4) ve 5) İkinci soruda değinildiği gibi, tüm artı eksi zuhur ayrımsız merkezindedir. Hadisenin artı veya eksi olması ef’al âlemi için geçerlidir. Bu âlem/mertebedeki her şey gibi izafidir. Zuhur açısından Rahman’ın ayrımsız merhametine tabidir.
6) Merkez, her zuhurun kendine has hakikatidir. Her zuhur kendi Rabbül hasına yönelir. Ve olmaklığıyla onu zikreder. Bu durum Mutlak varlığın o zuhura has bir kendini kayıtlayışıdır. Zâten onun ilminde ezeli olan hakikatlerin kimliklenerek (sınırlanarak) zuhura çıkmasıdır. Hal böyle olunca, o varlığın kayıtlı kimliğinin gereği olarak ortaya çıkan bütün hal ve hadiseler, o varlığın kendi hakikatine yönelişi, hidayetidir. Kendi hakikati ise Mutlak hakikatin kayıtlanmış halinden başka bir şey değildir. Her şeyin merkezinde olması, varlıkların kendi ayan-ı sabiteleri ve rabbül hasları göz önüne alındığında tam da olmaları gerektikleri gibi, hidayet üzere olmalarıdır.
Toparlarsak; bütün bu oluş, O’nun kendini kendiyle zevk edişidir. Lâ mevcuda illa Hu….
7) “her şeyi merkezinde bırakırdım” sözü Bekabillah mertebesinin sözü olabilir. Ancak bu mertebedeki kişi varlığa baktığında aynı anda hem doğrudan Hakkı hem de Hakk’ın o varlıktaki hususi kayıtlanmış zuhurunu müşahede edebilir. Fenafillâh mertebesinde Haktan gayrı bir şey görmek mümkün değildir. (Kimlikler kaybolmuştur)