HİKÂYENİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ:
Öncelikle hikâyemizdeki şahıs, mekân ve fiillerin neler olduğunu tespit etmeye çalışalım. Hikâyede’ki şahıslardan biri ziyaret eden diğeri ziyaret edilen.
Ziyaret edilen ressamın fiilleri/davranışları söz konusu olduğuna göre ona yaşaması için Cenâb-ı Hakkın lütfettiği mekân şehadet âlemi yani bu dünya.
Ziyaretçisinin ise isimlendirilmesi çok önemli değil, Hakk’ın bir zuhuru. Bakılan mertebeye göre isimlendirilebilen bir zat. Belki ressam’ın kendisi. Kendinden kendine olan bir ziyaret.
Hikâyede bahsedilen en önemli fiil ise, ressamın çizdiği hayvân sûretleri ki; onların çiziminde ressamın tek dahli (müdahalesi) içlerini boyamak. Bu cümleden hareketle akla gelen soru ise,
“Ressamın yaptığı tek şey boyamak. Peki gerçekten boyayan ressam mı? Yoksa öyle mi zannediyor.”
Öyle ya, yaşadıklarımız ya da yaşadığımızı zannettiklerimiz birer zandan ibaretse kim ressam? kim nakkaş? Kimdir “yaptım-ettim” diyen? Nedir? ve ne kadardır? yapıp ettiği.
Resme bakarak ressamda güç görmek, kağıt üzerindeki karıncanın kâleme bakıp da onu yazıyı yazan zannetmesi kadar komik elbette. Kâlemi tutan el, ona hükmeden akıl ve o aklın gerçek sahibi, kısaca o BİR olan …
Onu görmedikçe, kavramadıkça bireysel benlikler sahnesinde konuş konuşabildiğin, oyna oynayabildiğin kadar.
Hikâye içinde hikâye olur mu? Bilmem ama,
Ülkenin birinde kral bir gün çok güzel bir deniz manzarası çizmesi için ülkenin en iyi iki ressamını çağırır. Resimlerden hangisini beğenirse onu alacağını ve ressama da yüklü bir meblağ ödeyeceğini söyler.
Ressamlardan biri yaşlı ve tecrübeliyken diğeri çok gençtir. Yaşlı ressam tecrübelerinden faydalanarak göz alıcı, cafcaflı bir deniz manzarası çizmeye başlar, genç ressam ise tek, tek her damlayı çizmeye çalışmaktadır...
Bir ay sonra yaşlı ressam resmini bitirmişken genç ressam henüz resmin binde birini bile tamamlayamamıştır.
Kral resimlere baktıktan sonra yaşlı ressamın yaptığı resmi beğenir, diğeri zâten bitecek gibi gözükmemektedir. Kral biten resmi alır ve genç ressama çizmesine gerek kalmadığını, diğer resmi aldığını söyler...
Fakat genç ressam çizmeye devam eder, balıkların pullarına kadar tek, tek uğraşmaktadır. Aradan yıllar geçer, genç ressam artık iyice yaşlanmıştır, ölüm fazla uzak değildir ancak hâlâ resmin yarı-sı bitmemiştir. Bir arkadaşı daha fazla dayanamaz ve ressama sorar.
- Artık iyice yaşlandın, bu resmi bitirmeye ömrün yetmeyecek, neden
sen de diğer ressamlar gibi çizmiyor, resmini bitirmiyorsun?
Ressam şöyle der...
- Ben, bu resme bakıp deniz zannetsinler diye değil, denize bakıp resim zannetsinler diye çiziyorum..
Hangi ressamın haklı olduğunu düşünmeye gerek var mı bilmem ama belki de asıl düşünmemiz gereken şey, her iki ressamın, resim üzerindeki müdahale ölçüsüdür. Bizim resmettiğimiz şeyi gerçek zannedenler acaba kendi hatalarını fark ederler mi? Fark edemeyip bir ömrü, bu şaşı bakışla heba etmelerinde ressamın sorumluluğu ne kadardır? Resimleri hakikatin kendisi olarak görmek yerine hakikate bakarak resmi yorumlamak daha doğru olsa gerek. Bu noktadan sonra resmi ve ressamı anlamak daha kolay olur sanırım.
Dostları ilə paylaş: |