Hikâye’de Ressama arkadaşının
“yapılacak başka resim yokmu! neden hep hayvân resimleri yapıyorsun?” sorusuna karşılık
Ressamın cevabı
“Evet vardır, fakat bu resimleri (yukarıdaki çiziyor,) ben içlerini dolduruyorum” şeklindedir.
Bu sözlerinden Ressamın ef’âl mertebesinde, ef’âl boyutu yaşantısı içinde olduğunu anlıyoruz. Resimleri yukarıdaki çiziyor sözüyle kazâ ve kader kavramlarından ve bunun yaşantısından uzak olmadığını, ancak resimleri yukarıdakinin çizmesine rağmen içerlerini ben dolduruyorum sözü ile teslim olunmuşluğun idrakini tam olarak gerçekleştiremediğini, yaşayamadığını ancak habersizde olmayıp bu yolda olduğunu, başka yapılacak resimler olduğunun da farkında olduğunu anlıyoruz. İçlerini doldururken ve boyarken bunu yapanın, ben diyerek kendisi olduğunu söylemesiyle, boyama işini kendine ait olduğuna inandığı irâdesiyle gerçekleştirdiğini düşündüğünü ve bu hâl içerisinde olduğunu Saffat Sûresi 96 . Âyette belirtilen ‘’Halbuki sizi de yapa geldiğiniz şeyleri de Allah halketmiştir.’’ Âyeti’ni yaşayamadığını görüyoruz.
Bir başka açıdan düşünecek olursak burada Ressamın resimleri yukarıdaki gönderiyor ve bende yukarıdakinin irâdesinin benden açığa çıkmasıyla yani benden irâde etmesiyle bende bulunan istidat ve kabiliyetler doğrultusunda renklerin seçimini gerçekleştirerek boyuyorum ve dolayısıyla boyayan ben olarak görünmekle birlikte aslında sadece boyattırılanım, renklerin seçimi de bende oluşan niyetler doğrultusunda irâdenin işlemesiyle gerçekleşiyor ve bu oluşan niyetlerde Rabbı hasım olan esmâ terkibi doğrultusunda âlemdekilerle bağlantılarıma bağlı olarak şekil alıyor ve her anda yeni bir şen de olan var- yok olarak her an yenilenen dinamik bir yapı içinde yeni tecellilerle oluşan düşünce ve duygulara bağlı olarak sürekli yenilenen niyetleri oluşturarak kendime kondurduğum VARIM zannını yok etmek, bilinmeyi dilemiş olmasından dolayı seyredebileyim ibret alayım algılayabileyim diye donmuş değil her an yenilenen dinamik bir yapı içinde bunu gerçekleştirerek renklerin seçimi oluşuyor ve bu seçimin işleyişiyle boyama gerçekleşiyor şeklinde Ressamın bir ifadede bulunuyor olduğunu düşünürsek Ressamın durumunun halinin değerlendirmesi daha farklı olacaktır. Bu durumda Ressamın acziyetinin farkında olarak kendinden açığa çıkan fillerinde bir farkındalik içinde olduğunu ifade etmemiz gerekecektir.
Abd Rabbın kuludur. Abd ı yani Ressamı bulunduğu haliyle yaşatan onun Rabbıdır. Çünkü Ressamın varlığı kendisinin Rabbı olan esmâ terkibinin doğal sonucudur. Ressamlık özelliğinden dolayı Rabbi hası olarak görünen Musavvir esmâsının varlığı ile o esmâya kulluk yapmaktadır. Her esmânın içinde sonsuz isimler bulunduğundan âlemindekilerle iletişim halinde, istidadı doğrultusunda Rabbi hasına bağlı olarak gelişimi gerçekleşerek Rabbül erbaba ulaşacaktır.
Eğer biz Varlık üzerindeki İlâh-î takdirin her anımızda ve her halimizde gaflete düşmeden idrakinde olabilirsek ve bu yaşam şekline geçebilirsek kaderin sadece ismine değil kendisine îmân etmiş oluruz. ve bunun hali de teslimiyet içerisinde AN ın farkında, hâli kabul hâle rıza hâlin sahibini ve bizden açığa çıkanlarla neyi seyretmeyi dilediğini, ve kendisini bize her halimizle ve âlemimizde ki her hâl ile nasıl öğrettiğini tefekkür ederek bilinçli bir şekilde yaşamakla mümkün olacaktır.
Gönüldeki hiçbir düşünce ve duygunun bizim irâdemizle olmadığı, değişen duygu ve düşüncelere bağlı olarak oluşan duygusal sallantılarla mülkün sahibi tarafından kendi mülkünde dilediğince hüküm sahibi olduğu, gönlün sahibinin O olduğu dilediğince evirip çevirdiği ve bu gönle düşenlerinde bir ana gönülden kaynağını alarak dilediğince göründüğü ve âlemimiz diye seyrettiğimizin bizden ayrı olmadığı bizden yansıyanlar olduğu farkettirildiğinde kesret diye seyrettiğimizin tek bir Zat tan ibaret olduğunu kesretteki her birimin üzerindeki elin O olduğunu idrak ederek, bu şekilde görmenin gayretiyle bakmamıza ve duymamıza müsaade edildiği anlarda cevapların her yerden geldiğini bizimle her yerden konuştuğunu her şeyin BİR de toplandığını müşahede etmeye başlarız. acziyetimizle merhametine sığınarak idrakimizdeki değişme ile Allahın tekliğini ve dolayısıyla da kaderi anlayabilmemizin yolu açılarak kaderin işleyişini enfüste ve afakta müşahede etmemiz takdirimizce idrak seviyemizce mümkün olabilecektir.
Kader sırrına vakıf olarak teslim olunmuşluğun idrakini yaşamak için ilmel yakınlık halinden aynel ve hakkel yakınlık haline ulaşmak gerekmektedir, yani bilgilere sahip olmak ile bilgiyi yaşayarak bilginin kendisi olmak aynı şey değildir. Bu da ancak bunu bilen yaşayan Kâmil bir Zât’ın Allahın lütfuyla terbiyesine dahil olarak O nun rehberliği doğrultusunda, Hakk’ın dilemesinden ayrı olmayan O nun himmetiyle mertebe mertebe idrak açılımının gerçekleşmesiyle mümkün olabilecektir. Mertebe denilen de idrakdeki seviyedir. Ve gelişim idrakteki bu seviyenin değişerek yükselmesi demektir.
Hz. Mevlânâ gönül arınmasının gerçek bir gönül vasıtasıyla olabileceğini şöyle anlatır: “Ey kalbine güvenip “kalbim temizdir” diyen kişi! Senin kalbinin gerçekten temizlenmesi için bir velinin kâlb havuzu’ndan; yahut hakikat denizinden yardım istemen gerekir. Zira o İlâh-î yardım olmaz ise nasıl para harcandıkça azalırsa, senin sınırlı temizliğin de azalır ve kirlenir.” “O kafirlik ve dindarlık yanından geç de gel, gir gönül fırınına; seyret de gör; âşıkların canları nasıl altın kesilmiş, aşk da kuyumcu dükkanı”
Mevlânâ’nın gönül fırını dediği, mürşidin gönlüdür. Bu gönlün en önemli özelliği oraya gireni değiştirip dönüştürmesidir. Bu değişim ve dönüşüm insân’ın değerine değer katmakta, ondaki cevherleri ortaya çıkararak altın yapmaktadır. Yine ona göre insân, mürşidle beraber oldukça çirkinlikten, kötülükten uzak olur, gemiye binmiş gibi gece gündüz Hakk’a doğru yol alır. Canlar bağışlayanın ruhani himayesi altında ilerler.
Kişi zamanın peygamber varisi olan velilerinden ayrılmamalıdır. Kılavuzsuz yol alınamayacağından bu yolda ilerlemek bir mürşid vasıtasıyla olmalıdır. Çünkü nefs ancak mürşidin himmeti sayesinde gönle gelen İlâh-î ilhamla kahrolur Bu yüzden bir mürşidin gönlüne giren su ve toprak kaydından kurtulup can ve gönül sohbetine erer. Hz. Mevlana “Aklını başına al, kendine gel de şeyhin kanatları ile uç, şeyhin yardımını gör, mânevi ordusunu seyret.” buyurmaktadır.
Hz. Mevlânâ şöyle demektedir “Kardeşim, gönlünde buldukların, sana akıp gelen hikmet, güzel duygular, mânevi zevkler senin değildir. Abdalın yani bir velinin himmetidir. Bu duygu sana eğreti olarak verilmiştir”. “Yüz binlerce halkta yüz binlerce gönül vardır. Asıl gönül O tek gönüldür.”
Arş ve Kâ’be’ye benzetilen gönül, İnsân-ı Kâmil’in gönlüdür.
“Adem’in yaratılışını tamamladığım ve ona rûhumdan üfürdüğüm zaman” Âyetinde insân rûhunun İlâh-î menşeli olduğu anlatılmaktadır. Gönül Hakk’a varıp küll’ü bulunca Allah’a makbûl olur.
Ve Enbiya 107. Âyette belirtilen “Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.” Âyeti’nin İnsân-ı Kâmil’de zuhuruyla O nun gönlünün İlâh-î namenin ve sırların taşıyıcı olarak işlemesiyle rahmaniyetin tahakkuku gerçekleşerek gönül esasına dayalı bir eğitim mümkün olabilecektir.
Abdülkadir Geylani: “Mâsivâdan arınmış bir gönül marifetullah taliplerine Kâbe olur” diyerek,
İnsân-ı Kâmil’in gönlünü Allah’ın yer yüzündeki hazinesi, ilâhî sırların mahzeni; hatta mülk âleminin mutasarrıfı olarak görür. Vuslata ermenin yolu bu gönüllere girmektir. Böyle bir gönüle giren kimse Kâbe’ye girenden üstündür. Fecr Sûresindeki “ Kullarımın içine gir” Âyeti “Onların gönüllerine gir, teveccühlerini kazan” şeklinde yorumlanmıştır.
Bu âlemler İnsân-ı Kâmil’in hatırına durmaktadır. Ve “sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” kudsi hadîsiyle işaret edilen İnsân-ı Kâmil’in âleminden başka bir şey olmadığıdır. âlem içinde âlemler olan sonsuz varlıklar İnsân-ı Kâmil’in âleminde bulunmaktadır. İnsân-ı Kâmil’in âlemi tüm âlemleri barındırandır. Dolayısıyla İnsân-ı Kâmil mertebesinde acaba ne çizdirildi sorusunu bu doğrultuda düşünmemiz gerekir.
Efendi Babacığım, sizden gelen her hale, her bilgiye, her güzelliğe sizinle bağlantıda olmanın, yakınlığınızı bulmanın huzuru içinde şükrederek, hürmetle, muhabbetle özlemle, tüm yakınlarınızla birlikte sağlığınıza duacı olarak Sizin ve Nüket annemin ellerinizden öperim.
Dostları ilə paylaş: |