GöNÜlden esiNTİler bir hiKÂye biRÇok yorum (4) Bİr ressam hiKÂyesi necdet ardiç



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə246/255
tarix10.01.2022
ölçüsü1,28 Mb.
#99827
1   ...   242   243   244   245   246   247   248   249   ...   255
(ben içlerini dolduruyorum) demesi, İnsân’ın hayvân çerçeveli resimlerinin içini doldurabilmesi, gerçek bir eğitim işidir. Bu resimlerin içlerini doldurmak için “esfel-i sâfilin” olan bu madde âlemine inmesi gerekmektedir. İşte buraya gelen kişi eğer gerçek bir eğitim görüyorsa yukarıda belirtilen haller ve tecrubeleri yaşayacaktır. İşte bu halde bulunan kimsenin ilmî tarifi, “Hayvân-ı nâtık” olarak ifade edilmektedir.

Hayvân-ı nâtık” “konuşan hayvân” demektir. Eğer bu mertebede kalırsa kendinden haberi olmaz, bu âlemde yaşadığını “zanneder” aslında gerçek mânâ da henüz bu âleme ayak basmamıştır. Bu halde kalırsa gaflet ehli olur ve ömrünün sonlarına doğru, bu seneler nasıl çabucak bir gün gibi geçti diye hayıflanır. Aslında nasıl hayali bir hayat yaşadığını, kendi de farkında olmadan itiraf etmektedir.

Kişi bu halde iken hedefini dışarıdan içeriye döndürmek isterde gereğini yaparsa, kendisine içini göstermek için bir ayna verirler, bu ayna ile içini seyretmeye başlar, işte o zaman nasıl bir “nefs-i emmâre” tesirinde olduğunu anlar. “Nefs-i emmâre” kişinin içinde bulunduğu en düşük hâlidir ve hep kötülüğü emreder.

Ehlûllahtan birine (“nefs-i emmâre”den nasıl geçilir) diye sormuşlar. Oda cevaben, evvelâ (“nefs-i emmâre” ye nasıl gelinir,) bunun bilinmesi lâzımdır diye cevap vermiştir. Gerçekten çok isabetli bir tesbittir, çünkü bir yere gelinmeden oradan geçilmesi mümkün değildir.

İşte “seyru sülûk” dervişliğin ilk şuurlanması, içindeki hayvânat bahçesindeki hayvânların, “hayvâni ahlâkların” farkında olmaya başlamasıdır. Daha evvelce iç bünyede sessiz sedasız olan o ahlâklar “emmârelik” vasıflarıyla o beden mülkünde salınmış gezerlerken, yavaş, yavaş beden mülküne sahip olmaya çalışan sâliğin genel ibadetleri zikirleri tefekkürleri neticesinde, zâten kendinde bâtınında var olan ve kendinde yeni oluşan yeni güçleri ile de kuvvetlenerek, “emmâre nefs-i” yavaş yavaş bazı iç bölgelerin de yenmeye başlar. İşte bu halde panikte olan yırtıcı hayvânlar kaba güçleri ile dervişin gece zuhuratında ortaya çıkıp onu korkutmaya başlarlar ve geri adım atmasını isterler. Bu durumda “sâlik’e” verilen zikir ve tefekkürlerden oluşan kelime-i tevhid ve diğer esmâ okları, silâhları ve kılıçları ile, yırtıcı “emmâre nefs-in” hayvân sûretlerini ortadan kaldırmaya başlar. İşte burası kişinin insânlık yolunda değerli bir aşamasıdır.

Derviş olan ressam-tasvirci, evvelâ yırtıcıları daha sonrada ehli diye ifade edilen hayvânların, kendinde bulunan dış, “fıtri” çizimlerinin içlerini doldurması onların farkına varmasıdır. Nasıl ki okula yeni başlayan veya başlayacak olan çocuklara “boyama kitabı” adı verilen, sadece dışı-sınırları, çizilmiş kitaplar ile resim eğitimine başlanıyor ise, insânlığın da gerçek eğitimi insân’ın içinde bulunan hayvânat bahçesinin fertlerini tanımakla onlardan korunmayı öğrenmekle ve onların içini çizgileri taşırmadan iyi boyamakla başlamaktadır.

Bu çalışmaların neticesinde sâlik’in kendisinde oluşan değişimler neticesin de beşeri hayvânlık mertebesinden, gerçek hayvânlık mertebesine geçiş yapmaya aday olmuş bir varlık olur. Gerçek hayvânlık mertebesini ve yaşantısını idrak edemeyen gerçek insânlık vasfına ulaşamaz denmiştir. Hayvân kelimesinin zâhir ve bâtın olmak üzere iki ifadesi vardır. Birisi, beşer lisânında kullanılan bir sınıf mahlûkatın ismi olmakla beraber, genelde tahkir mahiyetinde kullanılan bir sıfattır. Diğeri ise gerçek mânâda Cenâb-ı Hakk’ın (Hayy-diri) sıfatının ilk hareket halindeki zuhurlarıdır diye ifade edilendir ve bu halleriyle tahkir vesilesi değil takdirlik hâlidir. Bu âlemde hayat sahibi olmayan hiçbir varlık yoktur. Mâdenlerde mâdeni yatay durağan hayat vardır, bitkilerde, bitkisel dikey toprağa bağlı hayat vardır, hayvânlarda ise müstakil hareket edebilme kabiliyetleri olduğundan bu sûretlere (Hayy-diri) sıfatının kâmil zuhur mahalleri olduklarından “hayvân” “hay-ve-an” “her an yaşayan” varlıklar olduğundan bu isim kendilerine verilmiştir.

O mertebeye kadar olan halkıyyet onlarda o mertebenin kemâlini bulmuştur. İnsân da, bedenen bu mertebenin (Hayy’ı-dirisi) dir. Bu mertebedeki ismi “hayvân-ı nâtıktır.” Ancak kendinden gafil olduğu zaman, bu mertebedende düşüktür. (7/179) (Kel en’âmü belhüm edall) (Onlar hayvânlar gibidirler. Belki onlardan daha sapıktırlar. İşte gafil olan onlardır.)

Buradan, buranın halkından, ahlâkından, kurtulmak için nefsini tezkiye-temizlemeye başlaması ile kendindeki gizli değerlerinden biri olan “levvâme nefsini” yaşamaya başladığında kendinde bazı değişikliklerin ortaya çıkması ile kendi ismi bundan sonra “nefs-i Nâtıka” olacaktır. Buraya ulaşmak için nefsin iki ahlâkını (Emmâre Levvâme) belirten, huylarının ifnâ-yok edilmesi gerekmektedir. Bakara Sûresi (67/74) bakara dosyasına da konu olan bu Âyet-i Kerîmelerde bahsedilen (sarı) inek bu yaşantı ilede ilgilidir. Orada ineği boyayan doğadır. Ve bu İnek kesilmiştir. Gene Ben-î İsrâîl’in sarı altından buzağı da, yakılıp parçalanmıştır. Onu da o mertebenin “nefs-i emmâre”si olan “Sâmiri” isimli kuyumcu icad etmiştir Ve o buzağa ibadet edenler öldürülmüşlerdir. Daha fazla bilgi için(34-3-Bakara dosyası)na bakılabilir.

Bu hususta Mesnevi-i şeriften, Avni Konuk şerhi (cild 4 sayfa 196) da şöyle denmektedir.

-----------

Gayet mâhir bir ressam güzel ve çirkin sûretleri hâvî resim levhaları yapar. Meselâ bir levhaya gayet çirkin üstü başı yırtık pırtık ve gözleri hasta ve beli bükülmüş, saçı sakalı karışmış bir ihtiyar dilenci resmini yapar ve tasvirde o kadar maharet gösterir ki, cisimlenmiş zannolunur. Zâhirde böyle bir şahsın yanından bile geçmeye nefret eden kimseler bu levhayı hayretle seyretmeye dalarlar ve ressamın maharetini seyrederler. Binâan aleyh bu levhada resim ve tasvir güzel ve maharet ve hikmet ve kemâl olur. Fakat sûret çirkin’dir ve bu resimden dolayı ressamı kimse ayıplamaz: bilâkis kemâlini ve maharetini takdir ederler. Aynı zamanda yine o ressam hûri gibi gayet güzel bir kız resmi de yapar ve resim ve tasvir güzel olduğu gibi sûrette güzel olur.

-----------

(Sahih-i buhari tercümesi cilt 11 s. 133) şöyle bir Hadîs-i şerif vardır.

Rasûlullâh salla’lâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

Ebû Saîd-i Hudrî radiya’llâhu anh’den rivâyete göre.

Kıyâmet günü (ehli Cennet, Cennet’e, Cehennemlikler de Cehen-nem’e ayrıldıktan sonra) “ölüm” aklı karalı alaca bir “koyun” sûretinde getirilecek. Bir dellâl: Ey Cennet halkı, diye bağıracak! Cennet’tekiler hemen boyunlarını uzatıp başlarını kaldıracaklar ve (bulundukları yerden çıkarak) bakacaklar. Şimdi dellâl: Bunu bilirmisiniz? Diye sorar. Ehl-i Cennet’in hepsi onu görerek: Evet biliriz, bu ölümdür, derler. Sonra dellâl: Ey Cehennem halkı, diye yüksek sesle seslenir! Onlar da boyunlarını uzatıp başlarını kaldırırlar. Ve (bulundukları berzahtan çıkıp korku içinde) bakarlar. Dellâl: Bunu biliyormusunuz, diye sorar. Onlarda hepsi, onu görerek: Evet biliriz bu ölümdür derler. Bundan sonra koyun sûretindeki ölüm (Cennet’le Cehennem arasında) boğazlanır. Bundan sonra dellâl: “Ey Cennet halkı! Cennet’te ebedî yaşayacaksınız, artık ölüm, yoktur. (Cehennem halkına da) Ey cehennem’likler sizde karargâhınızda ebedîsiniz, size de ölüm yoktur!” diyecek. Bundan sonra münâdî (Bu gaflettekiler ehl-i dünyadır.) Âyetini okur. (19/39)

-----------

Görüldüğü gibi Hadîs-i şerif bu hususa çok büyük bir açıklık getirmekte’dir. Yukarıda bahsedilen hallerin hakikatini bizlere bildirmektedir. Peygamberimiz (ölüm aklı karalı alaca bir “koyun” sûretinde) getirilecek. Diye buyuyarak, ölümü hayvânlık mertebesinden “nefs-i levvâme” sûretinde tasvir etmiştir. O halde ölüm denen mahlûk “nefs-i emmâre ve levvâme” üzerinde geçerlidir. Gerçek insân üzerinde geçerli değildir. Fiziki olan ölüm bir yok oluş değil bir (zâika-tadıştır,) tadış, ise aynı hayattır. “Ölen (hayvân) imiş âşıklar ölmez” diyen Yunus emre ne kadar güzel söylemiş. O halde kişi daha şimdiden kendinde bulunan ölümlü hâl ve taraflarının farkına varıp daha bu dünyada iken onları eğiterek yavaş yavaş yok eder, öldürürse daha sonra kendisinde ölüm diye bir tereddüt ve korku kalmaz. Bu ihtiyari ölümle öldükten sonra kişinin yeni bir yapı ile ve gerçek varlığı ile ikinci doğuşunu gerçekleştirmesini ve yeni oluşan bu “veled-i kâlb-gönül evlâdını” bir İnsân-ı Kâmilin nezaretinde en iyi şekilde yetiştirmesi gerekecektir. İşte böylece ikinci sefer olan “uruc” aslına yükselme başlamış, daha bu günden ebedi hayat namzeti olmuş olacaktır.

Yukarıda başlangıçta belirtilen hayvân sûret ve tasvirlerinin bulunduğu sahneyi bu anlayış içinde değelendirdiğimiz zaman ne kadar yüksek bir hâl içinde olduğunu ve bu sahnenin bu haliyle okunması neticesinde (1) Kazâ ve Kader mevzuunda olduğunu ve kendimizi tanımamız yolunda, ise ne kadar büyük bir gerçeği ortaya koyduğunu anlamamız güç olmayacaktır.

Bu sahnede öncelikle seyru sülûk yolunda cem içinde ilklerden-farklardan haber verilmekte, (2) Hangi mertebedendir.? Emmâre ve levvâme mertebesindeki nefsin tatbikatlı gerçek eğitimi yapılmaktadır.

Bu âlemde hayvân türünden başka, madenler, bitkilerde vardır bunlara doğa tabir edilir, arzımızın her tarafı ve her bölümü son derece güzel bir biçimde dağlar denizler ve bitkiler ile hiçbir tarafı bir birine benzemeyen çok güzel bir biçimde düzenlenmiştir. Ressam-tasvirciye, (3) Eğer başka türlü resimler “doğa” (çizilmiş) olsa idi hangi mertebe’den olurdu?

Zâhirde doğa ismi verilen bu dünya sûretlerinin hepsi Zât-ı Mutlakın Zât-ı mukayyet hükmü ile Esmâ-i İlâhiyyesinin o mertebesi itibariyle bir sûrete bürünerek görünmesinden başka bir şey değildir. O halde âlem eşittir-Esmâ-i İlâyyenin mânâlarının zuhur yeridir. Bu âleme (küllü şey’in helikun illâ vechehu, 28-88) penceresinden baktığımızda, “eşya-şey’iyyet ismi verilen her şeyin fâni olduğunu, aslında âlemin tabiat ismi ile görünen her sûretinin bir esmânın sûretlenmiş halinden başka bir şey olmadığını kolayca anlayabiliriz. Eğer ressam doğa resimleri yapmış olsa idi “tevhîd-i esmâ mertebesinden, hakk’ın isimlerinin sûretlerini resmetmiş olacaktı.




Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   242   243   244   245   246   247   248   249   ...   255




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin