Rab'bim gafurün rahım/ağışlayıcıdır, esirgeyicidir
SADİ buyurdu,
“Akıllı kişiye gerek, serkeş olan nefsi dizginlemektir.
Dizginlenmeyen nefis kişiyi kötülüklerer götürür, sahibine zarar verir.”
Üzerimize vacib olan şey,
Nefsimizi diriltmeyi, hakiki hayat ile diriltmeye bağlamaktır.
Kalblerimizi ıslah etmek, Hakiki bir ıslah ile mümkündür.
Amellerimizin ihlası, hakiki ihlas ile olmalıdır.
Nazargahı ilahi olan, kalbler ve amellerdir, saraylar ve mallar değildir.
Hadis-i Şerif’te,
“Muhakkak ki Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza (ve hallerinize) bakmaz
Lakin (Allah sizin) kalblerinize ve amellerinize bakar.”
Muteber olan iç alem ve gizliliktir. Görünüşü ve zahiri değildir.
Akıllı kişi, nefsinin heva ve hevesini alçaltan ve ölümden sonrası için amel edendir.
Cahil ise, nefsini unutan, heva ve hevesine tabi olandır
Bunu ancal alimler akıl eder.
Ve bu hakikatı ancak, kamil mürşidler öğretirler
SADİ buyurdu,
“Şahsiyet alimlerin güzel nazarları ile güzel olur.
Kişi kendisini bilemez. Tavus kuşu kendi nakşıdan habersizdir.
Kişide güzel ahlak, ar ve haya olamlıdır”
NEFS
İslamdan soru sorulan, bazı meşayih (alim ve evliya),
“Muhalefet kılıcı ile nefs-i emmare’yi kesmnektir.” Dediler
Nefse muhalefet, mefsin heva, heves ve şehvetlerini terk etmektir.
Sırrı Sakati,
“Nefsim 30 – 40 senedir cevizi pekmeze batırıp yememi istedi. Ona itaat etmedim,” dedi.
Havada oturan bir adam,
“Heva ve hevesimi terkettiğim için, hava benim emrime musahhar oldu,” dedi.
MUSAHHAR : Teshir edilmiş. Ele geçirilmiş. Fethedilmiş. *
İstenilen hâle konulmuş. * Birine bağlanmış.
Deniyor ki,
“Dünyadan tecrid edilmiş olarak haccetmek istiyorsan,
Önce kalbi yanıltmaktan, nefsini heva ve hevesten,
Dilini boş sözlerden tecrid et (soyutlandır)
Sonra istediğin yola, istediğin şekilde gir”
***
BAKARA (2)/74
sümme kaset kulubüküm min ba’di zalike
Sonra onun ardından kulub/kalbleriniz kasvet/katılaştı.
(sümme/sonra) kalbin yumuşamasını, incelmesini
ve benzerini gerektiren şeylerin zikrinden sonra, kasvetin uzaklaştırılması içindir.
Kur’anı Kerim’de
sümme entüm temterune
Sonra siz hala merey/şüphe ediyorsunuz (Enam 6/2)
***
fehiye ke’l hıcareti ev eşeddü kasveten
O kalpler hıcar/taşlar gibidir. - Veya kasvet/katılıkça daha şedid/şiddetlidir (daha da duygusuzdur) (Bakara 2/74)
Kasvet ve kasavet, katı ve sertlik manasına gelmektedir. Tıpkı taş katılığında bir sertlik.
KASVET : Katılık. * Sıkıntı. İç sıkıntısı. * Kalb katılığı. (Bak: Kasavet)
KASAVET : Kalb katılığı, gaflet. * Kaygı, tasa, üzüntü, keder. (Bak: Kasvet)
Kalblerin kasvet ve sertlik vasıflanmasının sebebi, hiçbir şeyden ibret almamasıdır.
Zira vaazlar kendisine tesir etmemektedir.
min ba’di zalike/bundan sonra, Yani
- öldürülen kişinin yeniden dirildiğini işitmelerinden,
- maymun ve domuza çevrilmelerini,
- dağın üstlerine göğe kaldırılmasını
- ve bunlardan başka kendisiyle dağların yerinden oynayacağı
- ve kayaların yumuşadığı felaket ve musibetleri işittikleri bir durumdan sonra
fehiye ke’l hıcareti
O kalpler hıcar/taşlar gibidir (Bakara 2/74)
Yani şiddet ve kasvetliğinde taş gibi oldu.
Kasavette zikredilen şeyler üzerine, kalbleri taşa benzetildi.
Yanakların kızarmasını güle benzetmek gibidir.
ev eşeddü kasveten
- Veya kasvet/katılıkça daha şedid/şiddetlidir (daha da duygusuzdur) (Bakara 2/74)
Kasvet bakımından onların kalblerinin taştan daha katı olduğunu beyan edip,
Kafalara iyice yerleştirmek isteniyor.
Onların kalbleri sertlikte, (Demir, Bakır, Tunç) ve diğer sert şeylere değil de,
(TAŞ) a benzetilmesinin, hikmeti şudur.
Demir, ateşte yumuşar ve erir.
(Demir, Bakır, Tunç) gibi şeyler yumuşamaya kabildir.
(TAŞ) ateşte yumuşamaz. Onu ancak CEHENNEM ateşi yakar.
Bundan dolayı, kafirin kalbi (TAŞ) a benzetildi. Allah-u a’lem.
***
ve inne mine’l hıcareti lema yetefeccerü minhü’l enharü
Dostları ilə paylaş: |